|
- There is therefore a heavy responsibility upon us all, including the Greek Presidency.
- Bu nedenle, Yunanistan Dönem Başkanlığı da dahil olmak üzere hepimizin üzerinde ağır bir sorumluluk bulunmaktadır.
- I totally agree with a ban on the carriage of heavy petroleum products by single-hull tankers.
- Tek gövdeli tankerlerle ağır petrol ürünlerinin taşınmasının yasaklanmasına tamamen katılıyorum.
- Is this not too heavy a price for the Canaries to pay for their full integration into the European Union?
- Bu, Kanarya Adaları'nın Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonu için ödemesi gereken çok ağır bir bedel değil midir?
- The anti-prohibitionist lobby has to suffer some heavy blows.
- Yasaklama karşıtı lobi ağır darbeler almalıdır.
- It places too heavy a burden on the facilities of the European states.
- Avrupa devletlerinin imkanları üzerine çok ağır bir yük bindirmektedir.
- This is a heavy burden, which hits small companies particularly hard.
- Bu, özellikle küçük şirketleri zorlayan ağır bir yüktür.
- Confidence in politics suffered a heavy blow.
- Siyasete olan güven ağır bir darbe aldı.
- Deliveries of heavy fuel oil, the US contribution to KEDO, have, in the past at least, been sporadic.
- ABD'nin KEDO'ya katkısı olan ağır akaryakıt teslimatları en azından geçmişte düzensizdi.
- The Conference was exciting and difficult, with a heavy workload.
- Konferans, ağır bir iş yükü ile heyecan verici ve zordu.
- We are hoping for a ban on single-hull vessels transporting heavy fuel oils in the Baltic Sea.
- Baltık Denizi'nde ağır akaryakıt taşıyan tek cidarlı gemilerin yasaklanmasını umuyoruz.
- A heavy defeat for the Ministry for Economic Affairs and even for Chancellor Schröder.
- Ekonomi Bakanlığı ve hatta Şansölye Schröder için ağır bir yenilgi.
- The Commission and the Council have a heavy responsibility.
- Komisyon ve Konsey'in ağır bir sorumluluğu var.
- Very heavy pressure was brought to bear on her to withdraw or compromise on her report.
- Raporunu geri çekmesi ya da uzlaşmaya varması için kendisine çok ağır baskılar yapıldı.
- Since 1996, the discharge has acquired a heavy, political significance.
- 1996 yılından bu yana, ibra ağır, siyasi bir önem kazanmıştır.
- This is a highly desirable project but one which will put heavy demands on the judicial resources of the European Union.
- Bu son derece arzu edilen bir projedir ancak Avrupa Birliği'nin yargı kaynaklarına ağır yükler getirecektir.
- Heavy fuel oil is the most dangerous product.
- Ağır fuel oil en tehlikeli üründür.
- All who sit round the table carry a heavy responsibility.
- Masanın etrafında oturan herkes ağır bir sorumluluk taşır.
- In this way, we prevent the individual European taxpayers from being faced with too heavy a burden.
- Bu şekilde bireysel Avrupalı vergi mükelleflerinin çok ağır bir yükle karşı karşıya kalmasını önlüyoruz.
- Very heavy pressure was brought to bear on her to withdraw or compromise on her report.
- Raporunu geri çekmesi ya da taviz vermesi için kendisine çok ağır baskılar yapıldı.
- European cattle farmers are being dealt heavy blows.
- Avrupalı sığır yetiştiricileri ağır darbeler alıyor.
- Those who are questioning this principle bear a heavy responsibility for the future.
- Bu ilkeyi sorgulayanlar gelecek için ağır bir sorumluluk taşımaktadır.
- We do not need the heavy regulatory touch of the past.
- Geçmişin ağır düzenleyici dokunuşlarına ihtiyacımız yok.
- The Commission and the Council have a heavy responsibility.
- Komisyon ve Konsey'in ağır bir sorumluluğu vardır.
- We know that these are the gateway to heavy drug abuse.
- Bunların ağır uyuşturucu kullanımına açılan kapılar olduğunu biliyoruz.
- Social policy on alcohol springs from a history of serious heavy drinking.
- Alkolle ilgili sosyal politika, ciddi bir ağır içicilik geçmişinden kaynaklanmaktadır.
- The generally recognised international level between intermediate and heavy is 22 API.
- Orta ve ağır arasında genel olarak kabul edilen uluslararası seviye 22 API'dir.
- This unique cooperation makes heavy demands on us, however.
- Ancak bu benzersiz işbirliği bizden ağır taleplerde bulunuyor.
- First it opined that the sanction mechanism was too heavy.
- İlk olarak yaptırım mekanizmasının çok ağır olduğunu belirtmiştir.
- Government forces are blanket-bombing regions in the south with heavy civilian casualties.
- Hükümet güçleri güneydeki bölgeleri ağır sivil kayıplara yol açacak şekilde bombalıyor.
- There was no heavy equipment when we were there yesterday.
- Dün biz oradayken hiç ağır ekipman yoktu.
- What we were asked for was heavy equipment to enable the people in Jenin to dig out the bodies that are still there.
