|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
General |
|
1 |
General |
do number one v.
|
çiş yapmak |
|
2 |
General |
do one's job for one v.
|
öldürmek |
|
3 |
General |
do one's job for one v.
|
benzetmek |
|
4 |
General |
do number one v.
|
işemek |
|
5 |
General |
do what one feel likes doing v.
|
kendi havasında olmak |
|
6 |
General |
do the best one can do v.
|
elinden geleni yapmak |
|
7 |
General |
do all one can do v.
|
elinden geleni yapmak |
|
8 |
General |
do as one says v.
|
denileni yapmak |
|
9 |
General |
straighten up and do as one is supposed to do v.
|
yola gelmek |
|
10 |
General |
do one better (than somebody/something) v.
|
daha iyisini yapmak |
|
11 |
General |
do one honor v.
|
birine ayrım yapmak |
|
12 |
General |
do one shame v.
|
birini utandırmak |
|
Phrasals |
|
13 |
Phrasals |
entitle (one) to (do something) v.
|
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek |
|
14 |
Phrasals |
entitle (one) to (do something) v.
|
birine bir yetki vermek |
|
15 |
Phrasals |
entitle (one) to (do something) v.
|
birini yetkilendirmek |
|
|
16 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
17 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
18 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmasını) öğüt vermek |
|
19 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmasını) öğütlemek |
|
20 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak |
|
21 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek |
|
22 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek |
|
23 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek |
|
24 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek |
|
25 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek |
|
26 |
Phrasals |
exhort (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek |
|
27 |
Phrasals |
offer for (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
28 |
Phrasals |
offer for (one) to (do something) v.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
29 |
Phrasals |
offer for (one) to (do something) v.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
30 |
Phrasals |
trust (one) to (do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
31 |
Phrasals |
trust (one) to (do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
32 |
Phrasals |
trust (one) to (do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
|
33 |
Phrasals |
do (something) by (one) v.
|
(birine bir şekilde) davranmak |
|
34 |
Phrasals |
do (something) by (one) v.
|
(biriyle bir şekilde) konuşmak |
|
35 |
Phrasals |
do (something) by (one) v.
|
(birine bir şekilde) yaklaşmak |
|
|
36 |
Phrasals |
do (something) by (one) v.
|
(birine bir şey) yapmak |
|
37 |
Phrasals |
encourage (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek |
|
38 |
Phrasals |
encourage (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için desteklemek |
|
39 |
Phrasals |
encourage (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek |
|
40 |
Phrasals |
encourage (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek |
|
41 |
Phrasals |
entreat (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey yapması) için yalvarmak |
|
42 |
Phrasals |
entreat (one) to (do something) v.
|
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek |
|
43 |
Phrasals |
oblige (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak |
|
44 |
Phrasals |
oblige (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
45 |
Phrasals |
oblige (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
46 |
Phrasals |
persuade (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
47 |
Phrasals |
persuade (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için kandırmak |
|
48 |
Phrasals |
prevail upon (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
49 |
Phrasals |
prevail upon (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
50 |
Phrasals |
prevail on (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
51 |
Phrasals |
prevail on (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
52 |
Phrasals |
tap (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak |
|
53 |
Phrasals |
tempt (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek |
|
54 |
Phrasals |
tempt (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek |
|
55 |
Phrasals |
tempt (one) to (do something) v.
|
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek |
|
56 |
Phrasals |
trouble (one) to do (something) v.
|
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek |
|
57 |
Phrasals |
trouble (one) to do (something) v.
|
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek |
|
Phrases |
|
58 |
Phrases |
be as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
kendini zor tutmak |
|
59 |
Phrases |
be as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak |
|
60 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi |
|
61 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi |
|
62 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölsem (bir şeyi) yapmam |
|
63 |
Phrases |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
|
64 |
Phrases |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
65 |
Phrases |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
66 |
Phrases |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
67 |
Phrases |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
68 |
Phrases |
the least (one) can do expr.
|
yapması gereken (şudur) |
|
69 |
Phrases |
the least (one) can do expr.
|
en azından (şunu) yapabilir |
|
70 |
Phrases |
the least (one) can do expr.
