|
- A contagious effect can occur between one country and others and it is possible that capital flows will fluctuate.
- Bir ülke ile diğerleri arasında bulaşıcı bir etki meydana gelebilir ve sermaye akışlarının dalgalanması mümkündür.
- BSE is not a contagious disease and cannot be spread between cattle.
- BSE bulaşıcı bir hastalık değildir ve sığırlar arasında yayılamaz.
- A cold is usually not contagious after the first week.
- İlk haftadan sonra nezle genellikle bulaşıcı değildir.
- A cold is usually not contagious after the first week.
- Soğuk algınlığı genellikle ilk haftadan sonra bulaşıcı değildir.
- I thought that you said it wasn't contagious.
- Onun bulaşıcı olmadığını söylediğini düşündüm.
- We're talking about a contagious disease.
- Bulaşıcı bir hastalıktan bahsediyoruz.
- The measles virus is super contagious.
- Kızamık virüsü çok bulaşıcıdır.
- The doctor told us that what Tom has isn't contagious.
- Doktor Tom'un hastalığının bulaşıcı olmadığını söyledi.
- I'm contagious.
- Bulaşıcı bir hastalığım var.
- I thought you said it wasn't contagious.
- Bulaşıcı olmadığını söylediğini sanıyordum.
- Fadil had a contagious smile.
- Fadıl'ın bulaşıcı bir gülüşü vardı.
- Tom's enthusiasm is contagious.
- Tom'un coşkusu bulaşıcıdır.
- Tom has a contagious disease.
- Tom'un bulaşıcı bir hastalığı var.
- The flu and the common cold are very contagious.
- Grip ve soğuk algınlığı çok bulaşıcı.
- Enthusiasm is contagious.
- Coşku bulaşıcıdır.
- Tom's smile was contagious.
- Tom'un gülümsemesi bulaşıcıydı.
- Colds are contagious.
- Soğuk algınlığı bulaşıcıdır.
- The doctor told us that what Tom has isn't contagious.
- Doktor bize Tom'un hastalığının bulaşıcı olmadığını söyledi.
- The flu and the common cold are very contagious.
- Grip ve soğuk algınlığı çok bulaşıcıdır.
- The doctor said that what Tom has isn't contagious.
- Doktor Tom'un hastalığının bulaşıcı olmadığını söyledi.
- Laughter is contagious.
- Kahkaha bulaşıcıdır.
- I didn't know Tom had a contagious disease.
- Tom'un bulaşıcı bir hastalığı olduğunu bilmiyordum.
- You're contagious.
- Bulaşıcısın.
- Is it contagious?
- Bulaşıcı mı?
- Fadil had a contagious smile.
- Fadıl'ın bulaşıcı bir gülümsemesi vardı.
- The measles virus is very contagious.
- Kızamık virüsü çok bulaşıcıdır.
- Fadil's smile was contagious.
- Fadıl'ın gülümsemesi bulaşıcıydı.
- I thought that you said it wasn't contagious.
- Bulaşıcı olmadığını söylediğini sanıyordum.
- We're talking about a contagious disease.
- Biz bulaşıcı bir hastalık bahsediyoruz.
- Yawning is contagious.
- Esneme bulaşıcıdır.
- It's contagious.
- Bu bulaşıcı.
- Yawning is contagious.
- Esnemek bulaşıcıdır.
- Emotions are contagious.
- Duygular bulaşıcıdır.
- Typhus is a contagious disease.
- Tifüs, bulaşıcı bir hastalıktır.
- Typhus is a contagious disease.
- Tifüs bulaşıcı bir hastalıktır.
- You're contagious.
- Sen bulaşıcısın.
- It's contagious.
- Bulaşıcıdır.
Show More (34)
|