- Bizden istenen şey, Cenin'deki insanların hala orada bulunan cesetleri çıkarmalarını sağlayacak ağır ekipmanlardı.
- It involves heavy, ongoing investment.
- Bu ağır ve sürekli bir yatırım gerektiriyor.
- We shall pay a heavy price if we do.
- Bunu yaparsak ağır bir bedel ödeyeceğiz.
- I have myself worked in the transport industry, driving heavy lorries.
- Ben de nakliye sektöründe çalıştım, ağır kamyonlar kullandım.
- The Commission will have to pay a heavy price for refusing to take these warnings seriously.
- Komisyon bu uyarıları ciddiye almadığı için ağır bir bedel ödemek zorunda kalacaktır.
- Is this not too heavy a price for the Canaries to pay for their full integration into the European Union?
- Bu, Kanarya Adaları'nın Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonu için ödemesi gereken çok ağır bir bedel değil mi?
- I rise with a heavy heart because it is never a pleasant duty to speak about human rights abuses.
- Ağır bir yürekle ayağa kalkıyorum çünkü insan hakları ihlalleri hakkında konuşmak hiçbir zaman hoş bir görev değildir.
- Heavy machinery poses safety risks and can cause damage to the surroundings.
- Ağır makineler güvenlik riski oluşturur ve çevreye zarar verebilir.
- Heavy machinery poses safety risks and can cause damage to the surroundings.
- Ağır makineler güvenlik riskleri oluşturur ve çevreye zarar verebilir.
- Heavy smoke and poisonous gasses collect first along the ceiling.
- Ağır duman ve zehirli gazlar ilk olarak tavan boyunca birikir.
- The floor gave in under the weight of the heavy sculpture.
- Zemin, ağır heykelin ağırlığı altında çöktü.
- Heavy smoke and poisonous gasses collect first along the ceiling.
- Ağır duman ve zehirli gazlar önce tavan boyunca toplanır.
- However they are heavy, so expensive in space industry.
- Ancak ağırdırlar, uzay endüstrisinde çok pahalıdırlar.
- Minior has a heavy, hard shell and an internal core.
- Minior'un ağır, sert bir kabuğu ve iç çekirdeği vardır.
- Minior has a heavy, hard shell and an internal core.
- Minior'un ağır, sert bir kabuğu ve iç çekirdeği bulunur.
- This package is heavy.
- Bu paket ağır.
- You're twice as heavy as me.
- Sen benden iki kat daha ağırsın.
- This book is heavy reading.
- Bu kitap ağır bir kitap.
- This book is very heavy.
- Bu kitap çok ağır.
- This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa, Patty'nin kaldıramayacağı kadar ağır.
- These boxes are heavy.
- Bu kutular çok ağır.
- As heavy as you are, the ice will break.
- Sen ne kadar ağır olursan ol, buz kırılacak.
- Tom speaks English with a heavy French accent.
- Tom İngilizceyi ağır bir Fransız aksanıyla konuşuyor.
- They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
- The bag was too heavy for me to move.
- Çanta, taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- Tom was a heavy smoker.
- Tom ağır bir sigara tiryakisiydi.
- The boy lifted the heavy box with one hand.
- Çocuk, ağır kutuyu tek eliyle kaldırdı.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- O ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- It wasn't that heavy.
- O kadar ağır değildi.
- Don't you think that the taxes are too heavy in Japan?
- Sence Japonya'daki vergiler çok ağır mı?
- This candlestick is very heavy.
- Bu şamdan çok ağır.
- It's fine now, neither too heavy nor too light.
- Şimdi iyi, ne çok ağır ne de çok hafif.
- This stone is too heavy for me to move.
- Bu taş benim hareket ettiremeyeceğim kadar ağır.
- This stone is twice as heavy as that one.
- Bu taş onun iki katı kadar ağır.
- He struck me a heavy blow in the face.
- Yüzüme ağır bir darbe vurdu.
- This book isn't as heavy as that one.
- Bu kitap onun kadar ağır değil.
- He struck me a heavy blow in the face.
- O, yüzüme ağır bir darbe indirdi.
- Tom is at least twice as heavy as Mary.
- Tom Mary'nin en az iki katı kadar ağır.
- Is that too heavy for you?
- Bu senin için çok mu ağır?
- The bridge will give way under such a heavy load.
- Bu kadar ağır bir yük altında köprü çökecektir.
- The boy lifted the heavy box with one hand.
- Genç, tek eliyle ağır kutuyu kaldırdı.
- The stone was so heavy that nobody could lift it.
- Taş o kadar ağırdı ki hiç kimse onu kaldıramadı.
- In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da, ağır dumanlı sis var.
- Her health isn't equal to that heavy task.
- Onun sağlığı bu ağır göreve uygun değildir.
- Tom is a short, heavy man.
- Tom kısa boylu, ağır bir adamdır.
- He can lift heavy weights.
- Ağır yükleri kaldırabiliyor.
- Tom and Mary couldn't move the heavy trunk.
- Tom ve Mary ağır bagajı taşıyamadılar.
- Dan confessed to Linda that he was a heavy drinker.
- Dan, Linda'ya ağır içici olduğunu itiraf etti.
- Tom isn't as heavy as Mary is.
