Tureng - strange - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	strange	garip	adj.
	This is very strange given that the administrative burden will be enormous. İdari yükün çok büyük olacağı düşünüldüğünde bu çok garip. It is, of course, a strange circular argument. Bu elbette garip bir döngüsel argüman. It is, of course, a strange circular argument. Elbette bu garip bir döngüsel argüman. There are still strange cases of people committing suicide while in police custody. Polis gözetimindeyken intihar eden insanlarla ilgili hala garip vakalar var. The notion of a closed defence core is strange, puzzling and even frightening. Kapalı bir savunma çekirdeği kavramı garip, şaşırtıcı ve hatta korkutucudur. The procedure followed in drawing up this resolution was rather strange and has presented difficulties for all of us. Bu kararın hazırlanmasında izlenen prosedür oldukça garipti ve hepimiz için zorluklar yarattı. The way a person votes is a strange way of defining neutrality. Bir kişinin oy verme şekli tarafsızlığı tanımlamanın garip bir yoludur. Today the people of Northern Ireland see a strange irony. Bugün Kuzey İrlanda halkı garip bir ironi ile karşı karşıyadır. It is almost even stranger that another important aspect is missing. Bir başka önemli hususun eksik olması neredeyse daha da garip. Nevertheless, in Egypt, rather strange things are happening. Bununla birlikte Mısır'da oldukça garip şeyler oluyor. With regard to this issue we are in a very strange situation. Bu konuyla ilgili olarak çok garip bir durumla karşı karşıyayız. That really is a strange position for a Member of Parliament to adopt! Bu gerçekten de bir Parlamento Üyesi için garip bir tutum! There is nothing strange about such panic. Böylesi bir panikte garip olan hiçbir şey yoktur. Do you not think it strange that these judgments are made? Bu yargılara varılması sizce de garip değil mi? The United States has a strange idea of international law. Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası hukuk konusunda garip bir fikri var. That is strange enough in itself, but what will this constitution bring? Bu kendi içinde yeterince garip, ama bu anayasa ne getirecek? The Commission's initiative, however, is written from a strange point of view. Ancak Komisyon'un girişimi garip bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. There is nothing strange about such panic. Böyle bir panikte garip bir şey yok. It is strange to claim that if everyone is not included it would be impossible to bring into effect. Herkesin dahil edilmemesi halinde bunun hayata geçirilmesinin imkansız olacağını iddia etmek gariptir. Why am I saying this, and why, strange as it may seem, are they seen as one and the same thing? Bunu neden söylüyorum ve garip görünse de neden ikisi aynı şey olarak görülüyor? Some may think that Israel has found a strange way to express that support in recent weeks. Bazıları, İsrail'in son haftalarda bu desteği ifade etmek için garip bir yol bulduğunu düşünebilir. It is almost even stranger that another important aspect is missing. Bir başka önemli hususun eksik olması ise neredeyse daha da gariptir. For some strange reason, those agencies have not lobbied us. Garip bir nedenden dolayı, bu kurumlar bize kulis yapmadılar. That really is a strange position for a Member of Parliament to adopt. Bu gerçekten de bir Parlamento Üyesi için garip bir tutum. This is rather strange, for leaks in the new system can be sprung in precisely those areas. Bu oldukça garip, çünkü yeni sistemdeki sızıntılar tam da bu alanlarda ortaya çıkabilir. It is strange that it is only in the area of work and social rights that this is almost the norm! Bu durumun sadece çalışma ve sosyal haklar alanında neredeyse norm haline gelmiş olması gariptir! I think that is incredibly strange. Bence bu son derece garip. In this world, powerful priestesses presided over strange and dangerous rituals. Bu dünyada güçlü rahibeler garip ve tehlikeli ritüellere başkanlık ediyorlardı. Sometimes truth is stranger than fiction, and today was one of those days. Bazen gerçek kurgudan daha gariptir ve bugün de o günlerden biriydi. He's been so strange to me the whole time. Onca zaman bana çok garip davrandı. There's something very strange about the whole thing. Bu konuda genel olarak çok garip bir şey var. Strange, powerful forces possess them through that opening. Garip, kuvvetli güçler bu açıklık aracılığıyla onları ele geçirir. The witch doctor did a very strange thing. Büyücü çok garip bir şey yaptı. To me, this eruption symbolises our strange relationship with the planet today. Bana göre bu patlama, bugün gezegenle olan garip ilişkimizi simgeliyor. To begin with that decision was strange. Bu kararla başlamak garip bir durumdu. Sometimes truth is stranger than fiction, and today was one of those days. Fakat bazen gerçeklik kurgudan daha gariptir ve bugün o günlerden biri. Beneath such strange might, even the earth started to tear. Böylesine garip bir gücün altında toprak bile yarılmaya başladı. The following two people who got that number died strange deaths. Bu numarayı alan sonraki iki kişi garip bir şekilde öldü. To me, this eruption symbolises our strange relationship with the planet today. Bana göre, bu patlama bugün gezegenle aramızdaki garip ilişkiyi sembolize ediyor. I heard a strange noise, so I went downstairs to check it out. Garip bir ses duydum ve kontrol etmek için aşağı indim. He's been so strange to me the whole time. Bunca zamandır bana çok garip davranıyordu. In this world, powerful priestesses presided over strange and dangerous rituals. Bu dünyada, güçlü rahibeler garip ve tehlikeli ayinler gerçekleştiriyorlardı. Those men are strange. Bu adamlar garip. It's a very strange case. Çok garip bir durum. This part of the city is strange to me. Şehrin bu kısmı bana garip geliyor. Does this seem strange to you? Bu sana garip geliyor mu? He awoke to find himself in a strange room. Kendisini garip bir odada bularak uyandı. What a strange dog! Ne garip bir köpek! It's strange that our friends aren't here. Arkadaşlarımızın burada olmamaları garip. It sounds strange, but it's true. Kulağa garip geliyor ama doğru. Sami made a strange confession. Sami garip bir itirafta bulundu. It's strange, isn't it? Garip, değil mi? It's strange, don't you think? Bu garip, sizce de öyle değil mi? Mayuko dreamt a strange dream. Mayuko garip bir rüya gördü. I've seen a lot of strange things in my life. Hayatımda çok garip şeyler gördüm. Japan is a strange country. Japonya garip bir ülke. Everybody thought it was strange that he lived alone. Herkes onun yalnız yaşamasının garip olduğunu düşünüyordu. That is a strange accent. O, garip bir aksan. She gave me a strange look. Bana garip bir bakış attı. That's all a little strange. Bu biraz garip. A strange incident happened during his speech. Onun konuşması sırasında garip bir olay oldu. A strange spectacle happened before my eyes. Gözlerimin önünde garip bir gösteri oldu. I heard a strange sound coming from the garage. Garajdan gelen garip bir ses duydum. This water tastes strange. Bu su garip bir tat veriyor. It's really strange. Gerçekten garip. What do you infer from her strange behavior? Garip davranışlarından ne çıkarıyorsunuz? What is the strangest thing you've ever eaten? Şu ana kadar yediğin en garip şey nedir? Something strange is happening over there. Orada garip bir şeyler oluyor. I think it strange that there is no one on the street at this time of the day. Günün bu saatinde sokakta kimsenin olmaması bence çok garip. A strange sound was heard from behind the door. Kapının arkasından garip bir ses duyuldu. It's a strange story, but every word of it is true. Garip bir hikaye ama her kelimesi doğru. Tom and Mary have a strange relationship. Tom ve Mary'nin garip bir ilişkisi var. He has a strange name. Onun garip bir adı var. I heard a strange noise coming from the kitchen. Mutfaktan gelen garip bir ses duydum. He's a strange character. Garip bir karakter. A strange atmosphere surrounds the visitor in this room. Bu odada garip bir atmosfer ziyaretçiyi çevreliyor. His story seems to be strange. Onun hikayesi garip görünüyor. This is really strange. Bu gerçekten garip. It's strange. Bu çok garip. That's very strange. Bu çok garip. My explanation may sound strange. Açıklamam garip gelebilir. There's nothing strange about it. Bunda garip bir şey yok. Let me know if anything strange happens. Garip bir şey olursa bana haber ver. There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı. Tom has noticed something strange. Tom garip bir şey fark etti. He heard a strange noise, so he jumped out of bed. Garip bir ses duydu ve yataktan fırladı. It is strange for him to be dismissed. Onun kovulması garip. Layla felt very strange. Layla kendini çok garip hissediyordu. Such a strange affair will not occur again for a long time. Böyle garip bir ilişki uzun süre tekrarlanmayacak. He was thinking strange thoughts. Garip şeyler düşünüyordu. Were you always this strange? Siz her zaman bu kadar garip miydiniz? Purple carrots would be strange. Mor havuç garip olurdu. What's the strangest thing you've ever eaten? Yediğin en garip şey neydi? Tom is strange, isn't he? Tom garip, değil mi? It is strange that he should say such a thing. Böyle bir şey söylemesi garip. Strange, isn't it? Garip, değil mi? This is a strange sentence. Bu garip bir cümle. You're a strange one, Tom. Sen garip birisin, Tom. My accent is probably strange. Benim aksanım muhtemelen