Tureng - white - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	white	beyaz	adj., n.
	Finally, we all know the effect of one coloured sock in a white wash. Son olarak, beyaz bir çamaşırda renkli bir çorabın etkisini hepimiz biliyoruz. Nine white farmers and 360 black farm workers have been killed in the chaos over the last few months. Son birkaç ay içinde yaşanan kaos ortamında dokuz beyaz çiftçi ve 360 siyah çiftlik işçisi öldürüldü. This is of interest to that most notorious of British drivers - white van man! Bu, İngiliz şoförlerin en kötü şöhretlisi olan beyaz minibüsçüleri ilgilendiriyor! The issue is not as black and white as it is being presented. Mesele sunulduğu kadar siyah ve beyaz değildir. I see no difference between one sort of killing and another, expect that one is white and the other black. Bir tür cinayet ile diğeri arasında birinin beyaz diğerinin siyah olması dışında bir fark görmüyorum. My family has lived in Tanzania for 166 years, much longer than many white farmers in Zimbabwe. Ailem 166 yıldır Tanzanya'da yaşıyor, bu süre Zimbabwe'deki birçok beyaz çiftçiden çok daha uzun. We must make sure this discussion does not become black and white. Bu tartışmanın siyah beyaz hale gelmemesini mutlaka sağlamalıyız. Then you will have it all down in black and white. O zaman her şey siyah ve beyaz olarak elinizde olacak. Once upon a time there was a white dove (Europe) and a wicked eagle (the United States). Bir zamanlar beyaz bir güvercin (Avrupa) ve kötü bir kartal (Amerika Birleşik Devletleri) vardı. They did not need a white list. Beyaz listeye ihtiyaçları yoktu. The farm workers working on the white farms often have to live in unacceptable social conditions. Beyaz çiftliklerde çalışan tarım işçileri genellikle kabul edilemez sosyal koşullarda yaşamak zorundadır. It is there in black and white. Her şey siyah ve beyaz şeklinde ortadadır. My first car was white, too. Benim ilk arabam da beyazdı. Children under two years must be served white whole milk. İki yaşın altındaki çocuklara tam yağlı beyaz süt verilmesi gerekir. Children under two years must be served white whole milk. İki yaşından küçük çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmelidir. Children under two years must be served white whole milk. İki yaşın altındaki çocuklara beyaz tam yağlı süt verilmesi gerekir. Thus, the other follows because she does not want to lose face with her white friend. Böylece diğeri de beyaz arkadaşına karşı itibarını kaybetmek istemediği için onu takip ediyor. My first car was white, too. İlk arabam da beyazdı. I never wear white socks. Ben asla beyaz çorap giymem. The black and white dog has bitten me. Siyah beyaz köpek beni ısırdı. Tom had his house painted white. Tom evini beyaza boyattı. Ken has a white dog. Ken'in beyaz bir köpeği var. Tom wasn't wearing a wedding ring, but Mary noticed a white circle on his ring finger. Tom alyans takmıyordu ama Mary onun yüzük parmağında beyaz bir çember olduğunu fark etti. One of her three cars is blue and the others are white. Üç arabasından biri mavi, diğerleri beyaz. We have two dogs, one white and one black. İki köpeğimiz var, biri beyaz biri siyah. It is a white lie. Bu beyaz bir yalan. Look at how white Tom's teeth are. Tom'un dişlerinin ne kadar beyaz olduğuna bakın. Dan wore white tennis shoes. Dan beyaz tenis ayakkabıları giyiyordu. Mary is wearing a white dress today. Mary bugün beyaz bir elbise giyiyor. Tom had white shoes on. Tom'un beyaz ayakkabısı vardı. He had a white cat. Beyaz bir kedisi vardı. The Indian flag is called the tricolour because it has stripes of three colours – saffron, white and green. Hindistan bayrağına üç renkli bayrak denmesinin nedeni, bayrağın safran, beyaz ve yeşil olmak üzere üç renkten oluşan şeritlere sahip olmasıdır. He still has a white vest. Hâlâ beyaz bir yeleği var. There's a white vase, with colourful flowers, standing on the table. Masanın üzerinde rengarenk çiçeklerle dolu beyaz bir vazo var. Milk is white even at night. Süt geceleri bile beyazdır. Tom likes to watch old black and white movies. Tom eski siyah beyaz filmleri izlemeyi sever. One is red and the other is white. Biri kırmızı, diğeri beyaz. There's a white dove on the roof. Çatıda beyaz bir güvercin var. It is white as snow. O kar gibi beyaz. I've won three dresses, one white and two green. Üç elbise kazandım, biri beyaz ve ikisi yeşil. The black grapes are as sweet as the white ones. Siyah üzümler beyaz olanlar kadar tatlı. A white boat came into sight. Beyaz bir tekne göründü. A black cat is eating a white mouse. Siyah bir kedi beyaz bir fareyi yiyor. Tom spilled the can of blue paint on the white carpet. Tom mavi boya kutusunu beyaz halının üzerine döktü. I have a black and white speckled dog. Siyah beyaz benekli bir köpeğim var. A white building is in sight at the foot of the hill. Tepenin eteğinde beyaz bir bina görünüyor. I think I like eating white rice better than brown rice. Sanırım beyaz pirinç yemeyi kahverengi pirinçten daha çok seviyorum. Tom enjoys watching old black and white movies on YouTube. Tom, You Tube'daki eski siyah beyaz filmleri izlemekten keyif alır. The picture is in black and white. Resim siyah beyaz. There was some kind of white powder on the floor. Yerde bir tür beyaz toz vardı. Tom wore a white jacket. Tom beyaz bir ceket giydi. So, is your brother white? Yani, kardeşin beyaz ırktan mı? Which wire should I cut, the red one or the white one? Hangi kabloyu kesmeliyim, kırmızı olanı mı beyaz olanı mı? Chicken meat is white, whereas that of an ox is red. Dana eti kırmızıyken tavuğunki beyazdır. She was clothed in a red blouse and white skirt. Kırmızı bluz ve beyaz etek giyiyordu. This cat is white. Bu kedi beyazdır. Her skin was white as milk and she had not a single blemish anywhere. Teni süt gibi beyazdı ve hiçbir yerinde tek bir leke yoktu. Do you think we'll have a white Christmas this year? Bu yıl beyaz bir Noel geçireceğimizi düşünüyor musun? Are all swans white? Bütün kuğular beyaz mı? The Italian flag is green, white and red. İtalyan bayrağı yeşil, beyaz ve kırmızıdır. Which is better, red thread or white thread? Hangisi daha iyi, kırmızı iplik mi beyaz iplik mi? My sleigh is white. Kızağım beyaz. It doesn't matter whether the cat is white or black; the important thing is that it can catch mice. Kedinin beyaz mı yoksa siyah mı olduğu önemli değil; önemli şey fareleri yakalayıp yakalayamamasıdır. She embroidered her initials on a white handkerchief. Beyaz bir mendile baş harflerini işledi. As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds. Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım. Snow is white because its molecules reflect all the colors of the sun's rays. Kar beyazdır çünkü molekülleri güneş ışınlarının tüm renklerini yansıtır. I own a white and black dog. Siyah beyaz bir köpeğim var. She was wearing a white T-shirt. O beyaz bir tişört giyiyordu. Sami dated a white girl. Sami beyaz bir kızla çıktı. It's very white. Bu çok beyaz. The birch has white bark. Huş ağacının beyaz kabuğu var. It was white. Beyazdı. A fat white cat sat on a wall and watched them with sleepy eyes. Tombul beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onları uykulu gözlerle seyretti. Mary had a little lamb, whose fleece was white as snow. Mary'nin küçük bir kuzusu vardı, onun yünü kar gibi beyazdı. The girl brought me a red and a white rose. Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi. This dog is white. Bu köpek beyaz. Tom wore a white shirt. Tom beyaz bir gömlek giyiyordu. This pencil is white. Bu kalem beyaz. He's got a white cat. Beyaz bir kedisi var. A white building is in sight at the foot of the hill. Tepenin eteğinde beyaz bir yapı görürsün. Paper is white. Kağıt beyaz. This pencil is white. Bu kalem beyazdır. All swans are white. Bütün kuğular beyazdır. She looked like a fairy in her beautiful white dress. Güzel beyaz elbisesi içinde bir peri gibi görünüyordu. I wore a white shirt yesterday. Dün beyaz bir gömlek giymiştim. The getaway car was late model white sedan. Firar arabası son model beyaz sedandı. Tom pinned a white corsage on Mary's dress. Tom, Mary'nin elbisesine beyaz bir korsaj iliştirdi. Last month he had his house painted white. Geçen ay o, evini beyaza boyattı. You look white as a ghost. Bir hayalet kadar beyaz görünüyorsun. A white boat came into sight. Beyaz bir tekne görünmeye başladı. The snow-flakes seemed larger and larger, at last they looked like great white fowls. Kar taneleri büyüdükçe büyüdü, sonunda büyük beyaz tavuklara benzediler. Her house is surrounded by a white fence. Onun evi beyaz bir çitle çevrili. Why do you always wear white shirts? Neden hep beyaz gömlek giyiyorsun? I don't have a white shirt. Beyaz gömleğim yok. Why is snow white? Kar niçin beyazdır? The Hungarian flag is red, white and green. Macar bayrağı kırmızı, beyaz ve yeşildir. Tom is wearing a white sports jacket. Tom beyaz bir spor ceket giyiyor. Excluding Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama hariç, tüm ABD başkanları beyazdı. She would rather take advantage of being single than buy a beautiful white dress. Güzel beyaz bir elbise almaktansa bekar olmanın avantajını kullanmayı tercih ediyor. To adopt a sentence, click on the white person icon. Bir cümleyi benimsemek için beyaz kişi simgesine tıklayın. The snow-flakes became larger and larger, till they appeared like great white chickens. Kar taneleri büyüdükçe büyüdü, ta ki büyük beyaz tavuklar gibi görünene kadar. Aside from Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama dışında, tüm ABD başkanları beyazdı. There were three white guys sitting at the counter. Tezgahta oturan üç tane beyaz adam vardı. Chicken meat is white, whereas that of an ox is red. Tavuk eti beyazdır, oysa öküz eti kırmızıdır. Snow is white, soot is black. Kar beyazdır, is ise siyah. I am going to buy a dozen white cotton handkerchiefs. Bir düzine beyaz pamuklu mendil alacağım. I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks. Havalı ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ederdim ama beyaz gömlek ve siyah pantolona çabucak alıştım. Which do you like better, white rice or brown rice? Hangisini tercih edersin, beyaz pirinci mi yoksa kahverengi pirinci mi? That white building is a hospital. O beyaz bina bir hastanedir. The big white dog looks at that cat. Büyük beyaz köpek o kediye bakıyor. The tablecloth on our dining room table is white. Yemek masamızdaki masa örtüsü beyaz. The hero is male and white, he comes alone, he doesn't have a family, he never speaks of his family, and his mother died. Kahraman erkek ve beyaz, yalnız geliyor, ailesi yok, ailesinden hiç bahsetmiyor ve annesi öldü. I have a white cat. Benim beyaz bir kedim var. The girls hope to meet white boys in Blackpool. Kızlar Blackpool'da beyaz erkeklerle tanışmayı umuyorlar. Birch trees have white bark. Huş ağaçlarının beyaz kabukları vardır. The Smiths had their house painted white. Smith'ler evlerini beyaza boyattılar. The dog is white. Köpek beyaz. He was wearing black trousers and a beautiful white shirt. Siyah pantolon ve güzel beyaz bir gömlek giyiyordu. It's not black and white. Bu siyah ve beyaz değil. My laser printer only prints in black and white. Lazer yazıcım yalnızca siyah beyaz yazdırır. What are the chances that we'll have a white Christmas? Beyaz bir Noel geçirme şansımız nedir? I usually wear a white shirt. Genelde beyaz gömlek giyerim. Two little squirrels, a white squirrel and a black squirrel, lived in a large forest. İki küçük sincap, bir beyaz sincap ve bir siyah sincap büyük bir ormanda yaşardı. Give me four white plates. Bana dört beyaz tabak ver. They live in a white house with a brick facade on the left at the end of the street. Sokağın sonunda solda tuğla cepheli beyaz bir evde yaşıyorlar. The field was white as far as the eye could see. Tarlalar göz alabildiğine beyazdı. Tom is wearing a white cotton shirt. Tom beyaz pamuklu bir gömlek giyiyor. The movie we watched last night was in black and white. Dün gece izlediğimiz film siyah beyazdı. My house is big, pink and white. Benim evim büyük, pembe ve beyazdır. Tom was wearing a white T-shirt. Tom beyaz bir tişört giyiyordu. His teeth are white like a pearl. Dişleri inci gibi beyaz. Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger. Rosa Parks beyaz bir yolcu için yerini vermeyi reddetti. Do those girls wear white skirts? O kızlar beyaz etek mi giyiyor? Ken's dog is white. Ken'in köpeği beyaz. The sheep is white with black rings around her eyes. Koyun beyaz ve gözlerinin etrafında siyah halkalar var. My dog is white. Benim köpeğim beyazdır. The girl has a white horse. Kızın beyaz bir atı var. Is that white car in front of my house Tom's or yours? Benim evimin önündeki şu beyaz araba Tom'un mu yoksa senin mi? Tom wants a house with a big yard and a white picket fence. Tom büyük avlulu ve beyaz bahçe çitli bir ev istiyor. Why is it blue and white? Neden mavi ve beyaz? Tom spilled red wine all over Mary's white dress. Tom, Mary'nin beyaz elbisesinin her yerine kırmızı şarap döktü. Tom eats brown rice more often than white rice. Tom beyaz pirinçten çok kahverengi pirinç yiyor. My mother made me a white dress. Annem bana beyaz bir elbise yaptı. Half the suspects were white. Şüphelilerin yarısı beyazdı. The bride was wearing a white wedding dress. Gelin, beyaz bir gelinlik giyiyordu. Her teeth were white. Onun dişleri beyazdı. With the exception of Barack Obama, all US presidents have been white. Barack Obama hariç, tüm ABD başkanları beyazdı. Naoko lives in the white house. Naoko beyaz evde yaşıyor. Is this paper white? Bu kâğıt beyaz mı? That candle isn't white. O mum beyaz değil. The waitress put a white tablecloth on the table. Garson masaya beyaz bir masa örtüsü koydu. The black dog sees the white cat. Siyah köpek beyaz kediyi görüyor. I wore the white dress. Beyaz elbiseyi giydim. A red and white flag was flying in the wind. Rüzgarda kırmızı beyaz bir bayrak dalgalanıyordu. We saw something white in the dark. Karanlıkta beyaz bir şey gördük. Tom eats brown rice more often than white rice. Tom kahverengi pirinci beyaz pirinçten daha sık yiyor. Those shoes are a perfect match for this white skirt. Şu ayakkabılar bu beyaz etekle mükemmel bir uyum sağlar. The Jacksons have a black and white TV set. Jackson'ların siyah beyaz bir TV seti var. The French flag is blue, white and red. Fransız bayrağı, mavi, beyaz ve kırmızı. Things are never black and white. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. This white coat will look very nice on you. Bu beyaz ceket sana çok yakışacak. A fat white cat sat on a wall and watched the two of them with sleepy eyes. Şişman beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onların ikisini uykulu gözlerle izledi. Do you prefer white or red wine? Beyaz mı, yoksa kırmızı şarap mı tercih edersin? Dogs see in black and white. Köpekler siyah ve beyaz olarak görür. To add a sentence to your list of favorites, click on the white heart icon. Bir cümleyi favoriler listenize eklemek için beyaz kalp simgesine tıklayın. This table is white. Bu masa beyaz. There's a white building just around the corner. Tam köşede beyaz bir bina var. He has a white dog. Beyaz bir köpeği var. As soon as she opened the door, a white dog ran out of the house. Kapıyı açar açmaz, beyaz bir köpek evden dışarı koştu. He has a white cat. Onun beyaz bir kedisi var. The house is painted white. Ev beyaz boyalıdır. Mary was wearing a red and white dress. Mary kırmızı ve beyaz bir elbise giyiyordu. They fed a black and a white dog. Bir siyah ve bir beyaz köpek beslediler. I own a white and black dog. Beyaz ve siyah bir köpeğim var. We saw a white ship far away. Uzakta beyaz bir gemi gördük. What are you drinking, white or red? Ne içiyorsun, beyaz mı kırmızı mı? My dog is white. Köpeğim beyazdır. When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors. Beyaz ışık prizmada parladığı zaman, ışık tüm renklerine ayrılır. Tom wore a white shirt. Tom beyaz bir gömlek giydi. Tom has a white cat. Tom'un beyaz bir kedisi var. She dyed her white skirt red. Beyaz eteğini kırmızıya boyadı. The girl wearing a white dress is my sister. Beyaz bir elbise giyen kız benim kız kardeşim. Tom was wearing a blue and white striped shirt. Tom mavi beyaz çizgili bir gömlek giyiyordu. Tom sounds like a white guy. Tom beyaz bir adama benziyor. Layla turned white. Leyla beyaza döndü. Mary wore a white dress. Mary beyaz bir elbise giymişti. If you turn to the left, you'll see a white building. Sola dönersen, beyaz bir bina görürsün. Black hens lay white eggs. Siyah tavuklar beyaz yumurtlar. The bride was wearing a white wedding dress. Gelin beyaz bir gelinlik giyiyordu. My teeth aren't as white as I'd like them to be. Dişlerim istediğim kadar beyaz değil. The daisy is white. Papatya beyaz. The waitress spread a white cloth over the table. Garson kız masanın üzerine beyaz bir örtü serdi. A prince arrived, riding a white horse. Beyaz bir ata binmiş bir prens geldi. Tom only eats white meat. Tom sadece beyaz et yiyor. It's not black and white. Siyah ve beyaz değil. The waitress spread a white cloth over the table. Garson masaya beyaz bir örtü serdi. Mary was wearing a white gown. Mary beyaz bir elbise giyiyordu. Some are red and others are white. Bazıları kırmızı ve diğerleri beyazdır. Give me two red roses and three white ones. Bana iki kırmızı ve üç beyaz gül ver. In Africa, there is no difference between a white and a black. Afrika'da bir beyaz ile bir siyah arasında fark yoktur. Tom's face was as white as a sheet. Tom'un yüzü bir çarşaf kadar beyazdı. The farm house has mysteriously turned white. Çiftlik evi gizemli bir şekilde beyaza döndü. It looks like we're going to have a white Christmas this year. Bu yıl beyaz bir Noel geçireceğiz gibi görünüyor. Her face was white. Onun yüzü beyazdı. It's white. O, beyazdır. I have a black and white speckled dog. Siyah ve beyaz benekli bir köpeğim var. Can you see the big white building over there? Şuradaki büyük beyaz binayı görüyor musun? She's wearing a white cotton shirt. O beyaz pamuk bir gömlek giyiyor. Two little squirrels, a white one and a black one, lived in a large forest. İki küçük sincap, biri beyaz biri siyah, büyük bir ormanda yaşıyorlardı. It's white. Bu beyaz. There were white and yellow flowers at the side of the road. Yolun kenarında beyaz ve sarı çiçekler vardı. Why are you looking for a white buffalo? Neden beyaz bir bufalo arıyorsun? If you turn to the left, you'll see a white building. Sola dönerseniz, beyaz bir bina göreceksiniz. White bears live in the Arctic. Beyaz ayılar Kuzey Kutbu'nda yaşarlar. If a philosopher doesn't have a long, white beard, I don't trust him. Bir filozofun uzun, beyaz bir sakalı yoksa ben ona güvenmem. A white coin is for a black day. Beyaz para kara gün içindir. She had a white book under her arm. Kolunun altında beyaz bir kitap vardı. Tom wasn't wearing a wedding ring, but Mary noticed a white circle on his ring finger. Tom bir alyans takmıyordu ama Mary onun yüzük parmağında beyaz bir halka fark etti. Excluding Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama hariç bütün ABD başkanları beyazdı. She's wearing a white cotton shirt. Beyaz pamuklu bir gömlek giyiyor. The colors of the American flag are red, white and blue. Amerikan bayrağının renkleri kırmızı, beyaz ve mavidir. Tom eats nothing but white meat. Tom beyaz etten başka bir şey yemez. It is not white hair that engenders wisdom. Beyaz saç bilgelik getirmez. She told a white lie out of necessity. Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi. The Andorians have blue skin, white hair, and antennae. Andorianların mavi derileri, beyaz saçları ve antenleri vardır. The waitress put a white tablecloth on the table. Garson kız masaya beyaz bir masa örtüsü koydu. That black dog is looking at that white cat. Şu siyah köpek şu beyaz kediye bakıyor. I feel like a white whale! Beyaz bir balina gibi hissediyorum! It's very white. Çok beyaz. He's got two cats, one white and one black. Onun iki tane kedisi var, biri beyaz ve biri siyah. Mary wore a plain white dress. Mary sade beyaz bir elbise giyiyordu. I like red wine better than white. Kırmızı şarabı beyazdan daha çok severim. She has a white cat. Beyaz bir kedisi var. She has a white cat. Onun beyaz bir kedisi var. Is it white? O beyaz mı? The book's white. Kitap beyaz. It's not always black and white. Her zaman siyah ve beyaz değildir. The dress Mary was wearing was white. Mary'nin giydiği elbise beyazdı. All the men were wearing dark suits and white shirts. Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyordu. All the men were wearing dark suits and white shirts. Bütün erkekler koyu renk takım elbise ve beyaz gömlek giyiyorlardı. Dan wore white tennis shoes. Dan, beyaz tenis ayakkabılarını giydi. White is a popular car color. Beyaz, popüler bir otomobil rengidir. A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers. Mavi takım, beyaz gömlek ve kırmızı kravat tüm erkek işçiler için gereklidir. There were three white guys sitting at the counter. Tezgahta üç beyaz adam oturuyordu. Tom usually wears white tennis shoes. Tom genellikle beyaz tenis ayakkabısı giyer. Napoleon's horse was white. Napolyon'un atı beyazdı. The dogs are white. Köpekler beyaz. The horse is not white. At beyaz değil. White carpets are very hard to clean. Beyaz halıları temizlemek çok zor. She wore a beautiful white dress. Çok güzel beyaz bir elbise giyiyordu. Her dress is blue with white spots. Elbisesi mavi ve beyaz benekli. He picked up something white on the street. Sokaktan beyaz bir şey aldı. Paper is white; carbon is black. Kağıt beyazdır, karbon siyahtır. I don't have a white shirt. Beyaz bir gömleğim yok. That white dress looks good on you. O beyaz elbise sana yakışıyor. Two little squirrels, a white squirrel and a black squirrel, lived in a large forest. İki küçük sincap, bir beyaz sincap ve bir siyah sincap, büyük bir ormanda yaşıyorlarmış. This tropical island has beautiful white sand beaches lined with palm trees. Bu tropik adanın palmiye ağaçlarıyla kaplı güzel beyaz kumlu plajları var. My horse is white. Atım beyazdır. It doesn't need to be white, but I'd prefer white. Onun beyaz olmasına gerek yok ama beyazı tercih ediyorum. My horse is white. Benim atım beyaz. She is wearing a white dress today. Bugün beyaz bir elbise giyiyor. Tom saw dirty footprints on the white carpet. Tom beyaz halının üzerinde kirli ayak izleri gördü. That black dog sees a white cat. Şu siyah köpek beyaz bir kedi görüyor. Look at how white Tom's teeth are. Tom'un dişlerine bak, ne kadar da beyaz. All but three of the cars in the parking lot were white. Park yerindeki arabaların üçü hariç hepsi beyazdı. There is a white line in the middle of the road. Yolun ortasında beyaz bir çizgi var. I'm sick of white. Ben beyazdan bıktım. Why do you always wear white shirts? Neden her zaman beyaz gömlek giyiyorsun? A white van pulled up outside the house. Beyaz bir minibüs evin önüne yanaştı. When I last saw him, he was wearing a blue shirt and white slacks. Onu son gördüğümde mavi bir gömlek ve beyaz bir pantolon giyiyordu. She embroidered her initials on a white handkerchief. Adının baş harflerini beyaz bir mendilin üzerine işledi. Those candles aren't white. O mumlar beyaz değil. He picked up something white on the street. O, caddede beyaz bir şey topladı. I wore a white shirt yesterday. Dün beyaz bir tişört giydim. I am looking for a white mini skirt! Kısa beyaz bir etek arıyorum! Tom is drawing on the wall with white chalk. Tom beyaz tebeşirle duvara bir şeyler çiziyor. This deodorant leaves white stains on my shirt. Bu deodorant gömleğimde beyaz lekeler bırakıyor. Tom handed Mary a white envelope. Tom, Mary'ye beyaz bir zarf uzattı. His teeth were white. Onun dişleri beyazdı. White to play and win. Beyaz oynar ve kazanır. It's all white. O tamamen beyaz. Tom wrote his name on the white board. Tom adını beyaz tahtaya yazdı. Tom only has three white shirts. Tom'un sadece üç beyaz gömleği var. Ken's dog is white. Ken'in köpeği beyazdır. Is that white car in front of my house Tom's or yours? Evimin önündeki beyaz araba Tom'un mu yoksa senin mi? Layla hated white people. Leyla beyaz insanlardan nefret ediyordu. Which wire should I cut, the red one or the white one? Hangi teli kesmeliyim, kırmızı olanı mı yoksa beyaz olanı mı? Her skin is as white as snow. Onun cildi çok beyazdır. She embroidered her initials on a white handkerchief. İsminin baş harflerini beyaz bir mendilin üzerine işledi. Tom sounds like a white guy. Tom beyaz bir adam gibi geliyor. The prince wants a white horse. Prens beyaz bir at istiyor. A white van pulled up outside the house. Evin dışında beyaz bir minibüs durdu. The book is white. Kitap beyaz. She eats but white meat. O sadece beyaz et yer. The little flower is white. Küçük çiçek beyaz. Tom's dog has black and white spots. Tom'un köpeğinin siyah ve beyaz benekleri var. Tom was wearing a white lab coat. Tom beyaz bir laboratuvar önlüğü giyiyordu. It is a white lie. O, beyaz bir yalandır. Those shoes are a perfect match for this white skirt. Bu ayakkabılar bu beyaz etekle mükemmel bir uyum sağlıyor. There's a white picket fence around Tom's house. Tom'un evinin etrafında beyaz bir çit var. When you turn to the left, you'll see a white building. Sola döndüğünüzde beyaz bir bina göreceksiniz. I've got a white horse. Beyaz bir atım var. Is this pencil red or white? Bu kurşun kalem kırmızı mı beyaz mı? The pen is white. Dolmakalem beyazdır. What are the chances that we'll have a white Christmas? Beyaz bir Noel geçirme olasılığı nedir? The white ball weighs as much as the red ball. Beyaz top kırmızı top kadar ağırdır. He's got a white cat. Onun beyaz bir kedisi var. We have a black and white dog. Bizim siyah beyaz bir köpeğimiz var. Tom is that man over there with a long white beard. Tom oradaki uzun beyaz sakallı şu adam. White to play and win. Sıra beyazda ve kazandı. She embroidered her own initials on the white handkerchief. Beyaz mendilin üzerine kendi baş harflerini işledi. No, the flowers are not green, but red, white, yellow or blue. Hayır, çiçekler yeşil değil, kırmızı, beyaz, sarı veya mavi renktedir. The book is white. Kitap beyazdır. Tom likes wearing white socks with his sandals. Tom sandaletleriyle beyaz çorap giymeyi seviyor. Tom was wearing a white cotton shirt. Tom beyaz bir pamuklu gömlek giyiyordu. Claudius is making a white box for his friend. Claudius arkadaşı için beyaz bir kutu yapıyor. Except Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama haricinde, bütün ABD başkanları beyazdı. This rose has a white bloom. Bu gülün beyaz bir çiçeği var. I wore black pants and a white T-shirt yesterday. Dün siyah pantolon ve beyaz tişört giydim. He's wearing a white cotton shirt. Beyaz pamuklu bir gömlek giyiyor. This candle isn't white. Bu mum beyaz değil. There's a white picket fence around Tom's house. Tom'un evinin etrafında kazıktan yapılmış beyaz bir çit var. Layla was angry with all white people. Layla tüm beyazlara kızgındı. It is not white hair that engenders wisdom. Bilgeliğe sebep olan beyaz saç değildir. There's a white van parked in front of Tom's house. Tom'un evinin önünde park etmiş beyaz bir minibüs var. Jim has a white hat on his head. Jim'in başında beyaz bir şapkası var. One is red and the other is white. Biri kırmızı ve diğeri beyaz. This paper is white. Bu kağıt beyaz. Mix about four cups of white flour with a pinch of salt. Dört bardak beyaz unu bir tutam tuzla karıştır. Tom handed Mary a plain white envelope. Tom Mary'ye düz beyaz bir zarf verdi. When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors. Beyaz ışık bir prizmadan geçtiğinde, ışık tüm renklerine ayrılır. You are as white as a sheet. Bir çarşaf kadar beyazsın. He has got two cats, one is white, one is black. İki kedisi var, biri beyaz, biri siyah. I never wear white socks. Asla beyaz çorap giymem. I like the one with a white belt. Beyaz kemerli olanı seviyorum. She was clothed in a white blouse and red skirt. Beyaz bluz ve kırmızı etek giyiyordu. You can see a white tower over there. Şurada beyaz bir kule görüyorsun. Tom is that man over there with a long white beard. Tom şuradaki uzun beyaz sakallı adam. Tom was wearing white socks. Tom beyaz çorap giyiyordu. I am looking for a white mini skirt! Beyaz bir mini etek arıyorum! This white coat will look very nice on you. Bu beyaz ceket