mean - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
mean anlamına gelmek v.
  • The green traffic light means permission to pass.
  • Yeşil ışık geçiş izni anlamına gelir.
  • Firstly, this means tightening up the present system of port state control.
  • İlk olarak bu, mevcut liman devleti kontrol sisteminin sıkılaştırılması anlamına gelmektedir.
  • Five is too much, one means that we have less room for manoeuvre.
  • Beş çok fazla, bir ise daha az manevra alanımız olduğu anlamına geliyor.
Show More (82)
mean demek v.
  • Better organisation means more speed, more coordination and less red tape.
  • Daha iyi organizasyon daha fazla hız, daha fazla koordinasyon ve daha az bürokrasi demektir.
  • There could have been deaths in this disaster and safety at sea means, above all, men's lives.
  • Bu felakette ölümler olabilirdi ve denizde güvenlik her şeyden önce insan hayatı demektir.
Show More (-1)
mean ayıp adj.
  • Making fun of someone's appearance is mean behavior.
  • Birinin dış görünüşüyle dalga geçmek ayıp bir davranıştır.
Show More (-2)
mean göstermek v.
  • Dark skies mean that it will rain soon.
  • Karanlık gökyüzü yakında yağmur yağacağını gösterir.
Show More (-2)
mean demek istemek v.
  • What I mean is, I don’t enjoy the same activities as I did when I was younger.
  • Demek istediğim şu ki, gençken yaptığım aktivitelerden artık zevk almıyorum.
Show More (-2)
mean ifade etmek v.
  • Does the name Marisol Smith mean anything to you?
  • Marisol Smith ismi size bir şey ifade ediyor mu?
Show More (-2)
mean ortalama adj.
  • The study involved 30 patients with a mean age of 39.5 years.
  • Çalışmaya yaş ortalaması 39,5 olan 30 hasta katılmıştır.
Show More (-2)
mean … bedel olmak v.
  • He said to her, "You mean the world to me."
  • Ona "Sen benim için dünyalara bedelsin" dedi.
Show More (-2)
mean gerçekten kastetmek v.
  • Parents should mean it if they say ‘no’ to children.
  • Ebeveynler çocuklarına 'hayır' derken bunu gerçekten kastetmelidirler.
Show More (-2)
mean perişan adj.
  • They walked briskly through the mean and dirty streets of New York.
  • New York'un perişan ve kirli sokaklarında hızlı adımlarla yürüdüler.
Show More (-2)
mean istemek v.
  • I’m sure he didn’t mean to hurt your feelings.
  • Duygularını incitmek istemediğine eminim.
Show More (-2)
mean sonucunu doğurmak v.
  • The merger will mean the opening of several offices across the USA.
  • Birleşme, ABD genelinde birkaç ofisin açılması sonucunu doğuracaktır.
Show More (-2)
mean kastetmek v.
  • ‘Do you mean me?’ "Yes, you, the girl in the pink dress".
  • Beni mi kastediyorsun? "Evet, seni, pembe elbiseli kızı".
Show More (-2)
mean pinti adj.
  • She’s too mean to buy a gift for her husband.
  • Kocasına hediye alamayacak kadar pinti biri.
Show More (-2)
mean amaçlamak v.
  • Does the Presidency really mean to promote a European initiative in the economic and social field?
  • Dönem Başkanlığı gerçekten de ekonomik ve sosyal alanda bir Avrupa girişimini teşvik etmeyi amaçlıyor mu?
Show More (-2)