| Anglais | Turc | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | linguistic adj. | dilsel | ||
|
This causes problems, for example, of a linguistic nature, a matter of some importance to the European Union. Bu, örneğin Avrupa Birliği için önemli bir konu olan dilsel nitelikte sorunlara neden olmaktadır. More Sentences |
||||
| General | linguistic adj. | dilbilimsel | ||
|
Quite apart from the Gallic bias of its content, this timetable started out as a tall order in linguistic terms. İçeriğindeki Galya yanlılığı bir yana bu zaman çizelgesi dilbilimsel açıdan uzun bir sipariş olarak başladı. More Sentences |
||||
| Linguistics | ||||
| Linguistics | linguistic adj. | dilbilimsel | ||
|
Obviously, that is not a linguistic mistake but a highly political issue. Belli ki bu dilbilimsel bir hata değil, son derece siyasi bir konudur. More Sentences |
||||
| Linguistics | linguistic adj. | dilsel | ||
|
Otherwise, what we put in before was also a linguistic correction. Aksi takdirde daha önce koyduğumuz şey de dilsel bir düzeltmeydi. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | linguistic adj. | sözel | ||
| General | linguistic adj. | dilbilim ile ilgili | ||
| General | linguistic adj. | dile ait | ||
