1 |
fool |
aptal |
n. |
|
- According to a Chinese proverb, when a wise man points at the moon, the fool looks at his finger.
- Bir Çin atasözüne göre, bilge bir adam ayı işaret ettiğinde, aptal onun parmağına bakar.
- I was fool enough to marry Tom.
- Tom'la evlenecek kadar aptalmışım.
- You'd be a fool not to do that.
- Bunu yapmamak için aptal olmalısın.
- Whoever translates this sentence is a fool.
- Bu cümleyi kim çevirirse çevirsin aptaldır.
- Tom doesn't like to be called a fool.
- Tom aptal denilmesinden hoşlanmaz.
- If you dress like that at your age, you'll make a fool of yourself.
- Bu yaşta böyle giyinirsen, kendini aptal durumuna düşürürsün.
- Do you think I'm a fool?
- Beni aptal mı sanıyorsun?
- You must be a fool to do such a thing.
- Böyle bir şey yapmak için aptal olmalısın.
- He is a real fool.
- O gerçek bir aptal.
- Tom won't suffer a fool gladly.
- Tom'un aptallara tahammülü yoktur.
- Don't be such a fool.
- Bu kadar aptal olma.
- What kind of fool do you think I am?
- Benim ne tür bir aptal olduğumu düşünüyorsun?
- No one is more dangerous than a fool with a large vocabulary.
- Hiç kimse, kelime dağarcığı geniş bir aptaldan daha tehlikeli değildir.
- A fool and his money are easily parted.
- Bir aptal ve parası kolayca ayrılır.
- He's just a crazy old fool.
- O sadece çılgın yaşlı bir aptal.
- What a fool he is!
- Ne kadar aptal!
- With the years, a fool doesn't become cleverer, but becomes an old fool.
- Yıllar geçtikçe, bir aptal daha zeki olmaz, ama yaşlı bir aptal olur.
- He is no more a fool than you are.
- O senden daha aptal değil.
- He is not such a fool as to believe that story.
- O hikayeye inanacak kadar aptal değil.
- I'm not as big a fool as you think I am.
- Sandığın kadar büyük bir aptal değilim.
- Not many things are more pathetic than an arrogant fool.
- Kibirli bir aptaldan daha acınası pek bir şey yoktur.
- Maria acts as if she were a fool.
- Maria sanki bir aptalmış gibi davranır.
- Don't be a stubborn fool.
- İnatçı bir aptal olma.
- He went so far as to call you a fool.
- O, sana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Tom felt like a fool.
- Tom kendini aptal gibi hissetti.
- Better to be a happy fool than an unhappy sage.
- Mutsuz bir akıllı olmaktansa mutlu bir aptal olmak daha iyidir.
- Tom's an educated fool.
- Tom eğitimli bir aptal.
- A fool always believes that it is the others who are fools.
- Bir aptal her zaman diğerlerinin aptal olduğuna inanır.
- I've been a real fool.
- Ben gerçek bir aptalım.
- Stop acting like such a fool.
- Aptal gibi davranmayı bırak.
- You must be a fool.
- Sen bir aptal olmalısın.
- He went so far as to call me a fool.
- O bana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Tom is a fool, if you ask me.
- Bana sorarsan Tom aptalın teki.
- Tom made you look like a fool.
- Tom seni bir aptal gibi gösterdi.
- Tom doesn't like being made a fool of.
- Tom bir aptal yerine konulmayı sevmez.
- Tom is a fool, if you ask me.
- Bana sorarsanız, Tom bir aptal.
- What kind of fool do you think I am?
- Sen benim ne tür bir aptal olduğumu düşünüyorsun?
- Sami was no fool.
- Sami aptal değildi.
- A fool and his money are soon parted.
- Aptal parasını çabuk harcar.
- You were a fool.
- Aptalın tekiydin.
- I was fool enough to marry Tom.
- Tom'la evlenecek kadar aptaldım.
- She called him a fool.
- Ona bir aptal dedi.
- Tom is an ignorant fool.
- Tom cahil bir aptal.
- You can deceive a fool.
- Bir aptalı kandırabilirsin.
- You don't have to tell me that, fool.
- Bunu bana söylemek zorunda değilsin, aptal.
- You may call him a fool, but you cannot call him a coward.
- Ona bir aptal diyebilirsin fakat bir korkak diyemezsin.
- He's an absolute fool.
- O katışıksız bir aptal.
- With the years, a fool doesn't become cleverer, but becomes an old fool.
- Yıllar geçtikçe bir aptal daha akıllı olmaz ama yaşlı bir aptal olur.
- She is nobody's fool.
- O kimsenin aptalı değil.
- I'm just a fool.
- Ben sadece bir aptalım.
- Tom is acting like a fool.
