|
- Presidents, ladies and gentlemen, this morning I feel both sad and uneasy.
- Sayın Başkanlar, hanımefendiler ve beyefendiler, bu sabah kendimi hem üzgün hem de huzursuz hissediyorum.
- Presidents, ladies and gentlemen, this morning I feel both sad and uneasy.
- Sayın Başkanlar, bayanlar ve baylar, bu sabah kendimi hem üzgün hem de huzursuz hissediyorum.
- Presidents, ladies and gentlemen, this morning I feel both sad and uneasy.
- Başkanlar, bayanlar ve baylar, bu sabah kendimi hem üzgün hem de huzursuz hissediyorum.
- The whole earth crawled with sad hurt people like him.
- Dünya onun gibi acı çeken üzgün insanlarla doluydu.
- The whole earth crawled with sad hurt people like him.
- Tüm dünya onun gibi üzgün ve incinmiş insanlarla doldu.
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom üzgün, çünkü Almanca cümlelerde Mary'den sık sık virgülle ayrılıyor.
- I know why you're sad.
- Neden üzgün olduğunu biliyorum.
- You're not here, so I'm really sad.
- Burada değilsin, bu yüzden gerçekten üzgünüm.
- Why is he sad?
- Niçin üzgün?
- Tom didn't know why Mary was so sad.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu bilmiyordu.
- He is very sad.
- O çok üzgün.
- Don't look so sad.
- Bu kadar üzgün görünme.
- Why does she look so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyor?
- Don't give me that sad look.
- Bana öyle üzgün bakma.
- Tom seems awfully sad, doesn't he?
- Tom çok üzgün görünüyor, değil mi?
- You look like you're sad.
- Üzgünmüş gibi görünüyorsun.
- You're just sad.
- Sadece üzgünsünüz.
- Sometimes I feel sad.
- Bazen üzgün hissediyorum.
- Tom seemed really sad.
- Tom gerçekten üzgün görünüyordu.
- Tom does that when he's sad.
- Tom üzgün olduğunda bunu yapar.
- You look like a sad panda.
- Üzgün bir pandaya benziyorsun.
- No one laughed at my little accident and everyone seemed a little sad.
- Hiç kimse benim küçük kazama gülmedi ve herkes biraz üzgün görünüyordu.
- Tom didn't seem sad, did he?
- Tom üzgün görünmüyordu, değil mi?
- Do you ever feel like a sad panda?
- Hiç kendini üzgün bir panda gibi hissediyor musun?
- Tom acted happy, but deep inside he was sad.
- Tom mutlu görünüyordu ama içten içe üzgündü.
- Tom looked sad and lonely.
- Tom üzgün ve yalnız görünüyordu.
- The poor Irishman was now left all alone, and did not know where the others had gone to, so he just stayed where he was, very sad and miserable.
- Zavallı İrlandalı şimdi yapayalnız kalmıştı ve diğerlerinin nereye gittiğini bilmiyordu, bu yüzden olduğu yerde kaldı, çok üzgün ve perişandı.
- One night he came home very tired and sad.
- Bir gece eve çok yorgun ve üzgün geldi.
- Tom said that he was very sad.
- Tom çok üzgün olduğunu söyledi.
- He was so sad that he almost went mad.
- O kadar üzgündü ki neredeyse çıldırmıştı.
- I think Tom is sad.
- Bence Tom üzgün.
- He is not happy, in other words he is sad.
- Mutlu değil, başka bir deyişle üzgün.
- I am a very sad person.
- Ben çok üzgün bir insanım.
- The puppy looked at her with very sad eyes.
- Köpek yavrusu ona çok üzgün gözlerle baktı.
- You look like you're sad.
- Üzgün gibi görünüyorsun.
- I prefer to be crazy than sad.
- Üzgün olmaktansa deli olmayı tercih ederim.
- Why is Tom so sad?
- Tom neden bu kadar üzgün?
- One moment she was happy, the next she was sad.
- Bir an mutluydu, bir an sonra üzgündü.
- I felt sad for no reason.
- Sebepsiz yere üzgün hissettim.
- Tom seems sad.
- Tom üzgün görünüyor.
- She can express her feelings when she feels happy or sad.
- O mutlu ya da üzgün hissettiğinde hislerini ifade edebilir.
- It's no use being so sad.
- Bu kadar üzgün olmanın faydası yok.
- Sami was sad.
- Sami üzgündü.
- Tom behaved like he was happy, but deep inside, he was very sad.
- Tom mutluymuş gibi davrandı ama içten içe çok üzgündü.
- Do I really look so sad?
- Gerçekten bu kadar üzgün mü görünüyorum?
- She was sad for the first time in months.
- Aylardır ilk kez üzgündü.
- You're not here, so I'm really sad.
- Burada değilsin, bu yüzden çok üzgünüm.
- She can express her feelings when she feels happy or sad.
- Mutlu ya da üzgün hissettiğinde duygularını ifade edebiliyor.
- He feels sad when he is lonely.
- O, yalnız olduğunda kendini üzgün hisseder.
- Tom seemed very sad.