|
hiç olmazsa (şunu) yapabilir |
|
71 |
Phrases |
the least (one) can do expr.
|
elinden gelen (şu) oldu |
|
72 |
Phrases |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) düşmez |
|
73 |
Phrases |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) uygun değil |
|
74 |
Phrases |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) işi değil |
|
75 |
Phrases |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) göre değil |
|
|
76 |
Phrases |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil |
|
Colloquial |
|
77 |
Colloquial |
behoove (one) to (do something) v.
|
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak |
|
78 |
Colloquial |
behoove (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey yapması) iyi olmak |
|
79 |
Colloquial |
behoove (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak |
|
80 |
Colloquial |
behoove one to do something v.
|
bir şeyi yapmak zorunda olmak |
|
81 |
Colloquial |
behoove one to do something v.
|
bir şeyi yapmaya mecbur olmak |
|
82 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) v.
|
(bir işi birine) bırakmak |
|
83 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
84 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
85 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) v.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk bir iş olmak |
|
86 |
Colloquial |
tell (one) what (one) can do with (something) v.
|
(bir şeyi) alıp ne yapabileceğini söylemek |
|
87 |
Colloquial |
would (just) as soon (do something) as look at (one) v.
|
niye baktın diye kavga çıkarmak |
|
88 |
Colloquial |
would (just) as soon (do something) as look at (one) v.
|
bakışından kıllanıp adam dövmek |
|
89 |
Colloquial |
would (just) as soon (do something) as look at (one) v.
|
niye baktın diye adam öldürmek |
|
90 |
Colloquial |
do things to (one) v.
|
(birini) derinden etkilemek |
|
91 |
Colloquial |
do things to (one) v.
|
(birini) duygusallaştırmak |
|
92 |
Colloquial |
do things to (one) v.
|
(birinin) hislerini harekete geçirmek |
|
93 |
Colloquial |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
elinden bir tek (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) gelmek |
|
94 |
Colloquial |
do all right by (one) v.
|
(birine) öncelik tanımak |
|
95 |
Colloquial |
do (one) a favor v.
|
(birine) yardım etmek |
|
96 |
Colloquial |
do (one) a favor v.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
97 |
Colloquial |
do (one) a favor v.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
98 |
Colloquial |
do (one) a favor v.
|
(birine) bir nezakette bulunmak |
|
99 |
Colloquial |
do (one) a favor v.
|
(birine bir şeyi yapmama) nezaketini göstermek |
|
100 |
Colloquial |
do one good v.
|
birine iyi gelmek |
|
101 |
Colloquial |
do one good v.
|
birine yaramak |
|
102 |
Colloquial |
do one good v.
|
birinin daha iyi hissetmesini sağlamak |
|
103 |
Colloquial |
do one good v.
|
birinin içini açmak |
|
104 |
Colloquial |
do one good v.
|
birinin içini rahatlatmak |
|
105 |
Colloquial |
do well by (one) v.
|
(birinin) hakkını vermek |
|
106 |
Colloquial |
do well by (one) v.
|
(birine) gerçek değerini vermek |
|
107 |
Colloquial |
do well by (one) v.
|
(birine) gereken saygıyı göstermek |
|
108 |
Colloquial |
do well by (one) v.
|
(birine) hak ettiği saygıyı göstermek |
|
109 |
Colloquial |
do well by (one) v.
|
(birine) hak ettiği şekilde iyi davranmak |
|
110 |
Colloquial |
drive (one) to (do something) v.
|
(birini) bir şey yapmaya itmek |
|
111 |
Colloquial |
drive (one) to (do something) v.
|
(birini) bir şey yapmaya zorlamak |
|
112 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
birinin bir şey yapma yeteneği olmak |
|
113 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak |
|
114 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
115 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma yeteneği olmak |
|
116 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma becerisine sahip olmak |
|
117 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapmak birinin içinde olmak |
|
118 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma yeteneğini içinde barındırmak |
|
119 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma kapasitesi olmak |
|
120 |
Colloquial |
have it in one to do v.
|
yapma potansiyeli olmak |
|
121 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma yeteneği olmak |
|
122 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma becerisine sahip olmak |
|
123 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapmak birinin içinde olmak |
|
124 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma kapasitesi olmak |
|
125 |
Colloquial |
have it in one to do something v.
