| 1 |
fancy |
lüks |
adj. |
|
- My car isn't fancy, but it gets me from point A to point B.
- Arabam lüks değildir ama beni A noktasından B noktasına götürür.
- Tom and Mary stayed in a fancy hotel.
- Tom ve Mary lüks bir otelde kaldı.
- Let's go to that fancy restaurant for dinner instead of lunch.
- Öğle yemeği yerine akşam yemeği için o lüks restorana gidelim.
- I don't have a fancy car.
- Benim lüks bir arabam yok.
- I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house.
- Böyle lüks bir evde yaşayabileceğimi bir an bile hayal etmemiştim.
- My car isn't fancy, but it gets me from point A to point B.
- Arabam lüks değil ama beni A noktasından B noktasına götürüyor.
- Have you ever wanted to have a fancy car?
- Hiç lüks bir arabanız olsun istediniz mi?
- Have you ever wanted to have a fancy car?
- Hiç lüks bir araba sahibi olmak istedin mi?
- Tom and Mary went to a fancy restaurant to celebrate their wedding anniversary.
- Tom ve Mary evlilik yıldönümlerini kutlamak için lüks bir restorana gittiler.
Show More (6)
|
| 2 |
fancy |
hoşlanmak |
v. |
|
- All the guys in her class fancied her.
- Sınıftaki bütün erkekler ondan hoşlanıyordu.
- All the girls fancied him.
- Bütün kızlar ondan hoşlanıyordu.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
- Bir şekilde o kızdan hoşlandım.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
- Her nedense o kızdan hoşlanmaya başladım.
- Do you fancy anyone?
- Hoşlandığın biri var mı?
- He bought that house because his wife took a fancy to it.
- O, karısı hoşlandığı için o evi satın aldı.
- Do you fancy anyone?
- Birinden hoşlanıyor musun?
- I do not fancy romantic comedies.
- Romantik komedilerden hoşlanmam.
Show More (5)
|
| 3 |
fancy |
istemek |
v. |
|
- Fancy going out to see a movie tonight?
- Bu akşam sinemaya gitmek ister misin?
- Do you fancy a drink?
- Bir içki ister misin?
- Fancy a drink?
- Bir içki ister misin?
- Do you fancy a drink?
- Bir şeyler içmek ister misin?
- Anyone fancy a cuppa?
- Bir fincan çay isteyen biri var mı?
- Anyone fancy a cuppa?
- Bir fincan çay isteyen var mı?
- Do you fancy having dinner with me?
- Benimle akşam yemeği yemek ister misin?
Show More (4)
|
| 4 |
fancy |
süslü |
adj. |
|
- When I check out, I want to be buried in a fancy coffin.
- Öldüğümde süslü bir tabutla gömülmek istiyorum.
- It wasn't anything fancy.
- Süslü bir şey değildi.
- You don't need to wear anything fancy.
- Süslü bir şey giymene gerek yok.
- Bob mounted the portrait in a fancy frame, but it was upside down.
- Bob portreyi süslü bir çerçeveye yerleştirdi ama ters duruyordu.
- It would be nice to eat at a fancy restaurant for a change.
- Değişiklik olsun diye süslü bir restoranda yemek yemek güzel olurdu.
- I don't have a fancy car.
- Benim süslü bir arabam yok.
- I don't want a big, fancy wedding.
- Büyük, süslü bir düğün istemiyorum.
Show More (4)
|
| 5 |
fancy |
sanmak |
v. |
|
- I fancy it will snow this week.
- Sanırım bu hafta kar yağacak.
- America fancies itself the world's freest nation.
- Amerika kendini dünyanın en özgür ülkesi sanıyor.
- I fancy I know this feeling of relief.
- Bu rahatlama duygusunu bildiğimi sanıyorum.
Show More (0)
|
| 6 |
fancy |
fantezi |
n. |
|
- Love is just a fancy.
- Aşk sadece bir fantezidir.
- He has a great fancy for travelling.
- Seyahat etmek için büyük bir fantezisi var.
- Love is just a fancy.
- Aşk sadece bir fantezi.
Show More (0)
|
| 7 |
fancy |
hayal |
n. |
|
- She sometimes mixes up fancies with realities.
- O bazen hayal ve gerçeği karıştırır.
- He seems to be possessed with idle fancies.
- Boş hayallere kapılmış gibi görünüyor.
- She sometimes mixes up fancies with realities.
- Bazen hayalleri gerçeklerle karıştırır.
Show More (0)
|
| 8 |
fancy |
çok süslü |
adj. |
|
- It's not too fancy.
- Çok süslü değil.
- It's not too fancy.
- Bu çok süslü değil.
- These pants are too fancy for me.
- Bu pantolon benim için çok süslü.
Show More (0)
|
| 9 |
fancy |
olma ihtimalini yüksek görmek |
v. |
|
- I don't fancy our chances of finding a table in this crowded restaurant.
- Bu kalabalık restoranda masa bulma şansımızı pek yüksek görmüyorum.
Show More (-2)
|
| 10 |
fancy |
düşünmek |
v. |
|
- There was one particular one that caught my fancy, which I thought I might like to buy.
- Özellikle dikkatimi çeken bir tanesi vardı ki onu satın almak isteyebileceğimi düşündüm.
Show More (-2)
|
| 11 |
fancy |
merak |
n. |
|
- He has a great fancy for travelling.
- Onun seyahat için büyük bir merakı var.
Show More (-2)
|
| 12 |
fancy |
güzel |
adj. |
|
- Fancy seeing you here.
- Seni burada görmek ne güzel.
Show More (-2)
|
| 13 |
fancy |
beğenmek |
v. |
|
- He bought that house because his wife took a fancy to it.
- O evi karısı çok beğendiği için satın aldı.
Show More (-2)
|
| 14 |
fancy |
hayal etmek |
v. |
|
- The United States fancies itself the world's freest nation.
- Amerika Birleşik Devletleri, kendisini dünyanın en özgür ülkesi olarak hayal ediyor.
Show More (-2)
|
| 15 |
fancy |
sevmek |
v. |
|
- All the girls fancied him.
- Tüm kızlar onu seviyordu.
Show More (-2)
|
| 16 |
fancy |
bayılmak (sevmek vb) |
v. |
|
- All the girls fancied him.
- Tüm kızlar ona bayılıyordu.
Show More (-2)
|
