| 1 |
stroke |
okşamak |
v. |
|
- Luna likes it when I stroke her belly.
- Luna karnını okşamamdan hoşlanıyor.
- The boy stroked the girl on the chin and kissed her on the cheeks.
- Oğlan kızın çenesini okşadı ve yanaklardan öptü.
- Tom stroked the cat's head.
- Tom kedinin kafasını okşadı.
- That night, I gently stroked her skin.
- O gece, nazikçe tenini okşadım.
- Tom stroked the horse's muzzle.
- Tom atın ağzını okşadı.
- Mary stroked Kate's hair.
- Mary Kate'in saçını okşadı.
- That night, I gently stroked her skin.
- O gece yavaşça onun tenini okşadım.
- Can I stroke your pussy?
- Kedini okşayabilir miyim?
- The boy stroked the girl on the chin and kissed her on the cheeks.
- Çocuk kızın çenesini okşadı ve yanaklarından öptü.
- Tom stroked the horse's head.
- Tom atın başını okşadı.
- The child is stroking a cat.
- Çocuk bir kediyi okşuyor.
- Tom stroked the cat's head.
- Tom kedinin başını okşadı.
- Tom stroked the horse's neck.
- Tom atın boynunu okşadı.
- Can I stroke your pussy?
- Kukunu okşayabilir miyim?
- Tom stroked his goatee and nodded.
- Tom top sakalını okşadı ve başını salladı.
Show More (12)
|
| 2 |
stroke |
felç |
n. |
|
- He recovered fully after suffering a stroke.
- Felç geçirdikten sonra tamamen iyileşti.
- And since his second stroke his memory is not so good.
- Ve geçirdiği ikinci felçten beri hafızası pek iyi değil.
- And since his second stroke his memory is not so good.
- Ve ikinci felçten bu yana hafızası pek iyi değil.
- Tom must've died of a stroke.
- Tom felç geçirip ölmüş olmalı.
- Tom died suddenly of a stroke.
- Tom aniden bir felç nedeniyle öldü.
- Tom was paralyzed by a stroke.
- Tom felç geçirdi.
- They had strokes.
- Onlar felç geçirdi.
- Did Tom have a stroke?
- Tom felç mi geçirdi?
- I just had a stroke.
- Az önce felç oldum.
- Tom has had another stroke.
- Tom yine felç geçirdi.
- They had strokes.
- Felç geçirdiler.
- Tom has had another stroke.
- Tom bir felç daha geçirdi.
- Tom died suddenly of a stroke.
- Tom aniden felç geçirerek öldü.
Show More (10)
|
| 3 |
stroke |
vuruş |
n. |
|
- She practiced her forehand stroke on the wall.
- Duvarda ön el vuruşunu çalıştı.
- Use overlapping strokes to create an effect similar to a reflection in water.
- Sudaki yansımaya benzer bir etki yaratmak için üst üste binen vuruşlar kullanın.
- The lion put an end to his prey with one stroke.
- Aslan bir vuruşta avının işini bitirdi.
- Different strokes for different folks.
- Farklı insanlar için farklı vuruşlar.
Show More (1)
|
| 4 |
stroke |
darbe |
n. |
|
- Tom cleared the path with a couple of strokes of the stick.
- Tom birkaç sopa darbesiyle yolu temizledi.
- The agricultural budget is probably typified by strokes of good fortune as well as huge setbacks.
- Tarım bütçesi muhtemelen büyük aksiliklerin yanı sıra iyi talih darbeleriyle de karakterize edilir.
- The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
- Başkanın bir kalem darbesiyle adamları idamdan kurtaracak gücü vardı.
Show More (0)
|
| 5 |
stroke |
kulaç |
n. |
|
- He crossed the pool with only six strokes.
- Havuzu sadece altı kulaçta geçti.
- Slowly I swim to the shore, looking back with each stroke.
- Yavaşça kıyıya doğru yüzüyorum, her kulaçta geriye bakıyorum.
- Slowly I swim to the shore, looking back with each stroke.
- Yavaşça kıyıya doğru yüzüp her kulaçta geriye doğru bakıyorum.
Show More (0)
|
| 6 |
stroke |
sıvazlamak |
v. |
|
- The old man stroked his beard thoughtfully.
- Yaşlı adam düşünceli bir şekilde sakalını sıvazladı.
- Tom stroked his goatee and nodded.
- Tom keçi sakalını sıvazladı ve başını salladı.
Show More (-1)
|
| 7 |
stroke |
vurmak |
v. |
|
- He stroked the ball out of the court.
- Topu vurarak sahanın dışına attı.
Show More (-2)
|
| 8 |
stroke |
yavaşça çekmek |
v. |
|
- She stroked the child’s hair from her eyes and planted a kiss on her cheek.
- Çocuğun saçlarını yavaşça gözlerinden çekip yanağına bir öpücük kondurdu.
Show More (-2)
|
| 9 |
stroke |
(fırça) darbesi |
n. |
|
- After her final stroke, she stepped back and admired her painting.
- Son fırça darbesinden sonra geri çekildi ve resmini hayranlıkla seyretti.
Show More (-2)
|
| 10 |
stroke |
(imla) eğik çizgi |
n. |
|
- Add strokes between the month, day, and year.
- Ay, gün ve yıl arasına eğik çizgi koyun.
Show More (-2)
|
| 11 |
stroke |
(çan) vuruş |
n. |
|
- Let’s meet by the pier at the stroke of midnight.
- Gece yarısını vurduğunda iskelede buluşalım.
Show More (-2)
|
| 12 |
stroke |
okşama |
n. |
|
- Hilda calmed her dog with a stroke on the head.
- Hilda köpeğinin kafasını okşayarak onu sakinleştirdi.
Show More (-2)
|
| 13 |
stroke |
inme |
n. |
|
- Layla suffered a stroke days after her forty fourth birthday.
- Leyla kırk dördüncü doğum gününden sonra inme geçirdi.
Show More (-2)
|