üzerinizde çok güzel görünecektir. I wore a white shirt. Beyaz bir gömlek giydim. Even a black hen lays white eggs. Siyah bir tavuk bile beyaz yumurtalar yumurtlar. My cat is white. Benim kedim beyaz. Tom was wearing a white cotton shirt. Tom beyaz pamuklu bir gömlek giyiyordu. Paper is white; carbon is black. Kağıt beyazdır; karbon ise siyah. Her house is surrounded by a white fence. Evi beyaz bir çitle çevrili. Give me a white piece of paper. Bana beyaz bir kağıt parçası ver. He still has a white vest. Onun hala beyaz bir yeleği var. That white building is a hospital. Şu beyaz bina bir hastane. Some photos were printed in black and white. Bazı fotoğraflar siyah beyaz basılmıştır. I saw something white in the park. Ben parkta beyaz bir şey gördüm. It doesn't matter whether the cat is white or black; the important thing is that it can catch mice. Kedinin beyaz ya da siyah olması önemli değil; önemli olan fare yakalayabilmesi. I have a white dog and a black dog. Benim beyaz bir köpeğim ve siyah bir köpeğim var. You got some white stuff on your boots. Botlarında beyaz bir şey var. I have a black and a white dog. Bir siyah ve bir beyaz köpeğim var. She had white shoes on. Ayağında beyaz ayakkabıları vardı. She had a white book under her arm. Koltuğunun altında beyaz bir kitap vardı. Do you prefer white meat or red meat? Beyaz et mi yoksa kırmızı et mi tercih ediyorsun? Tom wore black jeans and a white T-shirt. Tom siyah kot ve beyaz t-shirt giyiyordu. I like the red dress more than the white. Kırmızı elbiseyi beyazdan daha çok seviyorum. She dyed her white skirt red. O, beyaz eteğini kırmızıya boyadı. So, is your brother white? Yani, senin erkek kardeşin beyaz mı? This candle is not white. Bu mum beyaz değil. Except Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama hariç, tüm ABD başkanları beyazdı. Why is it blue and white? O neden mavi ve beyaz? Is there a white eggplant? Beyaz patlıcan var mı? We have two dogs, one white and one black. İki köpeğimiz var, biri beyaz diğeri siyah. The French flag is blue, white and red. Fransız bayrağı, mavi, beyaz ve kırmızıdır. Here are two dogs; one is white and the other is black. Burada iki köpek var; biri beyaz, diğeri siyah. His carpet is completely white. Onun halısı tamamen beyaz. The Jacksons have a black and white TV set. Jackson'ların siyah beyaz televizyonları var. Her white shoes leave dark red traces. Onun beyaz ayakkabıları koyu kırmızı izler bırakıyor. Tom is wearing white socks. Tom beyaz çorap giyiyor. There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb. Askerin mezarını işaretlemek için sadece basit bir beyaz haç vardı. Tom is drawing on the wall with white chalk. Tom beyaz tebeşirle duvarda resim çiziyor. The Norwegian flag has a dark blue Nordic cross with white border on a red background, and it is from 1821. Norveç bayrağında kırmızı zemin üzerine beyaz kenarlıklı koyu mavi bir İskandinav haçı var ve 1821'den kalma. White carpets are very hard to clean. Beyaz halıları temizlemek çok zordur. The Norwegian flag has a dark blue Nordic cross with white border on a red background, and it is from 1821. Norveç bayrağında kırmızı zemin üzerinde beyaz kenarlıklı koyu mavi Nordik haç vardır ve 1821 yılından kalmadır. Things are never black and white. Hiçbir şey asla siyah ve beyaz değildir. I have two cats, a black one and a white one. İki kedim var, biri siyah biri beyaz. Snow is white, but soot is black. Kar beyazdır ama is siyahtır. I'm sick of white. Beyazdan bıktım. What she told me yesterday is a white lie. Dün bana söylediği şey beyaz bir yalandı. He has two cats, one is white and one is black. Onun iki kedisi var, biri beyaz, biri siyah. Tom wants a house with a big yard and a white picket fence. Tom büyük bir bahçesi ve beyaz çitleri olan bir ev istiyor. Mary had a little lamb whose fleece was white as snow. Mary'nin postu kar gibi beyaz olan küçük bir kuzusu vardı. Dogs are white. Köpekler beyaz. You look as white as a ghost. Bir hayalet kadar beyaz görünüyorsun. Please give me a spool of white thread. Lütfen bana bir makara beyaz iplik ver. One of her three cars is blue and the others are white. Onun üç arabasından biri mavi ve diğerleri beyazdır. He has a white cat. Beyaz bir kedisi var. Can someone who does not know the meaning of black really talk about what white is? Siyahın anlamını bilmeyen biri beyazın ne olduğu hakkında gerçekten konuşabilir mi? The white umbrella is yours. Beyaz şemsiye senin. The white spots on Saturn are believed to be powerful storms. Satürn'ün üzerindeki beyaz lekelerin güçlü fırtınalar olduğuna inanılıyor. My summer school dress is blue and white checkered. Yazlık okul elbisem mavi ve beyaz kareli. Tom is white as a sheet. Tom bir çarşaf kadar beyaz. That white building is a morgue. O beyaz bina bir morg. A black cat is eating a white mouse. Kara kedi beyaz bir fare yiyor. Snow is white. Kar beyazdır. There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb. Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı. Her skin is more white than snow. Cildi kardan daha beyaz. I saw something white in the park. Parkta beyaz bir şey gördüm. The girl brought me a red and white rose. Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi. How many black and white movies have you seen? Kaç tane siyah beyaz film izledin? The police officer found a white powder in the glove compartment. Polis memuru torpido gözünde beyaz bir toz buldu. Tom wore black jeans and a white T-shirt. Tom siyah kot ve beyaz tişört giyiyordu. Mary wore a white dress. Mary beyaz bir elbise giydi. No, the flowers are not green, but red, white, yellow or blue. Hayır, çiçekler yeşil değil, kırmızı, beyaz, sarı veya mavi. The paper is white. Kağıt beyaz. Tom was carrying a white box. Tom beyaz bir kutu taşıyordu. A white ship came into view. Beyaz bir gemi göründü. His teeth are white like a pearl. Onun dişleri inci gibi beyaz. There's a white building just around the corner. Köşede beyaz bir bina var. Her skin is as white as snow. Cildi kar gibi beyaz. Even a black hen lays white eggs. Siyah bir tavuk bile beyaz yumurtlar. Which is better, red thread or white thread? Hangisi daha iyi, kırmızı iplik mi yoksa beyaz iplik mi? My dogs are white. Benim köpeklerim beyazdır. Tom eats nothing but white meat. Tom beyaz etten başka bir şey yemiyor. I'd like to see that in black and white. Bunu siyah beyaz görmek istiyorum. The shoes match this white skirt. Ayakkabılar bu beyaz etekle uyuşuyor. It doesn't need to be white, but I'd prefer white. Beyaz olmasına gerek yok ama beyazı tercih ederim. The Japanese flag is a white rectangle with a red circle in the centre representing the sun. Japon bayrağı merkezde güneşi temsil eden kırmızı bir daire bulunan beyaz bir dikdörtgendir. My house is big, pink and white. Evim büyük, pembe ve beyaz. As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds. Çocukken çimenlerin üzerine sırt üstü uzanıp beyaz bulutlara bakardım. Tom showed Mary a black and white photo of his grandparents. Tom, Mary'ye büyükanne ve büyükbabalarının siyah beyaz bir fotoğrafını gösterdi. I saw a white dog