- Tom, Mary kadar ağır değildir.
- This book isn't as heavy as that book.
- Bu kitap o kitap kadar ağır değil.
- The general, without interrupting his speech, hit him on the head with his heavy ivory stick; the barbarian fell.
- General, konuşmasını kesmeden, ağır fildişi sopasıyla kafasına vurdu; barbar düştü.
- Is that as heavy as it looks?
- Bu göründüğü kadar ağır mı?
- The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.
- Kutu o kadar ağırdı ki Tom, Mary'nin onu eve taşımasına yardım etmek zorunda kaldı.
- Tom is on the heavy side.
- Tom ağır taraftadır.
- Tom is twice as heavy as Mary is.
- Tom, Mary'den iki kat daha ağır.
- These bags are very heavy, so carry one bag at a time.
- Bu çantalar çok ağır, bu yüzden her seferinde bir çanta taşıyın.
- Her bag was very heavy because it was full of thick books.
- Çantası çok ağırdı çünkü içi kalın kitaplarla doluydu.
- These logs are heavy.
- Bu kütükler çok ağır.
- It's too heavy.
- Bu çok ağır.
- This box is very heavy.
- Bu kutu çok ağır.
- Tom and Mary couldn't move the heavy trunk.
- Tom ve Mary ağır bagajı taşıyamadı.
- Tom said that the box was too heavy to lift by himself.
- Tom kutunun kendi başına kaldıramayacağı kadar ağır olduğunu söyledi.
- I wonder how heavy that box is.
- O kutu ne kadar ağır acaba?
- A stone is heavy on its own turf.
- Taş yerinde ağırdır.
- Is your suitcase as heavy as it looks?
- Bavulun göründüğü kadar ağır mı?
- It's heavy, but I can manage it.
- Ağır ama üstesinden gelebilirim.
- It's too heavy to carry.
- Taşımak için çok ağır.
- This bag is too heavy.
- Bu çanta aşırı ağır.
- The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three.
- Evlilik boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak için iki kişi gerekir, hatta bazen üç.
- This suitcase isn't as heavy as it looks.
- Bu bavul göründüğü kadar ağır değil.
- He is twice as heavy as his wife.
- Karısından iki kat daha ağır.
- Your suitcases look heavy.
- Bavulların ağır görünüyor.
- Tom has a heavy accent.
- Tom'un ağır bir aksanı var.
- I failed to move it for it was very heavy.
- Çok ağır olduğu için hareket ettiremedim.
- Losses were heavy on both sides.
- Kayıplar her iki taraf için de ağırdı.
- A heavy load is causing the plank to sag in the middle.
- Ağır bir yük, kalasın ortadan sarkmasına neden oluyor.
- He received a heavy blow on the head.
- Kafasına ağır bir darbe aldı.
- The box was too heavy.
- Kutu çok ağırdı.
- This suitcase is heavy.
- Bu bavul çok ağır.
- This box is too heavy for me alone to lift.
- Bu kutu benim tek başıma kaldıramayacağım kadar ağır.
- What a heavy bag!
- Ne ağır bir çanta!
- Your bag looks heavy.
- Çantan ağır görünüyor.
- The box is big and heavy.
- Kutu büyük ve ağır.
- How heavy is your suitcase?
- Bavulunuz ne kadar ağır?
- What a heavy desk this is!
- Bu ne ağır bir masa!
- Tom's suitcase looks heavy.
- Tom'un valizi ağır görünüyor.
- How heavy is too heavy?
- Ne kadar ağır çok ağırdır?
- The king imposed heavy taxes on his people.
- Kral halkına ağır vergiler koydu.
- This book is heavy.
- Bu kitap ağır.
- The box was heavy, but he managed to carry it.
- Kutu çok ağırdı fakat onu taşımayı başardı.
- Tom is twice as heavy as I am.
- Tom benden iki kat daha ağır.
- The bag was big, and moreover, it was heavy.
- Çanta büyüktü ve dahası ağırdı.
- Tom is wearing a heavy coat and gloves.
- Tom ağır bir palto ve eldiven giyiyor.
- The box is big and heavy.
- Kutu büyük ve ağırdır.
- I attempted to get up, but my body was heavy as lead.
- Ayağa kalkmaya çalıştım ama vücudum kurşun gibi ağırdı.
- I wonder how heavy that box is.
- O kutunun ne kadar ağır olduğunu merak ediyorum.
- During this season there will be heavy snow.
- Bu mevsim sırasında ağır kar yağışı olacak.
- These suitcases are really heavy.
- Bu bavullar gerçekten ağır.
- The stone was so heavy that nobody could lift it.
- Taş o kadar ağırdı ki kimse kaldıramadı.
- My suitcase is very heavy.
- Bavulum çok ağır.
- These are heavy.
- Bunlar ağır.
- The TV is really heavy.
- Televizyon çok ağır.
- These boxes are heavy.
- Bu kutular ağır.
- I failed to move it for it was very heavy.
- Çok ağır olduğu için onu hareket ettiremedim.
- He is twice as heavy as his wife.
- Eşinin iki katı kadar ağırdır.
- A heavy tax was imposed on whiskey.
- Viskiye ağır bir vergi konuldu.