- Tom çok üzgün görünüyordu.
- I asked him why he is so sad.
- Ona neden bu kadar üzgün olduğunu sordum.
- Tom knows when I'm sad.
- Tom ne zaman üzgün olduğumu biliyor.
- You're sad now but, with time, you'll get over it.
- Şu an üzgünsün ama zamanla bunu atlatacaksın.
- Tom was sad when he discovered that Mary was a gold digger and Mary was sad when she discovered that Tom was poor.
- Tom Mary'nin zengin koca avcısı olduğunu fark ettiğinde üzgündü ve Mary Tom'un fakir olduğunu fark ettiğinde üzgündü.
- I'm so sad I didn't get to see you this summer!
- Seni bu yaz göremedim çok üzgünüm.
- Tom wondered why Mary looked so sad.
- Tom, Mary'nin neden bu kadar üzgün göründüğünü merak etti.
- Everybody is sad when their side loses an election.
- Onların tarafı bir seçim kaybettiğinde herkes üzgündür.
- We were very sad.
- Biz çok üzgündük.
- Layla was really sad.
- Leyla gerçekten üzgündü.
- Don't give me such a sad look.
- Bana öyle üzgün bakma.
- I feel sad all the time.
- Ben her zaman üzgün hissediyorum.
- Tom looked very sad.
- Tom çok üzgün görünüyordu.
- They looked like they were sad.
- Üzgün gibi görünüyorlardı.
- Why am I sad?
- Neden üzgünüm?
- Sally was very sad about not going home for the holidays.
- Sally, tatil için eve gidemediği için çok üzgündü.
- You seem sad.
- Üzgün görünüyorsunuz.
- You can't disguise sad eyes.
- Üzgün gözleri gizleyemezsin.
- Tom felt sad.
- Tom üzgün hissetti.
- I was sad when she was weeping.
- O ağlarken ben üzgündüm.
- One moment she was happy, the next she was sad.
- Bir an mutlu olurdu, sonraki an üzgün.
- I no longer love you; therefore, I am sad.
- Artık seni sevmiyorum; bu yüzden üzgünüm.
- I am sad, but there is nothing I can do.
- Üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yok.
- Tom was sad because he was the only one not invited to the party.
- Tom üzgündü çünkü partiye davet edilmeyen tek kişi oydu.
- Do I really seem so sad?
- Gerçekten çok üzgün görünüyor muyum?
- One night he came home very tired and sad.
- Bir gece eve çok yorgun ve üzgün gelmişti.
- Tom seemed sad.
- Tom üzgün görünüyordu.
- I feel sad.
- Üzgün hissediyorum.
- Tom looks like he's sad.
- Tom üzgün gibi görünüyor.
- That's so sad.
- Bu çok üzgün.
- Tom seemed to be sad.
- Tom üzgün gibi görünüyordu.
- I am feeling sad about it.
- Ben bu konu hakkında üzgün hissediyorum.
- She's sad, but, very much alive.
- O üzgün ama çok canlı.
- I feel sad all the time.
- Her zaman üzgün hissediyorum.
- Tom seemed to be sad.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Tom looks really sad.
- Tom gerçekten üzgün görünüyor.
- He is not happy, in other words he is sad.
- O mutlu değil, başka bir deyişle o üzgün.
- Tom said I looked very sad.
- Tom çok üzgün göründüğümü söyledi.
- The young woman under that tree looks sad.
- Ağacın altındaki genç kadın üzgün gibi duruyor.
- Don't give me that sad look.
- Bana o üzgün bakışı verme.
- Tom looks like he's sad.
- Tom üzgün görünüyor.
- Tom looked sad and lonely.
- Tom üzgün ve yalnız göründü.
- She seems sad.
- O üzgün görünüyor.
- Why should you be so sad?
- Neden bu kadar üzgünsün?
- Why are you all sad?
- Neden üzgünsün?
- Why is it that she looks so sad?
- Onun üzgün görünmesinin nedeni nedir?
- Tom looks sad and disappointed.
- Tom üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
- She felt sad and rejected.
- Kendini üzgün ve reddedilmiş hissetti.
- Now I'm sad.
- Şimdi üzgünüm.
- I'm sad and lonely.
- Üzgünüm ve yalnızım.
- Aren't you sad?
- Üzgün değil misin?
- Tom didn't seem to be sad.
- Tom üzgün görünmüyordu.
- I was sad when he left.
- O gittiğinde üzgündüm.
- Why is it that Tom looks so sad?
- Tom neden bu kadar üzgün görünüyor?
- You're sad now but, with time, you'll get over it.
- Şimdi üzgünsün ama zamanla bunu atlatacaksın.
- I don't feel the least bit sad.
- Kendimi zerre kadar üzgün hissetmiyorum.
- We cry when we are very sad.
- Çok üzgün olduğumuzda ağlarız.
- I'm very sad right now.
- Şu an çok üzgünüm.
- I am very sad that he has died.
- Öldüğü için çok üzgünüm.
- I am very sad.
- Çok üzgünüm.
- Tom looks lonely and sad, don't you think?