jump over the fence. Çitin üzerinden atlayan beyaz bir köpek gördüm. The white spots on Saturn are believed to be powerful storms. Satürn üzerindeki beyaz lekelerin, güçlü fırtınalar olduklarına inanılır. We have two cats; one is white, and the other is black. İki kedimiz var; biri beyaz ve diğeri de siyah. They expect an American to be a white person. Bir Amerikalının beyaz bir insan olmasını bekliyorlar. Her dress is blue with white polka dots. Elbisesi mavi ve beyaz puantiyeli. Stop looking for a prince on a white horse; there's no such thing. Beyaz atlı prens aramayı bırak; yok öyle bir şey. Across the street there's a white house. Caddenin karşısında beyaz bir ev var. Tom has white hair. Tom'un beyaz saçları var. Do you prefer white or red wine? Beyaz mı yoksa kırmızı şarap mı tercih edersin? Her teeth were white. Dişleri beyazdı. Tom is wearing a white cotton T-shirt. Tom beyaz pamuklu tişört giyiyor. She had hardly opened the door when a white dog rushed out of the house. Beyaz bir köpek evden dışarı fırladığında kapıyı zorlukla açmıştı. Is it white? Beyaz mı? Tom showed Mary a black and white photo of his grandparents. Tom, Mary'ye büyükanne ve büyükbabasının siyah beyaz bir fotoğrafını gösterdi. This dog is white. Köpek beyazdır. The lady dressed in white is a famous actress. Beyaz elbiseli kadın, ünlü bir aktristir. My summer school dress is blue and white checkered. Yaz okulu elbisem mavi beyaz kareli. We have a black and white dog. Siyah beyaz bir köpeğimiz var. I'll be wearing a white sports jacket to the party tonight. Bu akşamki partide beyaz bir spor ceket giyeceğim. The Smiths had their house painted white. Smith ailesi evlerini beyaza boyattı. A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers. Tüm erkek çalışanlar için mavi takım elbise, beyaz gömlek ve kırmızı kravat şarttır. That black dog is looking at that white cat. O siyah köpek, o beyaz kediye bakıyor. All but three of the cars in the parking lot were white. Otoparktaki arabaların üçü dışında hepsi beyazdı. You're white as a sheet. Bir çarşaf kadar beyazsın. Tom spilled some red wine on his white shirt. Tom beyaz gömleğine biraz kırmızı şarap döktü. The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı. I prefer red wine to white. Kırmızı şarabı beyaza tercih ederim. Tom only eats white meat. Tom sadece beyaz et yer. Do those girls wear white skirts? Bu kızlar beyaz etek mi giyiyor? I've won three dresses, one white and two green. Üç elbise kazandım, biri beyaz, ikisi yeşil. Dogs see in black and white. Köpekler siyah beyaz görür. Tom eats only white meat. Tom sadece beyaz et yer. Tom's dog is white. Tom'un köpeği beyaz. It's all white. Tamamen beyaz. These girls use white skirts. Bu kızlar beyaz etek kullanıyor. She wore a white dress. Beyaz bir elbise giydi. Jim has a white hat on his head. Jim'in başında beyaz bir şapka var. He's got two cats, one white and one black. İki kedisi var, biri beyaz biri siyah. Mary had a little lamb, whose fleece was white as snow. Mary'nin küçük bir kuzusu vardı, yünü kar gibi beyazdı. The tablecloth on our dining room table is white. Yemek odası masasındaki örtü beyazdır. The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them. Ertesi sabah Beyaz Ördek göletin etrafında dolaşarak küçük yavrularını aradı; seslendi, aradı ama onlardan hiçbir iz bulamadı. Do you see the white house? Beyaz evi görüyor musun? His face turned white. Yüzü beyaza döndü. With the exception of Barack Obama, all US presidents have been white. Barack Obama'nın dışında, bütün ABD başkanları beyazdı. Tom was wearing a blue and white striped shirt. Tom mavi ve beyaz çizgili bir gömlek giyiyordu. Do you prefer white meat or red meat? Beyaz et mi yoksa kırmızı et mi tercih edersin? That candle isn't white. Şu mum beyaz değil. I wore black pants and a white T-shirt yesterday. Dün siyah pantolon ve beyaz bir tişört giydim. The white umbrella is yours. Beyaz şemsiye sizin. She's waiting for a knight on a white horse to take her away. Beyaz atlı bir şövalyenin onu alıp götürmesini bekliyor. No, this paper isn't white. Hayır, bu kağıt beyaz değil. In Africa, there is no difference between a white and a black. Afrika'da beyaz biriyle siyah biri arasında hiçbir fark yok. We have two cats; one is white, and the other is black. Bizim iki kedimiz var, biri beyaz, diğeri ise siyah. The sheep is white with black rings around her eyes. Koyun gözlerinin etrafında siyah halkaları olan beyaz bir koyun. The white ball weighs as much as the red ball. Beyaz top kırmızı top kadar ağır. Stop looking for a prince on a white horse; there's no such thing. Beyaz atlı prensi aramayı bırakın; öyle bir şey yok. The hero is male and white, he comes alone, he doesn't have a family, he never speaks of his family, and his mother died. Kahraman erkek ve beyaz, yalnız geliyor, ailesi yok, ailesinden hiç söz etmiyor ve annesi ölmüş. He would drink a white or red wine. Beyaz ya da kırmızı şarap içerdi. They fed a black and a white dog. Onlar bir siyah ve bir beyaz köpeği beslediler. My dogs are white. Köpeklerim beyazdır. Last month he had his house painted white. Geçen ay evini beyaza boyatmış. It looks like someone is waving a white flag. Birisi beyaz bir bayrak sallıyor gibi görünüyor. You see a white building at the foot of the hill. Tepenin eteğinde beyaz bir bina görürsün. His carpet is completely white. Halısı tamamen beyaz. Can someone who does not know the meaning of black really talk about what white is? Siyahın ne anlama geldiği hakkında bir fikri olmayan birisi gerçekten de beyaz hakkında söz sahibi olabilir mi? A red and spotted white towel, please. Kırmızı ve benekli beyaz bir havlu lütfen. White is a popular car color. Beyaz popüler bir araba rengidir. The sand on the beach was white. Sahildeki kum beyazdı. She embroidered her initials on a white handkerchief. Baş harflerini beyaz bir mendile işlemiş. Tom drives a white car. Tom beyaz bir araba kullanıyor. The shoes match this white skirt. Ayakkabılar bu beyaz eteğe uyuyor. The walls are white plaster. Duvarlar beyaz sıvalıdır. The pigeons' feathers are white. Güvercinlerin tüyleri beyazdır. Tom painted the fence white. Tom çiti beyaz boyadı. A black and white dog bit me. Siyah beyaz bir köpek beni ısırdı. Her white shoes leave dark red traces. Beyaz ayakkabıları koyu kırmızı izler bırakıyor. Birch trees have white bark. Huş ağaçlarının beyaz kabuğu var. She was clothed in a white blouse and red skirt. Beyaz bir bluz ve kırmızı bir etek giymişti. Turning to the right, you will see a white tower. Sağa döndüğünüzde beyaz bir kule göreceksiniz. Which ball is white? Hangi top beyaz? You can see a white tower over there. Orada beyaz bir kule görebilirsin. Apart from Barack Obama, all US presidents were white. Barack Obama dışında, tüm ABD başkanları beyazdı. How many pairs of white socks do you have? Kaç çift beyaz çorabın var? Do you prefer white rice or brown rice? Beyaz pirinci mi yoksa kahverengi pirinci mi tercih edersiniz? Everything's white outside. Dışarıda her yer beyaza bürünmüş. It's not easy to prevent white flight from cities. Beyazların şehirlerden