Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | imminent adj. | eli kulağında | ||
War seems imminent. Savaş eli kulağında görünüyor. More Sentences |
||||
General | imminent adj. | yakın | ||
I hope that the Commission will be able to reassure the Committee on Fisheries that its appearance is imminent. Komisyon'un Balıkçılık Komitesi'ne bu konunun yakın zamanda ortaya çıkacağına dair güvence verebileceğini umuyorum. More Sentences |
||||
General | imminent adj. | yakında olacak | ||
The other structural need derives from the very fact that enlargement is imminent. Diğer yapısal ihtiyaç ise genişlemenin yakın olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. More Sentences |
||||
Law | ||||
Law | imminent adj. | eli kulağında | ||
According to the radio, a storm is imminent in the North. Radyoya göre, Kuzey'de bir fırtının eli kulağında. More Sentences |
||||
Law | imminent adj. | yakın | ||
Let us assure the acceding countries that we continue to look forward eagerly to their imminent membership. Katılımcı ülkeleri, yakında gerçekleşecek üyeliklerini heyecanla beklemeye devam ettiğimiz konusunda temin edelim. More Sentences |
||||
General | ||||
General | imminent adj. | yakında olmasından korkulan | ||
General | imminent adj. | olması yakın ve muhakkak | ||
General | imminent adj. | olması yakın | ||
General | imminent adj. | pek yakın | ||
General | imminent adj. | olması muhtemel | ||
General | imminent adj. | an meselesi | ||
Law | ||||
Law | imminent n. | olması yakın ve muhakkak | ||
Technical | ||||
Technical | imminent adj. | olması yakın |
Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Law | ||||
Law | imminent danger n. | yakın tehlike | ||
We think Tom might be in imminent danger. Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz. More Sentences |
||||
General | ||||
General | imminent danger n. | mutlak tehlike | ||
General | imminent [obsolete] adj. | çıkıntı yapan | ||
General | imminent [obsolete] adj. | sarkık | ||
Speaking | ||||
Speaking | it appears to be imminent expr. | yakın bir zamanda olacak gibi | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | imminent peril n. | yakın tehlike | ||
Law | ||||
Law | clear and imminent danger n. | açık ve yakın tehlike | ||
Law | imminent danger n. | muhtemel olan tehlike | ||
Law | imminent danger n. | muhakkak tehlike | ||
Pathology | ||||
Pathology | imminent abortion n. | düşük tehdidi | ||
Environment | ||||
Environment | imminent prediction n. | erken tahmin | ||
Military | ||||
Military | imminent enemy approach n. | muhtemel düşman yaklaşma istikameti | ||
Military | contact imminent n. | temas kaçınılmaz |