|
- I hope the House will agree to provide this urgent and desperately needed support.
- Umarım Meclis bu acil ve umutsuzca ihtiyaç duyulan desteği sağlamayı kabul eder.
- Now, it is the United States that will not agree to the UN inspectors going to Iraq.
- ABD, BM denetçilerinin Irak'a gitmesini kabul etmeyecektir.
- However, the Commission does not agree to the reference to road and waterway intermodality.
- Ancak Komisyon, karayolu ve suyolu intermodalitesine atıfta bulunulmasını kabul etmemektedir.
- Therefore, I approve it and I ask you to agree to vote on it, and then to adopt it.
- Bu nedenle, bu değişikliği onaylıyorum ve sizden bu değişikliği oylamanızı ve ardından kabul etmenizi rica ediyorum.
- They will most certainly not agree to increasing the Union's budget.
- Birliğin bütçesinin arttırılmasını kesinlikle kabul etmeyeceklerdir.
- The Commission therefore agrees to the motions for resolutions on several points.
- Bu nedenle Komisyon, çeşitli noktalarda karar önergelerini kabul eder.
- It is now up to the Council, as it alone can give force and vigour to our resolution, to agree to implement them.
- Şimdi Konsey'e düşen, kararımıza güç ve canlılık kazandırabilecek olan bu anlaşmaların uygulanmasını kabul etmektir.
- If the Commission is able to agree to this, a broad majority will be the result.
- Komisyon bunu kabul edebilirse, geniş bir çoğunluk ortaya çıkacaktır.
- I hope the person who tabled the amendment will agree to this.
- Değişikliği sunan kişinin bunu kabul edeceğini umuyorum.
- It is what we agree to do on MEDA, for example.
- Örneğin MEDA'da yapmayı kabul ettiğimiz şey budur.
- We are being asked to agree to increase the average retirement age by 5 years and to establish a pension fund.
- Bizden ortalama emeklilik yaşının 5 yıl arttırılmasını ve bir emeklilik fonu kurulmasını kabul etmemiz isteniyor.
- If you can agree to compromise with us, then we can find a common path.
- Eğer bizimle uzlaşmayı kabul ederseniz o zaman ortak bir yol bulabiliriz.
- The Commission cannot agree to Amendments, 5, 13 or 29, as Community financing is not foreseen.
- Topluluk finansmanı öngörülmediği için Komisyon 5, 13 ve 29 numaralı Değişiklikleri kabul edemez.
- I therefore hope that you will also agree to the independent rights that we want to grant them.
- Bu nedenle, onlara vermek istediğimiz bağımsız hakları sizin de kabul edeceğinizi umuyorum.
- The Commission can agree to the linguistic Amendment 12.
- Komisyon dilbilimsel nitelikte olan Değişiklik 12'yi kabul edebilir.
- They agree to far too much; they do far too little; and this waste water directive illustrates the problem.
- Çok fazla şeyi kabul ediyorlar; çok az şey yapıyorlar; bu atık su yönergesi de sorunu gözler önüne seriyor.
- I should be grateful if you would agree to that request.
- Bu isteğimi kabul ederseniz size minnettar olurum.
- Would Belgium, Spain, Italy or France agree to this?
- Belçika, İspanya, İtalya veya Fransa bunu kabul eder mi?
- It is now up to the Council, as it alone can give force and vigour to our resolution, to agree to implement them.
- Şimdi, kararımıza güç ve canlılık kazandırabilecek olan Konsey'in bunları uygulamayı kabul etmesi gerekiyor.
- I have one criticism of what he has just said - and here we will have to agree to disagree.
- Ancak, şu anda söylediklerine bir eleştirim var - ve burada farklı düşüneceğimizi kabul etmeliyiz.
- I get the impression that perhaps the groups would agree to having the vote on Wednesday.
- Belki de grupların oylamanın Çarşamba günü yapılmasını kabul edeceği izlenimini edindim.
- To win the respect of the Commission, it is not enough simply to agree to work at the Commission's pace.
- Komisyon'un saygısını kazanmak için sadece Komisyon'un hızına göre çalışmayı kabul etmek yeterli değildir.
- Neither can we agree to any privileges for ourselves that we cannot extend to our citizens.
- Vatandaşlarımıza tanıyamadığımız ayrıcalıkları kendimiz için de kabul edemeyiz.
- We wish to see results on these points before we agree to 500 new posts.
- Yeni 500 kadroyu kabul etmeden önce bu noktalara ilişkin sonuçları görmek istiyoruz.
- The Commission is consulted and the Council must agree to the statute.
- Komisyon'a danışılır ve Konsey tüzüğü kabul etmelidir.
- That has lapsed, and so I ask you to agree to this urgent procedure.
- Bu süre doldu ve bu nedenle sizden bu acil prosedürü kabul etmenizi rica ediyorum.
- What you are demanding is a massive redistribution of aid funds, and I cannot agree to it.
- Talep ettiğiniz şey yardım fonlarının büyük ölçüde yeniden dağıtılmasıdır ve ben bunu kabul edemem.
- Why should I agree to your proposed amendment when our article in the resolution is better than your proposed amendment?
- Bizim önergemiz sizin önerdiğiniz değişiklikten daha iyiyken neden sizin önerdiğiniz değişikliği kabul edeyim?
