crisis - Turc Anglais Dictionnaire

crisis

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "crisis" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 12 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
crisis n. kriz
This morning we talked in this House about the foot and mouth crisis of 2001.
Bu sabah bu Mecliste 2001 yılındaki şap krizi hakkında konuştuk.

More Sentences
General
crisis n. kriz
When, at the same time, a crisis like that in Afghanistan occurs, the problem becomes clear.
Aynı zamanda Afganistan'daki gibi bir kriz ortaya çıktığında sorun daha da netleşiyor.

More Sentences
Trade/Economic
crisis n. kriz
Some Member States, including Ireland, were additionally afflicted by the foot and mouth crisis.
İrlanda dahil bazı Üye Devletler, ayrıca ağız ve ayak hastalığı kriziyle de uğraşmaktadır.

More Sentences
Technical
crisis n. kriz
It is no good arriving when the crisis is over.
Kriz sona erdiğinde varmak iyi değildir.

More Sentences
Common Usage
crisis n. bunalım
crisis n. buhran
General
crisis n. badire
crisis n. dönüm noktası
Medical
crisis n. akse
crisis n. bunluk
crisis n. nöbet
Psychology
crisis n. bunalım

Sens de "crisis" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 299 résultat(s)

Anglais Turc
General
crisis management n. kriz yönetimi
I welcome active participation by the EU in crisis management, together with cooperation within the defence industry.
AB'nin kriz yönetimine aktif katılımını ve savunma sanayiinde işbirliğini memnuniyetle karşılıyorum.

More Sentences
energy crisis n. enerji krizi
We are all aware that the international energy crisis, in particular, means that action is urgently needed.
Hepimiz özellikle uluslararası enerji krizinin acilen harekete geçilmesi gerektiği anlamına geldiğinin farkındayız.

More Sentences
cyprus crisis n. kıbrıs krizi
For the first time after the Cyprus crisis, Turkish troops and military aircraft were in Greece.
Kıbrıs krizinden sonra ilk kez Türk askerleri ve askeri uçakları Yunanistan'da bulunmuştur.

More Sentences
cuban missile crisis n. küba füze krizi
The world was on the very brink of nuclear war during the Cuban Missile Crisis in October 1962.
1962 Ekim'indeki Küba Füze Krizi'nde dünya tam da nükleer savaşın eşiğine gelmişti.

More Sentences
economic crisis n. ekonomik kriz
At a time of economic crisis, it is usual to endeavour to find ways of boosting the economy.
Ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, ekonomiyi canlandırmanın yollarını bulmak için çaba sarf etmek olağandır.

More Sentences
food crisis n. gıda krizi
A year ago today a food crisis was unleashed as a result of the presence of alphabenzopyrenes in olive pomace oil.
Bir yıl önce bugün, prina yağında alfabenzopiren bulunması nedeniyle bir gıda krizi ortaya çıkmıştı.

More Sentences
midlife crisis n. orta yaş krizi
Tom is going through a midlife crisis.
Tom orta yaş krizi geçiriyor.

More Sentences
solve the crisis v. krizi çözmek
Critics do not solve the crisis.
Eleştiriler krizi çözmez.

More Sentences
Trade/Economic
debt crisis n. borç krizi
The debt crisis is not over.
Borç krizi bitmedi.

More Sentences
currency crisis n. döviz krizi
We have lived through 120 currency crises, and they cannot be abolished.
Biz 120 döviz krizi yaşadık ve bunlar ortadan kaldırılamaz.

More Sentences
economic crisis n. ekonomik kriz
Most of all, the Member States must be willing to counteract the looming economic crisis in Europe.
Her şeyden önce Üye Devletler, Avrupa'da yaklaşmakta olan ekonomik krize karşı koymaya istekli olmalıdır.

More Sentences
energy crisis n. enerji krizi
We condemned it and the European Union's approach to the energy crisis needs to be completely overhauled.
Bunu kınıyoruz ve Avrupa Birliği'nin enerji krizine yönelik yaklaşımının tamamen gözden geçirilmesi gerekiyor.

More Sentences
financial crisis n. finansal kriz
Less growth, less employment and more misery accompany financial crises.
Daha az büyüme, daha az istihdam ve daha fazla sefalet finansal krizlere eşlik ediyor.

More Sentences
crisis management n. kriz yönetimi
Secondly, we need to ensure that we have a proper civilian crisis management arrangement.
İkinci olarak uygun bir sivil kriz yönetimi düzenlemesine sahip olduğumuzdan emin olmalıyız.