- Tom aptal gibi davranıyor.
- I'm not the same fool I was fifteen years ago.
- On beş yıl önceki aptal değilim.
- He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran kişi beş dakikalığına aptaldır, ama sormayan kişi sonsuza kadar aptal kalır.
- He is a bit of a fool, if you ask me.
- Bana sorarsan biraz aptal.
- Tom is acting like a fool.
- Tom bir aptal gibi davranıyor.
- You're a bigger fool than I thought.
- Düşündüğümden daha büyük bir aptalsın.
- I didn't make a fool of myself.
- Kendimi aptal durumuna düşürmedim.
- I was being made a fool of.
- Aptal yerine konuluyordum.
- You made a fool of yourself.
- Kendini aptal durumuna düşürdün.
- Stop talking like a fool.
- Aptal gibi konuşmayı bırak.
- She called him a fool.
- Ona aptal dedi.
- He is nothing but a fool.
- O, bir aptaldan başka bir şey değil.
- You're a fool.
- Sen bir aptalsın.
- A fool always believes that it is the others who are fools.
- Bir aptal her zaman başkalarının aptal olduğuna inanmaktadır.
- He went so far as to call you a fool.
- Sana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Silence is the only answer to a fool.
- Bir aptala verilecek tek cevap sessizliktir.
- He is not altogether a fool.
- O tamamen bir aptal değil.
- Tom called me a fool.
- Tom bana aptal dedi.
- I can't help being a fool.
- Bir aptal olmamak elimde değil.
- Tom wanted to impress his friends, but he just made a fool of himself.
- Tom arkadaşlarını etkilemek istedi ama kendini aptal durumuna düşürdü.
- You made me look like a fool.
- Beni aptal gibi gösterdiniz.
- Tom is an ignorant fool.
- Tom cahil bir aptaldır.
- I was a fool for marrying someone like her.
- Onun gibi biriyle evlendiğim için aptalın tekiydim.
- You're an ignorant fool.
- Sen cahil bir aptalsın.
- Tom doesn't like to be called a fool.
- Tom kendisine aptal denmesinden hoşlanmaz.
- They called Greeley a fool and a traitor.
- Onlar Greeley'i bir aptal ve bir hain olarak adlandırdı.
- He who loves not wine, woman and songs, remains a fool his whole life long.
- Şarabı, kadını ve şarkıyı sevmeyen bütün ömrü boyunca bir aptal kalır.
- Tom is a real fool.
- Tom gerçek bir aptal.
- I was a fool.
- Ben bir aptaldım.
- You don't have to tell me that, fool.
- Onu bana söylemek zorunda değilsin, aptal.
- I'm making a fool of myself.
- Kendimi aptal durumuna düşürüyorum.
- Tom wasn't that big a fool.
- Tom o kadar da büyük bir aptal değildi.
- The benefit of being intelligent is that you can pretend to be a fool, but the reverse is not possible.
- Akıllı olmanın yararı bir aptalmış gibi davranabilirsin, ancak tersi mümkün değildir.
- You're acting like a fool.
- Sen bir aptal gibi davranıyorsun.
- I feel like a fool.
- Kendimi aptal gibi hissediyorum.
- Tom is a fool.
- Tom bir aptal.
- Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.
- Tom is a fool if he believes that story.
- Tom o hikayeye inanırsa aptaldır.
- You're acting like a fool.
- Aptal gibi davranıyorsun.
- Maria acts as if she were a fool.
- Maria aptalmış gibi davranıyor.
- Tom is just a crazy old fool.
- Tom sadece çılgın yaşlı bir aptal.
- Nothing is foolproof to a talented fool.
- Yetenekli bir aptal için hiçbir şey güvenli değidir.
- Tom is a fool if he believes that story.
- Tom bu hikayeye inanıyorsa aptalın tekidir.
- A fool always finds a greater fool to admire him.
- Bir aptal her zaman kendisine hayranlık duyacak daha büyük bir aptal bulur.
- Tom is a complete fool.
- Tom tam bir aptal.
- Tom won't suffer a fool gladly.
- Tom bir aptalın acısını seve seve çekmez.
- I feel like a fool.
- Bir aptal gibi hissediyorum.
- A fool and his money are soon parted.
- Aptal ve parası çabuk ayrılırlar.
- The benefit of being intelligent is that you can pretend to be a fool, but the reverse is not possible.
- Akıllı olmanın faydası, aptal gibi davranabilmenizdir, ancak tersi mümkün değildir.
- Do you think I'm a fool?
- Sence ben aptal mıyım?
- I don't have any pity for such a fool.
- Böyle bir aptala merhametim yok.
- What a fool I am!
- Ne kadar aptalım!
- I'm such a fool!
