| 1 |
striking |
çarpıcı |
adj. |
|
- It is now very striking that the governments are starting to attack the European Parliament and its rights.
- Şu anda hükûmetlerin Avrupa Parlamentosu'na ve haklarına saldırmaya başlaması çok çarpıcıdır.
- One striking feature of this is that the deadlines for the achievement of the standards are very long.
- Bunun çarpıcı bir özelliği, standartlara ulaşılması için verilen sürelerin çok uzun olmasıdır.
- My audience was, and this is striking in this day and age, attentive, interested, and also unperturbed.
- Dinleyicilerim dikkatli, ilgili ve aynı zamanda sakindiler, ve bu durum günümüzde ve çağımızda çok çarpıcı.
- Afghan women played a striking role.
- Afgan kadınlar çarpıcı bir rol oynadı.
- Recently, striking discrepancies between the European Union and the US have come to light.
- Son zamanlarda Avrupa Birliği ile ABD arasında çarpıcı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.
- Yesterday I was in Galicia, where the desolation of the fishermen is truly striking.
- Dün Galiçya'daydım, burada balıkçıların çaresizliği gerçekten çarpıcı.
- The text of my report contains some figures that are by themselves striking enough.
- Raporumun metni kendi başına yeterince çarpıcı olan bazı rakamlar içermektedir.
- Yesterday I was in Galicia, where the desolation of the fishermen is truly striking.
- Dün balıkçıların perişanlığının gerçekten çarpıcı olduğu Galiçya'daydım.
- The contrast is striking, and it is not difficult to understand.
- Bu zıtlık çarpıcıdır ve anlaşılması da zor değildir.
- It is now very striking that the governments are starting to attack the European Parliament and its rights.
- Şu anda hükümetlerin Avrupa Parlamentosu'na ve haklarına saldırmaya başlaması çok çarpıcıdır.
- Nonetheless, that man in the technological age is challenged in a particularly striking way in the reveal.
- Bununla birlikte, teknoloji çağındaki bu insana, özellikle çarpıcı bir şekilde meydan okunuyor.
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
- Büyük sinema güzellerinden Ingrid Bergman'a çarpıcı bir benzerlik taşıyor.
- There was a striking resemblance between them.
- Onlar arasında çarpıcı bir benzerlik vardı.
- There was a striking resemblance between them.
- Aralarında çarpıcı bir benzerlik vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
- İki çocuk arasında çarpıcı farklılıklar vardı.
Show More (12)
|
| 2 |
striking |
dikkat çekici |
adj. |
|
- It is striking that the effects of this are more or less entirely shouldered by the animal farmers.
- Bunun etkilerinin aşağı yukarı tamamen hayvan çiftçileri tarafından üstlenilmesi dikkat çekicidir.
- What is most striking about this budget is that once again there is no positive statement of assurance.
- Bu bütçeyle ilgili en dikkat çekici husus, bir kez daha olumlu bir güvence beyanının bulunmamasıdır.
- My audience was, and this is striking in this day and age, attentive, interested, and also unperturbed.
- Dinleyicilerim, bugün ve bu çağda dikkat çekici bir şekilde, dikkatli, ilgili ve aynı zamanda tedirgin değildi.
- It is striking that the German Christian-Democrats are also more or less announcing the same thing.
- Alman Hıristiyan-Demokratların da aşağı yukarı aynı şeyi duyuruyor olması dikkat çekicidir.
- It is striking that the German Christian-Democrats are also more or less announcing the same thing.
- Alman Hıristiyan-Demokratların da aşağı yukarı aynı şeyi ilan etmeleri dikkat çekicidir.
- Striking differences existed between the two boys.
- İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
Show More (3)
|
| 3 |
striking |
grevdeki |
adj. |
|
- The striking workers protested their pay cut.
- Grevdeki işçiler maaşlarının kesilmesini protesto ettiler.
- Today the bus drivers are striking.
- Bugün otobüs şoförleri grevde.
- Today the bus drivers are striking.
- Bugün otobüs şoförleri grevdeler.
Show More (0)
|
| 4 |
striking |
vurma |
n. |
|
- Have we really done enough to contain the terrorism that is striking Israel now, as it has done for years?
- Yıllardır olduğu gibi şimdi de İsrail'i vuran terörizmi kontrol altına almak için gerçekten yeterince şey yaptık mı?
- It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
- Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
Show More (-1)
|
| 5 |
striking |
dikkati çeken |
adj. |
|
- There are also a few other issues which have struck me.
- Ayrıca dikkatimi çeken birkaç konu daha var.
Show More (-2)
|
| 6 |
striking |
şaşırtıcı |
adj. |
|
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
- O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
Show More (-2)
|
| 7 |
striking |
vuruş |
n. |
|
- We are within striking distance of the enemy.
- Düşmanla vuruş mesafesi içindeyiz.
Show More (-2)
|