More Sentences
crisis situation n. kriz durumu
In other words, poverty, unemployment and the serious crisis situation are not the whole story.
Başka bir deyişle, yoksulluk, işsizlik ve ciddi kriz durumu hikayenin tamamı değildir.

More Sentences
global crisis n. küresel kriz
Finally, I cannot see a role for the European Central Bank in global crisis prevention.
Son olarak küresel krizin önlenmesinde Avrupa Merkez Bankası'nın bir rolü olduğunu düşünmüyorum.

More Sentences
financial crisis n. mali kriz
The financial crisis is even more serious in Europe than it is in the United States.
Mali kriz Avrupa'da ABD'de olduğundan çok daha ciddi boyutlardadır.

More Sentences
monetary crisis n. para krizi
A monetary crisis is defined as the depreciation of a currency by more than 25% in one year.
Para krizi, bir para biriminin bir yıl içinde %25'ten fazla değer kaybetmesi olarak tanımlanmaktadır.

More Sentences
international crisis n. uluslararası kriz
There is no Iraqi crisis, but an extremely serious international crisis deliberately created by the Bush administration.
Ortada bir Irak krizi yok, Bush yönetimi tarafından kasıtlı olarak yaratılan son derece ciddi bir uluslararası kriz var.

More Sentences
during the crisis expr. kriz sırasında
His company went under during the crisis.
Onun şirketi kriz sırasında iflas etti.

More Sentences
Law
constitutional crisis n. anayasal kriz
We could start a major constitutional crisis with the Council.
Konsey ile büyük bir anayasal kriz başlatabiliriz.

More Sentences
Politics
diplomatic crisis n. diplomatik kriz
A diplomatic crisis arose between the two nations.
İki ülke arasında bir diplomatik kriz ortaya çıktı.

More Sentences
economic crisis n. ekonomik kriz
State aid must be defined and provided by a nation at times of economic crisis.
Devlet yardımı, ekonomik kriz dönemlerinde bir ulus tarafından tanımlanmalı ve sağlanmalıdır.

More Sentences
economic crisis n. ekonomik kriz
State aid must be defined and provided by a nation at times of economic crisis.
Devlet yardımı tanımlanmalı ve ekonomik kriz dönemlerinde bir ulus tarafından sağlanmalıdır.

More Sentences
energy crisis n. enerji krizi
We condemned it and the European Union's approach to the energy crisis needs to be completely overhauled.
Bunu kınadık ve Avrupa Birliği'nin enerji krizine yönelik yaklaşımının tamamen gözden geçirilmesi gerekiyor.

More Sentences
financial crisis n. finansal kriz
I do not believe that introduction of the Tobin tax could prevent financial crises.
Tobin vergisinin uygulanmasının finansal krizleri önleyebileceğine inanmıyorum.

More Sentences
financial crisis n. finansal kriz
I suppose that in the universe there is an infinite number of financial crises.
Sanırım evrende sonsuz sayıda finansal kriz var.

More Sentences
food crisis n. gıda krizi
In some of these countries or regions, the food crisis is not a general crisis.
Bu ülkelerin ya da bölgelerin bazılarında gıda krizi genel bir kriz değildir.

More Sentences
crisis management n. kriz yönetimi
Turkey has contributed significantly to crisis management operations in the Western Balkans.
Türkiye, Batı Balkanlar'daki kriz yönetim operasyonlarına önemli katkıda bulunmuştur.

More Sentences
cuban missile crisis n. küba füze krizi
The world was on the very brink of nuclear war during the Cuban Missile Crisis in October 1962.
Ekim 1962'deki Küba Füze Krizi sırasında dünya nükleer savaşın eşiğindeydi.

More Sentences
refugee crisis n. mülteci krizi
The refugee crisis could shake up the political landscape in Germany.
Mülteci krizi Almanya'daki siyasi manzarayı sarsabilir.

More Sentences
hostage crisis n. rehine krizi
The hostage crisis created a diplomatic crisis between the two nations.
Rehine krizi iki ülke arasında diplomatik krize neden oldu.

More Sentences
crisis prevention v. krizleri önlemek
The development of a European strategic concept with the emphasis on crisis prevention is a splendid objective.
Krizlerin önlenmesine vurgu yapan bir Avrupa stratejik konseptinin geliştirilmesi muhteşem bir hedeftir.