- There is no reason why, against this background, we should agree to grant discharge.
- Bu arka plana rağmen, ibra edilmeyi kabul etmemiz için hiçbir neden yoktur.
- I hope that the Council will agree to such a revaluation.
- Konsey'in böyle bir yeniden değerlendirmeyi kabul edeceğini umuyorum.
- Now, it is the United States that will not agree to the UN inspectors going to Iraq.
- Şimdi, BM denetçilerinin Irak'a gitmesini kabul etmeyecek olan ABD'dir.
- If the Commission is able to agree to this, a broad majority will be the result.
- Komisyon bunu kabul edebilirse, sonuç büyük bir çoğunluk olacaktır.
- The Council did agree to harmonising the measurement and calculation of noise.
- Konsey, gürültü ölçüm ve hesaplamalarının uyumlaştırılmasını kabul etmiştir.
- The EU must agree to raise taxes on alcohol, hence reducing consumption and the harm it does.
- AB alkol üzerindeki vergileri arttırmayı kabul etmeli, böylece tüketimi ve verdiği zararı azaltmalıdır.
- I hope you will be able to agree to this amendment and I congratulate you once again on your report.
- Umarım bu değişikliği kabul edersiniz ve raporunuz için sizi bir kez daha tebrik ederim.
- I am sure the House will agree to that.
- Eminim Meclis de bunu kabul edecektir.
- I do not think either side will agree to this.
- İki tarafın da bunu kabul edeceğini sanmıyorum.
- I cannot therefore agree to those amendments.
- Bu nedenle bu değişiklikleri kabul edemem.
- Why not just agree to it then?
- O zaman neden kabul etmiyorsunuz?
- I therefore cannot agree to Amendment No 12.
- Bu nedenle 12 No'lu Değişikliği kabul edemem.
- Parliament will not agree to any change here.
- Parlamento burada herhangi bir değişikliği kabul etmeyecektir.
- We do not agree to Europe’s subcontracting the crackdown on illegal immigration to third countries.
- Avrupa'nın yasadışı göçle mücadelede üçüncü dünya ülkelerine taşeronluk yapmasını kabul etmiyoruz.
- We can agree to the three guidelines on safe and sustainable pensions, as endorsed at Gothenburg.
- Gotenburg'da onaylanan güvenli ve sürdürülebilir emeklilikle ilgili üç kılavuz ilkeyi kabul edebiliriz.
- If you agree to let the rot set in, you should not be the first to complain when all goes wrong in the future.
- Eğer çürümeye izin vermeyi kabul ediyorsanız, gelecekte her şey ters gittiğinde ilk şikayet eden siz olmamalısınız.
- I call on this Parliament to agree to a directive which will help starve the terrorists of funds.
- Bu Parlamentoyu, foncu teröristleri parasız bırakmaya yardımcı olacak bir yönergeyi kabul etmeye çağırıyorum.
- We cannot agree to vote on it, hence our request that you put it to the House.
- Bunu oylamayı kabul edemeyiz, dolayısıyla sizden bunu Meclise sunmanızı talep ediyoruz.
- However, the Commission does not agree to the reference to road and waterway intermodality.
- Bununla birlikte Komisyon, karayolu ve suyolları intermodalitesine atıfta bulunulmasını kabul etmemektedir.
- The Commission can agree to the linguistic Amendment 12.
- Komisyon dilsel nitelikte olan Değişiklik 12'yi kabul edebilir.
- In order to guarantee dignity for pensioners, we must agree to dip into these profits or the income of the wealthy.
- Emeklilerin onurunu garanti altına almak için bu karlara ya da zenginlerin gelirlerine el atmayı kabul etmeliyiz.
- If you agree to let the rot set in, you should not be the first to complain when all goes wrong in the future.
- Çürümeye izin vermeyi kabul ediyorsanız, gelecekte her şey ters gittiğinde ilk şikayet eden siz olmamalısınız.
- We wish to see results on these points before we agree to 500 new posts.
- Yeni 500 kadroyu kabul etmeden önce bu hususlara ilişkin sonuçları görmek istiyoruz.
- I therefore hope that you will also agree to the independent rights that we want to grant them.
- Bu nedenle, onlara vermek istediğimiz bağımsız hakları da kabul edeceğinizi umuyorum.
- Fifthly, I am, in addition, able to agree to several amendments on accounting practice.
- Beşinci olarak, muhasebe uygulamalarına ilişkin bazı değişiklikleri de kabul edebilirim.
- Commissioner Barnier, I will now agree to give you eleven minutes, the same that Parliament has had.
- Komisyon Üyesi Barnier, şimdi size Parlamento'nun sahip olduğu on bir dakikayı vermeyi kabul ediyorum.
- This I cannot agree to.
- Bunu kabul edemem.
- However, as part of the overall compromise, the Commission can agree to both amendments.
- Bununla birlikte, genel uzlaşmanın bir parçası olarak, Komisyon her iki değişikliği de kabul edebilir.
- Neither can we agree to any privileges for ourselves that we cannot extend to our citizens.
- Vatandaşlarımıza tanıyamayacağımız ayrıcalıkları kendimiz için de kabul edemeyiz.