- Ben tam bir aptalım!
- Don't be a fool.
- Aptal olmayın.
- Tom wasn't that big a fool.
- Tom o kadar büyük bir aptal değildi.
- He is no fool.
- Aptal değil.
- He must be a fool to talk like that.
- Böyle konuştuğuna göre aptal olmalı.
- Whoever translates this sentence is a fool.
- Bu cümleyi her kim çevirirse bir aptaldır.
- I don't like being made a fool of.
- Aptal yerine konulmaktan hoşlanmıyorum.
- He went so far as to call me a fool.
- Bana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- Tom is a greedy fool.
- Tom açgözlü bir aptal.
- I'm such a fool!
- Ne kadar aptalım!
- I don't like being made a fool of.
- Aptal yerine konulmaktan hoşlanmam.
- Who're you talking to, fool?
- Kiminle konuşuyorsun, aptal?
- You may call him a fool, but you cannot call him a coward.
- Ona aptal diyebilirsiniz ama korkak diyemezsiniz.
- Tom made you look like a fool.
- Tom seni aptal durumuna düşürdü.
- He must be a fool to do such a thing.
- Böyle bir şey yapmak için aptal olmalı.
- Don't be such a fool.
- Aptal olma.
- He is a bloody fool.
- O tam bir aptal.
- Kiss me, you fool!
- Öp beni, seni aptal!
- I was a fool to trust him.
- Ona güvenecek bir aptaldım.
- I've been a real fool.
- Tam bir aptaldım.
- I don't claim not to be a fool.
- Aptal olmadığımı iddia etmiyorum.
- Tom isn't a fool.
- Tom aptal değil.
- He must be a fool to do such a thing.
- Böyle bir şey yaptığına göre aptal olmalı.
- He who loves not wine, woman and songs, remains a fool his whole life long.
- Şarabı, kadınları ve şarkıları sevmeyen, hayatı boyunca bir aptal olarak kalır.
- Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptalı eğitmeye çalışmak, ölü bir adamı tedavi etmek gibidir.
- Tom is no fool.
- Tom aptal değil.
- You fool, I had to do it!
- Seni aptal, onu yapmak zorundaydım!
- I felt like a fool.
- Bir aptal gibi hissettim.
- He must be a fool to talk like that.
- Böyle konuşmak için aptal olmalı.
- You were a fool.
- Sen bir aptaldın.
- He's an absolute fool.
- Tam bir aptal.
- I don't have any pity for such a fool.
- Böyle bir aptala hiç acımıyorum.
- Stop talking like a fool.
- Aptal gibi konuşmayı kes.
- You're a fool.
- Aptalın tekisin.
- You made me look like a fool.
- Beni bir aptal gibi gösterdin.
- You're a real fool.
- Sen gerçek bir aptalsın.
- I'm not a fool.
- Ben bir aptal değilim.
- I think him a fool.
- Onun bir aptal olduğunu düşünüyorum.
- Thanks for loving a fool like me.
- Benim gibi bir aptalı sevdiğin için teşekkürler.
- A fool and his money are soon parted.
- Aptal parasının kıymetini bilmez.
- I had to do it you fool!
- Bunu yapmak zorundaydım, seni aptal!
- Don't be a fool.
- Aptal olma.
- Tom didn't want Mary to think he was a fool.
- Tom Mary'nin onun bir aptal olduğunu düşünmesini istemiyordu.
- They called Greeley a fool and a traitor.
- Greeley'e aptal ve hain dediler.
- Tom is an absolute fool.
- Tom tam bir aptal.
- I feel like such a fool.
- Kendimi aptal gibi hissediyorum.
- How dare you call me a fool!
- Bana aptal demeye nasıl cüret edersin!
- Tom felt like a fool.
- Tom bir aptal gibi hissetti.
- He was made a fool of.
- Aptal yerine kondu.
- I felt like a fool.
- Kendimi aptal gibi hissettim.
- I called Tom a fool.
- Tom'a aptal dedim.
- Stop acting like such a fool.
- Bir aptal gibi davranmayı bırak.
- Only a fool doesn't fear the sea.
- Sadece bir aptal denizden korkmaz.
- You can deceive a fool.
- Bir aptalı aldatabilirsiniz.
- I had to do it you fool!
- Onu yapmak zorundaydım, seni aptal!
- Nobody but a fool would believe it.
- Bir aptaldan başka kimse buna inanmazdı.
- I think him a fool.
- Bence o bir aptal.
- Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalıp aptal yerine konmak, konuşup tüm şüpheleri ortadan kaldırmaktan iyidir.
- How dare you call me a fool!
- Bana aptal demeye nasıl cesaret edersin!
- He is a real fool.
- O, gerçek bir aptaldır.
- Don't be such a fool.
