1 |
smile |
gülümsemek |
v. |
|
- There is no smile on the face of Zaki 'Abd al-Malak.
- Zeki Abdülmalak'ın yüzünde hiç gülümseme yok.
- I could smile a little at that, for even that is now possible in the EU.
- Buna biraz gülümseyebilirim çünkü bu bile artık AB'de mümkün.
- I see he is smiling, so perhaps he agrees with me.
- Gülümsediğini görüyorum, belki o da benimle aynı fikirdedir.
- There is no smile on the face of Zaki 'Abd al-Malak.
- Zaki 'Abd al-Malak'ın yüzünde hiç gülümseme yok.
- Smiles break down barriers and help create a friendly environment.
- Gülümseme bariyerleri yıkar ve arkadaşça bir ortam yaratmaya yardımcı olur.
- He's very handsome, and he has a nice smile.
- O çok yakışıklı ve harika bir gülümsemesi var.
- He's very handsome, and he has a nice smile.
- Çok yakışıklı biri ve hoş bir gülümsemesi var.
- He's very handsome, and he has a nice smile.
- Çok yakışıklı ve harika bir gülümsemesi var.
- I miss Tom's smile.
- Tom'un gülümsemesini özledim.
- The little girl has smiled to me.
- Küçük kız bana gülümsedi.
- She always talks with a smile on her lips.
- Her zaman dudaklarında bir gülümsemeyle konuşur.
- You hardly ever smile.
- Neredeyse hiç gülümsemiyorsun.
- She smiled happily.
- Mutlu bir şekilde gülümsedi.
- Tom was smiling.
- Tom gülümsüyordu.
- Tom seldom smiles anymore.
- Tom artık nadiren gülümsüyor.
- Tom stepped off the bus with a big smile on his face.
- Tom yüzünde büyük bir gülümseme ile otobüsten indi.
- Give Tom a smile.
- Tom'a gülümse.
- Sometimes a flower should be enough to smile.
- Bazen gülümsemek için bir çiçek yeterli olmalı.
- Keep on smiling.
- Gülümsemeye devam edin.
- That made them smile.
- Bu onları gülümsetti.
- His smile put her at ease.
- Gülümsemesi onu rahatlattı.
- The Sun smiled through the window every morning.
- Güneş her sabah pencereden gülümsedi.
- Tom smiled faintly.
- Tom belli belirsiz gülümsedi.
- I couldn't see Tom's face, but I was sure he was smiling.
- Tom'un yüzünü göremiyordum ama gülümsediğinden emindim.
- Tom smiled gratefully.
- Tom minnetle gülümsedi.
- Tom is the only one who smiled.
- Tom gülümsemiş olan tek kişi.
- She kept smiling all the time.
- Sürekli gülümsedi durdu.
- It made people smile.
- Bu insanları gülümsetti.
- Tom smiled as he took his seat.
- Tom yerine otururken gülümsedi.
- Life is a beautiful thing and there's so much to smile about.
- Hayat çok güzel bir şey ve gülümseyecek çok şey var.
- She always smiles.
- O hep gülümser.
- Tom shook his head and smiled.
- Tom başını salladı ve gülümsedi.
- Tom saw Mary smile.
- Tom, Mary'nin gülümsediğini gördü.
- Tom smiled thoughtfully.
- Tom düşünceli bir şekilde gülümsedi.
- Tom smiled when he saw me.
- Tom beni görünce gülümsedi.
- Nobody smiled.
- Kimse gülümsemedi.
- They both smiled.
- Onların ikisi de gülümsedi.
- Why is everybody smiling?
- Neden herkes gülümsüyor?
- Let your smile be your umbrella.
- Gülümsemeniz şemsiyeniz olsun.
- Give him a smile.
- Ona bir gülümseme ver.
- Tom suddenly stopped smiling.
- Tom aniden gülümsemeyi bıraktı.
- He couldn't stop smiling.
- Gülümsemeden duramazdı.
- Tom had a radiant smile.
- Tom'un ışıl ışıl bir gülümsemesi vardı.
- Tom smiled appreciatively.
- Tom minnettar olarak gülümsedi.
- That's why I'm smiling.
- Bu yüzden gülümsüyorum.
- Tom knows how to make Mary smile.
- Tom, Mary'yi nasıl gülümseteceğini biliyor.
- Tom smiled uncomfortably.
- Tom rahatsız bir şekilde gülümsedi.
- The three women smiled.
- Üç kadın gülümsedi.
- A smile is the same in every language.
- Gülümseme her dilde aynıdır.
- Tom smiles all the time.
- Tom her zaman gülümser.
- Tom has a beautiful smile.
- Tom'un güzel bir gülümsemesi var.