- I think this House would do well to agree to that today and tomorrow.
- Bence bu Meclis bugün ve yarın bunu kabul etse iyi olur.
- I am willing for a report to be drawn up on this matter, but I cannot agree to a cut-off date for the authorisations.
- Bu konuda bir rapor hazırlanmasını istiyorum, ancak yetkilendirmeler için bir son tarih kabul edemem.
- We believe that, once we agree to an exemption for flowers, other exemptions will inevitably follow.
- Çiçekler için bir muafiyet kabul ettiğimizde, diğer muafiyetlerin de kaçınılmaz olarak bunu takip edeceğine inanıyoruz.
- The Commission is consulted and the Council must agree to the statute.
- Komisyon'a danışılmaktadır ve Konsey'in tüzüğü kabul etmesi şarttır.
- Quite apart from that, there are any number of objective reasons why we cannot agree to it.
- Bunun dışında bunu kabul edemeyeceğimizi gösteren çok sayıda nesnel neden bulunmaktadır.
- The Group of the Party of European Socialists does not agree to that omission.
- Avrupa Sosyalistleri Partisi Grubu bu ihmali kabul etmemektedir.
- That is why we cannot agree to set the fox to mind the geese.
- Bu nedenle kurda kuzu emanet etmeyi kabul edemeyiz.
- Why can they not agree to that?
- Neden bunu kabul edemiyorlar?
- I hope that the Council will agree to such a revaluation.
- Konsey'in böyle bir yeniden değerlemeyi kabul edeceğini umuyorum.
- For that reason, we cannot agree to a postponement of the vote.
- Bu nedenle, oylamanın ertelenmesini kabul edemeyiz.
- I hope that Parliament will agree to this recommendation.
- Parlamentonun bu tavsiyeyi kabul edeceğini umuyorum.
- For this very reason, we cannot agree to cut pensions further.
- Tam da bu nedenle, emekli maaşlarının daha fazla kesilmesini kabul edemeyiz.
- I did, however, agree to call for an emergency EU-Israel Association Council meeting to discuss the crisis.
- Bununla birlikte, krizi görüşmek üzere AB-İsrail Ortaklık Konseyi'ni acil toplantıya çağırmayı kabul ettim.
- Ethiopia is reluctant to agree to that decision at this time.
- Etiyopya şu anda bu kararı kabul etmekte isteksiz.
- That would be genuine renationalisation and I cannot agree to it.
- Bu gerçek bir yeniden ulusallaştırma olur ve ben bunu kabul edemem.
- I did, however, agree to call for an emergency EU-Israel Association Council meeting to discuss the crisis.
- Bununla birlikte, krizi görüşmek üzere acil bir AB-İsrail Ortaklık Konseyi toplantısı çağrısında bulunmayı kabul ettim.
- Then there is the pressure we are under to agree to the American proposals regarding genetically modified food.
- Bir de genetiği değiştirilmiş gıdalara ilişkin Amerikan önerilerini kabul etmemiz için üzerimizde oluşan baskı var.
- The Council has given an assurance that it is able to agree to the package before us.
- Konsey, önümüzde bulunan paketi kabul edebileceğine dair bir güvence vermiştir.
- No parliament can agree to a constitution that violates this prerogative.
- Hiçbir parlamento bu ayrıcalığı ihlal eden bir anayasayı kabul edemez.
- As you know, if the Commission President wishes to add anything else, we will of course be happy to agree to that.
- Bildiğiniz gibi Komisyon Başkanı başka bir şey eklemek isterse elbette bunu kabul etmekten memnuniyet duyarız.
- I hope you didn't agree to do that.
- Umarım bunu yapmayı kabul etmemişsindir.
- I'll agree to that.
- Ona kabul edeceğim.
- Why did you agree to spend the evening with Tom?
- Neden akşamı Tom'la geçirmeyi kabul ettin?
- I didn't agree to meet him.
- Onunla tanışmayı kabul etmedim.
- Tom is probably going to agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul edecektir.
- Tom won't likely agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- If you agree to buy 3000 of them, we'll give you a 3 percent discount.
- Eğer 3000 tane almayı kabul ederseniz, size yüzde 3 indirim yapacağız.
- He would not agree to our proposal.
- Önerimizi kabul etmedi.
- Tom says I should agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmem gerektiğini söylüyor.
- I will carry it out if you agree to our plan.
- Eğer planımızı kabul ederseniz, gerçekleştireceğim.
- Tom didn't agree to help.
- Tom yardım etmeyi kabul etmedi.
- Tom expects Mary to agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul etmesini bekliyor.
- Tom won't agree to that.
- Tom bunu kabul etmez.
- Tom has decided to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmeye karar verdi.
- Tom advised me not to agree to do that.
- Tom bana bunu kabul etmememi tavsiye etti.
- Would Tom ever agree to do that?
- Tom bunu yapmayı kabul eder mi?
- Tom is expected to agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul etmesi bekleniyor.
- Tom will agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edecektir.
- Tom didn't agree to do it.
- Tom onu yapmayı kabul etmedi.
- Do you really think it's a good idea for you to agree to do that?
- Bunu yapmayı kabul etmenin gerçekten iyi bir fikir olduğunu mu düşünüyorsun?