More Sentences
General
crisis of identity n. kimlik krizi
crisis resolution teams n. kriz çözme ekipleri
crisis management center n. kriz merkezi
crisis management counter n. kriz masası
iran hostage crisis n. iran rehine krizi
governmental crisis n. hükümet bunalımı
crisis of identity n. kimlik bunalımı
the gulf crisis n. körfez krizi
a year after the crisis n. krizden bir yıl sonra
puberty crisis n. ergenlik krizi
economic crisis n. ekonomik bunalım
economic crisis n. iktisadi bunalım
crisis relocation n. kriz durumu tahliyesi
regime crisis n. rejim bunalımı
severe economic crisis n. ağır ekonomik kriz
iraq-kuwait crisis n. ırak-kuveyt krizi
mid-life crisis n. orta yaş bunalımı
food crisis n. yiyecek krizi
terminal crisis n. nihai kriz
terminal crisis n. terminal krizi
outbreak of crisis n. krizin çıkması
outbreak of crisis n. kriz çıkması
outbreak of crisis n. krizin patlak vermesi
crisis hotline n. alo kriz hattı
the most forgotten crisis n. en çok unutulan kriz
crisis desk n. kriz masası
mid-day crisis n. gün ortası krizi
effects of global crisis n. global krizin etkileri
biotic crisis n. birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi
biotic crisis n. kitlesel yok oluş
crisis communication n. kriz iletişimi
urban crisis n. kentsel kriz
power crisis n. yetki krizi
cause crisis v. kriz yaratmak
go through a crisis v. buhran geçirmek
weather a crisis v. düze çıkmak
weather the crisis v. badireyi atlatmak
weather the crisis v. badire atlatmak
survive a crisis v. badireyi atlatmak
survive a crisis v. badire atlatmak
go through a grave crisis v. ağır kriz geçirmek
throw into grave crisis v. ağır krize sokmak
go into a grave crisis v. ağır krize girmek
resolve the crisis v. krizi aşmak
overcome the crisis v. krizi aşmak
resolve the crisis v. krizden çıkmak
resolve the crisis v. krizi çözmek
overcome the crisis v. krizden çıkmak
solve the crisis v. krizden çıkmak
defuse the crisis v. krizi çözmek
overcome the crisis v. kriz atlatmak
go through a crisis v. krize girmek
crisis arise v. kriz çıkmak
have crisis v. kriz yaşamak
experience a crisis v. kriz yaşamak
face crisis v. kriz yaşamak
experience a crisis v. krize girmek
be faced with a crisis v. kriz yaşamak
result in crisis v. krize neden olmak
cause crisis v. krize yol açmak
result in crisis v. krize yol açmak
result in crisis v. kriz ile sonuçlanmak
cause crisis v. krize neden olmak
cause crisis v. krize sebep olmak
result in crisis v. krizle sonuçlanmak
result in crisis v. krize sebep olmak
lead to crisis v. krize sebep olmak
lead to crisis v. krize neden olmak
lead to crisis v. krize yol açmak
induce a crisis v. krize sebep olmak
induce a crisis v. krize neden olmak
fight the global crisis v. küresel krizle mücadele etmek
fight against the global crisis v. küresel krizle mücadele etmek
prevent the crisis v. krizi engellemek
have a financial crisis v. mali kriz yaşamak
suffer from the crisis v. krizden yara almak
cause the crisis which led to patient’s death v. hastanın ölümüyle sonuçlanan krize yol açmak
handle the crisis in his own way v. krizle kendi yöntemiyle başa çıkmak
deal with the crisis in his own way v. krizle kendi yöntemiyle başa çıkmak
handle the crisis in his own way v. krizle kendi yöntemiyle baş etmek
deal with the crisis in his own way v. krizle kendi yöntemiyle baş etmek
come out of the crisis stronger v. krizden güçlenmiş olarak çıkmak
come out of the crisis stronger v. krizden daha güçlü çıkmak
come out of the crisis stronger v. krizden daha güçlü olarak çıkmak
set up a crisis center v. kriz merkezi kurmak
crisis ridden adj. kriz içinde
crisis driven adj. kriz güdümlü
in crisis adj. buhranlı
Colloquial
it’s safe to say that the crisis period is over expr. kriz döneminin bittiğini söyleyebiliriz
Idioms
