| 1 |
dreadful |
korkunç |
adj. |
|
- We must tackle a dreadful scourge, the sexual exploitation of children.
- Çocukların cinsel istismarı gibi korkunç bir bela ile mücadele etmeliyiz.
- We visited the area with the delegation and what is happening there is absolutely dreadful.
- Heyetle birlikte bölgeyi ziyaret ettik ve orada yaşananlar kesinlikle korkunç.
- In my opinion, this international steel company is doing a dreadful thing, which is both heinous and ridiculous.
- Bana göre bu uluslararası çelik şirketi hem iğrenç hem de gülünç olan korkunç bir şey yapıyor.
- My despair was all the greater because I was insured with a dreadful insurance company.
- Umutsuzluğum daha da büyüktü çünkü korkunç bir sigorta şirketine sigortalıydım.
- We absolutely deplore the dreadful acts carried out by the terrorist groups, and we condemn them most vigorously.
- Terörist gruplar tarafından gerçekleştirilen korkunç eylemleri kesinlikle esefle karşılıyor ve şiddetle kınıyoruz.
- It is dreadful to derive beauty from animal suffering.
- Hayvanların acı çekmesinden güzellik elde etmek korkunç bir şey.
- I hope that future research will help to combat this dreadful condition.
- Gelecekte yapılacak araştırmaların bu korkunç durumla mücadeleye yardımcı olacağını umuyorum.
- It is dreadful to derive beauty from animal suffering.
- Hayvanların çektiği acılardan güzellik elde etmek korkunç bir şeydir.
- It would be dreadful and would do no credit to us at all.
- Bu korkunç olurdu ve bizim için hiç de iyi olmazdı.
- The Laeken European Council has dragged us from the dreadful quagmire which Nice had led us into.
- Laeken Avrupa Konseyi bizi Nice'in bizi sürüklediği korkunç bataklıktan çıkardı.
- And so we go back to our discussions and to bemoaning this dreadful state of affairs.
- Dolayısıyla tartışmalarımıza ve bu korkunç durumdan yakınmaya geri dönüyoruz.
- In my view, the result expected in Brussels at this stage appears to be dreadful.
- Benim görüşüme göre bu aşamada Brüksel'de beklenen sonuç korkunç görünüyor.
- As long as people are living there in dreadful conditions, they will want to go on fleeing to Western countries.
- İnsanlar orada korkunç koşullarda yaşadıkları sürece Batı ülkelerine kaçmaya devam etmek isteyeceklerdir.
- They're dreadful.
- Onlar korkunçlar.
- I have dreadful news.
- Korkunç haberlerim var.
- Tom looks dreadful.
- Tom korkunç görünüyor.
- This is the first time I've seen such a dreadful movie.
- Böyle korkunç bir filmi ilk defa görüyorum.
- This is the first time I've seen such a dreadful movie.
- İlk defa bu kadar korkunç bir film izliyorum.
- I had a feeling that something dreadful was happening.
- Korkunç bir şey olduğunu hissettim.
- It is so dreadful that I don't want to think of it.
- O kadar korkunç ki düşünmek bile istemiyorum.
- The idea seems dreadful.
- Bu fikir korkunç görünüyor.
- This is dreadful.
- Bu korkunç.
- I said such dreadful things to her.
- Ona çok korkunç şeyler söyledim.
- The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'teki katliam ve İngiltere'deki son isyan ve ganimet, dünyanın içine sürüklendiği koşullar göz önüne alındığında korkunç.
- They're dreadful.
- Korkunçlar.
- What a dreadful color!
- Ne korkunç bir renk!
- I said such dreadful things to her.
- Ona böyle korkunç şeyler söyledim.
- It was dreadful.
- Korkunçtu.
Show More (25)
|
| 2 |
dreadful |
dehşet verici |
adj. |
|
- They cannot continue to use Sharia law and these dreadful, horrendous punishments.
- Şeriat hukukunu ve bu korkunç, dehşet verici cezaları kullanmaya devam edemezler.
- The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
Show More (-1)
|
| 3 |
dreadful |
berbat |
adj. |
|
- What a dreadful color!
- Ne berbat bir renk.
- This morning the weather is dreadful.
- Bu sabah hava berbat.
Show More (-1)
|
| 4 |
dreadful |
ürkütücü |
adj. |
|
- The idea seems dreadful.
- Fikir ürkütücü görünüyor.
Show More (-2)
|
| 5 |
dreadful |
çok kötü |
adj. |
|
- This morning the weather is dreadful.
- Bu sabah hava çok kötü.
Show More (-2)
|