- We didn't agree to help them.
- Onlara yardım etmeyi kabul etmedik.
- Tom should really agree to do that.
- Tom bunu yapmayı gerçekten kabul etmeli.
- Tom would likely agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul edecektir.
- Tom is going to eventually agree to do that.
- Tom sonunda bunu yapmayı kabul edecek.
- Do you really think it's a good idea for you to agree to do that?
- Bunu yapmayı kabul etmenizin gerçekten iyi bir fikir olduğunu mu düşünüyorsun?
- I will never agree to it.
- Bunu asla kabul etmeyeceğim.
- I'll never agree to do that.
- Bunu yapmayı asla kabul etmem.
- Tom hopes Mary agrees to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul edeceğini umuyor.
- Maybe Tom will agree to do that.
- Belki Tom bunu yapmayı kabul edecek.
- Did Tom agree to do that?
- Tom onu yapmayı kabul etti mi?
- I'm not sure that Tom will agree to that.
- Tom'un bunu kabul edeceğinden emin değilim.
- I don't think Tom will agree to do that.
- Tom'un onu kabul edeceğini sanmıyorum.
- She won't agree to a divorce.
- Boşanmayı kabul etmedi.
- Tom is never going to agree to that.
- Tom asla bunu kabul etmeyecek.
- They'll never agree to that.
- Onlar bunu asla kabul etmeyecekler.
- Maybe Tom won't agree to do that.
- Belki de Tom bunu yapmayı kabul etmez.
- They are likely to agree to our plan.
- Onların planımızı kabul etmeleri muhtemel.
- Tom would never agree to that.
- Tom bunu asla kabul etmezdi.
- I agree to the proposal in principle.
- Prensipte, öneriyi kabul ediyorum.
- We agree to start at once.
- Hemen başlamayı kabul ediyoruz.
- Tom won't agree to a divorce.
- Tom boşanmayı kabul etmeyecek.
- Tom would never agree to that.
- Tom onu asla kabul etmezdi.
- I'm hoping you'll agree to do that.
- Umarım onu yapmayı kabul edersiniz.
- Why did you agree to help him?
- Sen neden ona yardım etmeyi kabul ettin?
- How could you agree to doing that without consulting me?
- Bana danışmadan bunu yapmayı nasıl kabul edersin?
- I will never agree to this.
- Bunu asla kabul etmeyeceğim.
- Tom said Mary might agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul edebileceğini söyledi.
- Tom is never going to agree to that.
- Tom bunu asla kabul etmeyecek.
- I bet Tom won't agree to do that.
- Eminim Tom bunu yapmayı kabul etmeyecektir.
- I didn't agree to help you.
- Sana yardım etmeyi kabul etmedim.
- I didn't agree to accept Tom's offer.
- Tom'un teklifini kabul etmeyi reddettim.
- Tom probably didn't agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul etmedi.
- They are likely to agree to our plan.
- Muhtemelen planımızı kabul ederler.
- I will carry it out if you agree to our plan.
- Planımızı kabul edersen, onu uygularım.
- He would not agree to our proposal.
- Teklifimizi kabul etmedi.
- Tom says I should agree to do that.
- Tom bunu kabul etmem gerektiğini söylüyor.
- It looks like Tom may agree to do that.
- Görünüşe göre Tom bunu yapmayı kabul edebilir.
- If the sun were to rise in the west, I would never agree to your plan.
- Hiçbir koşulda senin planını kabul etmezdim.
- When did Tom agree to do that?
- Tom bunu yapmayı ne zaman kabul etti?
- Tom didn't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmedi.
- I cannot agree to his proposal.
- Teklifini kabul edemem.
- I didn't agree to meet them.
- Onlarla buluşmayı kabul etmedim.
- Do you think Tom will agree to do that?
- Sence Tom bunu yapmayı kabul eder mi?
- Tom told me not to agree to do that.
- Tom bana bunu yapmayı kabul etmememi söyledi.
- Would Tom agree to this?
- Tom bunu kabul eder miydi?
- Tom says I shouldn't agree to do that.
- Tom bunu kabul etmemem gerektiğini söylüyor.
- Tom said Mary might agree to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmayı kabul edebileceğini söyledi.
- Tom isn't very likely to agree to do that.
- Tom büyük ihtimalle bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- I'm hoping Tom will agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul edeceğini umuyorum.
- I hope my boss agrees to my plan.
- Umarım patronum planımı kabul eder.
- Tom got Mary to agree to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmayı kabul ettirdi.
- We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Tam bir gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik anlaşması imzalamak zorundaydık.
- It's very unlikely that Tom will agree to work for that salary.
- Tom'un bu maaşa çalışmayı kabul etmesi pek olası değil.
- Tom won't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- Tom will agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edecek.
- I am willing to agree to your request.
- Ricanı kabul etmeye hazırım.
- Why did you agree to help her?
- Neden ona yardımcı olmayı kabul ettin?
- I suspect Tom would agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul edeceğinden şüpheleniyorum.
- Tom didn't agree to do it.
- Tom bunu yapmayı kabul etmedi.
- I will never agree to such a flagrant miscarriage of justice.
- Böylesina aşikar bir adli hatayı asla kabul etmeyeceğim.