- Tom yalnız ve üzgün görünüyor, sence de öyle değil mi?
- He isn't really sad; he's only acting.
- O gerçekten üzgün değil; o sadece rol yapıyor.
- Tom was sad.
- Tom üzgündü.
- I felt guilty and sad.
- Ben suçlu ve üzgün hissettim.
- Tom didn't look a bit sad.
- Tom biraz üzgün görünmüyordu.
- I'm sad without you.
- Sensiz üzgünüm.
- He was very sad yesterday.
- O dün çok üzgündü.
- The puppy looked at her with very sad eyes.
- Yavru köpek çok üzgün gözlerle ona baktı.
- I was sad, but Tom cheered me up.
- Üzgündüm ama Tom beni neşelendirdi.
- You seem sad.
- Üzgün görünüyorsun.
- What a sad man!
- Ne üzgün bir adam!
- She's sad, but, very much alive.
- Üzgün ama çok canlı.
- Joe looked sad yesterday?
- Joe dün üzgün mü görünüyordu?
- I wonder if Tom is still sad.
- Tom hâlâ üzgün olup olmadığını merak ediyorum.
- I feel sad sometimes.
- Bazen üzgün hissediyorum.
- I'm sad and lonely.
- Üzgün ve yalnızım.
- Tom seemed sad, didn't he?
- Tom üzgün görünüyordu, değil mi?
- Tom was sad and upset.
- Tom üzgün ve sinirliydi.
- Tom looked sad and disappointed.
- Tom üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.
- He was very sad yesterday.
- Dün çok üzgündü.
- Don't look at me with such sad eyes.
- Bana öyle üzgün gözlerle bakma.
- He isn't really sad; he's only acting.
- Gerçekten üzgün değil; sadece rol yapıyor.
- Why is it that Tom looks so sad?
- Tom niye bu kadar üzgün duruyor acaba?
- You seemed sad.
- Üzgün görünüyorsun.
- My father was sad for the whole day as he had lost his wallet.
- Babam cüzdanını kaybettiği için bütün gün üzgündü.
- Layla was really sad.
- Layla gerçekten üzgündü.
- She wore a sad expression.
- Üzgün bir ifade takındı.
- Why are you looking so sad?
- Niçin öyle üzgün görünüyorsun?
- Come on, don't look sad.
- Hadi, üzgün bakma.
- Tom seemed so poor and so sad.
- Tom çok fakir ve üzgün görünüyordu.
- When I was a teenager, my parents would never allow me to go out with boys so I was always sad.
- Ben bir gençken, ebeveynlerim erkek çocuklarla dışarı çıkmama asla izin vermezlerdi, bu yüzden her zaman üzgün olurdum.
- I'm sad without you.
- Sensiz çok üzgünüm.
- I was very sad when Tom died.
- Tom öldüğünde çok üzgündüm.
- Are you still sad?
- Hâlâ üzgün müsün?
- They both look so sad.
- Onların her ikisi de çok üzgün görünüyorlar.
- I'm feeling a little sad today.
- Bugün biraz üzgün hissediyorum.
- Tom does that when he's sad.
- Tom üzgün olduğunda böyle yapar.
- Tom looked like he was sad.
- Tom üzgün görünüyordu.
- Do you think that I'm sad?
- Üzgün olduğumu mu düşünüyorsun?
- He walked away with a sad look on his face.
- Yüzünde üzgün bir bakışla gitti.
- I am a very sad man.
- Ben çok üzgün bir adamım.
- Sami was not sad.
- Sami üzgün değildi.
- Tom behaved like he was happy, but deep inside, he was very sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat o derinlerde üzgündü.
- Tom looks very sad.
- Tom çok üzgün görünüyor.
- Sami messaged Layla a sad face.
- Sami Layla'ya üzgün bir suratla mesaj attı.
- I am as sad and lonely as can be.
- Olabildiğince üzgün ve yalnızım.
- Do you ever feel like a sad panda?
- Hiç üzgün bir panda gibi hissettiğin oldu mu?
- We're not sad.
- Biz üzgün değiliz.
- We were very sad.
- Çok üzgündük.
- I'm sad to be leaving.
- Ayrılacağım için üzgünüm.
- I wonder if Tom is still sad.
- Acaba Tom hala üzgün mü?
- Tom was sad because he was the only one not invited to the party.
- Tom üzgündü çünkü partiye davet edilmeyen tek kişiydi.
- I'll stay with you through both the happy times and the sad times.
- Hem mutlu hem de üzgün zamanlarda seninle kalacağım.
- Tom is very sad.
- Tom çok üzgün.
- Why are you looking so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?
- I can't decide if I'm happy or sad.
- Mutlu ya da üzgün olup olmadığıma karar veremiyorum.
- Why does Tom look so sad?
- Tom neden bu kadar üzgün görünüyor?
- She seems sad.
- Üzgün görünüyor.
- Tom says he eats more when he's sad.
- Tom üzgün olduğunda daha çok yemek yediğini söylüyor.
- Why is it that she looks so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyor?
- Tom also was very sad.