- It's so heavy that I can't lift it.
- O kadar ağır ki kaldıramıyorum.
- That box is heavy.
- Bu kutu çok ağır.
- My box is twice as heavy as yours.
- Benim kutum seninkinden iki kat daha ağır.
- The king imposed heavy taxes on the people.
- Kral halka ağır vergiler yükledi.
- Tom was carrying a heavy backpack.
- Tom ağır bir sırt çantası taşıyordu.
- Tom came into the building, carrying a heavy box.
- Tom ağır bir kutu taşıyarak binaya girdi.
- This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa, Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
- It's so heavy that I can't lift it.
- O kadar ağır ki onu kaldıramıyorum.
- I advise you wear a heavy coat.
- Ağır bir palto giymenizi tavsiye ederim.
- Is that as heavy as this?
- O, bunun kadar ağır mıdır?
- Tom received a heavy blow on the head.
- Tom, kafasından ağır bir darbe aldı.
- This machine is too heavy for me to carry.
- Bu makine benim taşıyamayacağım kadar ağır.
- The box is heavy.
- Kutu ağırdır.
- Layla removed the heavy carpet.
- Leyla ağır halıyı kaldırdı.
- They were so heavy.
- Onlar çok ağırdı.
- It's too heavy to carry.
- Bu, taşımak için çok ağır.
- How heavy is this box?
- Bu kutu ne kadar ağır?
- We had a heavy frost this morning.
- Bu sabah ağır bir don vardı.
- These bags are very heavy, so carry one bag at a time.
- Bu torbalar çok ağır, bu nedenle bir seferde bir tane torba taşı.
- I cannot lift such a heavy car.
- Bu kadar ağır bir arabayı kaldıramam.
- Don't you think that the taxes are too heavy in Japan?
- Japonya'da vergilerin çok ağır olduğunu düşünmüyor musunuz?
- His shoulder hurts because he carried a very heavy suitcase.
- Çok ağır bir bavul taşıdığı için omzu acıyor.
- The king imposed heavy taxes on the people.
- Kral, halka ağır vergiler koydu.
- It's heavy, but I can manage it.
- Ağır ama idare edebilirim.
- Leave it to me, I told him, that's too heavy for you.
- Bana bırak, dedim ona, bu senin için çok ağır.
- What a heavy bag!
- Ne kadar ağır bir çanta!
- Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
- The bag was too heavy to carry.
- Çanta, taşınamayacak kadar ağırdı.
- He had a very heavy study program.
- Çok ağır bir çalışma programı vardı.
- Layla had a heavy accent.
- Layla'nın ağır bir aksanı vardı.
- This refrigerator is very heavy.
- Bu buzdolabı çok ağır.
- How do you know how heavy it is?
- Ne kadar ağır olduğunu nereden biliyorsun?
- The girl lifted the heavy box with one hand.
- Kız, ağır kutuyu tek elle kaldırdı.
- Tom's suitcase looks heavy.
- Tom'un bavulu ağır görünüyor.
- One was heavy.
- Biri ağırdı.
- This vacuum cleaner is heavy.
- Bu elektrikli süpürge ağırdır.
- This machine is too heavy for me to carry.
- Bu makine benim taşımam için çok ağır.
- He took the heavy box down from the shelf.
- O, raftan ağır kutuyu indirdi.
- You cannot catch a heavy box with one hand.
- Ağır bir kutuyu tek elle yakalayamazsın.
- Tom pushed the heavy door.
- Tom ağır kapıyı itti.
- Builders, like my cousin, often have to carry heavy materials to site.
- Kuzenim gibi inşaatçılar genellikle şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorunda kalırlar.
- The box was so heavy that I couldn't lift it.
- Kutu o kadar ağırdı ki kaldıramadım.
- Layla removed the heavy carpet.
- Layla ağır halıyı kaldırdı.
- These suitcases are heavy.
- Bu bavullar ağır.
- Tom is twice as heavy as I am.
- Tom benim iki katım kadar ağır.
- This vacuum cleaner is heavy.
- Bu elektrikli süpürge ağır.
- How heavy is that box?
- Bu kutu ne kadar ağır?
- Tom is too heavy to sit on that chair.
- Tom o sandalyeye oturmak için fazla ağır.
- What a heavy desk this is!
- Ne kadar da ağır bir masa bu!
- It's way too heavy.
- Çok ağır.
- This package isn't heavy.
- Bu paket ağır değil.
- Tom was tired and fell into a heavy sleep.
- Tom yorgundu ve ağır bir uykuya daldı.
- This box is heavy.
- Bu kutu çok ağır.
- These books are heavy.
- Bu kitaplar ağır.
- Tom is at least twice as heavy as Mary.
- Tom, Mary'den en az iki kat daha ağır.
- This is as heavy as lead.
- Bu kurşun gibi ağır.
- This box is heavy.
- Bu kutu ağır.
- Please help me with this heavy baggage.
- Lütfen bu ağır bavulu taşımama yardım edin.
- This bike is awful; it's too heavy.
- Bu bisiklet berbat; çok ağır.
- This bag is too heavy.
- Bu çanta çok ağır.
- A crane raises heavy construction materials.