garip. Mayuko dreamed a strange dream. Mayuko garip bir rüya gördü. I'm going to tell you about a strange incident. Sana garip bir olaydan bahsedeceğim. A strange man came up to me and asked for money. Garip bir adam bana geldi ve para istedi. Sometimes, he's very strange. Bazen çok garip davranıyor. It may sound strange, but it is true. Garip gelebilir ama doğru. There's something very strange happening here in our house. Buradaki evimizde olan çok garip bir şey var. I suddenly felt really strange. Aniden kendimi çok garip hissettim. What a strange man! Ne garip bir adam! I've noticed some strange things happening around here. Bu civarda bazı garip şeyler olduğunu fark ettim. Baseball is a strange and boring game. Beyzbol garip ve sıkıcı bir oyun. Don't you think it's strange? Bunun garip olduğunu düşünmüyor musun? Sami had a strange preoccupation. Sami'nin garip bir meşguliyeti vardı. He's a strange guy. O garip bir adam. It's all very strange. Hepsi çok garip. We've been having strange weather the past few years. Son birkaç yıldır garip havalar yaşıyoruz. His story sounds strange. Hikayesi kulağa garip geliyor. I know that this is strange. Bunun garip olduğunu biliyorum. Strange things happen in baseball. Beyzbolda garip şeyler oluyor. Tom is strange. Tom garip. It's strange that Tom hasn't come yet. Tom'un henüz gelmemesi garip. It was a strange story. Bu garip bir hikayeydi. Look, that's the strangest group of prisoners I've ever seen. Bak, bu şimdiye kadar gördüğüm en garip mahkum grubu. I suddenly felt really strange. Birden kendimi çok garip hissettim. Tom heard a strange noise coming from the attic. Tom çatıdan gelen garip bir ses duydu. It was a strange situation. Garip bir durumdu. I'm feeling kind of strange. Biraz garip hissediyorum. There was a strange smell coming from the kitchen. Mutfaktan garip bir koku geliyordu. She had a strange dream last night. O dün gece garip bir rüya gördü. It's strange that our friends aren't here. Arkadaşlarımızın burada olmaması garip. Don't you think that's a bit strange? Sence de biraz garip değil mi? It's strange that she came home so late at night. Gecenin bu saatinde eve gelmesi garip. It likes strange animals, like snakes. Yılan gibi garip hayvanları sever. That seems very strange. Bu çok garip görünüyor. I think Tom is strange. Bence Tom garip biri. I hear a strange sound. Garip bir ses duydum. It's strange that people in hot climate zones eat spicy things like curry. Sıcak iklim kuşaklarındaki insanların köri gibi baharatlı şeyler yemeleri garip. Pelicans are strange birds. Pelikanlar garip kuşlardır. He's talking in a strange way. Garip bir şekilde konuşuyor. The members told us about the strange experience in turns. Üyeler dönüşümlü olarak garip deneyimi anlattı. There's something strange happening. Garip bir şey oluyor. Tom has a strange way of talking. Tom'un garip bir konuşma tarzı var. I know it was strange. Garip olduğunu biliyorum. It seems so strange. Çok garip görünüyor. I had a very strange dream last night. Dün gece çok garip bir rüya gördüm. My computer does strange things. Bilgisayarım garip şeyler yapıyor. That seems very strange. O çok garip görünüyor. That sounds strange, doesn't it? O garip görünüyor, değil mi? Your wife says some strange things. Karınız garip şeyler söylüyor. Tom is a strange man, isn't he? Tom garip bir adam, değil mi? It's been a strange year. Garip bir yıl oldu. Yours is a very strange story. Sizinki çok garip bir hikaye. Strange things happen in baseball. Beyzbolda garip şeyler olur. A strange man came up to us. Garip bir adam yanımıza geldi. Did you notice anything strange? Garip bir şey fark ettin mi? Tom is in a strange mood today. Tom bugün garip bir ruh halinde. Strange to say, he met someone who was said to be dead. Gariptir ki, öldüğü söylenen biriyle tanıştı. It's a bit strange to me. O bana biraz garip geldi. Do you smell something strange? Garip bir koku alıyor musun? The plane was about to take off when I heard a strange sound. Uçak havalanmak üzereydi ki garip bir ses duydum. How strange! Ne garip! Tom's strange. Tom garip. It was kind of strange. Biraz garipti. Isn't that a little strange? Bu biraz garip değil mi? The plane was about to take off when I heard a strange sound. Garip bir ses duyduğumda uçak havalanmak üzereydi. Strange things have happened in these woods. Bu ormanda garip şeyler oldu. Everything is so strange. Her şey çok garip. I'm in a strange mood today. Bugün garip bir ruh halindeyim. Something strange has happened to Tom. Tom'a garip bir şey oldu. You're a strange guy. Sen garip bir adamsın. I heard a strange sound. Garip bir ses duydum. A strange figure suddenly came through the door. Garip bir kişi aniden kapıdan girdi. Sometimes, he's very strange. Bazen, o çok garip. It seems strange that Tom didn't want to eat any pizza. Tom'un hiç pizza yemek istememesi garip görünüyor. It may sound strange, but what she said is true. Kulağa garip gelebilir ama dedikleri doğru. It was a strange sight. Garip bir manzaraydı. It's really, really strange. Cidden ama cidden çok garip. I find that strange. Onu garip buluyorum. Something very strange is going on here. Burada çok garip şeyler oluyor. Sami made a strange discovery. Sami garip bir keşif yaptı. The motor is making a strange sound. Motor garip bir ses çıkarıyor. Is that so strange? Bu çok mu garip? She noticed a strange smell in the kitchen. Mutfakta garip bir koku fark etti. There are strange things happening in the woods. Ormanda garip şeyler oluyor. People no longer consider it strange for men to let their hair grow long. İnsanlar artık erkeklerin saçlarını uzatmasını garip karşılamıyor. You put me in a strange situation. Beni garip bir duruma soktun. I can see a strange blue bird on the roof. Çatıda garip mavi bir kuş görebiliyorum. It's strange. Bu garip. The old man told me a strange story. Yaşlı adam bana garip bir hikaye anlattı. It may indeed be strange, but that's the way it is. Gerçekten garip olabilir ama durum bu. Kangaroos have a strange method of carrying their young. Kanguruların yavrularını taşımak için garip bir yöntemleri var. Layla exhibited a strange behavior. Layla garip davranışlar sergiledi. What do you infer from her strange behavior? Onun garip davranışlarından ne çıkarıyorsun? It's strange that our friends are not here. Arkadaşlarımızın burada olmamaları garip. It sounds strange to me. Bu bana garip geliyor. Private detectives were hired to look into the strange case. Bu garip olayı araştırmak için özel dedektifler tutuldu. He expresses himself in a strange way. O kendini garip bir şekilde ifade eder. It was a strange affair. Garip bir olaydı. I think he is strange. Bence o garip biri. I find it strange that she hasn't arrived yet. Onun henüz gelmemesini garip buluyorum. Have you ever heard of a custom as strange as this? Hiç bu kadar garip bir gelenek duydunuz mu? They saw a strange animal there. Orada garip bir hayvan gördüler. Perhaps my explanation sounds strange. Belki açıklamam garip gelebilir. Life is so strange. Hayat çok garip. Tom and Mary show up at the strangest places. Tom ve Mary en garip yerlerde ortaya çıktı. Fact is stranger than fiction. Gerçek, kurgudan daha gariptir. It is strange that he should have done such a thing. Böyle bir şey yapmış olması çok garip. Tom is a little strange, isn't he? Tom biraz garip, değil mi? Strange rumors are going around. Etrafta garip söylentiler dolaşıyor. The scientist explained the strange phenomena in the light of recent scientific knowledge. Bilim insanı, garip olayları son bilimsel bilgiler ışığında açıkladı. This is a little bit strange. Bu biraz garip. That sounds strange. O garip görünüyor. I feel strange. Garip hissediyorum. It's strange that Tom didn't mention that. Tom'un bundan bahsetmemesi garip. This is the strangest thing I've ever done. Bu şimdiye kadar yaptığım en garip şey. A strange car was parked in front of my house. Evimin önüne garip bir araba park etmişti. It sounds strange, but it is true none the less. Kulağa garip geliyor ama yine de doğru. Nothing is strange. Hiçbir şey garip değildir. It was a strange feeling. Garip bir duyguydu. It seems strange that Tom didn't want to dance with Mary. Tom'un Mary ile dans etmek istememesi garip görünüyor. I thought it was strange. Bunun garip olduğunu düşündüm. Yours is a very strange story. Seninki çok garip bir hikaye. I needed a lot of courage to try eating that strange food. O garip yemeği yemeyi denemek için çok cesarete ihtiyacım vardı. Tom certainly is a strange kid. Tom kesinlikle garip bir çocuk. This is very strange. Bu çok garip. It is strange that you should know nothing about the matter. Bu konu hakkında hiçbir şey bilmemen çok garip. Tom is a strange guy, isn't he? Tom garip bir adam, değil mi? Tom has been acting a little strange lately. Tom son zamanlarda biraz garip davranıyor. He was making a speech, but he abruptly stopped speaking when he heard a strange noise. Bir konuşma yapıyordu, ancak garip bir ses duyunca aniden konuşmayı kesti. He is a strange person. O garip bir insan. I had a strange experience last night. Dün gece garip bir deneyim yaşadım. Tom walks in a strange way. Tom garip bir biçimde yürüyor. It's strange that Tom didn't win. Tom'un kazanamamış olması garip. He was thinking strange thoughts. Garip düşünceler içindeydi. Tom heard a strange noise coming from the attic. Tom tavan arasından gelen garip bir ses duydu. It was awfully strange. Çok garipti. I had a