- Tom da çok üzgündü.
- We cry when we are very sad.
- Çok üzgün olduğumuz zaman ağlarız.
- The German team lost and now I am sad.
- Alman takımı kaybetti ve şimdi üzgünüm.
- I am very sad.
- Ben çok üzgünüm.
- Tom didn't seem very sad.
- Tom çok üzgün görünmüyordu.
- I felt sad.
- Üzgün hissettim.
- I was sad and lonely.
- Üzgün ve yalnızdım.
- That night, I was really sad.
- O gece, ben gerçekten üzgündüm.
- Why do you look so sad?
- Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?
- I'm very sad.
- Çok üzgünüm.
- I don't like seeing Tom sad.
- Tom'u üzgün görmekten hoşlanmıyorum.
- I'm so sad I didn't get to see you this summer!
- Bu yaz seni göremediğim için çok üzgünüm!
- Why is your wife sad?
- Karınız neden üzgün?
- Tom said that he wasn't sad.
- Tom üzgün olmadığını söyledi.
- She seemed disappointed and sad.
- Hayal kırıklığına uğramış ve üzgün görünüyordu.
- Why are you sad?
- Neden üzgünsün?
- His face looks so sad.
- Yüzü çok üzgün görünüyor.
- Everyone seemed sad to see Tom go.
- Herkes Tom'un gidişini gördüğü için üzgün görünüyordu.
- Why are you sad, my Queen?
- Neden üzgünsünüz, Kraliçem?
- I was sad when she left.
- O gittiğinde üzgündüm.
- Tom started feeling sad.
- Tom üzgün hissetmeye başladı.
- No one laughed at my little accident and everyone seemed a little sad.
- Kimse benim küçük kazama gülmedi ve herkes biraz üzgün görünüyordu.
- Tom seemed so poor and so sad.
- Tom çok perişan ve çok üzgün görünüyordu.
- I feel really sad.
- Gerçekten üzgün hissettim.
- I'm not sad.
- Üzgün değilim.
- Maria is sad today.
- Maria bugün üzgün.
- She was sad for the first time in months.
- Aylardır ilk defa üzgündü.
- When I woke up, I was sad.
- Uyandığımda üzgündüm.
- I was sad to lose a friend.
- Bir arkadaşımı kaybettiğim için üzgündüm.
- Ever since his father died, David is very sad.
- Babası öldüğünden beri David çok üzgün.
- Tom couldn't help but feel sad.
- Tom üzgün hissetmekten kendini alamadı.
- They looked like they were sad.
- Üzgün gibi duruyorlardı.
- Lincoln was sad that he had not won.
- Lincoln kazanamadığı için üzgündü.
- Tom isn't here, so I'm really sad.
- Tom burada değil, bu yüzden çok üzgünüm.
- Why are you sad, my Queen?
- Neden üzgünsün, Kraliçem?
- Tom knows when I'm sad.
- Tom üzgün olduğumu anlıyor.
- Why does she look so sad?
- O, niçin bu kadar üzgün görünüyor?
- I don't love you any more; I'm sad.
- Artık seni sevmiyorum, üzgünüm.
- Why are you all sad?
- Niçin hepiniz üzgünsünüz?
- I'm happy for Tom, but I'm sad for Mary.
- Tom için mutluyum ama Mary için üzgünüm.
- I felt very sad.
- Çok üzgün hissettim.
- Tom said that Mary was very sad.
- Tom, Mary'nin çok üzgün olduğunu söyledi.
- Tom was really sad.
- Tom gerçekten üzgündü.
- It makes me feel sad.
- Bu beni üzgün hissettiriyor.
- He feels sad when he is lonely.
- Yalnızken üzgün hisseder.
- Tom acted happy, but deep inside he was sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat derinlerde üzgündü.
- You don't seem to be as sad as Tom seems to be.
- Tom kadar üzgün görünmüyorsun.
- Sami didn't want to see Layla sad.
- Sami, Layla'yı üzgün görmek istemedi.
- They both look so sad.
- İkisi de çok üzgün görünüyor.
- I can't tell you how sad I am about all this.
- Tüm bunlar için ne kadar üzgün olduğumu anlatamam.
- Tom didn't look a bit sad.
- Tom hiç üzgün görünmüyordu.
- You're just sad.
- Sadece üzgünsün.
- She wore a sad expression.
- O üzgün bir ifade takındı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
- Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Tom was sad and lonely.
- Tom üzgün ve yalnızdı.
- I'm feeling a little sad today.
- Ben bugün kendimi biraz üzgün hissediyorum.
- I was very sad when Mary died.
- Mary öldüğünde çok üzgündüm.
- His face looks so sad.
- Onun yüzü çok üzgün görünüyor.
- I was really sad.
- Gerçekten üzgündüm.
- He is very sad.
- Çok üzgün.
- I am feeling sad about it.
- O konuda üzgün hissediyorum.
- I'm sad now.
- Şimdi üzgünüm.
- I'm very sad right now.
- Şu anda çok üzgünüm.
- Tom isn't here, so I'm really sad.
- Tom burada değil, bu yüzden gerçekten üzgünüm.