- Böyle aptal olmayın.
- A fool always believes that it is the others who are fools.
- Bir aptal daima başkalarının aptal olduğuna inanır.
- Tom made a fool of himself when he was drunk last night.
- Tom dün gece sarhoşken kendini aptal durumuna düşürdü.
- What are you doing, you fool!
- Ne yapıyorsun, seni aptal!
- Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent.
- Basit bir aptaldan daha kötüsü, kendini akıllı sanan bir aptaldır.
- I'm no fool.
- Aptal değilim.
- I felt like a big fool.
- Kendimi koca bir aptal gibi hissettim.
- I'm not a fool.
- Aptal değilim.
- If you dress like that at your age, you'll make a fool of yourself.
- Bu yaşta böyle giyinirsen, kendini aptal gibi gösterirsin.
- I'm not as big a fool as you think I am.
- Olduğumu düşündüğün kadar büyük bir aptal değilim.
- Tom doesn't like being made a fool of.
- Tom aptal yerine konulmaktan hoşlanmaz.
- He is nothing but a fool.
- O bir aptaldan başka bir şey değil.
- I made a complete fool of myself.
- Kendimi tamamen aptal durumuna düşürdüm.
- Only a fool never changes his mind.
- Sadece aptallar fikir değiştirmez.
- Who loves not women, wine and song remains a fool his whole life long.
- Kadınları, şarabı ve şarkıları sevmeyen, hayatı boyunca bir aptal olarak kalır.
- Tom is a pig-headed fool.
- Tom domuz kafalı bir aptal.
- Tom isn't a fool.
- Tom bir aptal değildir.
- The young man who has not wept is a savage, and the old man who will not laugh is a fool.
- Ağlamayan genç acımasız, gülmeyen yaşlı aptaldır.
- Tom made a fool of himself in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önünde kendini aptal durumuna düşürdü.
- Maybe I'm just a fool.
- Belki de sadece bir aptalım.
- He is anything but a fool.
- O, bir aptaldan başka bir şey değildir.
- Don't make a fool of yourself!
- Kendini aptal durumuna düşürme.
- He is anything but a fool.
- Aptaldan başka bir şey değil.
- I was fool.
- Ben aptaldım.
- What a fool I've been!
- Ne kadar aptalmışım!
- He is a bit of a fool, if you ask me.
- Bana sorarsan, o birazcık aptal.
- Tom didn't want Mary to think he was a fool.
- Tom, Mary'nin onun bir aptal olduğunu düşünmesini istemedi.
- Better to be a happy fool than an unhappy sage.
- Mutsuz bir bilge olmaktansa mutlu bir aptal olmak daha iyidir.
- Only a fool never changes his mind.
- Sadece bir aptal asla fikrini değiştirmez.
- He is no more a fool than you are.
- O da senden daha aptal değil.
- Don't make a fool of me.
- Beni aptal durumuna düşürme.
- He is not such a fool but he can understand it.
- O kadar aptal değil ama bunu anlayabilir.
- He is not altogether a fool.
- Tamamen aptal değil.
- Nothing is foolproof to a talented fool.
- Yetenekli bir aptal için hiçbir şey sağlam değildir.
- Silence, you fool!
- Sessiz ol, seni aptal!
- Don't call that student a fool.
- O öğrenciye aptal deme.
Show More (197)
|
2 |
fool |
kandırmak |
v. |
|
- You can't fool us!', as a great Italian comic used to say.
- Büyük bir İtalyan komedyenin dediği gibi: "Bizi kandıramazsınız!".
- You can't fool us!', as a great Italian comic used to say.
- Büyük bir İtalyan komedyenin dediği gibi, "Bizi kandıramazsınız!".
- Who are you trying to fool?
- Kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?
- We should not fool ourselves on this issue.
- Bu konuda kendimizi kandırmamalıyız.
- That said, let us not fool ourselves, if the inspectors are there now, it is because the soldiers are present.
- Bununla birlikte, kendimizi kandırmayalım, müfettişler şu anda oradaysa, bunun nedeni askerlerin orada olmasıdır.
- Who are they trying to fool?
- Kimi kandırmaya çalışıyorlar?
- Let us not fool ourselves.
- Kendimizi kandırmayalım.
- Let us not fool ourselves with the rhetoric that this is favouring the poorest.
- Bunun en yoksulların lehine olduğu söylemiyle kendimizi kandırmayalım.
- They fooled me.
- Onlar beni kandırdı.
- You certainly fooled them.
- Onları kesinlikle kandırdın.
- You really fooled her.
- Onu gerçekten kandırdın.
- You're not fooling me, you know.
- Beni de kandıramazsın, biliyorsun.
- We certainly fooled them.
- Onları kesinlikle kandırdık.
