necessarily - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
necessarily mutlaka adv.
  • I have never said that this authority should necessarily be the Commission, of course not.
  • Hiçbir zaman bu otoritenin mutlaka Komisyon olması gerektiğini söylemedim, elbette söylemem.
  • Firstly, old sites do not necessarily need to be cleaned up.
  • İlk olarak, eski sitelerin mutlaka temizlenmesi gerekmez.
  • However, budgetary balances do not necessarily have to be set in stone.
  • Ancak, bütçe dengelerinin mutlaka sabit olması gerekmez.
Show More (37)
necessarily ille adv.
  • The measure of success is not necessarily money.
  • Başarının ölçüsü illa ki para değildir.
  • Money doesn't necessarily make you happier.
  • Para sizi illa ki daha mutlu yapmaz.
  • It doesn't necessarily mean that you're right.
  • Bu illa haklı olduğun anlamına gelmez.
Show More (1)
necessarily şart adv.
  • It is not necessarily so.
  • Öyle olması şart değil.
  • I can't necessarily agree with you on that point.
  • Bu konuda sizinle aynı fikirde olmam şart değil.
  • Things that you see with your eyes are not necessarily true.
  • Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
Show More (0)
necessarily zorunlu olarak adv.
  • Until now, it has more or less been considered that we had two processes which did not necessarily converge.
  • Şimdiye kadar zorunlu olarak yakınsamayan iki sürecimiz olduğu az çok kabul ediliyordu.
  • Incidentally, Parliament is also, sometimes, a place of conflict between groups of necessarily differing opinions.
  • Bu arada, Parlamento da bazen, zorunlu olarak farklı görüşlere sahip gruplar arasında bir çatışma yeridir.
Show More (-1)
necessarily muhakkak adv.
  • This answer may not necessarily be wrong.
  • Bu cevap muhakkak yanlış diye bir şey yok.
  • You don't necessarily have to go to the airport to reconfirm your plane reservation.
  • Uçak rezervasyonunu teyit etmek için muhakkak havaalanına gitmek zorunda değilsin.
Show More (-1)
necessarily ille de adv.
  • Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
  • Tom ille de oraya tek başına gitmek zorunda değil.
Show More (-2)
necessarily ister istemez adv.
  • I don't necessarily trust translations.
  • İster istemez çevirilere güvenmiyorum.
Show More (-2)