crisis actor n. kriz aktörü
crisis actor n. acil durum görevlilerinin eğitim tatbikatlarında kurbanı canlandıran kişi
crisis actor n. (komplo teorisi) yaşanan trajik bir vakada mağdurlardan biriymiş gibi yapan kişi
a crisis in the making n. geliyorum diyen kriz/felaket
crisis actor n. acil durum tatbikatlarında kazazede rolünü oynayan kişi
crisis actor n. kriz aktörü
crisis actor n. komplo teorisyenlerine göre bir olayda, devlet ya da gizli örgütler tarafından tutulmuş kişi
crisis actor n. devlet ya da gizli örgütler tarafından tutulmuş paralı oyuncu
opioid crisis n. opioid krizi
opioid crisis n. abd ve kanada'da 2015'ten sonra yaşanan opioid bazlı uyuşturucu krizi
be in the grip of the crisis v. krizin pençesinde olmak
Speaking
crisis averted expr. kriz çözüldü
I think I'm having a midlife crisis expr. sanırım orta yaş krizi geçiriyorum
crisis will loom expr. kriz baş gösterecek
Trade/Economic
asian economic crisis n. asya ekonomik krizi
asian crisis n. asya krizi
euro crisis n. avro krizi
debt crisis n. borç bunalımı/krizi
stock market crisis n. borsa krizi
foreign trade crisis n. dış ticaret krizi
world economic crisis n. dünya ekonomik bunalımı
economic crisis n. ekonomik bunalım
energy crisis n. enerji buhranı
economic crisis n. ekonomik bunalım
euro crisis n. euro krizi
approaching crisis n. gelen kriz
an effective crisis management n. etkin bir kriz yönetimi
the coming crisis n. gelen kriz
global crisis n. global kriz
confidence crisis n. güven bunalımı
confidence crisis n. güven krizi
crisis of confidence n. güven krizi
economic crisis n. iktisadi kriz
economic crisis n. iktisadi buhran
mid-career crisis n. kariyer ortası krizi
crisis pressure n. kriz baskısı
post crisis n. kriz sonrası
crisis team n. kriz takımı
crisis cartel n. kriz karteli
crisis period n. kriz dönemi
crisis economy n. kriz ekonomisi
crisis environment n. kriz ortamı
crisis team n. kriz ekibi
crisis diplomacy n. kriz diplomasisi
spread of crisis n. krizin yayılması
financial crisis n. mali buhran
liquidity crisis n. likidite krizi
global financial crisis n. küresel mali kriz
fiscal crisis n. mali kriz
current crisis atmosphere n. mevcut kriz ortamı
current crisis environment n. mevcut kriz ortamı
balance of payments crisis n. ödemeler dengesi krizi
money crisis n. para krizi
money crisis n. para darlığı
real crisis n. reel kriz
full blown-crisis n. tam anlamıyla bir kriz
full blown-crisis n. tam gelişmiş kriz
commercial crisis n. ticari kriz
approaching crisis n. yaklaşan kriz
the coming crisis n. yaklaşan kriz
energy crisis n. enerji kaynaklarının teminindeki azalma ve fiyat artışından kaynaklanan ekonomik problem
paradigm crisis n. paradigma krizi
fall into a financial crisis v. finansal krize girmek
be faced with a financial crisis v. finansal krize girmek
have a financial crisis v. finansal krize girmek
escalate the crisis v. krizi tırmandırmak
increase the crisis v. krizi tırmandırmak
fall into a financial crisis v. mali krize girmek
be faced with a financial crisis v. mali krize girmek
incite the crisis v. krizi tırmandırmak
provoke the crisis v. krizi tırmandırmak
have a financial crisis v. mali krize girmek
turn the crisis into an opportunity v. krizi bir fırsata dönüştürmek
inflame the crisis v. krizi tırmandırmak
in a time of crisis expr. kriz anında
in time of crisis expr. kriz zamanında
during the crisis expr. kriz esnasında
in a time of crisis expr. kriz zamanında
during a time of crisis expr. kriz zamanında
in time of crisis expr. kriz anında
during a time of crisis expr. kriz anında
Law
constitutional crisis n. anayasa krizi
Politics
hunger crisis n. açlık krizi
fuel and food crisis n. akaryakıt ve gıda krizi
debt crisis n. borç krizi
fiscal crisis of the state n. devletin mali bunalımı