- Tom really fooled me.
- Tom beni gerçekten kandırdı.
- You really fooled him.
- Sen gerçekten onu kandırdın.
- Tom really fooled us.
- Tom gerçekten bizi kandırdı.
- Tom might've fooled you, but he won't fool me.
- Tom seni kandırmış olabilir ama beni kandıramayacak.
- You certainly fooled Tom.
- Kesinlikle Tom'u kandırdın.
- I fooled Tom.
- Tom'u kandırdım.
- Don't let appearances fool you.
- Görünüşün sizi kandırmasına izin vermeyin.
- Don't fool yourselves.
- Kendinizi kandırmayın.
- You won't be able to fool Tom.
- Tom'u kandıramazsın.
- I fooled everybody.
- Ben herkesi kandırdım.
- Don't try to fool me.
- Beni kandırmaya çalışma.
- They fool people into buying those amulets.
- İnsanları o muskaları almaları için kandırıyorlar.
- Sami fooled the police.
- Sami polisi kandırdı.
- Sami fooled everyone.
- Sami herkesi kandırdı.
- Tom certainly fooled them.
- Tom kesinlikle onları kandırdı.
- You aren't fooling me.
- Beni kandıramazsın.
- You didn't fool me.
- Beni kandırmadın.
- You certainly fooled her.
- Sen kesinlikle onu kandırdın.
- You're not fooling anyone.
- Kimseyi kandıramazsın.
- You really fooled them.
- Sen gerçekten onları kandırdın.
- She fooled him.
- Onu kandırdı.
- Tom fooled Mary.
- Tom, Mary'yi kandırdı.
- I completely fooled you.
- Seni tamamen kandırdım.
- I'm not going to fool myself.
- Kendimi kandırmayacağım.
- He fooled me.
- O beni kandırdı.
- We really fooled them.
- Biz gerçekten onları kandırdık.
- Sami fooled his family.
- Sami ailesini kandırdı.
- You certainly fooled him.
- Onu kesinlikle kandırdın.
- I wonder how Tom was able to fool everybody for so long.
- Tom'un herkesi bu kadar uzun süre nasıl kandırabildiğini merak ediyorum.
- You really fooled him.
- Onu gerçekten kandırdın.
- You certainly fooled me.
- Kesinlikle beni kandırdın.
- When you want to fool the world, tell the truth.
- Dünyayı kandırmak istiyorsan, doğruyu söyle.
- Tom isn't fooling anyone.
- Tom kimseyi kandırmıyor.
- I was completely fooled.
- Tamamen kandırılmıştım.
- You're not fooling anybody, except maybe Tom.
- Kimseyi kandırmıyorsun, belki Tom hariç.
- You certainly fooled her.
- Onu kesinlikle kandırdın.
- I fooled Tom.
- Ben Tom'u kandırdım.
- Sami fooled every person around him, including his wife.
- Sami, karısı da dahil olmak üzere etrafındaki herkesi kandırdı.
- Tom never fooled me.
- Tom beni hiç kandırmadı.
- She fooled her parents.
- O anne ve babasını kandırdı.
- Sami can't fool Layla.
- Sami, Leyla'yı kandıramaz.
- You aren't fooling me.
- Beni kandıramazsınız.
- You fooled and insulted me.
- Beni kandırdın ve aşağıladın.
- You certainly fooled him.
- Sen kesinlikle onu kandırdın.
- Mary and I, who are twins, would amuse ourselves by exchanging identities and fooling everyone.
- İkiz olan Mary ve ben kimlikleri değiştirip herkesi kandırarak kendimizi eğlendirirdik.
- You won't fool Tom.
- Tom'u kandıramazsın.
- She fooled me.
- O beni kandırdı.
- You certainly fooled Tom.
- Tom'u kesinlikle kandırdın.
- Tom tried to fool Mary.
- Tom Mary'yi kandırmaya çalıştı.
- You really fooled them.
- Onları gerçekten kandırdın.
- Maybe I fooled them.
- Belki onları kandırmışımdır.
- I fooled you, didn't I?
- Seni kandırdım, değil mi?
- We certainly fooled them.
- Biz kesinlikle onları kandırdık.
- Tom fooled Mary.
- Tom Mary'yi kandırdı.
- Tom wasn't fooled for a second.
- Tom bir saniye kandırılmadı.
- Tom certainly fooled me.
- Tom kesinlikle beni kandırdı.
- You won't be able to fool Tom.
- Tom'u kandıramayacaksın.
- You really fooled Tom.
- Tom'u gerçekten kandırdın.
- Mary and I, who are twins, used to amuse ourselves by exchanging identities and fooling everyone.
- İkiz olan Mary ve ben kimliklerimizi değiştirerek ve herkesi kandırarak kendimizi eğlendirirdik.