- Bir vinç ağır inşaat malzemelerini kaldırır.
- Douglas was a short, heavy man.
- Douglas, kısa, ağır bir adamdı.
- It's heavy, but I can manage it.
- O ağır, ama başedebilirim.
- The load was too heavy for a driver to carry alone.
- Yük, bir şoförün tek başına taşıyamayacağı kadar ağırdı.
- Your suitcase looks heavy.
- Senin bavulun ağır görünüyor.
- This box isn't so heavy.
- Bu kutu o kadar ağır değil.
- I attempted to get up, but my body was heavy as lead.
- Kalkmaya çalıştım ama vücudum kurşun gibi ağırdı.
- Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers.
- Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.
- Tom is twice as heavy as Mary.
- Tom, Mary'den iki kat daha ağır.
- This book is heavy.
- Bu kitap ağırdır.
- She talks with a heavy German accent.
- Ağır bir Alman aksanıyla konuşuyor.
- A doctor quickly cut off his left arm and stopped the heavy bleeding.
- Bir doktor hızla sol kolunu kesti ve ağır kanamayı durdurdu.
- I'm not as heavy as I used to be.
- Eskisi kadar ağır değilim.
- The box is heavy.
- Kutu ağır.
- Tom woke in a stupor after a night of heavy drinking.
- Tom ağır içilen bir gecenin ardından sersemlemiş bir halde uyandı.
- This stone is twice as heavy as that one.
- Bu taş diğerinden iki kat daha ağır.
- This stone is too heavy to lift.
- Bu taş kaldırmak için çok ağır.
- This stone is too heavy to lift.
- Bu taş kaldırılamayacak kadar ağır.
- The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta, tek başıma taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- We shouldn't have any trouble if the traffic isn't too heavy.
- Trafik çok ağır değilse, herhangi bir sorun yaşamamalıyız.
- This suitcase is too heavy for me to carry.
- Bu bavul benim taşıyamayacağım kadar çok ağır.
- This television is very heavy.
- Bu televizyon çok ağır.
- Your suitcase looks heavy.
- Bavulun ağır görünüyor.
- This book is heavy reading.
- Bu kitap, okumak için ağırdır.
- This suitcase is too heavy for you.
- Bu bavul senin için çok ağır.
- This suitcase is too heavy for me to carry.
- Bu bavul benim taşımam için çok ağır.
- He was a big, heavy man.
- O büyük, ağır bir adamdı.
- My book is very heavy.
- Kitabım çok ağır.
- After a battle casualties are usually heavy.
- Bir savaştan sonra kayıplar genellikle ağırdır.
- He was a big, heavy man.
- İri yarı, ağır bir adamdı.
- Tom is shopping for a heavy coat.
- Tom ağır bir palto için alışveriş yapıyor.
- This box is very heavy, so I can't carry it.
- Bu kutu çok ağır, bu yüzden onu taşıyamıyorum.
- My bag is very heavy.
- Çantam çok ağır.
- It isn't heavy.
- Ağır değil.
- My legs are as heavy as lead.
- Bacaklarım kurşun gibi ağır.
- Douglas was a short, heavy man.
- Douglas kısa boylu, ağır bir adamdı.
- I'm not as heavy as Tom.
- Tom kadar ağır değilim.
- He has a heavy frame.
- Ağır bir çerçevesi var.
- The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta, benim tek başıma taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- He's a heavy drinker.
- Ağır bir içici.
- It's too heavy for Tom to carry.
- Tom'un taşıyamayacağı kadar ağır.
- Tom is a heavy sleeper, isn't he?
- Tom ağır bir uykucu, değil mi?
- The jug was very heavy.
- Sürahi çok ağırdı.
- This desk was too heavy to lift.
- Bu masa, kaldırılamayacak kadar ağır.
- Tom's suitcase wasn't very heavy.
- Tom'un bavulu çok ağır değildi.
- Tom has a heavy workload.
- Tom'un ağır bir iş yükü var.
- It's heavy, but I can manage it.
- Ağır ama idare ederim.
- This stone was too heavy for me to lift.
- Bu taş kaldıramayacağım kadar ağırdı.
- It looks a little heavy.
- Biraz ağır görünüyor.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
- Tom speaks English with a heavy French accent.
- Tom, İngilizceyi ağır bir Fransız aksanı ile konuşur.
- Tom isn't as heavy as Mary.
- Tom, Mary kadar ağır değil.
- Even though she was a heavy woman, she danced well.
- O ağır bir kadın olmasına rağmen, o iyi dans etti.
- How heavy are you?
- Ne kadar ağırsın?
- That's too heavy.
- Bu çok ağır.
- Tom isn't as heavy as I am.
- Tom benim kadar ağır değil.
- After a battle casualties are usually heavy.
- Bir savaştan sonra kayıplar genellikle ağır olur.
- This TV is very heavy.
- Bu televizyon çok ağır.
- The box was heavy, but he managed to carry it.
- Kutu ağırdı ama taşımayı başardı.
- She talks with a heavy German accent.
- O, ağır Alman aksanıyla konuşur.
- Leave it to me, I told him, that's too heavy for you.