|
bir şey yapma potansiyeli olmak |
|
126 |
Colloquial |
do one! [liverpool/lancashire] interj.
|
defol! |
|
127 |
Colloquial |
do one! [liverpool/lancashire] interj.
|
ikile! |
|
128 |
Colloquial |
do one! [liverpool/lancashire] interj.
|
kaybol! |
|
129 |
Colloquial |
do one! [liverpool/lancashire] interj.
|
yaylan! |
|
130 |
Colloquial |
do one! [liverpool/lancashire] interj.
|
bas git! |
|
131 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
132 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
133 |
Colloquial |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
134 |
Colloquial |
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr.
|
bire yüz veririm ki (biri bir şeyi yapmayacak) |
|
135 |
Colloquial |
it’s a hundred to one that somebody/something will not do something expr.
|
(birinin bir şeyi yapmayacağına) bire yüz/bin/bir milyon veririm |
|
136 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
137 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
138 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
139 |
Colloquial |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak) akıllı işi değil |
|
140 |
Colloquial |
no one in his/her/their right mind would (do something) expr.
|
aklı başında olan hiç kimse (bir şeyi yapmaz) |
|
141 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
kesin (biri) yapmıştır |
|
142 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
bu (birinin yapacağı) bir şeye benziyor |
|
143 |
Colloquial |
leave (something) to (one) (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmak birinin) tipik özelliği |
|
144 |
Colloquial |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) tercih eder |
|
145 |
Colloquial |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) ister |
|
146 |
Colloquial |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmayı) yeğler |
|
147 |
Colloquial |
(one) would (just) as soon (do something) expr.
|
(biri bir şey yapsa) daha iyi olur |
|
148 |
Colloquial |
it behooves one to do expr.
|
yapmak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder |
|
149 |
Colloquial |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) gerekir |
|
150 |
Colloquial |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) icap eder |
|
151 |
Colloquial |
it behoves (one) to (do something) [uk] expr.
|
(birinin bir şey yapması) yakışık alır |
|
152 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
153 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
154 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
155 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
156 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
157 |
Colloquial |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
|
158 |
Colloquial |
that'll teach (one) ((not) to do something) expr.
|
bu (birine bir şey yapmayı/yapmamayı) öğretir/öğretecek |
|
159 |
Colloquial |
that'll teach (one) ((not) to do something) expr.
|
bu (birine bir şey yapması/yapmaması) için ders olsun/olacak |
|
160 |
Colloquial |
what more can (one) do? expr.
|
(biri) daha ne yapabilir? |
|
161 |
Colloquial |
what more can (one) do? expr.
|
(biri) başka ne yapabilir? |
|
Idioms |
|
162 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) çok fazla şey |
|
163 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) çok sayıda/miktarda şey |
|
164 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) yüklü miktarda şey |
|
165 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) yüzlerce/binlerce/milyonlarca şey |
|
166 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) dünya kadar şey |
|
167 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) bir hayli şey |
|
168 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) sürüsüne bereket şey |
|
169 |
Idioms |
a hundred/thousand/million and one things/things to do n.
|
(yapacak) pek çok şey |
|
170 |
Idioms |
do all right by (one) v.
|
(birine) daha çok önem vermek/ |
|
171 |
Idioms |
do all right by (one) v.
|
(birine) daha çok yardımcı olmak |
|
172 |
Idioms |
do all right by (one) v.
|
(birine) daha iyi davranmak |
|
173 |
Idioms |
do all right by (one) v.
|
(birine) yardımcı olacak/nazik bir şekilde davranmak |
|
174 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
elinden geleni yapmak |
|
175 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
kendini zor tutmak |
|
176 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
kendini tutmaya çalışmak |
|
177 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
kendisiyle mücadele etmek |
|
178 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
tüm/olanca/var gücüyle yapmaya/yapmamaya çalışmak |
|
179 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
tüm/olanca/var gücünü kullanmak |
|
180 |
Idioms |
do one an ill turn v.
|
birisine zarar vermek |
|
181 |
Idioms |
do one an ill turn v.