kaçışını önlemek kolay değil. Chicken meat is white, whereas that of an ox is red. Tavuk eti beyaz, öküz eti kırmızıdır. Tom is wearing a white shirt. Tom beyaz bir gömlek giyiyor. The white cat is under the tree. Beyaz kedi ağacın altında. I am going to buy a dozen white cotton handkerchiefs. Bir düzine pamuklu beyaz mendil alacağım. The Italian flag is green, white and red. İtalyan bayrağı, yeşil, beyaz ve kırmızıdır. He was wearing black trousers and a beautiful white shirt. O siyah pantolon ve güzel bir beyaz gömlek giyiyordu. White makes the room look bigger. Beyaz, odayı daha büyük gösterir. He was wearing a white hat. Beyaz bir şapka takıyordu. Dogs see in black and white. Köpekler siyah ve beyaz görür. The colors of Italian flag are white, red and green. İtalyan bayrağının renkleri beyaz, kırmızı ve yeşildir. This cat is white. Bu kedi beyaz. You look as white as a ghost. Bir hayalet gibi beyaz görünüyorsun. I wore the white dress. Beyaz elbiseyi ben giydim. Tom pulled a white handkerchief out of his pocket. Tom cebinden beyaz bir mendil çıkardı. A typical Bavarian breakfast consists of white sausage, wheat beer and pretzels. Tipik bir Bavyera kahvaltısı beyaz sosis, buğday birası ve pretzelden oluşur. Tom wore a red and white striped tie. Tom kırmızı ve beyaz çizgili bir kravat taktı. Tom handed Mary a white envelope. Tom Mary'ye beyaz bir zarf verdi. Do you think we'll have a white Christmas this year? Sizce bu yıl beyaz bir Noel olacak mı? This deodorant leaves white stains on my shirt. Bu deodorant, gömleğimin üzerinde beyaz lekeler bırakıyor. Some are red and others are white. Bazıları kırmızı, bazıları beyaz. Is this pencil red or white? Bu kalem kırmızı mı beyaz mı? The horse is white. At beyazdır. Do you think that we'll have a white Christmas this year? Bu yıl beyaz bir Noel geçireceğimizi düşünüyor musun? That white building is a morgue. Şu beyaz bina bir morg. The walls are white plaster. Duvarlar beyaz sıva. The sun is white. Güneş beyazdır. The clouds are white and fairly fluffy. Bulutlar beyaz ve oldukça kabarık. Germany today is different; not just white people speak German. Günümüz Almanya'sı farklı; sadece beyazlar Almanca konuşmuyor. Turning to the right, you will see a white tower. Sağa dönünce, beyaz bir kule göreceksin. They say red wine is better with meat than white. Etle kırmızı şarabın, beyazdan daha iyi gittiğini söylerler. Why are you looking for a white buffalo? Neden beyaz bir bizon arıyorsun? That horse is not white. O at beyaz değil. You can replace a little bit of the white flour with rye flour. Beyaz unun bir kısmını çavdar unuyla değiştirebilirsiniz. Are all swans white? Bütün kuğular beyaz mıdır? The getaway car was late model white sedan. Kaçış arabası son model beyaz bir sedandı. The sniper is driving a white van. Keskin nişancı beyaz bir minibüs kullanıyor. Things are never black and white. İşler hiçbir zaman siyah beyaz değildir. Layla was angry with all white people. Leyla bütün beyaz insanlara kızgındı. Mary wore a simple white dress. Mary, basit bir beyaz elbise giydi. I saw a white bird on my way home. Eve giderken beyaz bir kuş gördüm. The sniper is driving a white van. Keskin nişancı beyaz bir minibüsü kullanıyor. We've got two cats - one is white, and the other's black. İki kedimiz var. Biri beyaz, diğeri siyah. Black hens lay white eggs. Siyah tavuklar bile beyaz yumurtlar. Tom enjoys watching old black and white movies on YouTube. Tom YouTube'da eski siyah beyaz filmleri izlemekten hoşlanıyor. There was some kind of white powder on the floor. Yerde bir çeşit beyaz toz vardı. Chicken meat is white, whereas that of an ox is red. Tavuk eti beyazdır, halbuki bir öküzünkü kırmızıdır. The birch has white bark. Huş ağacının beyaz bir kabuğu var. Snow is white, soot is black. Kar beyazdır, is siyahtır. She was wearing a white petticoat. Beyaz bir kombinezon giyiyordu. The eagle is white. Kartal beyaz. I have a black dog and a white dog. Bir siyah bir de beyaz köpeğim var. It looks like we're going to have a white Christmas this year. Görünüşe göre bu yıl beyaz bir Noel geçireceğiz. Tom was wearing a white shirt. Tom beyaz bir gömlek giyiyordu. Can you see the big white building over there? Oradaki büyük beyaz binayı görebiliyor musun? A typical Bavarian breakfast consists of white sausage, wheat beer and pretzels. Tipik Bavyera kahvaltısı beyaz sosis, buğday birası ve tuzlu krakerden oluşmaktadır. Tom ironed his white shirt. Tom beyaz gömleğini ütüledi. White carpets are very hard to keep clean. Beyaz halıları temiz tutmak çok zordur. The Japanese flag is a white rectangle with a red circle in the centre representing the sun. Japon bayrağı, ortasında güneşi temsil eden kırmızı bir daire olan beyaz bir dikdörtgendir. You look white as a ghost. Bir hayalet gibi beyaz görünüyorsun. Two little squirrels, a white one and a black one, lived in a large forest. Biri beyaz ve biri siyah renkli iki küçük sincap, büyük bir ormanda yaşadı. Tom's face was as white as a sheet. Tom'un yüzü bir çarşaf gibi beyazdı. She was wearing a white petticoat. O beyaz bir kombinezon giyiyordu. I have a black and a white dog. Benim bir siyah bir de beyaz köpeğim var. Excluding Barack Obama, all presidents of the United States were white. Barack Obama hariç Amerika Birleşik Devletlerinin bütün başkanları beyazdı. The clouds are white and fairly fluffy. Bulutlar beyazdır ve oldukça kabarıktır. Mary wore a simple white dress. Mary sade beyaz bir elbise giymişti. If a philosopher doesn't have a long, white beard, I don't trust him. Eğer bir filozofun uzun, beyaz bir sakalı yoksa, ona güvenmem. This tropical island has beautiful white sand beaches lined with palm trees. Bu tropik adanın palmiye ağaçları ile kaplı güzel beyaz kumlu plajları var. His teeth were white. Dişleri beyazdı. I wish I'd bought a white dress! Keşke beyaz bir elbise alsaydım! I have two cats, a black one and a white one. İki kedim var; biri siyah, biri beyaz. Is this paper white? Bu kağıt beyaz mı? I have a white cat. Beyaz bir kedim var. The eagle is white. Kartal beyazdır. Things are never black and white. Hiçbir şey siyah ve beyaz değildir. My dog is white. Köpeğim beyaz. This deodorant leaves white stains on the shirt. Bu deodorant gömlekte beyaz lekeler bırakıyor. Polar bears are white because they're old bears. Kutup ayıları beyazdır çünkü onlar yaşlı ayılardır. Dogs are white. Köpekler beyazdır. Whether it's white or black, a cat that chases mice is a good cat. Beyaz ya da siyah olsun, fareleri kovalayan bir kedi iyi bir kedidir. She told a white lie out of necessity. Mecburiyetten beyaz bir yalan söyledi. Here are two dogs; one is white and the other is black. İşte iki köpek; biri beyazdır, öteki kara. Tom and Mary are as different as black and white. Tom ve Mary siyah ve beyaz kadar farklı. The snow is white. Kar beyazdır. The black telephone costs more than the white. Siyah telefon beyazdan daha pahalı. While walking down the street, I saw two white cats pissing near a car tire. Sokakta yürürken, bir araba lastiğinin yanına işeyen iki beyaz kedi gördüm. This rose has a