- Bana bırak, ona söyledim, bu senin için çok ağır.
- Your suitcase is too heavy.
- Bavulun çok ağır.
- This blue backpack is heavy.
- Bu mavi sırt çantası ağır.
- Tom said that the box was too heavy to lift by himself.
- Tom kutunun tek başına kaldıramayacağı kadar çok ağır olduğunu söyledi.
- It's really not that heavy.
- Pek o kadar da ağır değil.
- Tom and Mary were both wearing heavy winter coats.
- Tom ve Mary ağır kışlık paltolar giyiyorlardı.
- It's too heavy to move.
- Taşımak için fazla ağır.
- This box is too heavy for me alone to lift.
- Bu kutu tek başıma kaldırabilmem için çok ağır.
- There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
- The deer is three times as heavy as Jane.
- Geyik Jane'den üç kat daha ağır.
- Tom isn't heavy.
- Tom ağır değil.
- It's too heavy to move.
- Taşınamayacak kadar ağır.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki taşıyamıyorum.
- It's good now; neither too heavy nor too light.
- Artık iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
- Hippopotamuses are very heavy.
- Suaygırları çok ağırdır.
- Tom is heavy.
- Tom ağırdır.
- The barbells are heavy.
- Halterler ağır.
- There are heavy fines for parking in a disabled zone without a permit.
- Engelli bölgesine izinsiz park etmenin ağır cezaları var.
- They were so heavy.
- Çok ağırdılar.
- Is that as heavy as it looks?
- O göründüğü kadar ağır mı?
- Layla had a heavy accent.
- Leyla'nın ağır bir aksanı vardı.
- Tom's suitcase looks very heavy.
- Tom'un bavulu çok ağır görünüyor.
- You aren't as heavy as I am.
- Sen benim kadar ağır değilsin.
- Tom is too heavy to sit on that chair.
- Tom o sandalyeye oturamayacak kadar ağır.
- The girl lifted the heavy box with one hand.
- Kız, ağır kutuyu tek eliyle kaldırdı.
- It's too heavy.
- Çok ağır.
- How heavy is your suitcase?
- Bavulun ne kadar ağır?
- Tom is a short, heavy man.
- Tom kısa, ağır bir adamdır.
- Why do children have to carry such a heavy bag?
- Çocuklar neden bu kadar ağır çanta taşımak zorunda?
- My book bag is very heavy.
- Kitap çantam çok ağır.
- The basket is so heavy, but I can lift it.
- Sepet çok ağır ama kaldırabilirim.
- Tom isn't as heavy as Mary is.
- Tom, Mary kadar ağır değil.
- His shoulder hurts because he carried a very heavy suitcase.
- Çok ağır bir bavul taşıdığı için omzu ağrıyor.
- The box was too heavy for him to lift.
- Kutu, onun kaldıramayacağı kadar ağırdı.
- The boy tried moving the heavy sofa.
- Çocuk, ağır kanepeyi taşımaya çalıştı.
- It wasn't that heavy.
- O kadar da ağır değildi.
- Don't you think it might be a bit heavy?
- Sence de biraz ağır değil mi?
- The donkeys were carrying heavy packs.
- Eşekler ağır yükler taşıyordu.
- On the one hand we suffered a heavy loss, but on the other hand we learned a great deal from the experience.
- Bir yandan, ağır bir kayıp yaşadık ama diğer yandan, bu deneyimden çok şey öğrendik.
- Tom is on the heavy side.
- Tom ağır tarafta.
- The TV is really heavy.
- Televizyon gerçekten çok ağır.
- That might not be as heavy as you think it's going to be.
- Düşündüğün kadar ağır olmayabilir.
- Tom is a heavy sleeper, isn't he?
- Tom'un uykusu ağırdır, değil mi?
- There were floods as a result of the heavy rain.
- Ağır yağışların bir sonucu olarak sel baskınları meydana geldi.
- The box was so heavy that I couldn't lift it.
- Kutu o kadar ağırdı ki onu kaldıramadım.
- It's good now; neither too heavy nor too light.
- Şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
- Tom has a heavy German accent.
- Tom'un ağır Alman aksanı var.
- The box is too heavy to carry.
- Kutu taşınamayacak kadar ağır.
- Builders, like my cousin, often have to carry heavy materials to site.
- Kuzenim gibi inşaatçılar, sık sık şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorundalar.
- A heavy load is causing the plank to sag in the middle.
- Ağır yük, kalasın ortasının bükülmesine neden oluyor.
- You cannot catch a heavy box with one hand.
- Ağır bir kutuyu tek elle yakalayamazsınız.
- That box is heavy.
- O kutu ağır.
- I'm a heavy sleeper.
- Uykum ağırdır.
- I wonder how heavy that box is.
- Şu kutu ne kadar ağırdır merak ediyorum.
- We expect heavy resistance.
- Ağır bir direniş bekliyoruz.
- Her health isn't equal to that heavy task.
- Sağlığı bu ağır görevi kaldıracak durumda değil.
- Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- Bu ağır valizi tek başına taşıyabilir misin?
- I carried the heavy bag on my back.
- Ağır çantayı sırtımda taşıdım.
- He had a very heavy study program.