|
birisine kötülük etmek |
|
182 |
Idioms |
feel it beneath (one) (to do something) v.
|
gururuna yedirememek |
|
183 |
Idioms |
do something with one arm tied behind one's back v.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
184 |
Idioms |
do all one can v.
|
elinden geleni yapmak |
|
185 |
Idioms |
feel it beneath one (to do something) v.
|
onuruna yedirememek |
|
186 |
Idioms |
do all one can v.
|
tüm yolları denemek |
|
187 |
Idioms |
could do something with one arm tied behind their back v.
|
(başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek |
|
188 |
Idioms |
do a one-eighty v.
|
(kararından vb) 180 derece dönmek |
|
189 |
Idioms |
do a one-eighty v.
|
(kararından vb) yüz seksen derece dönmek |
|
190 |
Idioms |
could do something with one hand tied behind their back v.
|
(başkasının yaptığını) tek eliyle yapabilmek |
|
191 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak |
|
192 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
(bir şey yapmamak) için kendini zor tutmak |
|
193 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
(bir şeyi) zaten zar zor (yapmak) |
|
194 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
(bir şeyi) zaten güç bela (yapmak) |
|
195 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) v.
|
(bir şey yapmak ya da yapmamak için) her yolu denemek |
|
196 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için elinden geleni yapmak |
|
197 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için her yolu denemek |
|
198 |
Idioms |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
(bir yapmamak) için kendini zor tutmak |
|
199 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
en azından … yapabilmek |
|
200 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
hiç olmadı … yapabilmek |
|
201 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
elinden gelenin en azı |
|
202 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
(birinin) yapması gereken en ufak şey |
|
203 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
en azından yapılan |
|
204 |
Idioms |
the least (one) could do v.
|
hiç değilse yapabilmek |
|
205 |
Idioms |
do (one) the courtesy of (doing something) v.
|
(birine bir şey yapma) nezaketini göstermek |
|
206 |
Idioms |
do (one) the courtesy of (doing something) v.
|
(birine bir şey yapma) inceliği göstermek |
|
207 |
Idioms |
do (one) the courtesy of (doing something) v.
|
birine bir teveccühte bulunmak |
|
208 |
Idioms |
do credit to (one) v.
|
birinin göğsünü kabartmak |
|
209 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) yoluna taş koymak |
|
210 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) gözünü oymak |
|
211 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) işine çomak sokmak |
|
212 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) işini baltalamak |
|
213 |
Idioms |
do (one) in the eye v.
|
(birinin) hakkını yemek |
|
214 |
Idioms |
do (one) no service v.
|
(birine) iyilik etmemek |
|
215 |
Idioms |
do (one) no service v.
|
(birine) yarar sağlamamak |
|
216 |
Idioms |
do (one) no service v.
|
(birine) zarar verecek bir şey yapmak |
|
217 |
Idioms |
do (one) no service v.
|
(birine) engel oluşturacak bir şey yapmak |
|
218 |
Idioms |
do (one) no service v.
|
(birinin) iyiliğine hizmet etmemek |
|
219 |
Idioms |
do something in/at one sitting v.
|
bir oturuşta yapmak |
|
220 |
Idioms |
do something in/at one sitting v.
|
bir seferde yapmak |
|
221 |
Idioms |
do (one) an honor v.
|
(birini) gururlandırmak |
|
222 |
Idioms |
do (one) an honor v.
|
(birini) onurlandırmak |
|
223 |
Idioms |
do (one) an honor v.
|
(birini) şereflendirmek |
|
224 |
Idioms |
do (one) an honor v.
|
(birini) onurlandıracak/gururlandıracak bir şey yapmak |
|
225 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
yapmak birine yarar/fayda sağlamak |
|
226 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
birinin yapması iyi olmak |
|
227 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
birinin yapmasında yarar/fayda olmak |
|
228 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
biri yapmak zorunda olmak |
|
229 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
biri yapmaya mecbur olmak |
|
230 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
birinin bir şey yapması icap etmek |
|
231 |
Idioms |
behoove one to do v.