- I didn't agree to go to Boston with Tom.
- Tom ile Boston'a gitmeyi kabul etmedim.
- Tom says he didn't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmediğini söylüyor.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to go there.
- Normal koşullar altında, Tom oraya gitmeyi asla kabul etmez.
- Tom doesn't know whether Mary will agree to go or not.
- Tom, Mary'nin gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyor.
- Tom might agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edebilir.
- I hope Tom and Mary agree to do that.
- Umarım Tom ve Mary bunu yapmayı kabul ederler.
- We didn't agree to help Tom.
- Tom'a yardım etmeyi kabul etmedik.
- Tom will never agree to that.
- Tom bunu asla kabul etmez.
- I was unwilling to agree to the proposal, but it seemed that I had no choice.
- Teklifi kabul etmeye isteksizdim ama şansım yok gibi görünüyordu.
- Why did you agree to help Tom?
- Neden Tom'a yardım etmeyi kabul ettin?
- I didn't know whether Tom would agree to go or not.
- Tom'un gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyordum.
- I didn't actually agree to do that.
- Bunu yapmayı gerçekten kabul etmedim.
- I agree to your plan.
- Planınızı kabul ediyorum.
- When did Tom agree to do that?
- Tom onu yapmayı ne zaman kabul etti?
- Tom is probably going to agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul edecek.
- I didn't agree to help Tom.
- Tom'a yardım etmeyi kabul etmedim.
- I'm pretty sure that Tom won't agree to do that.
- Tom'un bunu kabul etmeyeceğinden eminim.
- Tom got Mary to agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul etmesini sağladı.
- I don't think Tom would agree to that.
- Tom'un bunu kabul edeceğini sanmıyorum.
- Dan didn't even agree to talk to Linda on the phone.
- Dan, Linda'yla telefonda konuşmayı bile kabul etmedi.
- I will never agree to such a flagrant miscarriage of justice.
- Adaletin bu kadar aleni bir şekilde çiğnenmesini asla kabul etmeyeceğim.
- I doubt Tom will agree to that.
- Tom'un onu kabul edeceğinden kuşku duyuyorum.
- Did Tom really agree to do that?
- Tom onu yapmayı gerçekten kabul etti mi?
- Tom said that Mary might agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul edebileceğini söyledi.
- It looks like Tom may agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edebilir gibi görünüyor.
- Tom won't agree to a divorce.
- Tom boşanmayı kabul etmiyor.
- Is there any chance that Tom will agree to the plan?
- Tom'un planı kabul etme ihtimali var mı?
- I'm sure Tom won't agree to do that.
- Tom'un onu yapmayı kabul etmeyeceğinden eminim.
- Tom wouldn't agree to do that.
- Tom onu yapmayı kabul etmez.
- My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Sponsorum önerimi kabul etmeye istekliydi.
- I doubt Tom will agree to that.
- Tom'un bunu kabul edeceğinden şüpheliyim.
- I hope Tom didn't agree to do that.
- Umarım Tom bunu yapmayı kabul etmemiştir.
- Tom will probably not agree to your proposal.
- Tom teklifinizi muhtemelen kabul etmeyecektir.
- The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot.
- Kölenin gururu vardır; sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.
- I didn't agree to help.
- Yardım etmeyi kabul etmedim.
- Tom is unlikely to agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- I'm not sure Tom will agree to this.
- Tom'un bunu kabul edeceğinden emin değilim.
- My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
- Tom doesn't know whether Mary will agree to go or not.
- Tom Mary'nin gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyor.
- Do you agree to our proposal?
- Teklifimizi kabul ediyor musun?
- I don't think Tom will agree to do that.
- Tom'un bunu kabul edeceğini sanmıyorum.
- Did you agree to do it?
- Bunu yapmayı kabul ettin mi?
- Let's just agree to disagree.
- Aynı fikirde olmadığımızı kabul edelim.
- I hope that Tom will agree to do that.
- Umarım Tom bunu yapmayı kabul eder.
- When did Tom agree to help?
- Tom ne zaman yardım etmeyi kabul etti?
- I didn't actually agree to do that.
- Aslında bunu yapmayı kabul etmedim.
- I didn't agree to meet her.
- Onunla buluşmayı kabul etmedim.
- I'd never agree to do that.
- Bunu yapmayı asla kabul etmezdim.
- I'm not sure Tom is going to agree to this.
- Tom'un bunu kabul edeceğinden emin değilim.
- If you agree to buy 3,000 of them, we'll give you a 3 percent discount.
- Eğer 3,000 tane almayı kabul ederseniz, size yüzde 3 indirim yapacağız.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to do that.
- Normal koşullar altında, Tom bunu asla kabul etmez.
- I won't agree to this.
- Bunu kabul etmeyeceğim.
- Bob did not agree to the plan.
- Bob planı kabul etmedi.
- I didn't agree to pay Tom that much.
- Tom'a o kadar çok ödemeyi kabul etmedim.
- They'll never agree to that.
- Bunu asla kabul etmezler.
- I will never agree to it.
- Onu asla kabul etmeyeceğim.
- Do you think Tom will agree to this?
- Tom'un bunu kabul edeceğini düşünüyor musun?