- Tom didn't seem sad.
- Tom üzgün görünmüyordu.
- You seemed really sad.
- Gerçekten üzgün görünüyordun.
- I can't decide if I'm happy or sad.
- Mutlu muyum, üzgün mü karar veremiyorum.
- Dear mother, why art thou so sad?
- Sevgili anneciğim, neden bu kadar üzgünsün?
- Tom was very sad.
- Tom çok üzgündü.
- You're sad, aren't you?
- Üzgünsün, değil mi?
- Why are you so sad?
- Niçin bu kadar üzgünsün?
- Tom's very sad.
- Tom çok üzgün.
- He walked away with a sad look on his face.
- Yüzünde üzgün bir ifadeyle çekip gitti.
- Tom seems to be sad.
- Tom üzgün görünüyor.
- That night, I was really sad.
- O gece gerçekten çok üzgündüm.
- I'm really sad.
- Ben gerçekten üzgünüm.
- Tom says he eats more when he's sad.
- Tom üzgün olduğunda daha çok yediğini söylüyor.
- I feel really sad.
- Gerçekten üzgün hissediyorum.
- I don't love you any more; I'm sad.
- Artık seni sevmiyorum; üzgünüm.
- I listen to this song when I'm sad.
- Üzgün olduğumda bu şarkıyı dinlerim.
- I'm pretty sad right now.
- Şu an çok üzgünüm.
- Why is your wife sad?
- Karın neden üzgün?
- I'm pretty sad right now.
- Şu anda çok üzgünüm.
- Why were you so sad yesterday?
- Dün neden bu kadar üzgündün?
- Do I really seem so sad?
- Gerçekten bu kadar üzgün mü görünüyorum?
- Tom knows when I'm sad.
- Tom üzgün olduğumda bilir.
- Tom is sad, isn't he?
- Tom üzgün, değil mi?
- Do you think Tom is sad?
- Sence Tom üzgün mü?
- It is normal for you to feel sad about the news.
- Haber hakkında kendini üzgün hissetmen normaldir.
- You seemed sad.
- Üzgün görünüyordun.
- I felt sad.
- Ben üzgün hissettim.
- Sami messaged Layla a sad face.
- Sami, Leyla'ya üzgün bir yüzle mesaj attı.
- It made me feel sad and happy at the same time.
- Beni aynı anda hem üzgün hem de mutlu hissettirdi.
- Why were you so sad yesterday?
- Dün neden o kadar üzgündün?
- I can't be happy when Tom is so sad.
- Tom bu kadar üzgünken ben mutlu olamam.
- I can't be happy when Tom is so sad.
- Tom çok üzgün olduğunda mutlu olamam.
- Tom looked like he was sad.
- Tom üzgün gibi görünüyordu.
- I was very sad.
- Çok üzgündüm.
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
- Tom didn't know why Mary was so sad.
- Tom Mary'nin neden bu kadar üzgün olduğunu bilmiyordu.
- Why are you so sad?
- Neden bu kadar üzgünsün?
- Are you sad?
- Üzgün müsün?
- Tom is sad because he is often separated from Mary in German sentences by a comma.
- Tom üzgün çünkü Almanca cümlelerde Mary'den genellikle virgülle ayrılır.
- Tom looks lonely and sad, don't you think?
- Tom yalnız ve üzgün görünüyor, değil mi?
- Why is everybody so sad?
- Neden herkes bu kadar üzgün?
- She seemed disappointed and sad.
- O hayal kırıklığına uğramış ve üzgün görünüyordu.
- I know you feel sad.
- Üzgün hissettiğini biliyorum.
- He felt sad because he lost his father.
- Babasını kaybettiği için üzgündü.
- I felt guilty and sad.
- Suçlu ve üzgün hissettim.
- I am very sad today.
- Bugün çok üzgünüm.
- I'm really sad.
- Gerçekten üzgünüm.
- Why are you so sad today?
- Bugün neden bu kadar üzgünsün?
- Lincoln was sad that he had not won.
- Lincoln kazanmadığı için üzgündü.
- You're sad.
- Sen üzgünsün.
- Why is he sad?
- O neden üzgün?
- She is very sad.
- O çok üzgün.
Show More (289)
|
|
- The sad conclusion we must draw is that there is currently no possibility of stopping the war in the Middle East.
- Buradan çıkarmamız gereken üzücü sonuç, şu anda Orta Doğu'daki savaşı durdurmanın mümkün olmadığıdır.
- Those were some of the sad features of these elections.
- Bunlar bu seçimlerin üzücü özelliklerinden bazılarıydı.
- The sad thing is that sanctions have proved ineffective so far.
- Üzücü olan, yaptırımların şimdiye kadar etkisiz kalmış olması.
- The omens at the start of 2003 are very sad.
- 2003 yılının başındaki alametler çok üzücü.
- That it failed to do so was a sad reflection on its failure to learn the lessons of history.
- Bunu yapamamış olması, tarihten ders almadaki başarısızlığının üzücü bir yansımasıdır.