|
birinin bir şey yapması gerekmek |
|
232 |
Idioms |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek |
|
233 |
Idioms |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
234 |
Idioms |
could (do something) with one arm tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
|
235 |
Idioms |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) kolayca/rahatça yapabilmek |
|
236 |
Idioms |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) hiç zorlanmadan yapabilmek |
|
237 |
Idioms |
could (do something) with one hand tied behind (one's) back v.
|
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek |
|
238 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
dört başı mamur bir iş çıkarmış olmak |
|
239 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
fevkalade/gurur verici bir iş başarmış olmak |
|
240 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
(birini/kendini) gururlandırmak |
|
241 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
(birine) nazik davranmak |
|
242 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
(birine) cömert davranmak |
|
243 |
Idioms |
do (one or oneself) proud v.
|
(birini) el üstünde tutmak |
|
244 |
Idioms |
do (one) proud v.
|
(birini) gururlandırmak |
|
245 |
Idioms |
do (one) proud v.
|
(biri) için gurur kaynağı olmak |
|
246 |
Idioms |
do (one) proud v.
|
(birine) gurur vermek |
|
247 |
Idioms |
do (one) proud v.
|
(birinin) gurur duymasını sağlamak |
|
248 |
Idioms |
do (one) proud v.
|
(birinin) yüzünü kara çıkarmamak |
|
249 |
Idioms |
do (one) a disservice v.
|
(birine) köstek olmak |
|
250 |
Idioms |
do (one) a disservice v.
|
(birine) zarar vermek |
|
251 |
Idioms |
do (one) a disservice v.
|
(birine) kötülük etmek |
|
252 |
Idioms |
do (one) a disservice v.
|
(birine) zarar verecek şekilde davranmak |
|
253 |
Idioms |
do (one) a disservice v.
|
(birinin) kötülüğüne/zarar görmesine neden olacak şekilde davranmak |
|
254 |
Idioms |
do (one) a heap of good v.
|
(birine) iyi gelmek |
|
255 |
Idioms |
do (one) a heap of good v.
|
(birine) yaramak |
|
256 |
Idioms |
do (one) a heap of good v.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
257 |
Idioms |
do (one) a kindness v.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
258 |
Idioms |
do (one) a kindness v.
|
(birine) bir kibarlık yapmak |
|
259 |
Idioms |
do (one) a kindness v.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
260 |
Idioms |
do (one) a mischief [uk/australia] v.
|
(birine) bir kötülük yapmak |
|
261 |
Idioms |
do (one) a mischief [uk/australia] v.
|
(birine) zarar verecek bir şey yapmak |
|
262 |
Idioms |
do (one) a mischief [uk/australia] v.
|
(birine) zarar vermek |
|
263 |
Idioms |
do (one) a mischief [uk/australia] v.
|
(birine) kötülük etmek |
|
264 |
Idioms |
do (one) a mischief [uk/australia] v.
|
(birini) incitmek/sakatlamak |
|
265 |
Idioms |
do (one) a power of good v.
|
(birine) iyi gelmek |
|
266 |
Idioms |
do (one) a power of good v.
|
(birine) yaramak |
|
267 |
Idioms |
do (one) a power of good v.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
268 |
Idioms |
do (one) a service v.
|
(birine) yardım etmek |
|
269 |
Idioms |
do (one) a service v.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
270 |
Idioms |
do (one) a service v.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
271 |
Idioms |
do (one) the world of good v.
|
(birine) iyi gelmek |
|
272 |
Idioms |
do (one) the world of good v.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
273 |
Idioms |
do (one) the world of good v.
|
(birinin) gönlünü ferahlatmak |
|
274 |
Idioms |
do (one) the world of good v.
|
(birine) daha iyi hissettirmek |
|
275 |
Idioms |
do (one) a world of good v.
|
(birine) iyi gelmek |
|
276 |
Idioms |
do (one) a world of good v.
|
(birinin) iyi hissetmesini sağlamak |
|
277 |
Idioms |
do (one) a world of good v.
|
(birinin) gönlünü ferahlatmak |
|
278 |
Idioms |
do (one) a world of good v.
|
(birine) daha iyi hissettirmek |
|
279 |
Idioms |
do (one) credit v.
|
(birinin) göğsünü kabartmak |
|
280 |
Idioms |
do (one) credit v.