- Onun çok ağır bir çalışma programı vardı.
- Your suitcase is too heavy.
- Valiziniz çok ağır.
- Tom received a heavy blow on the head.
- Tom kafasına ağır bir darbe aldı.
- Although Eri's suitcase looks heavy, it's actually very light.
- Eri'nin bavulu ağır görünse de, aslında çok hafif.
- His bag was very heavy.
- Onun çantası çok ağırdı.
- Tom has a very heavy accent.
- Tom'un çok ağır bir aksanı var.
- It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
- Tom is pretty heavy.
- Tom oldukça ağır.
- It's too heavy for me to easily carry.
- O, kolayca taşıyamayacağım kadar ağır.
- It isn't heavy.
- Bu ağır değil.
- Heavy snow delayed Tom's arrival.
- Ağır kar yağışı Tom'un gelişini geciktirdi.
- The deer is three times as heavy as Jane.
- Geyik, Jane'in üç katı kadar ağırdır.
- He has a heavy workload.
- Ağır bir iş yükü var.
- This blue backpack is heavy.
- Bu mavi sırt çantası çok ağır.
- He took the heavy box down from the shelf.
- Ağır kutuyu raftan indirdi.
- This box is too heavy for me to carry.
- Bu kutu benim taşımam için çok ağır.
- Hippopotamuses are very heavy.
- Hipopotamlar çok ağırdır.
- How do you know how heavy it is?
- Onun ne kadar ağır olduğunu nereden biliyorsun?
- These suitcases are kind of heavy.
- Bu bavullar biraz ağır.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- This bed is heavy.
- Bu yatak ağır.
- It's too heavy for me to easily carry.
- Kolayca taşıyamayacağım kadar ağır.
- My book bag is very heavy.
- Benim okul çantam çok ağır.
- This bike is awful; it's too heavy.
- Bu bisiklet çok kötü; çok ağır.
- Will you help me move this heavy table?
- Bu ağır masayı taşımama yardım eder misin?
- The box is too heavy to carry.
- Kutu taşımak için çok ağır.
- The box was so heavy I could not move it.
- Kutu o kadar ağırdı ki onu taşıyamadım.
- The king imposed heavy taxes on his people.
- Kral halkına ağır vergiler yükledi.
- Tom has a heavy German accent.
- Tom'un ağır bir Alman aksanı var.
- The box was so heavy I could not move it.
- Kutu o kadar ağırdı ki taşıyamadım.
- That must be heavy.
- O ağır olmalı.
- This table is heavy.
- Bu masa ağır.
- Why do children have to carry such a heavy bag?
- Çocuklar neden bu kadar ağır bir çanta taşımak zorundalar?
- Sami speaks with the heavy Arabic accent of his birthplace.
- Sami doğduğu yerin ağır Arap aksanıyla konuşuyor.
- The load was too heavy for a driver to carry alone.
- Yük bir sürücünün tek başına taşıyamayacağı kadar çok ağırdı.
- I cannot lift such a heavy car.
- Böyle ağır bir arabayı kaldıramam.
- Although Eri's suitcase looks heavy, it's actually very light.
- Eri'nin çantası ağır gözükmesine rağmen, aslında oldukça hafiftir.
- Even though she was a heavy woman, she danced well.
- Ağır bir kadın olmasına rağmen iyi dans ediyordu.
- Losses were heavy on both sides.
- Her iki tarafta da kayıplar ağırdı.
- Tom was lowering a heavy box with a huge crane.
- Tom büyük bir vinçle ağır bir kutuyu indiriyordu.
- My legs feel heavy.
- Bacaklarımı ağır hissediyorum.
- Heavy smoking impaired his health.
- Ağır sigara içimi sağlığını bozdu.
- This book isn't as heavy as that book.
- Bu kitap o kitap kadar ağır değildir.
- Tom is kind of heavy.
- Tom biraz ağır.
- Tom isn't as heavy as he used to be.
- Tom eskiden olduğu kadar ağır değil.
- This box is very heavy, so I can't carry it.
- Bu kutu çok ağır, bu yüzden taşıyamıyorum.
- This suitcase is heavy.
- Bu bavul ağır.
- The traffic is heavy here, especially in the morning.
- Trafik burada ağırdır, özellikle sabahları.
- That must be heavy.
- Bu ağır olmalı.
- It's pretty heavy.
- Oldukça ağır.
Show More (361)
|
|
- It involves heavy, ongoing investment.
- Yoğun ve sürekli devam eden bir yatırım gerektirir.
- However, this proposal instead met with heavy protest from certain Member States.
- Ancak bu öneri bazı Üye Devletlerin yoğun itirazlarıyla karşılaştı.
- The links between starting young and heavy alcohol consumption, drug abuse and crime are an established fact.
- Genç yaşta başlama ile yoğun alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve suç arasındaki bağlantılar bilinen bir gerçektir.
- Heavy snow warning has been issued here in Jeju Island.
- Jeju Adası'nda yoğun kar uyarısı yapıldı.
- Heavy snow warning has been issued here in Jeju Island.
- Jeju Adası için yoğun kar uyarısı yapılmış.
- The traffic is heavy here, especially in the morning.