- A particularly sad fact of human history is that conflicts have arisen in the name of religion.
- İnsanlık tarihinin özellikle üzücü bir gerçeği de çatışmaların din adına ortaya çıkmış olmasıdır.
- These sad facts give the Committee on Industry, External Trade, Research and Energy cause to propose drastic measures.
- Bu üzücü gerçekler Sanayi, Dış Ticaret, Araştırma ve Enerji Komitesi'nin sert önlemler önermesine neden olmaktadır.
- The saddest fact, however, is that eight people died as a direct result.
- Ancak en üzücü gerçek, bunun doğrudan sonucu olarak sekiz kişinin ölmüş olmasıdır.
- News comes through on a regular basis and is always sad.
- Haberler düzenli olarak geliyor ve her zaman üzücü oluyor.
- This report will be adopted in very sad circumstances.
- Bu rapor çok üzücü koşullar altında kabul edilecektir.
- It is a sad fact, unfortunately, but it is a fact nonetheless.
- Ne yazık ki bu üzücü bir gerçek, ancak yine de bir gerçek.
- That is the sad fact.
- Üzücü olan gerçek budur.
- This is actually rather a sad moment.
- Bu aslında oldukça üzücü bir an.
- It is very sad.
- Bu çok üzücü bir durum.
- I often have to take the floor when we deal with enormous job losses, and it is always a sad occasion.
- Büyük iş kayıpları söz konusu olduğunda sık sık söz almak zorunda kalıyorum ve bu her zaman üzücü bir durumdur.
- It is a sad fact, unfortunately, but it is a fact nonetheless.
- Bu maalesef üzücü bir gerçek ama yine de bir gerçek.
- Much physical restoration is required in that sad part of Croatia.
- Hırvatistan'ın bu üzücü bölgesinde çok fazla fiziksel restorasyon gerekmektedir.
- I believe that this is sad and would like to ask you personally to express our concern at this situation.
- Bunun üzücü olduğuna inanıyorum ve bu durumdan duyduğumuz endişeyi şahsen ifade etmenizi rica ediyorum.
- Feelings are running high because, when diplomacy ends and war begins, it is a sad, disappointing moment.
- Duygular yükseliyor çünkü diplomasi bitip savaş başladığında bu üzücü ve hayal kırıklığı yaratan bir an olur.
- That is the sad fact.
- Üzücü gerçek budur.
- Colleagues, it is my sad duty today to mark the deaths of innocent people in two recent attacks.
- Meslektaşlarım, bugün iki yeni saldırıda masum insanların ölümünü anmak benim için üzücü bir görev.
- It would have been very sad if no consensus had been reached on such an important issue.
- Böylesine önemli bir konuda uzlaşmaya varılamamış olması çok üzücü olurdu.
- News comes through on a regular basis and is always sad.
- Haberler düzenli olarak gelir ve her zaman üzücüdür.
- To do so demonstrates a sad detachment from reality.
- Bunu yapmak, gerçeklikten üzücü bir şekilde uzaklaşıldığını göstermektedir.
- Looking at this report, we all have to acknowledge a sad fact today.
- Bu rapora baktığımızda bugün hepimiz üzücü bir gerçeği kabul etmek zorundayız.
- It is a sad fact that this is not the case.
- Durumun böyle olmaması üzücü bir gerçektir.
- The Commission's proposal would have helped people to stop smoking and it is very sad that we did not support this.
- Komisyon'un önerisi insanların sigarayı bırakmalarına yardımcı olacaktı ve bunu desteklememiş olmamız çok üzücü.
- It is very sad to hear of this horrific accident after so much recent bad news in Spain.
- İspanya'da son dönemde yaşanan onca kötü haberin ardından bu korkunç kazayı duymak çok üzücü.
- I think that is very sad.
- Bunun çok üzücü olduğunu düşünüyorum.
- Unfortunately, in this respect, we in Italy have had to face a sad legacy from the centre-left.
- Ne yazık ki bu açıdan İtalya'da merkez solun üzücü bir mirasıyla yüzleşmek zorunda kaldık.
- He is a sad figure who tries to have complete control over the law.
- Yasalar üzerinde tam kontrol sahibi olmaya çalışan üzücü bir figür.
- It is a sad state of affairs when those aged 45 are not considered for employment.
- 45 yaşındakilerin istihdam için değerlendirilmemesi üzücü bir durumdur.
- This is a sad legacy of the civil war.
- Bu iç savaşın üzücü bir mirasıdır.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün bir gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttunuz.
- The sad paradox is that as e-mail marketing grows, its effectiveness diminishes.
- Üzücü olan paradoks, e-posta pazarlaması büyüdükçe etkinliğinin azalmasıdır.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttun.
- The sad paradox is that as e-mail marketing grows, its effectiveness diminishes.
- Üzücü olan çelişki ise e-posta pazarlamacılığı büyüdükçe etkinliğinin azalmasıdır.
- The sad paradox is that as e-mail marketing grows, its effectiveness diminishes.
- Üzücü paradoks, e-posta pazarlaması büyüdükçe etkinliğinin azalmasıdır.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Beni bir gün boyunca üzücü bir yerden uzak tuttun.