- You fooled us all.
- Sen hepimizi kandırdın.
- What on earth makes you think you can fool me?
- Beni kandırabileceğini de nereden çıkardın be?
- We really fooled them.
- Onları gerçekten kandırdık.
- Tom might have fooled you, but he won't fool me!
- Tom seni kandırmış olabilir, ama beni kandıramaz!
- Maybe I'm fooling myself.
- Belki de kendimi kandırıyorum.
- You certainly fooled them.
- Sen kesinlikle onları kandırdın.
- I hope you're not trying to fool us.
- Umarım bizi kandırmaya çalışmıyorsundur.
- I can teach you how to fool people.
- İnsanların nasıl kandırılacağını size öğretebilirim.
- Sami can't fool Layla.
- Sami Layla'yı kandıramaz.
- You aren't fooling anybody, are you?
- Kimseyi kandırmıyorsun, değil mi?
- You're not fooling anyone, Tom.
- Hiç kimseyi kandırmıyorsun, Tom.
- You fooled me.
- Beni kandırdınız.
- You're not fooling anyone.
- Kimseyi kandırmıyorsun.
- Stop trying to fool us.
- Bizi kandırmaya çalışmayı bırak.
- Tom will likely be able to fool Mary.
- Tom muhtemelen Mary'yi kandırabilecek.
- Fooling a polygraph is pretty simple.
- Bir yalan makinesini kandırmak oldukça basittir.
- You fooled us all.
- Hepimizi kandırdın.
- Don't let appearances fool you.
- Görünüşün seni kandırmasına izin verme.
- They didn't fool us.
- Bizi kandıramadılar.
- You can't fool me with a trick like that.
- Böyle bir numarayla beni kandıramazsın.
- I wasn't trying to fool anyone.
- Kimseyi kandırmaya çalışmıyordum.
- They fool people into buying those amulets.
- İnsanları bu muskaları satın almaları için kandırıyorlar.
- Your innocent look doesn't fool me.
- Masum bakışların beni kandıramaz.
- Sami was able to fool Layla.
- Sami, Layla'yı kandırmayı başardı.
- Tom certainly fooled us all.
- Tom kesinlikle hepimizi kandırdı.
- You could've fooled me.
- Beni kandırabilirdin.
- You fooled us.
- Bizi kandırdın.
- You certainly fooled me.
- Beni kesinlikle kandırdın.
- She might have fooled you, but she won't fool me.
- Seni kandırmış olabilir ama beni kandıramaz.
- Your innocent look doesn't fool me.
- Sizin masum görünüşünüz beni kandırmaz.
- You won't fool Tom.
- Tom'u kandırmayacaksın.
- Tom really fooled us.
- Tom bizi gerçekten kandırdı.
- Tom can't be so easily fooled.
- Tom o kadar kolayca kandırılamaz.
- You really fooled her.
- Sen gerçekten onu kandırdın.
- Tom fooled everybody.
- Tom herkesi kandırdı.
- Tom certainly fooled us.
- Tom kesinlikle bizi kandırdı.
- Tom fooled us all.
- Tom hepimizi kandırdı.
- I can teach you how to fool people.
- İnsanları nasıl kandıracağını öğretebilirim.
- Tom isn't fooling me.
- Tom beni kandıramaz.
- Let's not fool ourselves about that project.
- Bu proje hakkında kendimizi kandırmayalım.
- The first principle is that you must not fool yourself, and you are the easiest person to fool.
- İlk ilke, kendinizi kandırmamanız gerektiğidir ve kandırılması en kolay kişi kendinizsiniz.
- You don't fool me.
- Beni kandıramazsın.
- Sami was able to fool Layla.
- Sami Leyla'yı kandırabilmişti.
- Don't let anybody fool you.
- Kimsenin seni kandırmasına izin verme.
- Tom isn't fooling me.
- Tom beni kandırmıyor.
- I wasn't trying to fool anyone.
- Hiç kimseyi kandırmaya çalışmıyordum.
- Tom is fooling himself.
- Tom kendini kandırıyor.
- The blue sky fooled me so I didn't bring an umbrella.
- Mavi gökyüzü beni kandırdı, bu yüzden şemsiye getirmedim.
- You're not fooling anyone, Tom.
- Kimseyi kandırmıyorsun, Tom.
- Tom fooled me.
- Tom beni kandırdı.
- He fooled her.
- Onu kandırdı.
- Don't let Tom fool you.
- Tom'un seni kandırmasına izin verme.
- Tom didn't fool us.
- Tom bizi kandırmadı.
- I can't be so easily fooled.
- Bu kadar kolay kandırılamam.
- They've fooled you.
- Seni kandırmışlar.