white bloom. Bu gülün beyaz bir çiçeği vardır. A fat white cat sat on a wall and watched the two of them with sleepy eyes. Şişman beyaz bir kedi duvarın üzerine oturmuş uykulu gözlerle ikisini izliyordu. Give me two red roses and three white ones. Bana iki kırmızı gül ve üç beyaz gül verin. She had hardly opened the door when a white dog rushed out of the house. Beyaz bir köpek evin dışına fırladığında, o kapıyı henüz açmıştı. Tom is wearing a white cotton T-shirt. Tom beyaz pamuklu bir tişört giyiyor. She was clothed in a red blouse and white skirt. Kırmızı bir bluz ve beyaz bir etek giymişti. Tom and Mary are as different as black and white. Tom ve Mary siyah ve beyaz kadar farklılar. Those shoes go well with this white skirt. Bu ayakkabılar bu beyaz eteğe çok yakışıyor. Tom sounds like a white guy. Tom beyaz bir adam gibi konuşuyor. She wore a white dress. O beyaz bir elbise giydi. Excluding Barack Obama, all presidents of the United States were white. Barack Obama hariç, Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm başkanları beyazdı. She was wearing a white T-shirt. Beyaz bir tişört giyiyordu. Tom wrote his name on the white board. Tom beyaz tahta üzerine adını yazdı. I usually wear a white shirt to work. İşe giderken genelde beyaz gömlek giyerim. Tom has a white dog. Tom'un beyaz bir köpeği var. My laser printer only prints in black and white. Lazer yazıcım sadece siyah beyaz yazdırıyor. It's perfectly white. Mükemmel beyaz. I have a black dog and a white dog. Bir siyah ve bir beyaz köpeğim var. Tom was wearing a white sports jacket. Tom beyaz bir spor ceket giyiyordu. Tom turned white. Tom beyaza döndü. Layla was angry with all white people. Layla tüm beyazlara öfkeliydi. A white cloud is floating in the blue summer sky. Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde süzülüyor. These candles aren't white. Bu mumlar beyaz değil. Tom's dog has black and white spots. Tom'un köpeğinin siyah ve beyaz lekeleri var. The picture is in black and white. Bu resim siyah ve beyaz. I like the red dress more than the white. Kırmızı elbiseyi beyaz olandan daha çok seviyorum. The sand on the beach was white. Plajdaki kum beyazdı. He has a white dog. Onun beyaz köpeği var. The girl dressed in white is his fiancée. Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı. The pen is white. Kalem beyaz. Snow is white because its molecules reflect all the colors of the sun's rays. Kar beyazdır çünkü onun molekülleri güneş ışınlarının tüm renklerini yansıtır. The paper is white. Kağıt beyazdır. She wore a beautiful white dress. O, güzel beyaz bir elbise giydi. Mary had a little lamb whose fleece was white as snow. Meryem'in küçük bir kuzusu vardı, tüyleri kar gibi beyazdı. Mary wore a plain white dress. Mary düz beyaz bir elbise giymişti. The daisy is white. Bu Papatya beyazdır. A fat white cat sat on a wall and watched them with sleepy eyes. Şişman beyaz bir kedi duvarın üzerine oturmuş uykulu gözlerle onları izliyordu. You're white as a sheet. Sen bir çarşaf gibi beyazsın. The sun is white. Güneş beyaz. Tom wore a red and white striped tie. Tom, kırmızı ve beyaz çizgili kravat taktı. Paper is white. Kağıt beyazdır. Even the blackest cow only gives white milk. En siyah inek bile sadece beyaz süt verir. He would drink a white or red wine. O beyaz ya da kırmızı şarap içmek istiyordu. Why is snow white? Kar neden beyaz? Layla hated white people. Layla beyazlardan nefret ediyordu. Her skin is more white than snow. Onun cildi kardan daha beyaz. Everything is white. Her şey beyaz. I usually wear a white shirt. Ben genellikle beyaz bir gömlek giyerim. Whether it's white or black, a cat that chases mice is a good cat. İster beyaz ister siyah olsun, fareleri kovalayan bir kedi iyi bir kedidir. They are waiting for you next to the long white house. Onlar uzun beyaz evin yanında seni bekliyorlar. The girl wearing a white dress is my sister. Beyaz elbise giyen kız benim kardeşim. Tom is wearing a white cotton shirt. Tom beyaz bir pamuklu gömlek giyiyor. The black grapes are as sweet as the white ones. Siyah üzümler de beyazlar kadar tatlı. He has got two cats, one is white, one is black. Biri beyaz diğeri siyah renkli olan iki tane kedisi var. I have a white dog and a black dog. Bir beyaz köpeğim, bir de siyah köpeğim var. Tom spilled the can of blue paint on the white carpet. Tom beyaz halı üzerine mavi boya kutusunu döktü. She eats but white meat. Beyaz etten başka bir şey yemiyor. His hair has turned white. Saçları beyaza dönüştü. They are waiting for you next to the long white house. Uzun beyaz evin yanında seni bekliyorlar. You see a white building at the foot of the hill. Tepenin dibinde beyaz bir bina görüyorsun. Tom handed Mary a plain white envelope. Tom, Mary'ye düz beyaz bir zarf verdi. Tom had white shoes on. Tom'un ayağında beyaz ayakkabılar vardı. The playground is divided into three areas by white lines. Oyun alanı beyaz çizgilerle üç bölüme ayrılmıştır. Which do you prefer, white wine or red wine? Hangisini tercih edersin, beyaz mı yoksa kırmızı şarap mı? Which do you like better, white rice or brown rice? Hangisini daha çok seviyorsun, beyaz pirinç mi kahverengi pirinç mi? This deodorant leaves white stains on the shirt. Bu deodorant, gömlek üzerinde beyaz lekeler bırakıyor. The horse is not white. At beyaz değildir. Show More (662)
2	white	bembeyaz	adj.
	It's perfectly white. Bembeyaz. She was dressed all in white for the wedding. Düğün için bembeyaz giyinmişti. Layla turned white. Layla bembeyaz kesildi. His face went white with fear. Yüzü korkudan bembeyaz oldu. Layla turned white. Layla bembeyaz oldu. Tom is white as a sheet. Tom bembeyaz. Her face turned white. Yüzü bembeyaz olmuştu. I hope we have a white Christmas. Umarım bembeyaz bir Noel geçiririz. Her face turned white. Yüzü bembeyaz oldu. The snow is white. Kar bembeyaz. Everything's white outside. Dışarıda her şey bembeyaz. It is white as snow. Kar gibi bembeyaz. It's all white. Bembeyaz. Show More (10)
3	white	beyaz renk	n.
	Tom's dog is white. Tom'un köpeği beyaz renklidir. White makes the room look bigger. Beyaz renk, odanın daha büyük görünmesini sağlar. Both girls are wearing white suits. Her iki kız da beyaz renkli takım elbise giyiyorlar. The dogs are white. Köpekler beyaz renklidirler. Show More (1)
4	white	ak	n.
	Fold the egg whites into the egg yolks. Yumurta aklarını yumurta sarılarına katın. Fold the egg whites into the lemon curd. Yumurta aklarını limonlu lorun içine katlayın. Beat the egg whites until stiff. Yumurta aklarını katılaşıncaya kadar çırp. Show More (0)
5	white	beyaz giysiler	n.
	The girl dressed in white is his fiancée. Beyaz giysili kız onun nişanlısıdır. The lady dressed in white is a famous actress. Beyaz giysili kadın ünlü bir aktris. Show More (-1)
6	white	beyazlar içinde	adj.
	You look good in white. Beyazlar içinde iyi görünüyorsun. Show More (-2)
7	white	karlı (dağ vb.)	adj.
	I hope we have a white Christmas. Umarım karlı bir Noel geçiririz. Show More (-2)
8	white	beyazlar giymiş	adj.
	The woman in white is a famous actress. Beyaz giymiş kadın ünlü bir aktris. Show More (-2)