|
- Italy has a cattle stock of 7 million head and an annual slaughter rate of 4.5 million head.
- İtalya'nın 7 milyon baş sığır stoku ve yıllık 4,5 milyon baş kesim oranı vardır.
- Unfortunately, the testing of cattle for BSE has disastrous side-effects.
- Ne yazık ki, sığırların BSE için test edilmesinin feci yan etkileri var.
- Turkey's main imports from the Community include sugar, live cattle, food preparations, wheat and oils.
- Türkiye'nin Topluluktan başlıca ithalatı şeker, canlı sığır, gıda müstahzarları, buğday ve yağlardır.
- The EU currently imports almost twice as much cattle feed as it produces itself.
- AB şu anda kendi ürettiğinden neredeyse iki kat daha fazla sığır yemi ithal etmektedir.
- I might mention that, in Germany until 1990, only cattle were inoculated, to the exclusion of all other animals.
- Almanya'da 1990 yılına kadar diğer tüm hayvanlar hariç olmak üzere sadece sığırların aşılandığını belirtmeliyim.
- Infection in cattle and sheep is negligible so we can continue to eat our rare steak.
- Sığır ve koyunlarda enfeksiyon yok denecek kadar azdır, dolayısıyla az pişmiş bifteklerimizi yemeye devam edebiliriz.
- We already vaccinate our cattle for a whole array of diseases and consume them daily.
- Sığırlarımızı zaten bir dizi hastalık için aşılıyoruz ve onları her gün tüketiyoruz.
- The outbreak of mad cow disease heralded a crisis in cattle farming.
- Deli dana hastalığı salgını sığır yetiştiriciliğinde bir krizin habercisiydi.
- The same applies to Irish cattle.
- Aynısı İrlanda sığırları için de geçerlidir.
- There will always be demand for live cattle exports.
- Canlı sığır ihracatı için her zaman talep olacaktır.
- European cattle farmers are being dealt heavy blows.
- Avrupalı sığır yetiştiricileri ağır darbeler alıyor.
- BSE is not a contagious disease and cannot be spread between cattle.
- BSE bulaşıcı bir hastalık değildir ve sığırlar arasında yayılamaz.
- The same applies to Irish cattle.
- Aynı şey İrlanda sığırları için de geçerlidir.
- I come from the Netherlands where our cattle were prophylactically vaccinated for over 60 years.
- Sığırlarımızın 60 yıldan uzun bir süre boyunca profilaktik olarak aşılandığı Hollanda'dan geliyorum.
- I come from the Netherlands where our cattle were prophylactically vaccinated for over 60 years.
- Sığırlarımızın 60 yılı aşkın bir süredir profilaktik olarak aşılandığı Hollanda'dan geliyorum.
- Infection in cattle and sheep is negligible so we can continue to eat our rare steak.
- Sığır ve koyunlarda enfeksiyon yok denecek kadar az olduğu için az pişmiş bifteklerimizi yemeye devam edebiliriz.
- Odd, if we realise that the European Union actually imports meat from vaccinated cattle from Argentina.
- Eğer Avrupa Birliği'nin Arjantin'den aşılanmış sığır eti ithal ettiğini fark edersek.
- With regard to agriculture, the committee gave export aid for live cattle its own separate budget heading.
- Tarımla ilgili olarak komite canlı sığır ihracat yardımına ayrı bir bütçe başlığı vermiştir.
- I saw the value of my cattle drop to virtually nothing.
- Sığırlarımın değerinin neredeyse sıfıra düştüğünü gördüm.
- We welcome initiatives which considerably restrict the transport of live cattle.
- Canlı sığır taşımacılığını önemli ölçüde kısıtlayan girişimleri memnuniyetle karşılıyoruz.
- We need a scientific opinion before setting additional targets for calves, other cattle and sheep.
- Buzağılar, diğer sığırlar ve koyunlar için ek hedefler belirlemeden önce bilimsel bir görüşe ihtiyacımız var.
- It must be taken relative to the cattle population in each country.
- Her ülkedeki sığır nüfusuna göre alınmalıdır.
- Hundreds of cattle went to the lake.
- Yüzlerce sığır göle gitti.
- Cattle feed on grass.
- Sığırlar otla beslenirler.
- I have 1,500 head of cattle.
- 1,500 baş sığırım var.
- He breeds cattle for market.
- O, satmak için sığır besler.
- I rear cattle.
- Ben sığır yetiştiririm.
- Gods may do what cattle may not.
- Sığırların yapamadığını Tanrılar yapabilir.
- They stole horses and cattle.
- Onlar atları ve sığırları çaldı.
- Some girls were chased like cattle.
- Bazı kızlar sığır gibi kovalanıyordu.
- He learned to raise cattle.
- Sığır yetiştirmeyi öğrendi.
- On large farms, cattle are usually marked with brands.
- Büyük çiftliklerde sığırlar genellikle damgalarla işaretlenirler.
- Tom and his family sold 20 head of cattle earlier this week.
- Tom ve ailesi bu hafta başında 20 baş sığır sattı.
- We have ten head of cattle.
- On baş sığırımız var.
- There are about 500 cattle on the ranch.
- Çiftlikte yaklaşık 500 sığır bulunuyor.
- He learned how to raise cattle.
- O, nasıl sığır yetiştireceğini öğrendi.
- The cattle starved to death.
- Sığırlar açlıktan öldü.
