1 |
shake |
sallamak |
v. |
|
- The Belgian Presidency-in-Office shakes her head in disbelief.
- Belçika Dönem Başkanlığı inanamayarak başını sallar.
- You can shake your head, but that is the reality.
- Başınızı sallayabilirsiniz ama gerçek bu.
- My house always shakes when a truck goes by.
- Ne zaman bir kamyon geçse, evim her zaman sallanır.
- Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için kafasını salladı.
- The explosion shook the whole building.
- Patlama bütün binayı salladı.
- Tom only shook his head.
- Tom sadece başını hayır anlamında iki yana salladı.
- Tom shook his fist at Mary.
- Tom Mary'e yumruğunu salladı.
- What are you shaking your head for?
- Neden başını sağa sola sallıyorsun?
- Tom knelt down next to Mary, checked for a pulse, and then looked up and shook his head.
- Tom Mary'nin yanına diz çöktü, nabzını kontrol etti ve sonra başını kaldırıp başını salladı.
- I felt the house shake.
- Ben evin sallandığını hissettim.
- The baby was shaking the rattle.
- Bebek çıngırağı sallıyordu.
- She shook her head.
- O, başını salladı.
- Tom Skeleton was shaking and trembling in every limb.
- Tom Skeleton'un her organı sallanıyordu ve titriyordu.
- Tom Skeleton was shaking and trembling in every limb.
- Tom İskelet'in her uzvu sallanıyor ve titriyordu.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve başka tarafa baktı.
- In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi başını sallıyor.
- Tom laughed and shook his head.
- Tom güldü ve başını salladı.
- The earthquake suddenly shook the buildings.
- Deprem aniden binaları salladı.
- Tom shook his head and looked away.
- Tom başını salladı ve uzağa baktı.
- Let's shake the rug.
- Halıyı sallayalım.
- Don't you feel the house shaking?
- Evin sallandığını hissetmiyor musun?
- Tom silently shook his head.
- Tom sessizce başını salladı.
- As soon as he felt his house shake, he rushed out into the garden.
- Evin sallandığını hisseder hissetmez bahçeye koştu.
- Our house started to shake.
- Evimiz sallanmaya başladı.
- Tom shook his head and smiled.
- Tom başını salladı ve gülümsedi.
- He's shaking his head as if he had water in his ears.
- Sanki kulağına su kaçmış gibi kafasını sallıyor.
- I could feel the house shaking.
- Evin sallandığını hissedebiliyordum.
- Tom laughed and shook his head.
- Tom güldü ve başını iki yana salladı.
- Tom sighed and shook his head.
- Tom iç çekti ve başını salladı.
- I felt the floor shake.
- Yerin sallandığını hissettim.
- Feeling the house shake, I ran out into the street.
- Evin sallandığını hissedince sokağa koştum.
- John picked up a stick and shook it.
- John bir çubuk aldı ve salladı.
- The whole house was shaking.
- Bütün ev sallanıyordu.
- Tom shook his head to say no.
- Tom hayır demek için başını salladı.
- He shook his son by the shoulder.
- O, oğlunun omuzunu salladı.
- The ground started shaking.
- Yer sallanmaya başladı.
- What are you shaking your head for?
- Neden kafanı sağa sola sallıyorsun?
- We felt the house shake a little.
- Evin biraz sallandığını hissettik.
- Don't shake the table.
- Masayı sallama.
- Tom shook the tree, hoping at least one apple would fall.
- Tom en azından bir elma düşer umuduyla ağacı salladı.
- I shake the money box to hear it jingle.
- Şıngırtısını duymak için para kutusunu sallıyorum.
- Tom and Mary both shook their heads no.
- Tom ve Mary'nin ikisi de başlarını hayır anlamında salladılar.
- John picked up a stick and shook it.
- John bir sopa aldı ve salladı.
- He who shook the fruit from the tree should also gather it up.
- Meyveyi ağaçtan sallayan, onu toplamalıdır da.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
- Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu itti.
Show More (43)
|
2 |
shake |
titremek |
v. |
|
- Some of my fellow MEPs visibly shake when EU taxes are mentioned.
- Bazı AP üyesi arkadaşlarım AB vergilerinden bahsedildiğinde gözle görülür bir şekilde titriyor.
- Your hands are shaking.
- Ellerin titriyor.
- Tom's hands began to shake.
- Tom'un elleri titremeye başladı.
- And my hands were shaking.
- Ve ellerim titriyordu.
- My whole body was shaking.
- Bütün vücudum titriyordu.
- Tom is shaking like a leaf.
- Tom bir yaprak gibi titriyor.
- Why are you shaking?
- Neden titriyorsun?
- My whole body was shaking.
- Benim bütün vücudum titriyordu.
- Tom was shaking like a leaf.
- Tom yaprak gibi titriyordu.