- This is pretty sad.
- Bu oldukça üzücü.
- That's a very sad situation.
- Bu çok üzücü bir durum.
- It's sad that so many players got hurt during the World Cup.
- Dünya Kupası sırasında bu kadar çok oyuncunun sakatlanması üzücü.
- It's very sad.
- Bu çok üzücü.
- Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad.
- Bunun sana son kez yazıyor olacağımı bilmek çok üzücü.
- What a sad thing to say.
- Söylemek için ne kadar da üzücü bir şey.
- My God, how sad!
- Tanrım, ne kadar üzücü!
- My God, how sad!
- Aman yarabbi, ne kadar üzücü!
- That's the sad part.
- Üzücü olan da bu.
- Why is this song so sad?
- Bu şarkı neden bu kadar üzücü?
- It is sad not to be loved, but it is much sadder not to be able to love.
- Sevilmemek üzücüdür fakat sevememek çok daha üzücüdür.
- The old castle is in a sad state.
- Eski kale üzücü bir durumda.
- Her eyes were filled with tears when she pictured the sad scene to herself.
- Üzücü sahneyi kendi gözünde canlandırdığında gözleri yaşlarla doldu.
- The song is at once sad and beautiful.
- Bu şarkı hem üzücü hem de güzel.
- I have a very sad announcement to make.
- Yapmam gereken çok üzücü bir duyuru var.
- It's sad to know that we may die any moment.
- Her an ölebileceğimizi bilmek çok üzücü.
- Death is a sad matter, but life goes on.
- Ölüm üzücü bir konu ama hayat devam ediyor.
- That is sad, but well said.
- Bu üzücü, ama yerinde söylenmiş.
- Your conduct is sad.
- Davranışınız üzücü.
- That was a very sad story.
- O çok üzücü bir hikayeydi.
- It's very sad indeed.
- Gerçekten çok üzücü.
- That's very, very sad.
- Bu çok ama çok üzücü.
- What a sad thing to say.
- Ne kadar üzücü bir söz.
- It's sad to see Mary so unhappy.
- Mary'yi o kadar mutsuz görmek üzücü.
- That's kind of sad.
- Bu biraz üzücü.
- It's very sad to find out that all of our plans were in vain.
- Planlarımızın hepsinin boşa olduğunu bulmak çok üzücü.
- He told me a sad story.
- Bana üzücü bir hikaye anlattı.
- It would be funny, if it wasn't so sad.
- Bu kadar üzücü olmasaydı, komik olurdu.
- I find it very sad.
- Bunu çok üzücü buluyorum.
- It's sad that this happened.
- Bunun olması üzücü.
- I am still in shock after knowing this sad and devastating news.
- Bu üzücü ve yıkıcı haberi öğrendikten sonra hala şoktayım.
- What a sad commentary!
- Ne kadar üzücü bir yorum!
- The movie was so sad that everybody cried.
- Film o kadar üzücüydü ki herkes ağladı.
- This is kind of sad.
- Bu biraz üzücü.
- Could there be something sadder than the prison cell of someone with a life sentence?
- Müebbet hapis cezası almış birinin hapishane hücresinden daha üzücü bir şey olabilir mi?
- It's sad that Tom is no longer with us.
- Tom'un artık bizimle olmaması üzücü.
- It's really sad.
- Gerçekten üzücü.
- What a sad story this is!
- Bu ne üzücü bir hikâye!
- It's very sad to find out that all of our plans were in vain.
- Tüm planlarımızın boşa gittiğini öğrenmek çok üzücü.
- That is sad, but well said.
- Üzücü ama iyi söyledin.
- It would be really sad if that happened.
- Bunun olması gerçekten üzücü olurdu.
- Slave labor and child labor are sad realities.
- Köle işçiliği ve çocuk işçiliği üzücü gerçeklerdir.
- Your story is sad.
- Hikayen üzücü.
- Slave labor and child labor are sad realities.
- Köle ve çocuk işçiliği üzücü gerçeklerdir.
- It would be really sad if that happened.
- Böyle bir şey olsa gerçekten üzücü olur.
- I think it's sad to have no friends.
- Bence hiç arkadaşının olmaması üzücü.
- A sad accident took place yesterday.
- Dün üzücü bir kaza gerçekleşti.
- It was very sad.
- Çok üzücüydü.
- That's just sad.
- Üzücü bir durum ya.
- I think it's sad to not have any friends.
- Bence hiç arkadaşının olmaması üzücü.
- It was a sad story.
- O üzücü bir hikayeydi.
- It's sad to see Tom so unhappy.
- Tom'u çok mutsuz görmek üzücü.
- I am still in shock after knowing this sad and devastating news.
- Bu üzücü ve yıkıcı haberi öğrendikten sonra hâlâ şoktayım.
- This sentence is sad.
- Bu cümle üzücü.
- It's sad that so many players got hurt during the World Cup.
- Dünya Kupası'nda pek çok oyuncunun sakatlanmış olması üzücü.
- It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.
- What a sad story!
