1 |
inseparable |
ayrılmaz |
adj. |
|
- The one is inseparable from the other.
- Biri diğerinden ayrılamaz.
- Human rights and fundamental liberties are universal and inseparable.
- İnsan hakları ve temel özgürlükler evrenseldir ve birbirinden ayrılamaz.
- This clarification is inseparable from any ambitious institutional reform.
- Bu açıklık, iddialı bir kurumsal reformun ayrılmaz bir parçasıdır.
- This clarification is inseparable from any ambitious institutional reform.
- Bu açıklama, iddialı bir kurumsal reformun ayrılmaz bir parçasıdır.
- Power and money are inseparable.
- Güç ve para ayrılmaz.
- They became inseparable after that party.
- O partiden sonra ayrılmaz oldular.
- Society and the individual are inseparable.
- Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Tom and Mary used to be inseparable.
- Tom ve Mary ayrılmazdı.
- Society and the individual are inseparable.
- Toplum ve birey birbirinden ayrılamaz.
- Mary and Kate are inseparable.
- Mary ve Kate ayrılamazlar.
- Layla and Salma were inseparable.
- Leyla ve Selma ayrılamazdı.
- Layla and Salma were inseparable.
- Layla ve Salma ayrılamazlardı.
- Tom and Mary are inseparable.
- Tom ve Mary ayrılamazlar.
- You two are really inseparable.
- Siz ikiniz gerçekten ayrılmazsınız.
- They're inseparable.
- Birbirlerinden ayrılamazlar.
- Tom and Mary used to be inseparable.
- Tom ve Mary eskiden ayrılmazlardı.
- They soon became inseparable.
- Kısa sürede ayrılmaz oldular.
- They're inseparable.
- Onlar birbirlerinden ayrılamazlar.
- Sami and Layla were almost inseparable.
- Sami ve Layla neredeyse ayrılmazlardı.
- Tom and Mary are inseparable.
- Tom ve Mary ayrılamaz.
- The two were inseparable.
- İkisi ayrılmazdı.
- Tom and Mary were inseparable.
- Tom ve Mary ayrılmazlardı.
- Tom and Mary became inseparable.
- Tom ve Mary ayrılamaz hale geldiler.
- They became inseparable after that party.
- Onlar o partiden sonra ayrılmaz oldular.
- Sami and Layla were almost inseparable.
- Sami ve Layla neredeyse birbirlerinden ayrılamazlardı.
- Tom and Mary were inseparable when they were children.
- Tom ve Mary çocukken birbirlerinden ayrılmazlardı.
- Tom and Mary were inseparable.
- Tom ve Mary ayrılamazdı.
- They are inseparable.
- Birbirlerinden ayrılamazlar.
Show More (25)
|
2 |
inseparable |
ayrılmaz arkadaşlar |
n. |
|
- He and I have been inseparable friends since our student days.
- O ve ben öğrencilik günlerimizden beri ayrılmaz arkadaşız.
- He and I have been inseparable friends since our student days.
- Öğrencilik günlerimizden beri o ve ben ayrılmaz arkadaşlarız.
- John and Peter are inseparable friends.
- John ve Peter ayrılmaz arkadaşlar.
- He and I were inseparable friends during our time together in school.
- O ve ben okuldayken ayrılmaz arkadaştık.
Show More (1)
|
3 |
inseparable |
ayrılmaz ikili |
n. |
|
- Tom and Mary became inseparable.
- Tom ve Mary ayrılmaz ikili oldular.
- Mary and Kate are inseparable.
- Mary ve Kate ayrılmaz ikili.
Show More (-1)
|
4 |
inseparable |
ayrılmaz yol arkadaşları |
n. |
|
- Nevertheless, health and the economy are inseparable companions in the long run.
- Bununla birlikte sağlık ve ekonomi uzun vadede birbirinden ayrılmaz yol arkadaşlarıdır.
Show More (-2)
|
5 |
inseparable |
yakın |
adj. |
|
- Tom and Mary were inseparable when they were children.
- Tom ve Mary, çocukken çok yakınlardı.
Show More (-2)
|
6 |
inseparable |
ayrılmaz yoldaşlar |
n. |
|
- A surgeon lives with Death, his inseparable companion - I walk hand in hand with him.
- Bir cerrah ölümle birlikte yaşar, onun ayrılmaz yoldaşıdır - ben onunla el ele yürürüm.
Show More (-2)
|