- I've decided to agree to do that.
- Bunu yapmayı kabul etmeye karar verdim.
- Tom was crazy to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmek için çıldırmıştı.
- Why don't we just agree to disagree?
- Neden aynı fikirde olmadığımızı kabul etmiyoruz?
- When we borrow money, we must agree to the conditions.
- Borç para aldığımızda, koşulları kabul etmeliyiz.
- Tom hoped that Mary would agree to go out with him.
- Tom, Mary'nin onunla çıkmayı kabul edeceğini umuyordu.
- You didn't agree to do that, did you?
- Bunu yapmayı kabul etmedin, değil mi?
- I didn't agree to any of this.
- Bunların hiçbirini kabul etmedim.
- Tom is going to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edecek.
- Tom told us not to agree to do that.
- Tom bize bunu kabul etmememizi söyledi.
- Dan didn't even agree to talk to Linda on the phone.
- Dan, Linda ile telefonda konuşmayı bile kabul etmedi.
- I'm not sure that Tom will agree to that.
- Tom'un onu kabul edeceğinden emin değilim.
- We all agree to the new plan.
- Hepimiz yeni planı kabul ediyoruz.
- We'll never agree to that.
- Bunu asla kabul etmeyeceğiz.
- Tom isn't going to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- I cannot agree to his proposal.
- Ben onun önerisini kabul edemem.
- I didn't agree to pay Tom that much.
- Tom'a o kadar ödemeyi kabul etmedim.
- Tom says he won't agree to do that.
- Tom bunu kabul etmeyeceğini söylüyor.
- I couldn't get Tom to agree to do that.
- Tom'a bunu yapmayı kabul ettiremedim.
- Tom will never agree to that.
- Tom asla bunu kabul etmeyecek.
- We agree to your proposal.
- Teklifinizi kabul ediyoruz.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to do that.
- Normal şartlar altında, Tom bunu yapmayı asla kabul etmez.
- I'm sure Tom will agree to help.
- Eminim Tom yardım etmeyi kabul edecektir.
- Tom said he might agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edebileceğini söyledi.
- I'm hoping you'll agree to do that.
- Bunu yapmayı kabul edeceğini umuyorum.
- Tom hopes Mary agrees to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul etmesini umuyor.
- Tom will never agree to it.
- Tom bunu asla kabul etmeyecek.
- Tom says he won't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmeyeceğini söylüyor.
- I didn't agree to do that.
- Bunu yapmayı kabul etmedim.
- I didn't agree to go to Boston with Tom.
- Tom'la Boston'a gitmeyi kabul etmedim.
- Tom is expected to agree to do that.
- Tom'un bunu kabul etmesi bekleniyor.
- I cannot agree to your proposal.
- Ben önerini kabul edemem.
- I'm sure that Tom will agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul edeceğinden eminim.
- She won't agree to a divorce.
- O, bir boşanmayı kabul etmeyecektir.
- If you agree to buy 3,000 of them, we'll give you a 3 percent discount.
- 3000 adet satın almayı kabul ederseniz yüzde 3 indirim yapacağız.
- If you agree to become an organ donor, you may help save someone's life.
- Organ bağışçısı olmayı kabul ederseniz, birinin hayatını kurtarmaya yardımcı olabilirsiniz.
- It's very unlikely that Tom will agree to work for that salary.
- Tom'un o aylıkla çalışmayı kabul edecek olması çok zayıf bir olasılıktır.
- We agree to your proposal.
- Biz önerini kabul ediyoruz.
- Tom is likely going to agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul edecek.
- I never would agree to do that.
- Bunu yapmayı asla kabul etmezdim.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to go there.
- Normal şartlar altında, Tom oraya gitmeyi asla kabul etmezdi.
- Would you agree to the plan in principle?
- Planı prensipte kabul eder miydiniz?
- I'll agree to your terms.
- Şartlarını kabul edeceğim.
- I am willing to agree to your request.
- İsteğinizi kabul etmeye hazırım.
- I didn't agree to let Tom do that.
- Tom'un onu yapmasına izin vermeyi kabul etmedim.
- I'm not sure Tom will agree to that.
- Tom'un bunu kabul edeceğinden emin değilim.
- She did not agree to the proposal.
- Teklifi kabul etmedi.
- Can't we just agree to disagree?
- Aynı fikirde olmadığımızı kabul edemez miyiz?
- I won't agree to this.
- Ben bunu kabul etmeyeceğim.
- I'll never agree to do that.
- Bunu yapmayı asla kabul etmeyeceğim.
- I should've told Tom not to agree to do that.
- Tom'a bunu yapmayı kabul etmemesini söylemeliydim.
- I'll never agree to that.
- Onu asla kabul etmeyeceğim.
- Would Tom ever agree to do that?
- Tom bunu yapmayı hiç kabul eder mi?
- I'm sure Tom will agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul edeceğinden eminim.
- Tom didn't agree to the proposal.
- Tom teklifi kabul etmedi.
- I don't think Tom would agree to that.
- Tom'un onu kabul edeceğini sanmıyorum.
- It would be better to agree to the terms.
- Şartları kabul etmek daha iyi olur.
- Tom is going to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edecektir.
- Tom knows Mary won't agree to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmayı kabul etmeyeceğini biliyor.
