loose - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
loose gevşek adj.
  • He tied the donkey with a loose knot.
  • Eşeği gevşek bir düğümle bağladı.
  • The flag came loose because of the strong winds.
  • Bayrak güçlü rüzgarlar yüzünden gevşemiş.
  • I use loose soil mixed with compost for my plants.
  • Bitkilerim için kompostla karıştırılmış gevşek toprak kullanıyorum.
Show More (18)
loose bol adj.
  • She wore loose clothes to hide her baby bump.
  • Hamilelikte büyüyen karnını gizlemek için bol kıyafetler giyiyordu.
  • Tom wore a loose jacket.
  • Tom bol bir ceket giymişti.
  • The original qipao was wide and loose.
  • Orijinal qipao geniş ve boldu.
Show More (10)
loose sallanan (diş) adj.
  • Tim pulled out his loose tooth.
  • Tim sallanan dişini çekti.
  • Tom has a loose tooth.
  • Tom'un dişi sallanıyor.
  • I have a loose tooth.
  • Sallanan bir dişim var.
Show More (0)
loose açık adj.
  • I like to wear my hair loose.
  • Saçlarımı açık bırakmayı severim.
  • She wears her hair loose.
  • Saçlarını açık bırakıyor.
Show More (-1)
loose gevşemiş adj.
  • This screw is loose.
  • Bu vida gevşemiş.
  • This tooth is loose.
  • Bu diş gevşemiş.
Show More (-1)
loose sulu adj.
  • Consuming figs in excess could cause loose stools.
  • Fazla incir tüketmek sulu dışkıya sebep olabilir.
  • Consuming figs in excess could cause loose stools.
  • Fazla incir tüketmek sulu dışkıya neden olabilir.
Show More (-1)
loose serbest adj.
  • He has led a loose life.
  • O, serbest bir hayat yaşadı.
  • The contract was rather loose.
  • Sözleşme oldukça serbessti.
Show More (-1)
loose gelişigüzel adj.
  • Lately, there has been loose talk in the office about a merger.
  • Son zamanlarda ofiste birleşme konusunda gelişigüzel konuşmalar oluyor.
Show More (-2)
loose salmak v.
  • She went outside to loose the dog.
  • Köpeği salmak için dışarı çıktı.
Show More (-2)
loose kaçak n.
  • There is a dangerous terrorist on the loose.
  • Kaçak, tehlikeli bir terörist var.
Show More (-2)
loose (olumsuz duygular) yaratmak v.
  • His speech loosed discomfort among the community.
  • Konuşması topluluk arasında rahatsızlık yarattı.
Show More (-2)
loose ishal olmuş (bağırsak) adj.
  • Food poisoning often causes loose bowels.
  • Gıda zehirlenmesi genellikle ishal olmuş bağırsaklara yol açar.
Show More (-2)
loose nesebi geniş adj.
  • He was marginalized because of his loose morals.
  • Ahlaken nesebi geniş oluşu yüzünden dışlanıyordu.
Show More (-2)
loose (hapishaneden) kaçmış adj.
  • The prisoner broke loose from the high-security prison.
  • Mahkum yüksek güvenlikli hapishaneden kaçmış.
Show More (-2)
loose üstünkörü adj.
  • This is only a loose translation of the article.
  • Bu, makalenin yalnızca üstünkörü bir tercümesi.
Show More (-2)
loose dağınık adj.
  • The south was controlled by a loose alliance of different tribes.
  • Güney bölgesi farklı kabilelerden oluşan dağınık bir ittifak tarafından kontrol ediliyordu.
Show More (-2)
loose (top) boşta adj.
  • Nick reached the loose ball and scored.
  • Nick boşta kalan topa uzandı ve golü attı.
Show More (-2)
loose (kurşun) sıkmak v.
  • He loosed his last bullet at the bottle.
  • Son kurşunu da şişeye sıktı.
Show More (-2)
loose başıboş adj.
  • That dog is too dangerous to be left loose.
  • O köpek, başıboş bırakılamayacak kadar tehlikeli.
Show More (-2)
loose hafifmeşrep adj.
  • Actually she is a loose woman.
  • Aslında o hafifmeşrep bir kadın.
Show More (-2)