1 |
loose |
gevşek |
adj. |
|
- He tied the donkey with a loose knot.
- Eşeği gevşek bir düğümle bağladı.
- The flag came loose because of the strong winds.
- Bayrak güçlü rüzgarlar yüzünden gevşemiş.
- I use loose soil mixed with compost for my plants.
- Bitkilerim için kompostla karıştırılmış gevşek toprak kullanıyorum.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan ise daha çok gevşek bir tuğla yığınına benziyor.
- According to the Dutch Court of Auditors, this is partly due to the loose and opaque wording of EU legislation.
- Hollanda Sayıştayına göre bu durum kısmen AB mevzuatının gevşek ve şeffaf olmayan ifadelerinden kaynaklanmaktadır.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan, daha çok gevşek bir tuğla yığınına benziyor.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan bu durum daha çok gevşek tuğla yığınına benziyor.
- Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
- That knot's loose.
- O düğüm gevşek.
- Tom has a loose tongue.
- Tom'un ağzı gevşektir.
- She's wearing a loose coat.
- O gevşek bir ceket giyiyor.
- This screw is loose.
- Bu vida gevşek.
- This button is loose.
- Bu düğme gevşek.
- She has a screw loose.
- Onun bir vidası gevşek.
- That knot's loose.
- Bu düğüm gevşek.
- These shoes are a little loose.
- Bu ayakkabılar biraz gevşek.
- Tom wore a loose jacket.
- Tom gevşek bir ceket giydi.
- Meg's shoes are a little loose.
- Meg'in ayakkabıları biraz gevşek.
- The contract was rather loose.
- Sözleşme oldukça gevşekti.
- He has led a loose life.
- Gevşek bir hayatı var.
- This tooth is loose.
- Bu diş gevşek.
Show More (18)
|
2 |
loose |
bol |
adj. |
|
- She wore loose clothes to hide her baby bump.
- Hamilelikte büyüyen karnını gizlemek için bol kıyafetler giyiyordu.
- Tom wore a loose jacket.
- Tom bol bir ceket giymişti.
- The original qipao was wide and loose.
- Orijinal qipao geniş ve boldu.
- These shoes are a little loose.
- Bu ayakkabılar biraz bol.
- This coat looks loose on me.
- Bu ceket üzerimde bol duruyor.
- This shirt is a little bit loose.
- Bu gömlek biraz bol.
- This coat looks loose on me.
- Bu ceket üzerimde bol görünüyor.
- She wore a loose jacket.
- O, bol bir ceket giymişti.
- She's wearing a loose coat.
- Bol bir palto giyiyor.
- Meg's shoes are a little loose.
- Meg'in ayakkabıları biraz bol.
- This is a bit too loose around my waist.
- Bu belime biraz fazla bol geldi.
- My pants are very loose because I've lost much weight.
- Pantolonum çok bol, çünkü çok kilo verdim.
- She wore a loose jacket.
- Bol bir ceket giydi.
Show More (10)
|
3 |
loose |
sallanan (diş) |
adj. |
|
- Tim pulled out his loose tooth.
- Tim sallanan dişini çekti.
- Tom has a loose tooth.
- Tom'un dişi sallanıyor.
- I have a loose tooth.
- Sallanan bir dişim var.
Show More (0)
|
4 |
loose |
açık |
adj. |
|
- I like to wear my hair loose.
- Saçlarımı açık bırakmayı severim.
- She wears her hair loose.
- Saçlarını açık bırakıyor.
Show More (-1)
|
5 |
loose |
gevşemiş |
adj. |
|
- This screw is loose.
- Bu vida gevşemiş.
- This tooth is loose.
- Bu diş gevşemiş.
Show More (-1)
|
6 |
loose |
sulu |
adj. |
|
- Consuming figs in excess could cause loose stools.
- Fazla incir tüketmek sulu dışkıya sebep olabilir.
- Consuming figs in excess could cause loose stools.
- Fazla incir tüketmek sulu dışkıya neden olabilir.
Show More (-1)
|
7 |
loose |
serbest |
adj. |
|
- He has led a loose life.
- O, serbest bir hayat yaşadı.
- The contract was rather loose.
- Sözleşme oldukça serbessti.
Show More (-1)
|
8 |
loose |
gelişigüzel |
adj. |
|
- Lately, there has been loose talk in the office about a merger.
- Son zamanlarda ofiste birleşme konusunda gelişigüzel konuşmalar oluyor.
Show More (-2)
|
9 |
loose |
salmak |
v. |
|
- She went outside to loose the dog.
- Köpeği salmak için dışarı çıktı.
Show More (-2)
|
10 |
loose |
kaçak |
n. |
|
- There is a dangerous terrorist on the loose.
- Kaçak, tehlikeli bir terörist var.
Show More (-2)
|
11 |
loose |
(olumsuz duygular) yaratmak |
v. |
|
- His speech loosed discomfort among the community.
- Konuşması topluluk arasında rahatsızlık yarattı.
Show More (-2)
|
12 |
loose |
ishal olmuş (bağırsak) |
adj. |
|
- Food poisoning often causes loose bowels.
- Gıda zehirlenmesi genellikle ishal olmuş bağırsaklara yol açar.
Show More (-2)
|
13 |
loose |
nesebi geniş |
adj. |
|
- He was marginalized because of his loose morals.
- Ahlaken nesebi geniş oluşu yüzünden dışlanıyordu.
Show More (-2)
|
14 |
loose |
(hapishaneden) kaçmış |
adj. |
|
- The prisoner broke loose from the high-security prison.
- Mahkum yüksek güvenlikli hapishaneden kaçmış.
Show More (-2)
|
15 |
loose |
üstünkörü |
adj. |
|
- This is only a loose translation of the article.
- Bu, makalenin yalnızca üstünkörü bir tercümesi.
Show More (-2)
|
16 |
loose |
dağınık |
adj. |
|
- The south was controlled by a loose alliance of different tribes.
- Güney bölgesi farklı kabilelerden oluşan dağınık bir ittifak tarafından kontrol ediliyordu.
Show More (-2)
|
17 |
loose |
(top) boşta |
adj. |
|
- Nick reached the loose ball and scored.
- Nick boşta kalan topa uzandı ve golü attı.
Show More (-2)
|
18 |
loose |
(kurşun) sıkmak |
v. |
|
- He loosed his last bullet at the bottle.
- Son kurşunu da şişeye sıktı.
Show More (-2)
|
19 |
loose |
başıboş |
adj. |
|
- That dog is too dangerous to be left loose.
- O köpek, başıboş bırakılamayacak kadar tehlikeli.
Show More (-2)
|
20 |
loose |
hafifmeşrep |
adj. |
|
- Actually she is a loose woman.
- Aslında o hafifmeşrep bir kadın.
Show More (-2)
|