- I was shaking like a leaf.
- Ben bir yaprak gibi titriyordum.
- Tom noticed Mary's hands shaking.
- Tom Mary'nin ellerinin titrediğini fark etti.
- Sami's whole body was shaking.
- Sami'nin bütün vücudu titriyordu.
- Tom noticed Mary's hands shaking.
- Tom, Mary'nin ellerinin titrediğini fark etti.
- I am shaking with cold.
- Soğuktan titriyorum.
- He started shaking in fear.
- Korku içinde titremeye başladı.
- Tom is still shaking.
- Tom hala titriyor.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeden titriyordu.
- Tom's hands are shaking.
- Tom'un elleri titriyor.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- Have you ever shaken with cold?
- Hiç soğuktan titredin mi?
- Tom is shaking.
- Tom titriyor.
- Tom started shaking.
- Tom titremeye başladı.
- Tom started shaking uncontrollably.
- Tom kontrolsüz bir şekilde titremeye başladı.
- Your hand is shaking.
- Elin titriyor.
Show More (21)
|
3 |
shake |
sarsmak |
v. |
|
- We still know very little about BSE, a disease that has shaken the whole European agricultural sector.
- Tüm Avrupa tarım sektörünü sarsan bir hastalık olan BSE hakkında hala çok az şey biliyoruz.
- Suddenly the shock of the brutal terrorist attacks in New York profoundly shook its confidence and its hedonism.
- Aniden New York'taki acımasız terör saldırılarının şoku, kendine olan güvenini ve hedonizmini derinden sarstı.
- The Commission is dismayed by the dramatic events that are shaking Nepal.
- Komisyon, Nepal'i sarsan dramatik olaylar karşısında dehşete düşmüştür.
- Indeed, over the last year and a half in particular, bloody terrorist brutality has shaken the entire world.
- Gerçekten de, özellikle son bir buçuk yıldır, kanlı terör vahşeti tüm dünyayı sarstı.
- That is earth shaking and heart rending.
- Bu durum insanı sarsıyor ve yüreğini parçalıyor.
- A strong yen is shaking the economy.
- Güçlü Yen, ekonomiyi sarsıyor.
- These terrible events shook his soul.
- Bu korkunç olaylar onun ruhunu sarstı.
- The explosion shook the ground.
- Patlama yeri sarstı.
- The explosion shook the whole building.
- Patlama tüm binayı sarstı.
- A strong yen is shaking the economy.
- Güçlü yen ekonomiyi sarsmaktadır.
- The earthquake shook the houses.
- Deprem evleri sarstı.
- These terrible events shook his soul.
- Bu korkunç olaylar onu ruhen sarsmıştı.
Show More (9)
|
4 |
shake |
el sıkışma |
n. |
|
- Did you shake Tom's hand?
- Tom'un elini sıktın mı?
- He refused to shake my hand.
- Elimi sıkmayı reddetti.
- I'd like to shake your hand.
- Elini sıkmak istiyorum.
- Tom refused to shake Mary's hand.
- Tom, Mary'nin elini sıkmayı reddetti.
- She stepped forward to shake his hand.
- Elini sıkmak için öne çıktı.
- I want to shake his hand.
- Elini sıkmak istiyorum.
- He refused to shake my hand.
- O, elimi sıkmayı reddetti.
Show More (4)
|
5 |
shake |
sarsılmak |
v. |
|
- I felt the earth shake under my feet.
- Dünyanın ayaklarımın altında sarsıldığını hissettim.
- The whole building shook.
- Bütün bina sarsıldı.
- As soon as he felt his house shake, he rushed out into the garden.
- O, evinin sarsıldığını hisseder etmez bahçeye koştu.
- Feeling the house shake, I ran outside.
- Evin sarsıldığını hissedince dışarı koştum.
- The ground started shaking.
- Yer sarsılmaya başladı.
Show More (2)
|
6 |
shake |
çalkalamak |
v. |
|
- Shake the medicine bottle before use.
- Kullanmadan önce ilaç şişesini çalkalayın.
- Shake the bottle before using.
- Kullanmadan önce şişeyi çalkalayın.
- Shake the medicine bottle before use.
- Kullanmadan önce ilaç şişesini çalkala!
Show More (0)
|
7 |
shake |
sarsıntı |
n. |
|
- The common position is also no great shakes from an environmental viewpoint.
- Ortak tutum çevresel açıdan da büyük bir sarsıntı yaratmamaktadır.
Show More (-2)
|
8 |
shake |
serpmek |
v. |
|
- Tom is shaking salt on his salad.
- Tom onun salatasına tuz serpiyor.
Show More (-2)
|
9 |
shake |
silkelemek |
v. |
|
- Let's shake the rug.
- Halıyı silkeleyelim.
Show More (-2)
|