| 1 |
distressing |
üzücü |
adj. |
|
- The link with European agricultural protectionism is nevertheless very distressing in this case as well.
- Avrupa tarımsal korumacılığı ile olan bağlantı bu durumda da çok üzücüdür.
- It is a very serious and distressing situation which does nobody any great credit.
- Bu çok ciddi ve üzücü bir durumdur ve hiç kimseye büyük bir itibar kazandırmaz.
- These are distressing circumstances, admittedly, but this would have done much to help Europe's cause.
- Kuşkusuz bunlar üzücü koşullar ancak bu Avrupa'nın davasına çok yardımcı olabilirdi.
- It is a very serious and distressing situation which does nobody any great credit.
- Bu çok ciddi ve üzücü bir durumdur ve kimseye büyük bir itibar kazandırmaz.
- It was very distressing.
- O çok üzücüydü.
- It was extremely distressing.
- O son derece üzücüydü.
- It was extremely distressing.
- Son derece üzücüydü.
- That's really distressing.
- Bu gerçekten üzücü.
- That is a distressing story.
- Bu üzücü bir hikaye.
- That's really distressing.
- O gerçekten üzücü.
- It was very distressing.
- Çok üzücüydü.
Show More (8)
|
| 2 |
distressing |
üzüntü verici |
adj. |
|
- Mr President-in-Office of the Council, your distressing verbal statement proved the Union's failure and powerlessness.
- Sayın Konsey Dönem Başkanı, üzüntü verici sözlü açıklamanız Birliğin başarısızlığını ve güçsüzlüğünü kanıtlamıştır.
Show More (-2)
|
| 3 |
distressing |
acıklı |
adj. |
|
- That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
Show More (-2)
|