- I don't know if Tom will agree to go or not.
- Tom'un gitmeyi kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.
- Do you agree to our proposal?
- Teklifimizi kabul ediyor musunuz?
- Tom never would agree to that.
- Tom onu asla kabul etmezdi.
- I hope my boss agrees to my plan.
- Patronumun planımı kabul edeceğini umuyorum.
- Tom tried to get Mary to agree to help him.
- Tom, Mary'nin ona yardım etmeyi kabul etmesini sağlamaya çalıştı.
- Tom advised me not to agree to do that.
- Tom bana bunu yapmayı kabul etmememi tavsiye etti.
- I don't know whether he will agree to our plan or not.
- Planımızı kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.
- They are likely to agree to our plan.
- Muhtemelen planımızı kabul edecekler.
- Tom said Mary didn't agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul etmediğini söyledi.
- Did Tom agree to do that?
- Tom bunu yapmayı kabul etti mi?
- There is no choice but to agree to his plan.
- Planını kabul etmekten başka seçeneğimiz yok.
- Let's agree to share in the profits.
- Kârı paylaşmayı kabul edelim.
- Let's agree to disagree.
- Aynı fikirde olmadığımızı kabul edelim.
- Why did you agree to spend the evening with Tom?
- Akşamı Tom ile geçirmeyi neden kabul ettiniz?
- Under normal circumstances, I'd agree to do that.
- Normal şartlar altında, bunu yapmayı kabul ederdim.
- Tom won't likely agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul etmeyecektir.
- I think Tom may agree to do that.
- Bence Tom bunu yapmayı kabul edebilir.
- Why did you agree to do it?
- Neden onu yapmayı kabul ettin?
- Would you agree to the plan in principle?
- İlke olarak planı kabul eder misin?
- Tom thinks there's a good possibility that Mary will agree to babysit the children on Friday night.
- Tom, Mary'nin Cuma akşamı çocuklara bakmayı kabul etme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor.
- I agree to this plan.
- Ben bu planı kabul ediyorum.
- What made Tom agree to do that?
- Tom'a bunu yapmayı kabul ettiren neydi?
- Why did you agree to meet Tom the night he was murdered?
- Neden öldürüldüğü gece Tom'la tanışmayı kabul ettin?
- I agree to help you.
- Sana yardım etmeyi kabul ediyorum.
- Tom knows I didn't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmediğimi biliyor.
- Tom would likely agree to do that.
- Tom muhtemelen onu yapmayı kabul ederdi.
- I didn't agree to ask Tom to do that.
- Tom'dan bunu yapmasını istemeyi kabul etmedim.
- Tom will probably not agree to your proposal.
- Tom muhtemelen teklifinizi kabul etmeyecektir.
- Do you think Tom will agree to this?
- Sence Tom bunu kabul eder mi?
- Do you think Tom is going to agree to this?
- Sence Tom bunu kabul edecek mi?
- He didn't agree to my proposal.
- Teklifimi kabul etmedi.
- Why did you agree to do it?
- Bunu yapmayı neden kabul ettin?
- Tom knew Mary would agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu kabul edeceğini biliyordu.
- He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmek aptalcaydı.
- I was unwilling to agree to the proposal, but it seemed that I had no choice.
- Teklifi kabul etmek istemiyordum ama başka seçeneğim yokmuş gibi görünüyordu.
- Why did you agree to help?
- Neden yardım etmeyi kabul ettin?
- Why did you agree to help her?
- Sen neden ona yardım etmeyi kabul ettin?
- Do you think Tom will agree to help?
- Tom'un yardım etmeyi kabul edeceğini düşünüyor musun?
- I guess we could just agree to disagree.
- Sanırım aynı fikirde olmadığımızı kabul edebiliriz.
- Tom says that he'll agree to do that.
- Tom, bunu yapmayı kabul edeceğini söylüyor.
- I'm sure Tom will agree to do that.
- Eminim Tom bunu yapmayı kabul edecektir.
- I don't know whether he will agree to our plan or not.
- Onun planımızı kabul edip etmeyeceğini bilmiyorum.
- Maybe Tom won't agree to do that.
- Belki Tom bunu yapmayı kabul etmez.
- I didn't agree to meet him.
- Onunla buluşmayı kabul etmedim.
- Tom will never agree to it.
- Tom bunu asla kabul etmez.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
- Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- Tom hopes Mary will agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul edeceğini umuyor.
- Tom knows Mary won't agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul etmeyeceğini biliyor.
- I didn't agree to help her.
- Ona yardım etmeyi kabul etmedim.
- I didn't agree to help them.
- Onlara yardım etmeyi kabul etmedim.
- Tom hopes Mary will agree to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmayı kabul edeceğini umuyor.
- Did you agree to do it?
- Yapmayı kabul ettin mi?
- Tom would never agree to such a thing.
- Tom böyle bir şeyi asla kabul etmezdi.
- Can you get Tom to agree to do that?
- Tom'a bunu yapmayı kabul ettirebilir misin?
- Tom told us not to agree to do that.
- Tom bize bunu yapmayı kabul etmemizi söyledi.
- I didn't agree to meet Tom.
- Tom'u karşılamayı kabul etmedim.