|
(birini) onurlandırmak |
|
281 |
Idioms |
do (one) credit v.
|
(birine) gurur vermek |
|
282 |
Idioms |
do (one) one better v.
|
(birini) gölgede bırakmak |
|
283 |
Idioms |
do (one) one better v.
|
(birinden) bir adım ileride olmak |
|
284 |
Idioms |
do (one) one better v.
|
(birini) geçmek |
|
285 |
Idioms |
do (one) one better v.
|
(birinden) üstün olmak |
|
286 |
Idioms |
do (one) one better v.
|
(birinden) daha iyisini yapmak |
|
287 |
Idioms |
do something with one hand behind your back v.
|
çocuk oyuncağı olmak |
|
288 |
Idioms |
do something with one hand behind your back v.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
289 |
Idioms |
do something with one hand behind your back v.
|
tek eliyle bile yapabilmek |
|
290 |
Idioms |
do something with one hand (tied) behind your back v.
|
çocuk oyuncağı olmak |
|
291 |
Idioms |
do something with one hand (tied) behind your back v.
|
hiç zorlanmadan yapmak |
|
292 |
Idioms |
do something with one hand (tied) behind your back v.
|
tek eliyle bile yapabilmek |
|
293 |
Idioms |
enable (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey yapması) için olanak tanımak/imkan sağlamak |
|
294 |
Idioms |
enable (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey yapmasına) izin vermek |
|
295 |
Idioms |
enable (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey yapma) fırsatı vermek |
|
296 |
Idioms |
give (one) (the) clearance to (do something) v.
|
(birine bir şey yapması için) resmi olarak izin vermek |
|
297 |
Idioms |
give (one) (the) clearance to (do something) v.
|
(birine bir şey yapması için) izin çıkarmak |
|
298 |
Idioms |
lead (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey) yaptırmak |
|
299 |
Idioms |
lead (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey) yapmasına neden olmak |
|
300 |
Idioms |
lead (one) to (do something) v.
|
(birinin bir şey) yapmasını sağlamak |
|
301 |
Idioms |
motion (for) (one) to (do something) v.
|
(birine bir şey yapması) için elle işaret etmek |
|
302 |
Idioms |
motion (for) (one) to (do something) v.
|
elle (birinin bir şey yapmasını) işaret etmek |
|
303 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
elinden geleni yapma |
|
304 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendini zor tutma |
|
305 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendini tutmaya çalışma |
|
306 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
kendisiyle mücadele etme |
|
307 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
gücünün yettiği/yapabildiği kadar yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
308 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
olabildiğince yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
309 |
Idioms |
as much as (one) could do (not) (to do something) expr.
|
mümkün olduğunca yapmaya/yapmamaya çalışma |
|
310 |
Idioms |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
bir daha hayatta gitmem/yapmam anlamına gelen bir deyim |
|
311 |
Idioms |
(one) can do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
312 |
Idioms |
(one) could do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
313 |
Idioms |
(one) might do worse expr.
|
daha iyisi olamaz |
|
314 |
Idioms |
could do something with one hand tied behind their back expr.
|
(bunu ben) tek elimle yaparım |
|
315 |
Idioms |
could do something with one arm tied behind their back expr.
|
(bunu ben) tek elimle yaparım |
|
316 |
Idioms |
(one) would do well to (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapsan iyi olur |
|
317 |
Idioms |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne kadar çabalarsa çabalasın başaramıyor |
|
318 |
Idioms |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) tüm çabalarına rağmen hep başarısız oluyor |
|
319 |
Idioms |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) bir türlü başarılı olamıyor/başaramıyor |
|
320 |
Idioms |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne yapsa olmuyor |
|
321 |
Idioms |
(one) can't do right for doing wrong [uk] expr.
|
(biri) ne yaparsa yapsın her şey ters gidiyor/başaramıyor |
|
322 |
Idioms |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şey yapmak) üzere |
|
323 |
Idioms |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şeyi yapmaya) niyetli |
|
324 |
Idioms |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri bir şeyi yapmaya) istekli |
|
325 |
Idioms |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri) neredeyse (bir şeyi yapıyor) |
|
326 |
Idioms |
(one) is about to (do something) expr.
