free - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
free özgür adj.
  • We in the Group of the Greens/European Free Alliance have voted for this compromise.
  • Biz Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Grubu olarak bu uzlaşı için oy kullandık.
  • The media is generally free to express its views.
  • Medya, görüşlerini ifade etmekte genel olarak özgürdür.
  • On the contrary, they are free to participate in this cooperation.
  • Aksine bu iş birliğine katılmakta özgürdürler.
Show More (222)
free boş adj.
  • Finally, the control panel is installed in any free space.
  • Son olarak kontrol paneli herhangi bir boş alana kurulur.
  • Limiting the size will not add more free space to your hard drive.
  • Boyutu sınırlamak sabit diskinize daha fazla boş alan eklemeyecektir.
  • Check the amount of free space in your hard disk.
  • Sabit diskte bulunan boş alan miktarını kontrol edin.
Show More (205)
free ücretsiz adj.
  • Good, free education is essential for development.
  • İyi ve ücretsiz eğitim kalkınma için şarttır.
  • Everyone must be involved, and the initial allocation of rights is free.
  • Herkes dahil olmalıdır ve ilk hak tahsisi ücretsizdir.
  • It also bans the free distribution of tobacco products, but does not cover indirect advertising.
  • Ayrıca tütün ürünlerinin ücretsiz dağıtımını da yasaklıyor ancak dolaylı reklamları kapsamıyor.
Show More (153)
free serbest adj.
  • Each state is free to conduct diplomatic relations with any other.
  • Her devlet bir diğeriyle diplomatik ilişkiler yürütmekte serbesttir.
  • Those German colleagues who wished to attend any part of the visit were free to do so.
  • Ziyaretin herhangi bir bölümüne katılmak isteyen Alman meslektaşlarımız bunu yapmakta serbestti.
  • Trying to establish a free market of care and treatment and harmonising health care systems has its dangers.
  • Serbest bir bakım ve tedavi piyasası oluşturmaya çalışmanın ve sağlık sistemlerini uyumlaştırmanın tehlikeleri vardır.
Show More (75)
free bedava adj.
  • There is nothing free in this world.
  • Bu dünyada bedava hiçbir şey yok.
  • That is why we have food that is virtually free.
  • Bu yüzden elimizde neredeyse bedava olan yiyecekler var.
  • Free, green, infinitely renewable energy.
  • Bedava, çevre dostu, sonsuz yenilenebilir enerji.
Show More (70)
free serbest bırakmak v.
  • He was kidnapped in Mukala in Dagestan and nothing has been done to free him.
  • Dağıstan'da Mukala'da kaçırıldı ve serbest bırakılması için hiçbir şey yapılmadı.
  • However, this does not mean that a free rein should be given to research in this area.
  • Ancak bu, bu alandaki araştırmaların serbest bırakılması gerektiği anlamına gelmez.
  • Please free the captured birds.
  • Lütfen yakalanan kuşları serbest bırakın.
Show More (17)
free kurtarmak v.
  • We need to free ourselves of you, and we shall!
  • Kendimizi sizden kurtarmamız gerekiyor ve kurtaracağız!
  • The war against terrorism is a war to free the people of Afghanistan from the twenty-eight years of slavery.
  • Terörizme karşı savaş Afganistan halkını yirmi sekiz yıllık kölelikten kurtarmak için verilen bir savaştır.
  • The little boy struggled to free himself from the policeman.
  • Küçük çocuk kendini polisten kurtarmak için mücadele etti.
Show More (8)
free serbestçe adv.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Terörizmin gerçek mahkumları kurbanlardır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Kurbanlar terörizmin gerçek mahkumlarıdır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
  • That means that the area would be cut off for no longer than 3 months and that there will be free marketing of products.
  • Bu, bölgenin 3 aydan daha uzun bir süre kesilmeyeceği ve ürünlerin serbestçe pazarlanacağı anlamına geliyor.
Show More (7)
free uzak adj.
  • Being able to lead a life free from poverty and social exclusion is a fundamental human right.