- Tom told me not to agree to do that.
- Tom bana bunu kabul etmememi söyledi.
- How could I not agree to do what Tom asked me to do?
- Tom'un benden istediği şeyi yapmayı nasıl kabul etmeyebilirim?
- I didn't agree to meet Tom.
- Tom'la buluşmayı kabul etmedim.
- Tom knew Mary would agree to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayı kabul edeceğini biliyordu.
- Do you think Tom will agree to help?
- Sence Tom yardım etmeyi kabul eder mi?
- Tom will unlikely agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul etmeyecek.
- Tom hoped that Mary would agree to go out with him.
- Tom, Mary'nin onunla çıkmayı kabul edeceğini umdu.
- Tom told me he would agree to do that.
- Tom bana bunu yapmayı kabul edeceğini söyledi.
- I'd never agree to that.
- Bunu asla kabul etmezdim.
- Tom would never agree to such a thing.
- Tom böyle bir şeyi asla kabul etmez.
- Sooner or later, Tom will likely agree to help us.
- Er ya da geç, Tom muhtemelen bize yardım etmeyi kabul edecek.
- Why did you agree to help him?
- Neden ona yardım etmeyi kabul ettin?
- Why did Tom agree to help Mary?
- Tom neden Mary'ye yardım etmeyi kabul etti?
- Tom never expected that Mary would agree to take care of his dog.
- Tom, Mary'nin köpeğine bakmayı kabul edeceğini hiç beklemiyordu.
- If you agree to buy 3000 of them, we'll give you a 3 percent discount.
- Onlardan 3000 tane almayı kabul edersen, sana %3 indirim yaparız.
- If the sun were to rise in the west, I would never agree to your plan.
- Güneş batıdan doğsa senin planını kabul etmem.
- I didn't agree to ask Tom to do that.
- Tom'dan onu yapmasını istemeyi kabul etmedim.
- Did Tom really agree to do that?
- Tom bunu yapmayı gerçekten kabul etti mi?
- I agree to your terms.
- Şartlarınızı kabul ediyorum.
- Maybe Tom will agree to do that.
- Belki Tom bunu yapmayı kabul eder.
- Why did you agree to help them?
- Neden onlara yardım etmeyi kabul ettin?
- I didn't agree to help him.
- Ona yardım etmeyi kabul etmedim.
- Did you agree to do that?
- Bunu yapmayı kabul ettin mi?
- I didn't agree to come back.
- Geri gelmeyi kabul etmedim.
- Tom is unlikely to agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul etmesi pek olası değil.
- I'll never agree to that.
- Bunu asla kabul etmeyeceğim.
- He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmekle aptallık etti.
- There is no choice but to agree to his plan.
- Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- Why did you agree to meet Tom the night he was murdered?
- Öldürüldüğü gece Tom'la buluşmayı neden kabul ettiniz?
- I didn't agree to accept Tom's offer.
- Tom'un teklifini kabul etmedim.
- I suggest we agree to Tom's demands.
- Tom'un taleplerini kabul etmemizi öneririm.
- Tom won't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmez.
- Tom never would agree to that.
- Tom bunu asla kabul etmez.
- I won't agree to do that.
- Bunu yapmayı kabul etmeyeceğim.
- I'll agree to your terms.
- Şartlarınızı kabul ediyorum.
- Tom says that he'll agree to do that.
- Tom bunu kabul edeceğini söyledi.
- I didn't agree to meet them.
- Onlarla tanışmayı kabul etmedim.
- Tom was crazy to agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul edecek kadar deliydi.
- Tom should really agree to do that.
- Tom gerçekten bunu yapmayı kabul etmeli.
- I'm pretty sure that Tom won't agree to do that.
- Tom'un onu yapmayı kabul etmeyeceğinden oldukça eminim.
- It would be better to agree to the terms.
- Bu şartları kabul etmek daha iyi olurdu.
- Tom is likely going to agree to do that.
- Tom muhtemelen bunu yapmayı kabul edecektir.
- Tom will unlikely agree to do that.
- Tom'un bunu kabul etmesi pek mümkün değil.
- Tom says I shouldn't agree to do that.
- Tom, bunu yapmayı kabul etmemem gerektiğini söylüyor.
- Tom isn't very likely to agree to do that.
- Tom'un bunu yapmayı kabul etmesi pek mümkün değil.
- Eventually, Tom will likely agree to help us.
- Eninde sonunda, Tom bize yardım etmeyi kabul edecek.
- I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürseniz şartları kabul edeceğim.
- I didn't agree to meet her.
- Onunla tanışmayı kabul etmedim.
- Why did you agree to help Tom?
- Tom'a yardım etmeyi neden kabul ettin?
- I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
- Tom advised Mary to agree to do that.
- Tom, Mary'den bunu yapmayı kabul etmesini önerdi.
- I'll agree to that.
- Bunu kabul ediyorum.
- I should tell Tom to agree to do that.
- Tom'a bunu yapmayı kabul etmesini söylemeliyim.
- Tom wouldn't agree to do that.
- Tom bunu yapmayı kabul etmez.
- I'm sure Tom won't agree to do that.
- Eminim Tom bunu yapmayı kabul etmez.
Show More (380)
|