- Tom certainly fooled them.
- Tom onları kesinlikle kandırdı.
- Tom fooled us.
- Tom bizi kandırdı.
- I fooled everybody.
- Herkesi kandırdım.
- Fooling a polygraph is pretty simple.
- Yalan makinesini kandırmak oldukça basittir.
- You can't fool me.
- Beni kandıramazsın.
- We really fooled Tom.
- Tom'u gerçekten kandırdık.
- Sami even bragged about how he fooled his wife.
- Sami karısını nasıl kandırdığıyla bile övündü.
- Tom was able to fool Mary.
- Tom, Mary'yi kandırmayı başardı.
- Let's stop fooling ourselves.
- Kendimizi kandırmayı bırakalım.
- You don't fool us.
- Bizi kandıramazsın.
- You're not fooling anybody.
- Kimseyi kandıramazsın.
- Don't let them fool you.
- Seni kandırmalarına izin verme.
- She fooled me into giving her the money.
- Ona para vermem için beni kandırdı.
- She fooled her parents.
- Ailesini kandırdı.
- Tom really fooled Mary.
- Tom gerçekten Mary'i kandırdı.
- Tom certainly fooled us.
- Tom bizi kesinlikle kandırdı.
- Tom certainly fooled Mary.
- Tom kesinlikle Mary'yi kandırdı.
- Your innocent act doesn't fool me.
- Masum davranışların beni kandıramaz.
- Tom won't be able to fool Mary.
- Tom, Mary'yi kandıramayacak.
- What on earth makes you think you can fool me?
- Beni kandırabileceğini sana düşündüren ne yahu?
- You're not fooling anybody, are you?
- Kimseyi kandırmıyorsun, değil mi?
- Your innocent act doesn't fool me.
- Sizin masum davranışınız beni kandırmaz.
- Tom really fooled them.
- Tom onları gerçekten kandırdı.
- Tom will likely be able to fool Mary.
- Tom muhtemelen Mary'yi kandırabilecektir.
- Is it hard to fool you?
- Seni kandırmak zor mu?
- They didn't fool us.
- Onlar bizi kandırmadı.
- Mary fooled me.
- Mary beni kandırdı.
- Tom isn't fooling anybody.
- Tom kimseyi kandırmıyor.
- Let's not fool ourselves.
- Kendimizi kandırmayalım.
- When you want to fool the world, tell the truth.
- Dünyayı kandırmak istediğinizde doğruyu söyleyin.
- You should realize by now that you can't fool me.
- Şimdiye kadar beni kandıramayacağını anlamış olmalısın.
- Tom won't be able to fool Mary.
- Tom, Mary'yi kandıramaz.
- You fooled and insulted me.
- Sen beni kandırdın ve aşağıladın.
- Tom can't be so easily fooled.
- Tom o kadar kolay kandırılamaz.
- Tom really fooled them.
- Tom gerçekten onları kandırdı.
- You fooled me.
- Sen beni kandırdın.
- Tom might have fooled you, but he won't fool me!
- Tom seni kandırmış olabilir ama beni kandıramayacak!
- We can't keep on fooling ourselves.
- Kendimizi kandırmaya devam edemeyiz.
Show More (162)
|
3 |
fool |
aptal yerine koymak |
v. |
|
- Europe will make an utter fool of itself.
- Avrupa kendini tamamen aptal yerine koyacaktır.
- Tom really fooled Mary.
- Tom gerçekten Mary'yi aptal yerine koydu.
- Tom certainly fooled me.
- Tom kesinlikle beni aptal yerine koydu.
- I hope I didn't make a fool of myself.
- Umarım kendimi aptal yerine koymamışımdır.
- Tom didn't want to make a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.
- Tom didn't want to make a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koymak istemiyordu.
- They made a fool of him in the presence of ladies.
- Kadınların yanında onu aptal yerine koydular.
- Fortunately, everybody understood what this foreigner meant, knew I was only making a fool of myself, and laughed at me.
- Neyse ki herkes bu yabancının ne demek istediğini anlıyor, kendimi aptal yerine koyduğumu biliyor ve bana gülüyor.
- I didn't make a fool of myself.
- Kendimi aptal yerine koymadım.
- Tom really fooled me.
- Tom gerçekten beni aptal yerine koydu.
- If you do that, you'll be making a fool of yourself.
- Eğer bunu yaparsan, kendini aptal yerine koymuş olursun.
- He made a fool of me.
- Beni aptal yerine koydu.
- Tom fooled Mary.
- Tom Mary'yi aptal yerine koydu.
- He is always making a fool of me.
- O her zaman beni aptal yerine koyuyor.
- You're making fools of yourselves.
- Kendinizi aptal yerine koyuyorsunuz.