|
(biri) az kalsın (bir şeyi yapıyor) |
|
327 |
Idioms |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
328 |
Idioms |
(one) won't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
329 |
Idioms |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) elinde olsa hemen (bir şeyi yapacak) |
|
330 |
Idioms |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) elinden gelse hemen (bir şeyi yapacak) |
|
331 |
Idioms |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(birine) kalsa hemen (bir şeyi yapacak) |
|
332 |
Idioms |
(one) would (do something) for two pins expr.
|
(biri) yüz bulsa hemen (bir şeyi) yapacak |
|
333 |
Idioms |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha ölse yapmaz |
|
334 |
Idioms |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha asla yapmaz |
|
335 |
Idioms |
(one) wouldn't (do something) again in a hurry expr.
|
(biri bir şeyi) bir daha hayatta yapmaz |
|
336 |
Idioms |
how do you eat an elephant? one bite at a time expr.
|
büyük bir hedefe nasıl ulaşırsın? adım adım/yavaş yavaş/aşama aşama |
|
337 |
Idioms |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
elinde olsa (biri bir şey yapar) |
|
338 |
Idioms |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
elinden gelse (biri bir şey yapar) |
|
339 |
Idioms |
for two pins, (one) would (do something) [uk] expr.
|
fırsatını bulsa (biri bir şey yapar) |
|
Speaking |
|
340 |
Speaking |
do the best that one could v.
|
elinden geleni yapmak |
|
341 |
Speaking |
that's what friends do for one another expr.
|
arkadaşlar birbirleri için böyle yapar |
|
342 |
Speaking |
do you want one of these? expr.
|
bunlardan ister misin? |
|
343 |
Speaking |
I want to do this one more time expr.
|
bunu bir daha yapmak istiyorum |
|
344 |
Speaking |
only one that can do it expr.
|
bunu yapabilecek tek kişi |
|
345 |
Speaking |
you're not the one who'd have to do it expr.
|
bunu yapması gereken kişi sen değilsin |
|
346 |
Speaking |
which one do you suggest? expr.
|
hangisini öneriyorsun? |
|
347 |
Speaking |
which one do you suggest? expr.
|
hangisini önerirsin? |
|
348 |
Speaking |
which one do you prefer? expr.
|
hangisi tercih edersin? |
|
349 |
Speaking |
which one do you think shows the typical family of the future? expr.
|
hangisi geleceğin tipik ailesini gösteriyor sence? |
|
350 |
Speaking |
which one do you want to watch first? expr.
|
hangisini önce izlemek istiyorsun? |
|
351 |
Speaking |
it behooves one to do something expr.
|
mek/mak gerekir/yakışır/yaraşır/icap eder |
|
352 |
Speaking |
there is only one thing to do expr.
|
yapılacak tek bir şey var |
|
353 |
Speaking |
that’s one of the things i like to do expr.
|
yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de bu |
|
354 |
Speaking |
there is only one thing to do expr.
|
yapılacak bir tek şey var |
|
Computer |
|
355 |
Computer |
timtowtdi (there is more than one way to do it) expr.
|
bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır |
|
356 |
Computer |
tmtowtdi (there's more than one way to do it) expr.
|
bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır |
|
Slang |
|
357 |
Slang |
tell (one) what (one) can do with (something) v.
|
(bir şeyi) alıp bir yerine sokabileceğini söylemek |
|
358 |
Slang |
tell (one) what (one) can do with (something) v.
|
(bir şeyi) alıp neresine sokabileceğini söylemek |
|
359 |
Slang |
do (one) a solid v.
|
(birine) yardım etmek |
|
360 |
Slang |
do (one) a solid v.
|
(birine) bir iyilik yapmak |
|
361 |
Slang |
do (one) a solid v.
|
(birine) bir güzellik yapmak |
|
362 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birine) yanlış yapmak |
|
363 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birini) kandırmak/dolandırmak |
|
364 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birine) kazık atmak |
|
365 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birine) ihanet etmek |
|
366 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birine) hainlik etmek |
|
367 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birine) haksız davranmak |
|
368 |
Slang |
do (one) wrong v.
|
(birini) mağdur etmek |
|