- Burada özellikle sabahları trafik yoğundur.
- Traffic is heavy around here.
- Trafik buralarda yoğundur.
- The heavy snow made them put off their departure.
- Yoğun kar onların kalkışını erteletti.
- The train was delayed on account of a heavy snow.
- Tren yoğun kar yüzünden gecikti.
- The heavy snow prevented us from going to the concert.
- Yoğun kar konsere gitmemizi engelledi.
- We shouldn't have any trouble if the traffic isn't too heavy.
- Trafik çok yoğun değilse sorun yaşamayız.
- The heavy snow prevented me from going out.
- Yoğun kar dışarı çıkmamı engelledi.
- Traffic is heavy on this street.
- Bu caddede trafik yoğundur.
- The heavy snow kept us from going out.
- Yoğun kar dışarı çıkmamızı engelledi.
- The closing of school was due to the heavy snow.
- Okulun kapanışı yoğun kar nedeniyle oldu.
- In spite of the heavy snow, she came all the way to the station.
- Yoğun kara rağmen istasyona kadar geldi.
- Our train was an hour late because of the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden trenimiz bir saat gecikti.
- The train was delayed for two hours because of the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden tren iki saat rötar yaptı.
- The traffic is heavy here, especially in the morning.
- Trafik burada yoğundur, özellikle sabahları.
- The traffic is heavy here, especially in the morning.
- Trafik burada özellikle sabahları yoğundur.
- The fields were covered by heavy snow.
- Tarlalar yoğun karla kaplıydı.
- Heavy snow prevented the train from departing.
- Yoğun kar trenin hareket etmesini engelledi.
- Heavy snow delayed the train for several hours.
- Yoğun kar treni birkaç saat geciktirdi.
- Winter started with heavy fall of snow.
- Kış yoğun kar yağışı ile başladı.
- Our servers are currently experiencing heavy load.
- Sunucularımız şu anda yoğun bir yük altında.
- Our train was delayed on account of the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden trenimiz rötar yaptı.
- He came in spite of the heavy snow.
- Yoğun kara rağmen geldi.
- We should make it if the traffic isn't too heavy.
- Trafik çok yoğun değilse zamanında gidebilmemiz lâzım.
- Our trip was canceled due to the heavy snow.
- Yolculuğumuz yoğun kar nedeniyle iptal edildi.
- The traffic was heavy so Tom and I were late for the meeting.
- Trafik yoğundu, bu yüzden Tom ve ben toplantıya geç kaldık.
- Heavy snow delayed Tom's arrival.
- Yoğun kar Tom'un gelişini geciktirdi.
- I hadn't bargained on such a heavy traffic jam.
- Bu kadar yoğun bir trafik olacağını tahmin etmemiştim.
- In spite of the heavy snow, she came all the way to the station.
- Yoğun kara rağmen o, istasyona kadar bütün yolu geldi.
- We had a heavy fog in London.
- Londra'da yoğun bir sis vardı.
- The traffic is heavy here, especially in the morning.
- Burada trafik yoğun, özellikle sabahları.
- A heavy snowstorm kept us from going out.
- Yoğun kar fırtınası, dışarı çıkmamızı engelledi.
- In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da yoğun sis vardır.
- Traffic was very heavy.
- Trafik çok yoğundu.
- Your letter reached me only today, having been delayed by the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden geciktiği için, mektubun bana ancak bugün ulaştı.
- A heavy snowstorm kept us from going out.
- Yoğun bir kar fırtınası, dışarı çıkmamızı engelledi.
- Because of heavy snow, the plane from Beijing arrived 20 minutes late.
- Yoğun kar yüzünden Pekin'den gelen uçak 20 dakika geç geldi.
- They put off their departure due to the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden yola çıkmayı ertelediler.
- Your letter reached me only today, having been delayed by the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden geciktiği için mektubunuz bana ancak bugün ulaştı.
- The train was thirty minutes late on account of the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden tren otuz dakika rötar yaptı.
- There is heavy traffic on this road.
- Bu yolda yoğun bir trafik var.
- Our train was an hour late because of the heavy snow.
- Trenimiz yoğun kar nedeniyle bir saat geç kaldı.
- The heavy snow made them put off their departure.
- Yoğun kar yüzünden yola çıkmayı ertelediler.
- I was late because the traffic was heavy.
- Trafik yoğun olduğu için geç kaldım.
- The traffic was heavy so I was late for the meeting.
- Trafik yoğundu, bu yüzden toplantıya geç kaldım.
- There is always heavy traffic here at this time of the day.
- Günün bu saatinde burada her zaman yoğun bir trafik olur.
- Because of the heavy snow, the train was 10 minutes late.
- Yoğun kar yüzünden tren 10 dakika rötar yaptı.
- Winter started with heavy fall of snow.
- Kış, yoğun kar yağışı ile başladı.
- We were late, owing to the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden geç kaldık.
- The train was delayed on account of a heavy snow.
- Tren yoğun kar yüzünden ertelendi.
- We should make it if the traffic isn't too heavy.
- Trafik çok yoğun değilse yetişebiliriz.
- She was late as a result of the heavy snow.
- Yoğun kar yüzünden geç kaldı.
Show More (53)
|