strange dream. Garip bir rüya gördüm. It's a bit strange to me. Bana biraz garip geliyor. It may sound strange, but what she said is true. Kulağa garip geliyor olabilir ama söylediği doğru. Isn't that strange? Garip değil mi? Purple carrots would be strange. Mor havuçlar garip olurdu. Strange. Garip. I woke up in the middle of the night and saw a strange, scary shape on my bed. Gecenin bir yarısı uyandım ve yatağımın üzerinde garip, korkunç bir şekil gördüm. I saw something strange on my way to work this morning. Bu sabah işe giderken garip bir şey gördüm. Tom is kind of strange. Tom biraz garip. Girls are strange sometimes. Kızlar bazen gariptir. This story may sound strange, but it's absolutely true. Bu hikaye kulağa garip gelebilir ama kesinlikle doğru. Tom has strange ideas. Tom'un garip fikirleri var. It's strange, don't you think? Garip, sence de öyle değil mi? Tom had a lot of strange ideas. Tom'un çok garip fikirleri vardı. What a strange story! Ne garip bir hikaye! Sami started noticing strange things. Sami garip şeyler fark etmeye başladı. It's strange that people in hot climate zones eat spicy things like curry. Sıcak iklim bölgelerindeki insanların köri gibi baharatlı şeyler yemesi garip. It was a strange affair. Bu, garip bir vakaydı. What a strange guy! Ne garip bir adam! A strange thing happened to me yesterday. Dün başıma garip bir şey geldi. Tom heard a strange noise. Tom garip bir ses duydu. Something strange is going on. Garip bir şeyler oluyor. And then Tom noticed something strange. Ve sonra Tom garip bir şey fark etti. This is rather strange. Bu oldukça garip. He heard a strange sound and sprang out of bed. Garip bir ses duydu ve yataktan fırladı. Tom's first wife was really strange. Tom'un ilk karısı çok garip biriydi. Tom told Mary a very strange story. Tom Mary'ye çok garip bir hikaye anlattı. I think it's very strange. Bence çok garip. I dreamed I was in a very strange situation. Rüyamda çok garip bir durumda olduğumu gördüm. It was rather strange. O oldukça garipti. Mary saw a strange blue light in the sky. Mary gökyüzünde garip bir mavi ışık gördü. It's strange that our friends are not here. Arkadaşlarımızın burada olmaması garip. A strange thing happened last night. Dün gece, garip bir şey oldu. It seems strange that Tom didn't want to dance with Mary. Tom'un Mary'le dans etmek istememesi garip görünüyor. Tom has some very strange ideas. Tom'un bazı çok garip fikirleri var. It is strange that people in hot climate eat hot things like curry. Sıcak bir iklimde insanların köri gibi sıcak şeyler yemesi garip. Tom saw something strange. Tom garip bir şey gördü. They saw a strange animal there. Onlar orada garip bir hayvan gördü. Don't you think that's a little strange? Bunun biraz garip olduğunu düşünmüyor musun? These sentences are strange. Bu cümleler garip. It is strange for him to be dismissed. İşten çıkarılması çok garip. It is strange that you know nothing about her wedding. Düğünü hakkında hiçbir şey bilmemen çok garip. Suddenly, he heard a strange sound. Aniden garip bir ses duydu. Something very strange is happening in your office. Senin ofisinde çok garip bir şey oluyor. Doesn't it seem strange to you? Sana da garip gelmiyor mu? He's a strange person. Garip bir insan. Something very strange happened to Tom. Tom'a çok garip bir şey oldu. That is a strange accent. Bu garip bir aksan. It's a very strange case. Bu çok garip bir durum. That sounds strange to me. Bu bana garip geliyor. Tom said he found something strange. Tom garip bir şey bulduğunu söyledi. He couldn't accept a strange woman as his mother. O garip bir kadını annesi olarak kabul etmedi. I saw something strange in the sky. Gökyüzünde garip bir şey gördüm. That wording sounds rather strange to me. O üslup bana oldukça garip görünüyor. She woke up in the middle of the night and heard a strange noise coming from the kitchen. O, gecenin ortasında uyandı ve mutfaktan gelen garip bir ses duydu. That's a strange idea. Bu garip bir fikir. It was awfully strange. O son derce garipti. I heard a strange sound coming from the room above. Yukarıdaki odada gelen garip bir ses duydum. I don't think that it's strange at all. Bunun hiç de garip olduğunu düşünmüyorum. It's a strange story, but every word of it is true. Bu garip bir hikaye ama onun her kelimesi doğrudur. Tom thought it was strange. Tom bunun garip olduğunu düşündü. I had a very strange dream. Çok garip bir rüya gördüm. Tom has a strange way of speaking. Tom'un garip bir konuşma şekli var. Her words sound strange. Sözleri garip geliyor. If something strange happens, press the red starter-button. Garip bir şey olursa, kırmızı marş düğmesine bas. It sounds very strange to me. O bana çok garip geliyor. I found something strange. Garip bir şey buldum. It smells strange here. Burası garip kokuyor. While napping, I had a strange dream. Şekerleme yaparken garip bir rüya gördüm. It is strange that he knows nothing about the matter. Onun konuyla ilgili hiçbir şey bilmemesi garip. He likes strange animals such as snakes, for example. Mesela yılan gibi garip hayvanları seviyor. Tom had a strange dream. Tom garip bir rüya gördü. It was strange. O garipti. Very strange. Çok garip. A strange man came up to me and asked for money. Garip bir adam yanıma geldi ve para istedi. I didn't notice anything strange. Garip bir şey fark etmedim. That's all a little strange. Hepsi biraz gariptir. Something very strange just happened. Çok garip bir şey oldu. Tom noticed something strange was happening. Tom garip bir şeyler olduğunu fark etti. I want to tell you something strange. Ben sana garip bir şey söylemek istiyorum. You were always a little strange. Sen hep biraz gariptin. Don't you believe it is strange that I should live alone? Yalnız yaşamamın garip olduğunu düşünmüyor musun? Teenagers often wear strange clothes. Gençler genellikle garip kıyafetler giyerler. I'm really feeling kind of strange. Gerçekten garip hissediyorum. He's strange sometimes. Bazen garip davranıyor. There's something strange going on here. Burada garip bir şeyler oluyor. It was very strange. O çok garipti. He is a strange man. O garip bir adam. I don't think Tom and Mary are so strange. Tom ve Mary'nin o kadar da garip olduklarını sanmıyorum. Something strange happened to me today. Bugün başıma garip bir şey geldi. It may sound strange, but what he said is true. Garip gelebilir ama söylediği doğru. Strange as it may seem, nobody was injured in the fire. Garip görünebilir, yangında hiç kimse yaralanmadı. You're a strange man. Sen garip bir adamsın. It was a strange feeling. O garip bir duyguydu. I heard a strange noise coming from Tom's room last night. Dün gece, Tom'un odasından gelen garip bir ses duydum. Tom noticed something strange. Tom garip bir şey fark etti. Tom is acting very strange today. Tom bugün çok garip davranıyor. Tom pronounces that word in a strange way. Tom o kelimeyi garip bir şekilde telaffuz ediyor. That seemed strange. Garip görünüyordu. This yogurt tastes strange. Bu yoğurdun tadı garip. I have a strange premonition. Garip bir önseziye sahibim. Strange to say, his prediction has come true. Gariptir ki, öngörüsü doğru çıktı. Perhaps it's strange for you to see an ordinary girl without makeup? Belki de sıradan bir kızı makyajsız görmek sana garip geliyordur? They made a strange discovery. Garip bir keşif yaptılar. There is a strange man in front of the house. Evin önünde garip bir adam var. That's a strange problem. Bu garip bir sorun. She was wearing a strange hat. O garip bir şapka giyiyordu. Did you ever hear of such a strange custom? Hiç böyle garip bir gelenek duydun mu? Sami's strange behavior continued. Sami'nin garip davranışları devam etti. I think it's strange that Alice should keep silent for such a long time. Bence Alice'in bu kadar uzun süre sessiz kalması garip. Such a strange thing is not likely to happen. Böyle garip bir şeyin olması mümkün değil. Isn't it strange? Garip değil mi? What a strange coincidence! Ne garip bir tesadüf! I heard a strange sound coming from the room above. Yukarıdaki odadan gelen garip bir ses duydum. Tom has been behaving a little strange. Tom biraz garip davranıyor. It is strange that he knows nothing about the matter. Bu konu hakkında hiçbir şey bilmemesi garip. That drum has a very strange sound. O davulun çok garip bir sesi var. Doesn't it look a little strange? Biraz garip görünmüyor mu? Something strange is happening here. Burada garip bir şey oluyor. Don't you think that's a very strange coincidence? Sizce de bu çok garip bir tesadüf değil mi? Tom is a strange character. Tom garip bir karakter. What a strange affair! Ne garip bir olay! I find that strange. Bunu garip buluyorum. There were strange things happening there. Orada garip şeyler oluyordu. I knew something strange was going on. Garip bir şeyler döndüğünün farkındaydım. Strange that he knows nothing on this subject. Bu konuda hiçbir şey bilmemesi garip. It's strange that you don't know anything about that matter. Bu konu hakkında hiçbir şey bilmemen çok garip. His paintings seem strange to me. Resimleri bana garip geliyor. Tom is a strange kid. Tom garip bir çocuk. It was rather strange. Oldukça garipti. I don't think that it's strange at all. Ben onun hiç garip olduğunu sanmıyorum. One by one, the members told us about their strange experience. Üyeler teker teker bize garip deneyimlerini anlattılar. He offered no specific explanation for his strange behavior. Garip davranışı için özel bir