blow - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
blow darbe n.
  • Losing her job was a severe blow.
  • İşsiz kalmak ona ağır bir darbe oldu.
  • The fact that the world's greatest military power is not with us is a blow - there is no denying this.
  • Dünyanın en büyük askeri gücünün yanımızda olmaması bir darbedir; bunun inkârı mümkün değil.
  • The blow which started with the seventh directive has been fatal for Greece's highly-developed shipbuilding industry.
  • Yedinci direktifle başlayan darbe, Yunanistan'ın son derece gelişmiş gemi inşa endüstrisi için ölümcül olmuştur.
Show More (30)
blow esmek v.
  • There was a light breeze blowing on that summer's night.
  • O yaz gecesinde hafif bir meltem esiyordu.
  • The sky grew darker and darker, and the wind blew harder and harder.
  • Gökyüzü gittikçe karardı ve rüzgar gittikçe daha sert esti.
  • The wind blew even harder when we reached the top of the hill.
  • Tepeye ulaştığımızda rüzgar daha da sert esiyordu.
Show More (15)
blow üflemek v.
  • Now, make a wish and blow your candles.
  • Şimdi bir dilek tut ve mumlarını üfle.
  • She blew on her hands to warm them.
  • Isıtmak için ellerine üfledi.
  • He blew on his fingertips.
  • O, parmak uçlarına üfledi.
Show More (5)
blow uçurmak v.
  • The enemy blew up the bridge.
  • Düşman köprüyü uçurdu.
  • I'm going to blow your head off.
  • Kafanı uçuracağım.
  • The wind blew the umbrella out of my hand.
  • Rüzgar, şemsiyemi elimden uçurdu.
Show More (5)
blow sigorta atmak v.
  • No sooner had Tom turned on the TV than the fuse blew.
  • Tom televizyonu açar açmaz sigorta attı.
  • No sooner had he turned on the TV than the fuse blew.
  • Televizyonu açar açmaz sigorta attı.
  • She shouldn't have blown a fuse.
  • Kızın sigortası atmamalıydı.
Show More (2)
blow atmak v.
  • Tom blew his top when he heard that Mary had gone out with John.
  • Mary'nin John'la çıktığını duyunca Tom'un tepesi attı.
  • I needed to blow off some steam.
  • Biraz stres atmam gerekiyordu.
  • Tom blew his top when he heard that Mary had gone out with John.
  • Tom Mary'nin John'la çıktığını duyduğunda tepesi attı.
Show More (2)
blow havaya uçurmak v.
  • The bullet blew the watermelon to pieces.
  • Kurşun karpuzu havaya uçurdu.
  • The man blew out his own brains.
  • Adam kendi beynini havaya uçurdu.
  • Tom blew himself up accidentally.
  • Tom kazara kendini havaya uçurdu.
Show More (1)
blow çalma n.
  • Blow the horn so that car will let us pass.
  • Kornayı çal ki araba geçmemize izin versin.
  • The siren blew.
  • Siren çaldı.
Show More (-1)
blow patlamak v.
  • The fuse blew.
  • Sigorta patladı.
  • Sami's volcano blew.
  • Sami'nin volkanı patladı.
Show More (-1)
blow harcamak v.
  • He blew all his money.
  • Bütün parasını harcadı.
  • Tom blew all his money gambling on horses.
  • Tom bütün parasını atlarla kumar oynayarak harcadı.
Show More (-1)
blow sümkürme n.
  • Tom took out his handkerchief and blew his nose.
  • Tom mendilini çıkardı ve burnunu sümkürdü.
  • Tom blew his nose in a handkerchief.
  • Tom bir mendile burnunu sümkürdü.
Show More (-1)
blow (fırsatı) tepmek v.
  • I blew my only opportunity at becoming a movie star!
  • Bir film yıldızı olmak için tek fırsatımı da teptim!
Show More (-2)
blow savrulmak v.
  • Her scarf was blowing in the wind.
  • Eşarbı rüzgarda savruluyordu.
Show More (-2)
blow (teker) patlamak v.
  • The right rear tire blew, so we pulled over.
  • Sağ arka lastik patladı, biz de kenara çektik.
Show More (-2)
blow (sigorta) atmak v.
  • My car keeps blowing fuses.
  • Arabamın sigortaları atıp duruyor.
Show More (-2)
blow üfleme n.
  • Come on, one more blow for the last candle!
  • Hadi, son mum için bir üfleme daha!
Show More (-2)
blow açık etmek v.
  • Sorry, I didn't mean to blow your cover.
  • Özür dilerim, kimliğinizi açık etmek istememiştim.
Show More (-2)
blow çalmak v.
  • You can hear the train coming; it's blowing its horn.
  • Trenin geldiğini duyabilirsiniz; kornasını çalıyor.
Show More (-2)
blow çarçur etmek v.
  • I blew all our savings on a sports car.
  • Tüm birikimimizi bir spor araba için çarçur ettim.
Show More (-2)
blow yumruk n.
  • He dealt me a blow in the face.
  • O yüzüme bir yumruk attı.
Show More (-2)
blow mahvetmek v.
  • This was your big chance, Tom, and you blew it.
  • Bu senin için büyük bir şanstı Tom ve sen bunu mahvettin.
Show More (-2)
blow çarpma n.
  • The door blew shut.
  • Kapı çarptı.
Show More (-2)