- Ne üzücü bir hikaye!
- We are faced with a very sad situation.
- Çok üzücü bir durumla karşı karşıyayız.
- It is sad not to be loved, but it is much sadder not to be able to love.
- Sevilmemek üzücüdür ama sevememek çok daha üzücüdür.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
- Ana dillerini bile doğru kullanamayan insanları görmek oldukça üzücü.
- That would be very sad.
- Bu çok üzücü olurdu.
- That was definitely sad news.
- Bu kesinlikle üzücü bir haberdi.
- It's a very sad story.
- Çok üzücü bir hikaye.
- Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad.
- Bunun sana son yazışım olduğunu bilmek çok üzücü.
- Tom told us a sad story about an old man and his dog.
- Tom bize yaşlı bir adam ve onun köpeği hakkında üzücü bir hikaye anlattı.
- It's sad, but true.
- Bu üzücü ama gerçek.
- That's sad for you.
- Bu senin için üzücü.
- Death is a sad matter, but life goes on.
- Ölüm üzücü bir olay ama hayat devam ediyor.
- It's a very sad story.
- Bu çok üzücü bir hikaye.
- Goodbyes are always sad.
- Vedalar her zaman üzücüdür.
- He told me a sad story.
- O bana üzücü bir hikaye anlattı.
- This is such a sad day.
- Çok üzücü bir gün.
- That was a very sad story.
- Bu çok üzücü bir hikayeydi.
- It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Sana Tom'un vefat ettiğini söylemek benim için üzücü bir vazife.
- It is a very sad tale.
- Bu çok üzücü bir hikaye.
- That was definitely sad news.
- O kesinlikle üzücü bir haberdi.
- Those were the saddest hours of my life.
- Hayatımın en üzücü saatleriydi.
- It's sad to see Tom so unhappy.
- Tom'u bu kadar mutsuz görmek üzücü.
- It's very sad indeed.
- Bu gerçekten çok üzücü.
- That's pretty sad.
- Çok üzücü.
- This really is sad.
- Bu gerçekten üzücü.
- It's a sad story.
- Üzücü bir hikaye.
- It's sad that Tom is no longer with us.
- Tom'un artık aramızda olmaması üzücü.
- This is such a sad day.
- Bu çok üzücü bir gün.
- That's really sad.
- O gerçekten üzücü.
- Tom thought the situation was really sad.
- Tom durumun gerçekten üzücü olduğunu düşündü.
- Your conduct is sad.
- Davranışların üzücü.
- Without your love, my life would be very sad.
- Sevginiz olmasaydı, hayatım çok üzücü olurdu.
- That's just so sad.
- Bu çok üzücü.
- It was really sad.
- Gerçekten üzücüydü.
- I think that it is really sad that someone could do that for money.
- Birinin para için bunu yapabilmesinin gerçekten üzücü olduğunu düşünüyorum.
- It is sad to stay at home.
- Evde kalmak üzücü.
- Tom told us a sad story about an old man and his dog.
- Tom bize yaşlı bir adam ve köpeği hakkında üzücü bir hikaye anlattı.
- Forget the sad affair.
- Bu üzücü olayı unutun.
- A sad accident took place yesterday.
- Dün üzücü bir kaza meydana geldi.
- That's so sad.
- Bu çok üzücü.
- That's pretty sad.
- Bu oldukça üzücü.
- It's sad to see Mary so unhappy.
- Mary'yi bu kadar mutsuz görmek çok üzücü.
- How sad and pathetic!
- Ne kadar üzücü ve acınası!
- That's so sad.
- Ne kadar üzücü.
- Isn't that sad?
- Üzücü değil mi?
- The saddest part of the story remains to be told.
- Hikayenin en üzücü kısmı anlatılmayı bekliyor.
- I just think that's so sad.
- Bunun çok üzücü olduğunu düşünüyorum.
- What a sad story this is!
- Bu ne kadar üzücü bir hikaye!
- Tom told us a sad story.
- Tom bize üzücü bir hikaye anlattı.
- Nothing is more sad than stupidity and apathy.
- Hiçbir şey aptallık ve ilgisizlik kadar üzücü olamaz.
- This is such a sad story.
- Bu çok üzücü bir hikaye.
- That's sad for you.
- O senin için üzücü.
- What a sad thing to say.
- Söylemek için ne üzücü bir şey.
- Nothing is more sad than stupidity and apathy.
- Hiçbir şey aptallık ve kayıtsızlıktan daha üzücü değildir.
- The man is mourning after receiving sad news.
- Adam üzücü bir haber aldıktan sonra yas tutuyor.
- That's actually pretty sad.
- Bu aslında oldukça üzücü.
- It's sad, but true.
- Üzücü ama gerçek.
- It's a sad story.
- Bu üzücü bir hikaye.
- It's just so sad.
- Çok üzücü.
- It really is sad.
- Bu gerçekten üzücü.
- That's really sad.
- Bu gerçekten üzücü.
- It was a sad story.
- Üzücü bir hikayeydi.
- It really is sad.
- Gerçekten üzücü.
Show More (161)
|