|
- A country as wealthy as Argentina has no right to leave the majority of its population in poverty.
- Arjantin kadar zengin bir ülkenin, nüfusunun çoğunluğunu yoksulluk içinde bırakmaya hakkı yoktur.
- It is a little sad to see them excluded, because they have been left to languish in poverty for a far longer period.
- Onları dışlanmış görmek biraz üzücü çünkü çok daha uzun bir süre yoksulluk içinde çürümeye terk edildiler.
- All too many people in the world are starving, and all too many are living in poverty.
- Dünyada çok sayıda insan açlık çekiyor ve çok sayıda insan da yoksulluk içinde yaşıyor.
- The number of people living in poverty has tripled.
- Yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı üç katına çıktı.
- In my constituency in Wales, three out of five older people live in poverty.
- Galler'deki seçim bölgemde her beş yaşlıdan üçü yoksulluk içinde yaşamaktadır.
- I share the grief of the silent black majority in Zimbabwe, who continue to live in poverty.
- Zimbabve'de yoksulluk içinde yaşamaya devam eden sessiz siyah çoğunluğun acısını paylaşıyorum.
- The dignity of all those living in poverty is injured and, to us, that is unacceptable.
- Yoksulluk içinde yaşayan herkesin onuru zedeleniyor ve bizim için bu kabul edilemez.
- The Vietnamese people live in poverty, their society is in decline and the country is still under-developed.
- Vietnam halkı yoksulluk içinde yaşıyor, toplumları çöküşte ve ülke hala az gelişmiş durumda.
- I lived in poverty.
- Yoksulluk içinde yaşadım.
- More than 45 million Americans live in poverty.
- 45 milyondan fazla Amerikalı yoksulluk içinde yaşıyor.
- Many people in the world still live in poverty.
- Dünyada birçok insan hala yoksulluk içinde yaşıyor.
- One in seven people in Canada live in poverty.
- Kanada'da her yedi kişiden biri yoksulluk içinde yaşıyor.
- He grew up in poverty.
- Yoksulluk içinde büyüdü.
- The family lived in poverty.
- Aile yoksulluk içinde yaşıyordu.
- I lived in poverty.
- Ben yoksulluk içinde yaşadım.
- Many people in the world still live in poverty.
- Dünyadaki birçok insan hala yoksulluk içinde yaşar.
- You grew up in poverty, didn't you?
- Sen yoksulluk içinde büyüdün, değil mi?
- He grew up in poverty.
- O, yoksulluk içinde büyüdü.
- They grew up in poverty.
- Onlar yoksulluk içinde büyüdüler.
- One in seven people in Canada live in poverty.
- Kanada'daki her yedi kişiden biri yoksulluk içinde yaşıyor.
- She grew up in poverty.
- Yoksulluk içinde büyüdü.
- If I hadn't written this book, I would have died in poverty.
- Bu kitabı yazmasaydım yoksulluk içinde ölürdüm.
- We live in poverty.
- Yoksulluk içinde yaşıyoruz.
- She grew up in poverty.
- O, yoksulluk içinde büyüdü.
- Mary grew up in poverty.
- Mary yoksulluk içinde büyüdü.
- The family lived in poverty.
- Aile yoksulluk içinde yaşadı.
- We grew up in poverty.
- Biz yoksulluk içinde büyüdük.
- I grew up in poverty.
- Ben yoksulluk içinde büyüdüm.
- They grew up in poverty.
- Onlar yoksulluk içinde büyüdü.
- You grew up in poverty, didn't you?
- Yoksulluk içinde büyüdün, değil mi?
- No one who works forty hours a week should live in poverty.
- Haftada kırk saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşamamalı.
- Tom grew up in poverty.
- Tom yoksulluk içinde büyüdü.
- Nobody who works forty hours a week should be living in poverty.
- Haftada kırk saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşamamalı.
Show More (30)
|