- If you do that, you'll be making a fool of yourself.
- Eğer bunu yaparsan kendini aptal yerine koyuyor olacaksın.
- Don't make a fool of the poor.
- Fakirleri aptal yerine koymayın.
- Stop trying to play me for a fool!
- Beni aptal yerine koymaya çalışmayı bırak!
- You made a fool of yourself.
- Kendini aptal yerine koydun.
- Don't make a fool of him.
- Onu aptal yerine koyma.
- They're taking us for fools.
- Bizi aptal yerine koyuyorlar.
- Tom is making a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koyuyor.
- He made a fool of his teacher.
- O, hocasını aptal yerine koydu.
- Fortunately, everybody understood what this foreigner meant, knew I was only making a fool of myself, and laughed at me.
- Neyse ki, herkes bu yabancının ne demek istediğini anladı, kendimi aptal yerine koyduğumu biliyorlardı ve bana güldüler.
- He is always making a fool of me.
- Her zaman beni aptal yerine koyuyor.
- We really fooled Tom.
- Biz gerçekten Tom'u aptal yerine koyduk.
- Tom is playing you for a fool.
- Tom seni aptal yerine koyuyor.
- He made a fool of his teacher.
- Öğretmenini aptal yerine koydu.
- You aren't fooling me.
- Beni aptal yerine koyamazsın.
- You didn't fool me.
- Beni aptal yerine koymadın.
- Stop making a fool of yourself.
- Kendini aptal yerine koymayı bırak.
- Tom made a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koydu.
- The neighbors made a fool of him.
- Komşular onu aptal yerine koydu.
- You made fools of yourselves.
- Kendinizi aptal yerine koydunuz.
- Don't make a fool of yourself!
- Kendini aptal yerine koyma.
- Don't make a fool of yourself!
- Kendini aptal yerine koyma!
- She might have fooled you, but she won't fool me.
- O seni aptal yerine koymuş olabilir fakat beni aptal yerine koymayacak.
- Tom certainly fooled Mary.
- Tom kesinlikle Mary'yi aptal yerine koydu.
- Don't make a fool of me.
- Beni aptal yerine koyma.
- Tom did fool me.
- Tom beni aptal yerine koydu.
- Don't fool yourself.
- Kendinizi aptal yerine koymayın.
- You can't fool me.
- Beni aptal yerine koyamazsın.
- He finally realized that Mary had made a fool of him.
- Sonunda Mary'nin kendisini aptal yerine koyduğunu fark etti.
- Did you think you could fool me?
- Beni aptal yerine koyabileceğini mi düşündün?
- They've fooled you.
- Seni aptal yerine koydular.
- Tom made a complete fool of himself.
- Tom kendini tamamen aptal yerine koydu.
- You aren't fooling me.
- Beni aptal yerine koyamazsınız.
- He always makes a fool of others.
- Her zaman başkalarını aptal yerine koyar.
- I made a fool of myself.
- Kendimi aptal yerine koydum.
- Don't make a fool of the poor.
- Fakirleri aptal yerine koyma.
- I completely fooled you.
- Seni tamamen aptal yerine koydum.
- Tom made a fool of himself in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önünde kendini aptal yerine koydu.
Show More (49)
|
4 |
fool |
enayi yerine koymak |
v. |
|
- Tom certainly fooled us all.
- Tom kesinlikle hepimizi enayi yerine koydu.
- She fooled me into giving her the money.
- Parayı ona verdiğim için beni enayi yerine koydu.
- Tom really fooled us.
- Tom gerçekten bizi enayi yerine koydu.
Show More (0)
|
5 |
fool |
aptallık etmek |
v. |
|
- You'd be a fool if you borrowed money from a loan shark.
- Bir tefeciden borç alırsan aptallık etmiş olursun.
- You're being a fool.
- Aptallık ediyorsun.
- I was a fool to let you go out of my life.
- Hayatımdan çıkmana izin vermekle aptallık ettim.
Show More (0)
|
6 |
fool |
budala |
n. |
|
- Tom's an educated fool.
- Tom eğitimli bir budala.
Show More (-2)
|
7 |
fool |
akılsız |
n. |
|
- A fool and his money are soon parted.
- Akılsıza para dayanmaz.
Show More (-2)
|
8 |
fool |
aptalca davranmak |
v. |
|
- You're not fooling me, you know.
- Bana aptalca davranmıyorsun, biliyorsun.
Show More (-2)
|
9 |
fool |
ahmak |
n. |
|
- You fool, I had to do it!
- Seni ahmak, bunu yapmak zorundaydım!
Show More (-2)
|
10 |
fool |
aldatmak |
v. |
|
- Don't let them fool you.
- Onların sizi aldatmasına izin vermeyin.
Show More (-2)
|