  • Yoksulluktan ve sosyal dışlanmadan uzak bir yaşam sürdürebilmek temel bir insan hakkıdır.
  • One aspect of a secure existence is a life free from terror.
  • Güvenli bir varoluşun bir yönü de terörden uzak bir yaşamdır.
  • The Israelis have always been denied the right to a life free from terror.
  • İsrailliler terörden uzak bir yaşam hakkından her zaman mahrum bırakılmıştır.
Show More (6)
free bağımsız adj.
  • In any case, Members are free to exercise their independent judgment.
  • Her halükarda, Üyeler bağımsız muhakemelerini kullanmakta özgürdürler.
  • It must be able to operate free of political interference and certification processes.
  • Siyasi müdahalelerden ve sertifikasyon süreçlerinden bağımsız olarak çalışabilmelidir.
  • The free thinkers and the independent spirits are soon removed.
  • Özgür düşünürler ve bağımsız ruhlar kısa sürede ortadan kaldırılır.
Show More (4)
free özgür bırakmak v.
  • Then you leave me free to like you in return.
  • O zaman karşılığında senden hoşlanmam için beni özgür bırakıyorsun.
  • I believe you managed to free yourself.
  • Kendini özgür bırakabildiğine inanıyorum.
  • Lincoln set the slaves free.
  • Lincoln, köleleri özgür bıraktı.
Show More (4)
free hür adj.
  • Some of our representatives of the European Free Alliance struggle more with the European arrest warrant.
  • Avrupa Hür İttifakı'ndaki bazı temsilcilerimiz Avrupa tutuklama emri ile daha fazla mücadele ediyor.
  • The International Confederation of Free Trade Unions called for economic sanctions against Burma.
  • Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu Burma'ya karşı ekonomik yaptırım çağrısında bulundu.
  • We want to be free in the law and in freedom.
  • Hukuk ve özgürlükler konusunda hür olmayı istiyoruz.
Show More (3)
free özgürleştirmek v.
  • It will be one small step towards freeing a lot of people who, as I said earlier, have been trapped.
  • Daha önce de söylediğim gibi kapana kısılmış birçok insanı özgürleştirmek için küçük bir adım olacaktır.
  • We must end this tyranny and free the Iraqi people once and for all.
  • Bu zulmü sona erdirmeli ve Irak halkını sonsuza kadar özgürleştirmeliyiz.
  • They would not fight to free the slaves.
  • Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
Show More (2)
free müsait adj.
  • I'd like to see you when you are free.
  • Müsait olduğunda seni görmek isterim.
  • I'll come again when you're free.
  • Müsait olduğunuzda tekrar geleceğim.
  • Are you going to be free tomorrow afternoon?
  • Yarın öğleden sonra müsait olacak mısınız?
Show More (1)
free beleş adj.
  • This is a free newspaper.
  • Bu beleş bir gazetedir.
  • I got it free.
  • Onu beleşe aldım.
Show More (-1)
free başıboş adj.
  • Certainly, this agreement must not give the authorities free rein.
  • Elbette ki bu anlaşma yetkilileri başıboş bırakmamalıdır.
Show More (-2)
free masrafsız adj.
  • Free, green, infinitely renewable energy.
  • Masrafsız, çevre dostu, birçok defa yenilenebilir olan enerji.
Show More (-2)
free boşalt expr.
  • Eventually, the garbage collector must perform a collection in order to free some memory.
  • Sonunda, çöp toplayıcı bir miktar belleği boşaltmak için bir toplama işlemi gerçekleştirmelidir.
Show More (-2)
free parasız adj.
  • The place isn't free.
  • Mekan parasız değil.
Show More (-2)
free azat etmek v.
  • It frees the soul from fear.
  • Bu ruhu korkudan azat eder.
Show More (-2)
free salıvermek v.
  • Tom let his chooks out so they could roam free in the garden.
  • Tom, bahçede serbestçe dolaşabilsinler diye tavuklarını dışarı salıverdi.
Show More (-2)
free cömert adj.
  • She is very free with her money.
  • O çok cömerttir.
Show More (-2)