açıklama yapmadı. While living abroad, you tend to see a variety of strange customs. Yurtdışında yaşarken, çeşitli garip gelenekler görme eğilimindesiniz. He has strange ideas. Garip fikirleri var. That wording sounds rather strange to me. Bu ifade bana oldukça garip geliyor. They saw something strange. Garip bir şey görmüşler. It's sort of strange. Bu biraz garip. This autumn's been rather strange. Bu sonbahar oldukça garip geçti. It may sound strange, but what he said is true. Kulağa garip gelebilir ama dedikleri doğru. I saw a strange light in the woods. Ormanda garip bir ışık gördüm. It may sound strange, but what he said is true. Kulağa garip geliyor olabilir ama söylediği doğru. It seemed strange. Garip görünüyordu. Tom awoke to find himself in a strange room. Tom, uyandığında, kendini garip bir odada buldu. Strange things started happening. Garip şeyler olmaya başladı. Have you noticed anything strange? Garip bir şey fark ettin mi? Strange to say, his prediction has come true. Garip bir şekilde, öngörüsü doğru çıktı. There were strange things happening there. Orada olan garip şeyler vardı. It's not that strange. O kadar da garip değil. Tom says I'm strange. Tom garip olduğumu söylüyor. Beauty can do strange things. Güzellik garip şeyler yapabilir. Tom's strange. Tom gariptir. Something is strange here. Burada garip bir şeyler var. Can you describe that strange guy? Bu garip adamı tarif edebilir misiniz? It is strange that she should do such a thing. Böyle bir şey yapması çok garip. I received a strange phone call this morning. Bu sabah garip bir telefon aldım. It was very strange. Çok garipti. This is all so strange. Hepsi çok garip. It may sound strange, but what he said is true. Garip gelebilir ama adamın söylediği doğru. You're strange sometimes. Sen bazen garipsin. Many strange animals live in Australia. Avustralya'da birçok garip hayvan yaşar. The other kids at school made fun of him because of his strange accent. Garip aksanı yüzünden okuldaki diğer çocuklar onunla dalga geçti. Layla exhibited a strange behavior. Layla garip bir tutum sergiledi. I acknowledged that I want to do strange things. Garip şeyler yapmak istediğimi kabul ettim. Something very strange is happening in your office. Ofisinizde çok garip şeyler olmakta. It's a very strange process. Çok garip bir süreç. Something's strange. Bir şey garip. Tom is acting a little strange. Tom biraz garip davranıyor. Mayuko had a strange dream. Mayuko garip bir rüya gördü. This is not an alien, it's just a strange animal. Bu bir uzaylı değil, sadece garip bir hayvan, Kangaroos have a strange method of carrying their young. Kanguruların yavrularını taşımak için garip bir yöntemi var. I don't think that Tom and Mary are so strange. Tom ve Mary'nin o kadar garip olduklarını düşünmüyorum. It's a bit strange to me. Bu bana biraz garip geliyor. It may well be strange, but that's the way it is. Garip olabilir ama durum bu. This is not an alien, it's just a strange animal. Bu bir uzaylı değil, sadece garip bir hayvan. What a strange thought! Ne garip bir düşünce! I thought it was strange that Tom didn't say anything about that. Tom'un bu konuda bir şey söylememesinin garip olduğunu düşündüm. A strange figure suddenly came through the door. Garip bir figür aniden kapıdan içeri girdi. Tom pronounces that word in a strange way. Tom bu kelimeyi garip bir şekilde telaffuz ediyor. My wife has the strange habit of pilfering wads of toilet paper from public restrooms. Karımın umumi tuvaletlerden tuvalet kağıdı çalmak gibi garip bir alışkanlığı var. That sounds strange, doesn't it? Kulağa garip geliyor, değil mi? It's so strange. Çok garip. Strange to say, the teacher didn't scold me. Gariptir ki, öğretmen beni azarlamadı. It's all very strange. Her şey çok garip. It is strange that he has not come yet. Henüz gelmemiş olması çok garip. You're in a strange mood today. Bugün garip bir ruh hali içindesin. I thought it was strange that he didn't turn up. Gelmemesinin garip olduğunu düşündüm. That's pretty strange. Oldukça garip. It's a strange one. Garip bir soru. Life is strange. Hayat gariptir. This is a strange kind of fish. Bu, garip bir balık türüdür. Does that seem strange to you? Bu sana garip geliyor mu? That was strange. Garipti. I think Tom is strange. Bence Tom garip. It may sound strange, but it is true. Kulağa garip gelebilir ama bu doğru. A strange incident happened during his speech. Konuşması sırasında garip bir olay oldu. Something very strange is going on. Çok garip bir şeyler oluyor. What's this strange music? Bu garip müzik de ne? It was a strange interview. Garip bir röportajdı. It is strange that he should say so. Böyle bir şey söylemesi çok garip. There was something strange about her. Onda garip bir şeyler vardı. Science is trying to identify the strange animal. Bilim bu garip hayvanı tanımlamaya çalışıyor. I'm in the middle of a strange adventure. Garip bir maceranın ortasındayım. It is strange that he should be put up at such a cheap hotel. Bu kadar ucuz bir otele yerleştirilmesi garip. It's strange that we've never met before. Daha önce hiç tanışmamış olmamız çok garip. Even though I felt that there was something strange, I just didn't know what it was. Garip bir şeyler olduğunu hissetmeme rağmen ne olduğunu bilmiyordum. It is strange for him to be absent from school. Okula gitmemiş olması garip. What she says sounds strange. Söyledikleri garip geliyor. A strange beast is roaming through the woods. Garip bir yaratık ormanda dolaşıyor. Did you ever hear of such a strange custom? Hiç böyle garip bir alışkanlık duydunuz mu? It seemed strange to me, to tell the truth. Doğruyu söylemek gerekirse bana garip geldi. I want to tell you something strange. Sana garip bir şey söylemek istiyorum. There are strange things happening in the woods. Ormanda olan garip şeyler var. It's strange that he hasn't come yet. Onun hala gelmemiş olması garip. What a strange woman! Ne garip bir kadın! Some people will find his behaviour strange. Bazı insanlar onun davranışlarını garip bulacaktır. Strange things happen. Garip şeyler olur. It is a very strange letter. Çok garip bir mektup. Tom noticed strange things happening. Tom garip şeyler olduğunu fark etti. What's that strange smell coming from the kitchen? Mutfaktan gelen o garip koku nedir? I had the strangest dream last night. Dün gece çok garip bir rüya gördüm. The orange left a strange taste in my mouth. Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı. I noticed strange details. Garip ayrıntılar fark ettim. There are strange rumors afloat. Ortalıkta garip söylentiler dolaşıyor. The strangest things have been happening. Çok garip şeyler oluyor. Tom believes in strange things. Tom garip şeylere inanır. That's the strangest thing I've ever seen. Bu şimdiye kadar gördüğüm en garip şey. We saw nothing strange. Garip bir şey görmedik. The sentence sounds a little strange. Cümle kulağa biraz garip geliyor. Tom is strange, but Mary isn't. Tom garip ama Mary değil. It's not so strange. O kadar da garip değil. Suddenly she stood up, very pale, and with a strange light in her eyes. Birden ayağa kalktı, çok solgundu ve gözlerinde garip bir ışık vardı. Don't you think that's a little strange? Sence de bu biraz garip değil mi? The other kids at school made fun of him because of his strange accent. Okuldaki diğer çocuklar garip aksanı yüzünden onunla dalga geçiyorlardı. Tom has a strange way of speaking. Tom'un garip bir konuşma tarzı var. Don't you think it's strange that he's not here? Sence de burada olmaması garip değil mi? It's strange that Tom isn't here yet. Tom'un henüz gelmemiş olması garip. My name is strange. Benim adım garip. An affair this strange will not happen again for a long time. Bu kadar garip bir ilişki uzun süre tekrarlanmayacak. This is so strange for me. Bu benim için çok garip. One by one, the members told us about their strange experience. Üyeler teker teker bize yaşadıkları garip deneyimi anlattılar. Once in a while she tells strange things. Arada bir garip şeyler söyler. Something very strange is happening here. Burada çok garip bir şey oluyor. I have a strange problem. Garip bir sorunum var. It was a strange beast. Garip bir hayvandı. You have a very strange way of thinking. Çok garip bir düşünce tarzın var. Something strange caught my eye. Garip bir şey gözüme çarptı. Tom told me a strange story. Tom bana garip bir hikaye anlattı. I think it strange that there is no one on the street at this time of the day. Bence günün bu saatinde sokakta kimsenin olmaması garip. I find it strange that she hasn't arrived yet. Henüz gelmemiş olmasını garip buluyorum. You're a strange person. Sen garip bir kişisin. We happened to meet again through a strange coincidence. Garip bir tesadüf sonucu tekrar karşılaştık. A strange fish is on the hook. Oltada garip bir balık var. I'll let you know if anything strange happens. Garip bir şey olursa haber veririm. She was wearing a strange hat. Garip bir şapka takıyordu. He likes strange animals, like snakes. O yılanlar gibi garip hayvanları seviyor. Tom says he saw something strange. Tom garip bir şey gördüğünü söylüyor. Let me tell you something strange. Sana garip bir şey söyleyeyim. What is the strangest thing you've ever eaten? Şimdiye kadar yediğiniz en garip şey nedir? Tom told me some strange things. Tom bana garip şeyler söyledi. There's something very strange happening here in our house. Evimizde çok garip şeyler oluyor. Never have I dreamt such a strange