- Everyone smiled but Tom.
- Tom dışında herkes gülümsedi.
- Tom smiled warmly.
- Tom samimi bir şekilde gülümsedi.
- Don't you think Tom has a beautiful smile?
- Tom'un güzel bir gülümsemesi olduğunu düşünmüyor musun?
- Tom had a nice smile.
- Tom'un güzel bir gülümsemesi vardı.
- Tom returned to the living room with a smile on his face.
- Tom yüzünde bir gülümsemeyle oturma odasına döndü.
- She gave him a big smile.
- Ona kocaman bir gülümseme verdi.
- Did Tom really smile?
- Tom gerçekten gülümsedi mi?
- They're both smiling.
- Onların her ikisi de gülümsüyor.
- She smiled, not being able to help it.
- O elinde olmadan gülümsedi.
- We saw Tom smiling.
- Tom'u gülümserken gördük.
- Don't you think Tom has a beautiful smile?
- Sence de Tom'un güzel bir gülümsemesi yok mu?
- Tom gave a little indulgent smile.
- Tom biraz hoşgörülü bir gülümseme verdi.
- She's always happy and smiling.
- O her zaman mutlu ve gülümser.
- Tom and Mary aren't smiling now.
- Tom ve Mary şimdi gülümsemiyor.
- That made her smile.
- Bu onu gülümsetti.
- Tom smiled when Mary entered the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom gülümsedi.
- I think she has a beautiful smile.
- Onun güzel bir gülümsemesi olduğunu düşünüyorum.
- Tom sat back and smiled.
- Tom arkasına yaslandı ve gülümsedi.
- I saw her smile.
- Onu gülümserken gördüm.
- Tom had a big smile on his face.
- Tom'un yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
- She kept smiling all the time.
- Hep gülümsüyordu.
- Alice smiled.
- Alice gülümsedi.
- Sita smiled.
- Sita gülümsedi.
- Everyone was smiling.
- Herkes gülümsüyordu.
- A day without smiling is a day lost.
- Gülümsemenin olmadığı bir gün, kayıp bir gün demektir.
- Tom wasn't smiling.
- Tom gülümsemiyordu.
- Tom smiled guiltily.
- Tom suçlulukla gülümsedi.
- Tom smiled as he read Mary's letter.
- Tom, Mary'nin mektubunu okurken gülümsedi.
- Tom smiled hopefully.
- Tom umutla gülümsedi.
- Make sure you don't smile.
- Gülümsemediğinden emin ol.
- Tom had a slight smile on his face.
- Tom'un yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
- He smiles every time I see him.
- Onu her gördüğümde gülümsüyor.
- You never smile.
- Hiç gülümsemiyorsunuz.
- Tom smiled and said goodbye.
- Tom gülümsedi ve hoşça kal dedi.
Show More (83)
|
2 |
smile |
gülmek |
v. |
|
- Smiling makes me happy.
- Gülmek beni mutlu ediyor.
- He made me smile.
- Beni güldürdü.
- What's there to smile about?
- Gülünecek ne var ki?
- Tom made everyone smile.
- Tom herkesi güldürdü.
- She doesn't smile for me anymore.
- O, bana artık gülmüyor.
- I saw them smile.
- Onların güldüğünü gördüm.
- Tom and Mary are smiling.
- Tom ve Mary gülüyorlar.
Show More (4)
|
3 |
smile |
gülümseme |
n. |
|
- Well, I know very well that I will be greeted with smiles and grins everywhere.
- Her yerde gülümsemeler ve sırıtışlarla karşılanacağımı çok iyi biliyorum.
- But many men in love with a woman's smile have made the mistake of marrying the whole girl.
- Ancak bir kadının gülümsemesine aşık olan birçok erkek, kızın bütünüyle evlenme hatasına düşmüştür.
- But many men in love with a woman's smile have made the mistake of marrying the whole girl.
- Ama bir kadının gülümsemesine aşık olan pek çok erkek, kızın tamamıyla evlenme hatasına düşmüştür.
Show More (0)
|
4 |
smile |
tebessüm |
n. |
|
- He greeted me with a smile.
- O bir tebessümle beni selamladı.
- Mary has a very welcoming smile.
- Mary'nin çok davetkar bir tebessümü var.
Show More (-1)
|
5 |
smile |
gülümsetmek |
v. |
|
- I do not think there is any harm in making people smile while explaining the reasons for one's vote.
- Bir kişinin oyunun gerekçelerini açıklarken insanları gülümsetmesinde herhangi bir sakınca olduğunu düşünmüyorum.
Show More (-2)
|
6 |
smile |
tebessüm etmek |
v. |
|
- She smiled.
- Tebessüm etti.
Show More (-2)
|