- The cowboy counted all the cattle.
- Kovboy bütün sığırları saydı.
- The cattle are marked with brands.
- Sığırlar damgalarla işaretlenmiş.
- My father has a ranch and breeds cattle and horses.
- Babamın bir çiftliği ve cins sığırları ve atları var.
- More and more people began raising cattle.
- Giderek daha fazla insan sığır yetiştirmeye başladı.
- Their job is to feed the cattle.
- Onların işi sığır beslemektir.
- I raise cattle.
- Ben sığır yetiştiriyorum.
- He breeds cattle and horses.
- Sığır ve at yetiştiriyor.
- Gods may do what cattle may not.
- Tanrılar, sığırların yapamadığını yapabilir.
- On large farms, cattle are usually marked with brands.
- Büyük çiftliklerde sığırlar genellikle damgalarla işaretlenir.
- The cattle are starving.
- Sığırlar açlıktan ölüyor.
- Cattle were grazing in the field.
- Sığırlar arazide otluyordu.
- They stole horses and cattle.
- At ve sığır çaldılar.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
- Sığırlarının serbestçe dolaşmasına izin vermemeleri için teşvik edildiler.
- A cowboy is driving cattle to the pasture.
- Bir kovboy sığırları otlağa götürüyor.
- They would compare people to cattle.
- İnsanları sığırlara benzetirlerdi.
- He learned to raise cattle.
- O sığır yetiştirmeyi öğrendi.
- The cattle starved to death.
- Sığır açlıktan ölüyordu.
- He breeds cattle and horses.
- O, sığır ve atları besler.
- A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside.
- İngiliz kırsalındaki bir tarlada bir frizyen sığır sürüsü otluyor.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlıktan dolayı sığırlar açlıktan öldü.
- We have ten cattle.
- On tane sığırımız var.
- The Masai people drink a mixture of milk and cattle blood.
- Masai halkı süt ve sığır kanı karışımı içer.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlıktan dolayı sığır açlıktan öldü.
- Some girls were chased like cattle.
- Bazı kızlar sığır gibi kovalandı.
- He raises horses and cattle.
- O at ve sığır yetiştiriyor.
- He raises horses and cattle.
- At ve sığır yetiştiriyor.
- More and more people began raising cattle.
- Gittikçe daha fazla insan sığır yetiştirmeye başladı.
- I rear cattle.
- Sığır yetiştiriyorum.
- And then, he chased the cattle, the sheep and everyone out of the temple.
- Ve sonra o, sığırları, koyunları ve tapınağın dışındaki herkesi kovaladı.
- Their job is to feed the cattle.
- Onların işi sığırları beslemek.
- He breeds cattle for market.
- Satmak için sığır yetiştiriyor.
- We have ten head of cattle.
- Bizim 10 baş sığırımız var.
- The Masai people drink a mixture of milk and cattle blood.
- Masai insanları, süt ve sığır kanının bir karışımını içerler.
- We buy the cattle and slaughter them.
- Biz sığırlar satın aldık ve onları kestik.
- Their cattle are all fat.
- Onların sığırlarının hepsi şişman.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlık yüzünden sığırlar açlıktan ölmüş.
- And then, he chased the cattle, the sheep and everyone out of the temple.
- Sonra da sığırları, koyunları ve herkesi tapınaktan kovdu.
- Because of the famine, the cattle starved to death.
- Kıtlık yüzünden sığırlar açlıktan öldü.
- There are about 500 head of cattle on that ranch.
- O çiftlikte yaklaşık 500 baş sığır var.
- The cattle are marked with brands.
- Sığırlar damgalarla işaretlenirler.
- He is breeding cattle on his farm.
- Çiftliğinde sığır besliyor.
- Tom took a picture of the cattle grazing on the hillside.
- Tom yamaçta otlayan sığırların fotoğrafını çekti.
- He learned how to raise cattle.
- Sığır yetiştirmeyi öğrendi.
- I have 1,500 head of cattle.
- 1500 baş sığırım var.
- Cattle were grazing in the field.
- Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.
- There are about 500 head of cattle on that ranch.
- O çiftlikte yaklaşık 500 baş sığır vardır.
- We buy the cattle and slaughter them.
- Sığırları satın alıp kesiyoruz.
- My father has a ranch and breeds cattle and horses.
- Babamın bir çiftliği var ve sığır ve at yetiştiriyor.
- Their cattle are all fat.
- Sığırlarının hepsi şişman.
Show More (83)
|
|
- How does waste legislation relate to what we do with our cattle feed?
- Büyükbaş hayvan yemlerimizle ne yaptığımızın atık mevzuatıyla nasıl bir ilişkisi var?
- I recently visited Botswana, where, apart from diamonds, they only have a few cattle to export.
- Kısa bir süre önce Botsvana'yı ziyaret ettim, elmas dışında ihraç edecekleri sadece birkaç büyükbaş hayvanları var.
- You are increasing export refunds, at any rate for cattle.
- Her halükarda büyükbaş hayvanlar için ihracat iadelerini artırıyorsunuz.
- There are about 500 cattle on the ranch.
- Çiftlikte yaklaşık 500 büyükbaş hayvan var.
- He is breeding cattle on his farm.
- Çiftliğinde büyükbaş hayvan yetiştiriyor.
- He had two hundred head of cattle.
- İki yüz büyükbaş hayvanı vardı.
Show More (3)
|