dream. Hiç bu kadar garip bir rüya görmemiştim. It's a very strange process. Bu çok garip bir süreç. Hearing a strange noise, he jumped out of bed. O, garip bir ses işitince yataktan fırladı. What's that strange smell coming from the kitchen? Mutfaktan gelen bu garip koku da ne? Weather's been strange the past few years. Hava son birkaç yıldır garipti. What's the strangest thing you've ever eaten? Bugüne kadar yediğin en garip şey ne? Something very strange is going on here. Burada çok garip bir şey oluyor. It feels strange. Garip hissettiriyor. Isn't that strange? O garip değil mi? I've never heard of such a strange story. Hiç böyle garip bir hikaye duymamıştım. The strange thing is that I did not feel pain. Garip olan şey, acı hissetmememdi. Tom is strange sometimes. Tom bazen garip. It's strange that Tom didn't mention that. Tom'un bundan söz etmemesi garip. Tom is a strange man. Tom garip bir adam. Press the red button if something strange happens. Garip bir şey olursa kırmızı düğmeye bas. Picasso's paintings seem strange to me. Picasso'nun resimleri bana garip geliyor. You're acting very strange tonight. Bu gece çok garip davranıyorsun. Is there anything strange? Garip bir şey mi var? Everybody knew there was something strange going on. Herkes garip bir şeyler olduğunu biliyordu. A strange marine creature was found recently. Geçenlerde garip bir deniz canlısı bulundu. My name sounds strange. Adım garip geliyor. It's a strange matter. Bu garip bir konu. Tom speaks in a strange way. Tom garip bir şekilde konuşuyor. This is a strange kind of fish. Bu garip bir balık türü. She likes to eat strange foods. Garip yemekler yemeyi sever. Who invented this strange machine? Bu garip makineyi kim icat etti? People came to see the strange animal in the zoo one after another. İnsanlar birbiri ardına hayvanat bahçesindeki garip hayvanı görmeye geldiler. That is a strange sentence. Bu garip bir cümle. I thought something was strange. Bir şeylerin garip olduğunu düşündüm. Don't you think it's strange? Sence de garip değil mi? Picasso's paintings seem strange to me. Picasso'nun resimleri bana garip görünüyor. He heard a strange sound and sprang out of bed. Garip bir ses duydu ve yatağından fırladı. This is a very strange letter. Bu çok garip bir mektup. Doesn't that seem strange to you? Bu sana da garip gelmiyor mu? Instead of ink there was some kind of strange fluid in the bottle. Şişede mürekkep yerine bir tür garip bir sıvı vardı. Strange things happened in that house. O evde garip şeyler oldu. Strange that he knows nothing on this subject. Onun bu konuda hiçbir şey bilmemesi garip. Tom walks in a strange way. Tom garip bir şekilde yürüyor. Strange things happened on her birthday. Doğum gününde garip şeyler oldu. I know it sounds strange, but it's true. Kulağa garip geldiğini biliyorum ama doğru. Tom has some very strange ideas. Tom'un çok garip fikirleri var. Chilean Spanish may sound strange elsewhere. Şili İspanyolcası Şili İspanyolcası başka bir yerde kulağa garip gelebilir. There's something strange going on. Garip bir şeyler oluyor. He's a strange guy. O, garip bir adamdır. There's something strange about Tom. Tom'da garip bir şeyler var. He tells us strange stories. O bize garip hikayeler anlatır. That drum has a very strange sound. Bu davulun çok garip bir sesi var. Isn't it strange that Tom isn't here by now? Tom'un şimdiye kadar burada olmaması garip değil mi? Everybody thought it was strange that he lived alone. Herkes onun tek başına yaşamasının garip olduğunu düşündü. It's strange that Tom didn't win. Tom'un kazanamaması garip. I think that Tom is strange. Bence Tom garip. Perhaps my explanation sounds strange. Belki de açıklamam garip geliyor. She gave a narrative of her strange experience. Yaşadığı garip deneyimi anlattı. You are a strange man. Sen garip bir adamsın. Tom heard a strange sound coming from the basement. Tom bodrumdan gelen garip bir ses duydu. Don't you think it's too strange? Sence de çok garip değil mi? This water tastes strange. Suda garip bir tat var. Life is strange. Hayat garip. I admit that it's strange. Ben onun garip olduğunu kabul ediyorum. The engine makes a strange noise. Motor garip bir ses çıkarıyor. My mother is a very strange person. Annem çok garip bir kişidir. Tom had a strange dream last night. Tom dün gece garip bir rüya gördü. Instead of ink there was some kind of strange fluid in the bottle. Şişede mürekkep yerine garip bir sıvı vardı. It may sound strange, but what she said is true. Garip gelebilir ama söyledikleri doğru. He likes strange animals, like snakes. Yılan gibi garip hayvanları sever. It sounds very strange to me. Bana çok garip geliyor. I thought it was strange. Garip olduğunu düşünmüştüm. I admit that it's strange. Garip olduğunu kabul ediyorum. I dreamt a strange dream. Garip bir rüya gördüm. Everybody knew there was something strange going on. Herkes garip bir şey olduğunu biliyordu. Something strange is happening in Boston. Boston'da garip şeyler oluyor. I don't see anything strange. Ben garip bir şey görmüyorum. It seems strange that Tom didn't want to eat any pizza. Tom'un pizza yemek istememesi garip görünüyor. A strange man was walking back and forth in front of my house. Garip bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu. I had never been abroad before, so everything seemed strange to me. Daha önce hiç yurt dışına çıkmamıştım, bu yüzden her şey garibime gitti. Tom told Mary a very strange story. Tom, Mary'ye çok garip bir hikaye anlattı. When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules. Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda, bazen tüm düzensizliklerden ve garip kurallardan yakınırdım. This might sound strange, but he has suddenly disappeared. Bu garip gelebilir ama o aniden ortadan kayboldu. I heard a strange noise coming from Tom's room last night. Dün gece Tom'un odasından gelen garip bir ses duydum. I threw the strange package on the table. Garip paketi masanın üzerine attım. I want to tell you a strange thing. Sana garip bir şey söylemek istiyorum. There's something strange here. Burada garip bir şey var. That's so strange. Bu çok garip. Life is strange sometimes. Hayat bazen gariptir. We happened to meet again through a strange coincidence. Biz garip bir tesadüf sayesinde tekrar karşılaştık. I think it's strange that no one is on the street this time of the day. Bence günün bu saatinde sokakta kimsenin olmaması garip. A strange thing happened. Garip bir şey oldu. Weather's been strange the past few years. Hava son birkaç yıldır garip. Something strange is happening. Garip bir şey oluyor. Something strange is happening over there. Orada garip bir şey oluyor. I heard that there was a strange virus in circulation. Dolaşımda garip bir virüs olduğunu duydum. Tom is in a strange mood today. Tom bugün garip bir havada. Sometimes he can be a strange guy. Bazen garip bir adam olabiliyor. We are faced with a strange situation that does not fit democracy. Demokrasiye uymayan garip bir durumla karşı karşıyayız. It's a bit strange as far as I'm concerned. Bana kalırsa biraz garip. She woke up in the middle of the night and heard a strange noise coming from the kitchen. Gecenin bir yarısı uyandı ve mutfaktan gelen garip bir ses duydu. Tom has too many strange ideas. Tom'un çok garip fikirleri var. This is the strangest thing I've ever eaten. Bu şimdiye kadar yediğim en garip şey. You cannot walk the streets in such a strange outfit. Böyle garip bir kıyafetle sokaklarda yürüyemezsin. It was a strange story. Garip bir hikayeydi. The washing machine is making a strange sound. Çamaşır makinesi garip bir ses çıkarıyor. She had a strange look on her face. Yüzünde garip bir ifade vardı. I'll let you know if anything strange happens. Garip bir şey olursa sana haber veririm. Her words sound strange. Onun sözleri garip geliyordu. It is strange that she should do such a thing. Böyle bir şey yapması garip. I know it was strange. Onun garip olduğunu biliyorum. It may sound strange, but what she said is true. Garip gelebilir ama söylediği doğru. I've noticed some strange things happening around here. Buralarda bazı garip şeyler olduğunu fark ettim. I threw the strange package on the table. Masadaki garip paketi attım. I thought it was strange that Tom wasn't at Mary's party. Tom'un Mary'nin partisinde olmamasını garip buldum. A strange beast is roaming through the woods. Ormanda garip bir canavar dolaşıyor. Even though it sounds strange, what she said is true. Kulağa garip gelse de söyledikleri doğru. Something very strange is happening here. Burada çok garip bir şeyler oluyor. It's a very strange place. Çok garip bir yer. I received a very strange e-mail the other day. Geçen gün çok garip bir e-posta aldım. Layla felt very strange. Leyla kendini çok garip hissetti. Boys are strange sometimes. Erkekler bazen gariptir. Can I ask you something strange? Sana garip bir şey sorabilir miyim? I had never been abroad before, so everything seemed strange to me. Daha önce hiç yurtdışına çıkmamıştım, bu yüzden her şey bana garip geldi. Tom's computer made a strange noise and then went dead. Tom'un bilgisayarı garip bir ses çıkardı ve sonra kapandı. Mary likes strange sports. Mary garip sporları sever. She likes strange animals, like snakes. Yılan gibi garip hayvanları seviyor. It is strange that he should have done such a thing. Böyle bir şeyi yapmak zorunda olması garip. This old fish has a strange taste. Bu eski balığın garip bir tadı