conference on the world financial and economic crisis and its impact on development n. dünya finansal ve ekonomik krizi ve kalkınma üzerindeki etkileri kongresi
refugee crisis n. göç krizi
immigration crisis n. göç krizi
cabinet crisis n. hükümet krizi
humanitarian crisis n. insanlık krizi
stable crisis n. istikrarlı kriz
crisis desk n. kriz masası
crisis center n. kriz merkezi
post-crisis world n. kriz sonrası dünya
gulf crisis n. körfez krizi
anti-crisis plan n. kriz önleme planı
pre-crisis levels n. kriz öncesi düzeyler
global economic crisis. n. küresel ekonomik kriz
cuban missile crisis n. küba krizi
global crisis n. küresel kriz
liquidity crisis n. likidite krizi
refugee cri̇si̇s n. mülteci krizi
systemic banking crisis n. sistemsel bankacılık krizi
cross-border crisis management n. sınır ötesi kriz yönetimi
capital account crisis n. sermaye dengesi krizi
water crisis n. su krizi
international debt crisis n. uluslararası borç krizi
subprime mortgage crisis n. yüksek riskli konut kredisi krizi
Medical
adrenal crisis n. adrenal kriz
familial mediterranean fever acute crisis n. ailesel akdeniz ateşi akut krizi
akinetic crisis n. akinetik kriz
thyroid crisis n. bazedovizm
blast crisis n. blast krizi
ocu logyric crisis n. gözler tavanda fenomeni
hemolytic crisis n. hemolitik kriz
hypercalcemic crisis n. hiperkalsemik kriz
blast crisis of chronic myelocytic leukemia n. kronik miyelositik löseminin blast krizi
oculogyric crisis n. okulerjik kriz
pel crisis n. pel sendromu
plafonnemenf s crisis n. plafonnement kriz
traumatic crisis n. sarsıcı kriz
pulmonary crisis n. pulmoner kriz
traumatic crisis n. travmatik kriz
thyroid crisis n. tiroit krizi
thyrotoxic crisis n. tiroit krizi
thyroid crisis n. tiroid krizi
accidental crisis n. tesadüfi kriz
oculogyric crisis n. okülojiik kriz
crisis intervention n. krize müdahale
Psychology
adrenal crisis n. adrenal krizi
quarter life crisis n. çeyrek yaş krizi
quarter life crisis n. çeyrek yaş bunalımı
adolescent crisis n. ergenlik krizi
juvenile crisis n. erginlik bunalımı
filial crisis n. evlatlık krizi
suicidal crisis n. intihar bunalımı
identity crisis n. kimlik bunalımı
clastic crisis n. kırıcılık krizi
midlife crisis n. ortayaş bunalımı
normative-crisis models n. normatif-kriz modelleri
midlife crisis n. orta yaş bunalımı
maturational crisis n. olgunlaşma krizi
psychosocial crisis n. psikososyal kriz
accidental crisis n. rastlantısal kriz
therapeutic crisis n. tedavi krizi
existential crisis n. varoluşsal kriz
quarter life crisis n. 30 yaş sendromu
existential crisis n. varoluşsal bunalım
quarterlife crisis n. çeyrek yaş krizi
quarterlife crisis n. 25 yaş sendromu
identity crisis n. benlik krizi
identity crisis n. şahsiyet buhranı
identity crisis n. hedef ve önceliklere ilişkin kafa karışıklığı
existential crisis n. varoluşsal sancı
existential crisis n. varoluş sancısı
existential crisis n. varoluş krizi
Pathology
addisonian crisis n. addison krizi
thyroid crisis or storm n. tiroid krizi veya fırtınası
Optics
glaucomatocyclitic crisis n. glokomatosiklitik kriz
oculogyric crisis n. okülogirik kriz
Social Sciences
crisis nursery n. kriz sığınma evi
social crisis n. sosyal bunalım
social crisis n. sosyal kriz
social crisis n. toplumsal bunalım
social crisis n. toplumsal kriz
Environment
food crisis n. besin krizi
climate crisis n. iklim krizi
Military
crisis management exercise n. kriz yönetim tatbikatı
crisis management organization n. kriz yönetim örgütü
crisis establishment n. kriz zamanı kadrosu
crisis management centre n. kriz yönetim merkezi
crisis response operation n. kriz müdahale harekatı
nato crisis and response system n. nato kriz müdahale sistemi
Star Wars
dark nest crisis n. kara yuva krizi
dark reaper crisis n. kara ölüm krizi
separatist crisis n. ayrılıkçı krizi