var. I thought that was kind of strange. Bunun biraz garip olduğunu düşünmüştüm. There are some strange animals in the zoo. Hayvanat bahçesinde bazı garip hayvanlar var. I feel strange today and I don't understand why. Bugün kendimi garip hissediyorum ve nedenini anlamıyorum. It seems strange. Garip görünüyor. He's a strange character. O garip bir kişilik. I'm going to tell you about a strange incident. Sana garip bir olayı anlatacağım. It all seems so strange. Her şey çok garip görünüyor. His behavior is sometimes strange. Davranışları bazen gariptir. Where did you find that strange thing? Bu garip şeyi nereden buldun? Something strange is happening here. Burada garip bir şeyler oluyor. I didn't see anything strange. Garip bir şey görmedim. There are some strange animals in that zoo. O hayvanat bahçesinde bazı garip hayvanlar var. Tom has been acting very strange. Tom çok garip davranıyor. It may seem strange. Garip görünebilir. Last night I had a strange dream. Dün gece garip bir rüya gördüm. And then something very strange happened. Ve sonra çok garip bir şey oldu. Something strange happened to me yesterday. Dün başıma garip bir şey geldi. They're very strange. Onlar çok garip. Strange things tend to happen here. Garip şeyler burada olma eğilimindedir. It was a strange experience. Garip bir deneyimdi. Tom is strange, isn't he? Tom garip biri, değil mi? It was strange. Garipti. The story may sound strange, but it is true. Hikaye garip gelebilir ama doğru. I dreamed I was in a very strange situation. Çok garip bir durumda olduğumu hayal ettim. She dreamt a strange dream. Garip bir rüya gördü. It's very strange. Bu çok garip. I've noticed some strange things happening around here. Burada bazı garip şeyler olduğunu fark ettim. I don't think Tom is so strange. Tom'un o kadar da garip olduğunu sanmıyorum. I knew something strange was going on. Garip bir şeyler olduğunu biliyordum. It's a bit strange to me. Bu bana göre biraz garip. What is that strange thing in your dog's mouth? Köpeğinin ağzındaki o garip şey de ne? Hearing a strange noise, he jumped out of bed. Garip bir ses duyunca yataktan fırladı. Tom died in strange circumstances. Tom garip koşullarda öldü. It sounds strange to me. Bana garip geliyor. Has anything strange happened? Garip bir şey mi oldu? It's strange, but the door opened on its own. Garip ama kapı kendiliğinden açıldı. That sounds strange. Kulağa garip geliyor. Well, stranger things have happened. Daha garip şeyler de oldu. It sounds strange. Kulağa garip geliyor. You are a strange individual. Garip birisiniz. Something's strange. Garip bir şey var. I feel strange about it. Bu konuda garip hissediyorum. We found many strange plants in a botanical garden. Bir botanik bahçesinde birçok garip bitki bulduk. I noticed strange details. Garip detaylar fark ettim. He likes strange animals such as snakes, for example. O, örneğin yılanlar gibi garip hayvanları seviyor. I'm not strange. Ben garip değilim. What's so strange about that? Bunda bu kadar garip olan ne? Strange things are happening. Garip şeyler oluyor. Stranger things have happened. Daha garip şeyler de oldu. You are, then, a strange person. O zaman sen garip birisin. Humans are strange animals. İnsanlar garip hayvanlardır. I think it's strange that she was absent from school. Bence okula gelmemesi garip. It's strange that Tom hasn't come yet. Tom'un hala gelmemiş olması garip. That was strange. O garipti. It isn't strange that children decrease, too? Çocukların da azalması garip değil mi? It's strange that Ken doesn't agree with us. Ken'in bizimle aynı fikirde olmaması garip. I don't think it's strange at all. Bence hiç garip değil. This is strange. Garip. Didn't that seem strange to you? Bu sana garip gelmedi mi? It was a strange sight. O garip bir manzaraydı. The members told us about the strange experience in turns. Üyeler bize sırayla garip deneyimlerini anlattılar. It's strange that no one knows the victim. Kimsenin kurbanı tanımaması çok garip. It's strange that he hasn't come yet. Henüz gelmemiş olması garip. His story is strange, but it's believable. Onun hikayesi garip, ama inandırıcı. This sword has a strange history. Bu kılıcın garip bir tarihi var. A strange man was walking back and forth on the pavement. Garip bir adam kaldırımda ileri geri yürüyordu. I heard a strange noise. Garip bir ses duydum. Something very strange happened last night. Dün gece çok garip bir şey oldu. Bagpipes produce a very strange sound. Gayda çok garip bir ses çıkarır. She had a strange dream last night. Dün gece garip bir rüya gördü. Something very strange happened in Salvador city. Salvador şehrinde çok garip bir şey oldu. He was making a speech, but he broke off when he heard a strange noise. Konuşma yapıyordu ama garip bir ses duyunca konuşmasını yarıda kesti. Mary had a strange look on her face. Mary'nin yüzünde garip bir ifade vardı. It seems strange that Tom didn't want to do that. Tom'un bunu yapmak istememesi garip görünüyor. A strange atmosphere surrounds the visitor in this room. Bu odada ziyaretçiyi garip bir atmosfer sarıyor. Tom had a strange look on his face. Tom'un yüzünde garip bir ifade vardı. That's a strange name for a company. Bir şirket için garip bir isim. Tom is a strange person. Tom garip bir kişi. You have a lot of strange ideas. Çok garip fikirlerin var. I think it's strange that she was absent from school. Onun okula gelmemesinin garip olduğunu düşünüyorum. That's a strange question. Bu garip bir soru. Show More (697)
2	strange	tuhaf	adj.
	The United States has a strange idea of international law. ABD'nin uluslararası hukuk konusunda tuhaf bir fikri var. I am sure you will understand that this is rather strange. Bunun oldukça tuhaf olduğunu anlayacağınızdan eminim. Today's debate about European defence policy therefore comes at a rather strange time. Dolayısıyla Avrupa savunma politikasına ilişkin bugünkü tartışma oldukça tuhaf bir zamana denk geliyor. Why am I saying this, and why, strange as it may seem, are they seen as one and the same thing? Bunu neden söylüyorum ve tuhaf görünse de neden ikisi aynı şeymiş gibi görülüyor? Do you not think it strange that these judgments are made? Bu yargılara varılması sizce de tuhaf değil mi? This is a rather strange debate today. Bugün oldukça tuhaf bir tartışma yaşanıyor. To begin with that decision was strange. Bu kararı alarak başlamak tuhaftı. Strange, powerful forces possess them through that opening. Tuhaf, kuvvetli güçler onları bu açıklıktan ele geçiriyor. To me, this eruption symbolises our strange relationship with the planet today. Bana göre bu patlama, bugün gezegenle olan tuhaf ilişkimizi simgeliyor. He's been so strange to me the whole time. Bütün bu zaman boyunca bana çok tuhaf davrandı. Strange, since it has a massive amount of natural resources, and buyers from around the world. Tuhaf, çünkü çok miktarda doğal kaynak var ve dünyanın dört bir yanından alıcılar var. In this world, powerful priestesses presided over strange and dangerous rituals. Bu dünyada, kudretli rahibeler tuhaf ve tehlikeli ayinler yapıyorlardı. From the start, I felt that there was something strange. Baştan beri, tuhaf bir şey olduğunu hissettim. There's something very strange about the whole thing. Bu konunun genelinde çok tuhaf bir şeyler var. Beneath such strange might, even the earth started to tear. Böylesi tuhaf bir gücün altında yeryüzü bile yarılmaya başladı. Sometimes truth is stranger than fiction, and today was one of those days. Bazen gerçek, kurgudan daha tuhaftır ve bugün de o günlerden biriydi. I always liked strange personalities. Tuhaf kişilikleri hep sevmişimdir. Chris noticed Kate walking through the neighborhood with a strange boy. Chris Kate'i tuhaf bir çocukla mahallede yürürken fark etti. I've never heard of such a strange story. Böyle tuhaf bir hikaye asla duymadım. And then Tom noticed something strange. Ve sonra Tom tuhaf bir şey fark etti. Something strange is going on. Tuhaf bir şey oluyor. Tom is strange sometimes. Tom bazen tuhaf oluyor. Don't you think it's too strange? Bunun çok tuhaf olduğunu düşünmüyor musun? What a strange affair! Ne tuhaf bir ilişki! Did you notice anything strange? Tuhaf bir şey fark ettin mi? The strangest part is that no one recognizes me. En tuhafı da kimsenin beni tanımaması. You are a strange individual. Sen tuhaf birisin. Am I the only one who thinks this is strange? Bunun tuhaf olduğunu düşünen bir tek ben miyim? He was making a speech, but he broke off when he heard a strange noise. O bir konuşma yapıyordu, ama tuhaf bir ses duyunca aniden kesti. Everyone tells me that I'm strange. Herkes bana tuhaf olduğumu söyler. I find his words strange, do you? Onun sözlerini tuhaf buluyorum, ya siz? Tom is a bit strange. Tom biraz tuhaftır. That's the strangest thing I've ever seen. Bu şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf şey. Japan is a strange country. Japonya tuhaf bir ülke. I didn't notice anything strange. Tuhaf bir şey fark etmedim. You really are strange, you know. Gerçekten tuhafsın, biliyorsun. This yogurt tastes strange. Bu yoğurdun tadı tuhaf. It's strange that Tom isn't here yet. Tom'un henüz burada olmaması tuhaf. Tom noticed something strange. Tom tuhaf bir şey fark etti. Something strange is happening. Tuhaf bir şey oluyor. Fact is stranger than fiction. Gerçek, kurgudan daha tuhaftır. Tom is a bit strange. Tom biraz tuhaf. Private detectives were hired to look into the strange case. Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar. That's so strange. Çok tuhaf. My accent is probably strange. Aksanım muhtemelen tuhaftır. It is strange for him to be absent from school. Onun okula devamsızlık yapması tuhaf. It's a bit strange as far as I'm concerned. Bana göre o biraz tuhaf. Tom thinks Mary is strange. Tom Mary'nin tuhaf olduğunu düşünüyor. Strange as it may seem, nobody was injured in the fire. Tuhaf görünse de yangında kimse yaralanmadı. A strange thing happened last night. Dün gece, tuhaf bir şey oldu. My behaviour was very strange. Davranışlarım çok tuhaftı. You're acting very strange tonight. Bu gece çok tuhaf davranıyorsun. Tom told me that he thought Mary was strange. Tom bana Mary'nin tuhaf olduğunu düşündüğünü söyledi. Something strange happened to me today. Bugün bana tuhaf bir şey oldu. You must think I'm really strange. Sen gerçekten tuhaf olduğumu düşünmelisin. It is strange that he has not come yet. Onun henüz gelmemiş olması tuhaf. Let me tell you something strange. Sana tuhaf bir şey söyleyeyim. You guys are strange. Çok tuhafsınız arkadaşlar. There are some strange animals in that zoo. O hayvanat bahçesinde bazı tuhaf hayvanlar var. I always thought that Tom was a bit strange. Tom'un biraz tuhaf olduğunu her zaman düşündüm. They saw something strange. Onlar tuhaf bir şey gördü. The washing machine is making a strange sound. Çamaşır makinesi tuhaf bir ses çıkartıyor. It smells strange here. Burası tuhaf kokuyor. Suddenly she stood up, very pale, and with a strange light in her eyes. Birdenbire ayağa kalktı, çok solgundu ve gözlerinde tuhaf bir ışık vardı. He's a strange character. Tuhaf bir kişilik. I can see a strange blue bird on the roof. Çatıda tuhaf mavi bir kuş görüyorum. She's a very strange person. Çok tuhaf bir insan. That's a strange problem. Bu tuhaf bir sorun. I have a strange problem. Tuhaf bir sorunum var. His behavior is sometimes strange. Onun davranışı bazen tuhaftır. I heard a strange noise. Tuhaf bir ses duydum. They're very strange. Çok tuhaflar. Some people will find his behaviour strange. Bazı insanlar onun davranışını tuhaf bulacaklar. I have a strange premonition. Tuhaf bir önsezim var. It is strange that you should fail. Başarısız olman tuhaf. I don't think Tom is so strange. Tom'un bu kadar tuhaf olduğunu sanmıyorum. There's something strange happening. Tuhaf bir şeyler oluyor. You're a bit strange. Biraz tuhafsın. You're a strange girl. Sen tuhaf bir kızsın. Tom is just as strange as Mary is. Tom da Mary kadar tuhaf. If something strange happens, press the red starter-button. Eğer tuhaf bir şey olursa kırmızı marş düğmesine basın. Girls are strange sometimes. Kızlar da bazen tuhaf. You're a strange kid. Sen tuhaf bir çocuksun. I thought it was strange that he didn't turn up. Onun gelmemesinin tuhaf olduğunu düşünüyordum. You have strange tastes. Tuhaf zevklerin var. Strange things have happened in these woods. Bu ormanda tuhaf şeyler meydana geldi. A strange fish is on the hook. Oltaya tuhaf bir balık takıldı. They made a strange discovery. Tuhaf bir keşif yaptılar. The strangest thing is that he saved his arch enemy from an unavoidable death. En tuhafı da baş düşmanını kaçınılmaz bir ölümden kurtarmış olması. Stranger things have happened. Daha tuhaf şeyler oldu. Tom is a strange kid. Tom tuhaf bir çocuktur. It was a strange beast. O tuhaf bir hayvandı. My name is strange. Benim adım biraz tuhaftır. Tom said he found something strange. Tom tuhaf bir şey bulduğunu söyledi. Tom says I'm strange. Tom tuhaf biri olduğumu söylüyor. His story seems to be strange. Hikayesi tuhaf görünüyor. Strange, isn't it? Tuhaf, değil mi? Tom is a very strange person. Tom çok tuhaf bir insandır. Tom noticed something strange was happening. Tom tuhaf bir şeyin olduğunu fark etti. We found many strange plants in a botanical garden. Biz bir botanik bahçesinde çok tuhaf bitkiler bulduk. Life is so strange. Hayat çok tuhaf. Tom has lots of strange ideas. Tom'un bir sürü tuhaf fikri var. Sami has a lot of strange ideas. Sami'nin bir sürü tuhaf fikri var. You have a strange sense of humor. Tuhaf bir mizah anlayışın var. It was a strange experience. Tuhaf bir deneyimdi. I received a strange phone call this morning. Bu sabah tuhaf bir telefon aldım. You're a strange guy. Sen de tuhaf bir adamsın. A strange spectacle happened before my eyes. Gözlerimin önünde tuhaf bir gösteri oldu. What a strange thought! Ne tuhaf bir düşünce! Tom speaks in a strange way. Tom tuhaf bir biçimde konuşuyor. The rain makes me strange and introspective. Yağmur beni tuhaf ve iç gözlemci yapıyor. These sentences are strange. Bu cümleler tuhaf. Tom is a strange kid. Tom tuhaf bir çocuk. That is a strange sentence. Bu tuhaf bir cümle. This old fish has a strange taste. Bu eski balığın tuhaf bir tadı var. Tom has a strange sense of humor. Tom'un tuhaf bir mizah anlayışı vardır. Something very strange is going on. Çok tuhaf bir şey oluyor. I had the strangest dream last night. Dün gece tuhaf bir rüya gördüm. Mayuko dreamed a strange dream. Mayuko, tuhaf bir rüya gördü. This sword has a strange history. Bu kılıcın tuhaf bir tarihi var. This autumn's been rather strange. Bu sonbahar oldukça tuhaftı. It's a strange one. Bu tuhaf biri. It is strange that he should say so. Onun öyle söylemesi gerektiği tuhaf. I should've warned you that Tom is a little strange. Tom'un biraz tuhaf olduğu konusunda seni uyarmalıydım. You are a strange person. Tuhaf bir insansın. There was a strange smell coming from the kitchen. Mutfaktan gelen tuhaf bir koku vardı. I think that Tom is strange. Bence Tom tuhaf biri. I'm feeling kind of strange. Biraz tuhaf hissediyorum. Tom is a strange kid, isn't he? Tom tuhaf bir çocuk, değil mi? Am I the only one who thinks this is strange? Bunun tuhaf olduğunu düşünen tek kişi ben miyim? I thought it was strange that Tom didn't say anything about that. Tom'un bu konuda bir şey söylememesinin tuhaf olduğunu düşündüm. It was a strange situation. O, tuhaf bir durumdu. He's a strange character. Tuhaf bir karakter. He tells us strange stories. O bize tuhaf hikayeler anlatır. I always thought that Tom was a bit strange. Tom'un hep biraz tuhaf olduğunu düşünmüşümdür. That's a strange name for a company. Bu bir şirket için tuhaf bir isim. It was a strange night. Tuhaf bir geceydi. Pelicans are strange birds. Pelikanlar tuhaf kuşlardır. I know that this is strange. Bunun tuhaf olduğunu biliyorum. You're a very strange person. Sen çok tuhaf bir insansın. He's a very strange person. O çok tuhaf bir insandır. Can I ask you something strange? Sana tuhaf bir şey sorabilir miyim? It's strange that we've never met before. Daha önce hiç karşılaşmamış olmamız tuhaf. What she says sounds strange. Onun söylediği tuhaf görünüyor. I should've warned you that Tom is a little strange. Tom'un biraz tuhaf olduğu konusunda sizi uyarmalıydım. Baseball is a strange and boring game. Beyzbol tuhaf ve sıkıcı bir oyun. This is the strangest thing I've ever done. Bu şimdiye kadar yaptığım en tuhaf şey. Who invented this strange machine? Bu tuhaf makineyi kim icat etti? You're the strange one. Sensin tuhaf olan. He is a strange person. O tuhaf bir insan. I saw a strange woman there. Orada tuhaf bir kadın gördüm. My behaviour was very strange. Benim davranışım çok tuhaftı. It is strange that you should know nothing about the matter. Mesele hakkında bir şey bilmemen tuhaf. A strange man threatened her with a knife. Tuhaf bir adam onu bıçakla tehdit etmiş. Tom told me some strange things. Tom bana bazı tuhaf şeyler söyledi. The motor is making a strange sound. Motor tuhaf bir ses çıkartıyor. Tom is very strange. Tom çok tuhaf. That's very strange. Bu çok tuhaf. Last night I had a strange dream. Dün gece tuhaf bir rüya gördüm. Tom and Mary show up at the strangest places. Tom ve Mary en tuhaf yerlerde ortaya çıktılar. You're strange. Tuhafsın. Tom heard a strange noise. Tom tuhaf bir ses duydu. It's really strange. Bu gerçekten tuhaf. Tom has a strange way of talking. Tom'un tuhaf bir konuşma tarzı var. Look, that's the strangest group of prisoners I've ever seen. Bak bu, şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf mahkum grubu. Beauty can do strange things. Güzellik tuhaf şeyler yapabilir. Is that so strange? Bu çok tuhaf mı? Once in a while he tells strange things. O zaman zaman tuhaf şeyler söyler. You're strange sometimes. Bazen tuhaf oluyorsun. There are many strange ingredients in that soup. Bu çorbanın içinde bir sürü tuhaf malzeme var. That's pretty strange. O oldukça tuhaf. There is a strange man at the door. Kapıda tuhaf bir adam var. You're the strange one. Tuhaf olan sensin. Sami was kind of creepy and strange. Sami biraz ürpertici ve tuhaftı. He has strange ideas. Onun tuhaf fikirleri var. People are strange. İnsanlar tuhaftır. I had a strange feeling. Tuhaf bir his var içimde. You were always a little strange. Her zaman biraz tuhaftın. Tom noticed strange things happening. Tom tuhaf şeyler olduğunu fark etti. Tom is a strange person. Tom tuhaf bir insandır. Many strange animals live in Australia. Avustralya'da birçok tuhaf hayvan yaşıyor. Tom thinks Mary is strange. Tom, Mary'nin tuhaf olduğunu düşünüyor. How strange is that? O ne tuhaf? I feel strange today and I don't understand why. Bugün tuhaf hissediyorum ve nedenini anlamıyorum. My explanation may sound strange. Açıklamam tuhaf görünebilir. You're a very strange person. Çok tuhaf bir insansın. I don't see anything strange. Tuhaf bir şey görmüyorum. It's strange that he hasn't come yet. Onun henüz gelmemiş olması tuhaf. Sami had a strange preoccupation. Sami'nin tuhaf bir meşguliyeti vardı. This is a very strange letter. Bu çok tuhaf bir mektup. Mary likes strange sports. Mary tuhaf sporlardan hoşlanır. He had a strange dream. Tuhaf bir rüya gördü. Have you ever heard of a custom as strange as this? Sen hiç bunun kadar tuhaf bir gelenek duydun mu? What is that strange thing in your dog's mouth? Senin köpeğinin ağzındaki o tuhaf şey nedir? I had a very strange dream last night. Dün gece çok tuhaf bir rüya gördüm. Strange things happen. Tuhaf şeyler oluyor. That's a strange idea. Tuhaf bir fikir. His hobby is collecting strange butterflies. Hobisi tuhaf kelebekler toplamak. This is strange. Bu tuhaf. Tom believes in strange things. Tom tuhaf şeylere inanır. Tom is a strange individual. Tom tuhaf bir insan. I think it's strange that Alice should keep silent for such a long time. Sanırım Alice'in böyle uzun süre sessiz kalması tuhaf. Something strange is happening in Boston. Boston'da tuhaf bir şey oluyor. I want to tell you a strange thing. Sana tuhaf bir şey söylemek istiyorum. It's not that strange. O kadar da tuhaf değil. It is a very strange letter. Çok tuhaf bir mektup. They saw a strange animal there. Onlar orada tuhaf bir hayvan gördüler. It seems so strange. Çok tuhaf görünüyor. You must think I'm really strange. Gerçekten tuhaf olduğumu düşünüyor olmalısınız. It is strange that he should be put up at such a cheap hotel. Öyle ucuz bir otelde misafir edilmesi tuhaf. Such a strange thing is not likely to happen. Öyle tuhaf bir şeyin gerçekleşmesi muhtemel değildir. It was kind of strange. O biraz tuhaftı. He has a strange name. Tuhaf bir ismi var. A strange thing happened. Tuhaf bir şey oldu. He is a strange person. O, tuhaf birisi. Tom is acting very strange today. Tom bugün çok tuhaf davranıyor. She had a strange hat on. O, tuhaf bir şapka giydi. I know people think I'm strange. İnsanların tuhaf olduğumu düşündüğünü biliyorum. You're in a strange mood today. Bugün tuhaf bir ruh halindesin. This is very strange. Bu çok tuhaf. It is strange that people in hot climate eat hot things like curry. Sıcak iklimde insanların köri gibi sıcak şeyler yemesi tuhaf. It was a strange interview. Tuhaf bir görüşmeydi. Your wife says some strange things. Karın tuhaf şeyler söylüyor. You're a bit strange. Sen biraz tuhafsın. It's a strange matter. Tuhaf bir konu. Mary had a strange look on her face. Mary'nin yüzünde tuhaf bir görünüm vardı. I think he is strange. Bence o tuhaf. Strange rumors are going around. Tuhaf söylentiler dolaşıyor. She dreamt a strange dream. O tuhaf bir rüya gördü. Tom is kind of strange, isn't he? Tom biraz tuhaf, değil mi? My mother is a very strange person. Annem çok tuhaf bir insandır. I saw something strange on my way to work this morning. Bu sabah işe giderken tuhaf bir şey gördüm. Tom and Mary have a strange relationship. Tom ve Mary'nin tuhaf bir ilişkisi var. Can you describe that strange guy? O tuhaf adamı tarif edebilir misiniz? As strange as it may be, he met with somebody who is said to be dead. Ne kadar tuhaf olsa da, öldüğü söylenen biriyle tanıştı. Tom is strange, but Mary isn't. Tom tuhaf ama Mary değil. They made a strange discovery. Onlar tuhaf bir keşif yaptı. A strange man came up to us. Tuhaf bir adam bize doğru geldi. His story is strange, but it's believable. Hikayesi tuhaf ama inandırıcı. She gave a narrative of her strange experience. O, tuhaf deneyiminin öyküsünü anlattı. He's a very strange person. Çok tuhaf bir insan. Sami's strange behavior continued. Sami'nin tuhaf davranışları sürdü. He's a strange person. O, tuhaf birisi. Something strange has happened to Tom. Tom'a tuhaf bir şey oldu. Doesn't it look a little strange? Bu biraz tuhaf görünmüyor mu? It is strange that you know nothing about her wedding. Onun düğünü hakkında bir şey bilmemen tuhaf. While napping, I had a strange dream. Uyuklarken tuhaf bir rüya gördüm. Strange things are happening. Tuhaf şeyler oluyor. Tom is acting a little strange. Tom biraz tuhaf davranıyor. It's really, really strange. Gerçekten, gerçekten tuhaf. What a strange woman! Ne tuhaf bir kadın! This is a strange sentence. Bu tuhaf bir cümle. Strange things happened on her birthday. Onun doğum gününde tuhaf şeyler oldu. I think you're strange. Bence sen tuhafsın. Tom's first wife was really strange. Tom'un ilk karısı gerçekten tuhaftı. Once in a while he tells strange things. Arada bir tuhaf şeyler söylüyor. The old man told me a strange story. Yaşlı adam, bana tuhaf bir hikaye anlattı. Nothing is strange. Hiçbir şey tuhaf değil. Tom is a strange guy, isn't he? Tom tuhaf bir adam, değil mi? Tom saw something strange. Tom tuhaf bir şey görmüş. A strange sound was heard from behind the door. Kapının arkasından tuhaf bir ses duyuldu. It's strange that you don't know anything about that matter. O mesele hakkında bir şey bilmemen tuhaf. It's strange, isn't it? Tuhaf, değil mi? Teenagers often wear strange clothes. Gençler çoğunlukla tuhaf giysiler giyerler. Has anything strange happened? Tuhaf bir şey oldu mu? I found something strange. Tuhaf bir şey buldum. Something strange caught my eye. Gözüme tuhaf bir şey takıldı. Tom had a strange dream. Tom'un tuhaf bir rüyâsı vardı. What a strange man! Ne tuhaf bir adam! That's a strange question. O tuhaf bir soru. It's very strange. Çok tuhaf. You think that she is strange because she is not just Caucasian. Sadece Kafkasyalı olmadığı için tuhaf olduğunu düşünüyorsun. Sometimes he can be a strange guy. Bazen tuhaf biri olabiliyor. There's something strange here. Burada tuhaf bir şey var. I thought something was strange. Ben bir şeylerin tuhaf olduğunu düşündüm. She had a strange hat on. Başında tuhaf bir şapka vardı. I hear a strange sound. Tuhaf bir ses duyuyorum. You cannot walk the streets in such a strange outfit. Böyle tuhaf bir kıyafetle sokakta yürüyemezsin. Isn't it strange that Tom isn't here by now? Tom'un şimdiye kadar burada olmaması tuhaf değil mi? Don't you think that's a very strange coincidence? Bunun çok tuhaf bir tesadüf olduğunu düşünmüyor musun? Tom's strange. Tom tuhaftır. Tom is a little strange, isn't he? Tom biraz tuhaf, değil mi? He's strange sometimes. O, bazen tuhaftır. You are a strange individual. Sen tuhaf bir kişisin. He had a strange dream. O tuhaf bir rüya gördü. I find his words strange, do you? Ben onun sözlerini tuhaf buluyorum, değil mi? Sami started noticing strange things. Sami tuhaf şeyler fark etmeye başladı. Were you always this strange? Hep böyle tuhaf mıydın? Tom told me a strange story. Tom bana tuhaf bir hikaye anlattı. Tom said that Mary was strange. Tom, Mary'nin tuhaf olduğunu söyledi. Something very strange happened in Salvador city. Salvador şehrinde çok tuhaf bir şey oldu. It's strange that she came home so late at night. Onun gece eve çok geç gelmesi tuhaf. I'm in a strange mood today. Bugün tuhaf bir ruh halindeyim. You're a strange person. Tuhaf bir insansın. I dreamt a strange dream. Tuhaf bir rüya gördüm. Tom is in a strange mood today. Tom bugün tuhaf bir ruh halinde. This is the strangest thing I've ever eaten. Bu şimdiye kadar yediğin en tuhaf şey. I thought it was strange that Tom wasn't at Mary's party. Tom'un Mary'nin partisinde olmamasının tuhaf olduğunu düşündüm. Something strange happened to me yesterday. Dün bana tuhaf bir şey oldu. I don't think it's strange at all. Onun tuhaf olduğunu hiç de düşünmüyorum. It's strange, but the door opened on its own. Tuhaf ama kapı kendi kendine açıldı. Once in a while she tells strange things. O ara sıra tuhaf şeyler anlatır. We saw nothing strange. Tuhaf bir şey görmedik. It's a very strange place. Çok tuhaf bir yer. Tom often eats things that other people consider strange. Tom sık sık diğer insanların tuhaf bulduğu şeyleri yer. I didn't see anything strange. Tuhaf bir şey görmedim. Show More (303)
3	strange	yabancı	adj.
	He awoke to find himself in a strange room. Uyandığında kendini yabancı bir odada buldu. The dog growled at the strange man. Köpek yabancı adama hırladı. This part of the city is strange to me. Şehrin bu kısmı bana yabancı. Chris noticed Kate walking through the neighborhood with a strange boy. Chris, Kate'in yabancı bir çocukla mahallede yürüdüğünü fark etti. You must beware of strange dogs. Yabancı köpeklere karşı dikkatli olmalısın. He couldn't accept a strange woman as his mother. Yabancı bir kadını annesi olarak kabul edemezdi. He could not accept a strange woman as his mother. Yabancı bir kadını annesi olarak kabul edemedi. I can't sleep well in a strange bed. Yabancı bir yatakta iyi uyuyamam. I know people think I'm strange. İnsanların yabancı olduğumu düşündüğünü biliyorum. He could not accept a strange woman as his mother. Yabancı bir kadını annesi olarak kabul edemezdi. I saw a strange woman there. Orada yabancı bir kadın gördüm. You must beware of strange dogs. Yabancı köpeklerden sakınmalısın. Show More (9)
4	strange	acayip	adj.
	This story may sound strange, but it's absolutely true. Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir. Their view of life may appear strange. Onları hayat görüşü acayip görünebilir. Sometimes he can be a strange guy. Bazen acayip bir adam olabiliyor. People are strange. İnsanlar acayiptir. Everyone tells me that I'm strange. Herkes bana acayip olduğumu söylüyor. Show More (2)
5	strange	görülmemiş	adj.
	To begin with that decision was strange. O kararla başlamak görülmemiş bir şeydi. Show More (-2)