1 |
assume |
varsaymak |
v. |
|
- We must not assume the worst.
- En kötüyü varsaymamamız gerek.
- I therefore assume that you will value the time available to you.
- Bu nedenle size ayrılan süreye değer vereceğinizi varsayıyorum.
- I assume that this has simply escaped your notice.
- Bunun sizin gözünüzden kaçtığını varsayıyorum.
- Indeed, we could assume that the United States would share fundamental legal concepts with the EU.
- Gerçekten de Amerika Birleşik Devletleri'nin AB ile temel hukuki kavramları paylaşacağını varsayabiliriz.
- One would therefore assume that the European Parliament would not be represented.
- Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'nun temsil edilmeyeceği varsayılabilir.
- I assume the Commission is willing to do more should it be necessary.
- Komisyon'un gerekli olması halinde daha fazlasını yapmaya istekli olduğunu varsayıyorum.
- But that does rather assume that Saddam Hussein will now work with the inspectors.
- Ancak bu daha ziyade Saddam Hüseyin'in artık müfettişlerle çalışacağını varsaymaktadır.
- We assume that state terrorism is referred to in connection with states that fund terrorist organisations.
- Devlet terörizminden, terör örgütlerini finanse eden devletlerle bağlantılı olarak bahsedildiğini varsayıyoruz.
- I assume that the other points of order concern the same matter.
- Diğer taleplerin de aynı konuyla ilgili olduğunu varsayıyorum.
- So my request - and I assume I speak here for the whole House - is that the projects be implemented.
- Dolayısıyla benim talebim, ki burada tüm Meclis adına konuştuğumu varsayıyorum, projelerin hayata geçirilmesidir.
- They assume results from negotiations that do not exist, nor will they exist in the future.
- Mevcut olmayan ve gelecekte de olmayacak olan müzakerelerin sonuçlarını varsayıyorlar.
- I therefore assume that you will consult Parliament before any final decision is taken.
- Bu nedenle nihai bir karar alınmadan önce Parlamentoya danışacağınızı varsayıyorum.
- We are assuming that Greece will also feel a sense of responsibility towards the Northern Dimension.
- Yunanistan'ın da Kuzey Boyutuna karşı sorumluluk hissedeceğini varsayıyoruz.
- I am assuming that this will be the last time you offend a Member in this way.
- Bunun bir Üyeyi bu şekilde son kez rencide edişiniz olacağını varsayıyorum.
- First of all, I assume the solidarity fund is a general fund.
- Öncelikle, dayanışma fonunun genel bir fon olduğunu varsayıyorum.
- When considering this issue, we cannot be homogenous and assume that everybody is equal.
- Bu konuyu değerlendirirken homojen olamayız ve herkesin eşit olduğunu varsayamayız.
- I assume that Amendment No 47 now lapses.
- 47 No.lu Değişikliğin artık geçersiz olduğunu varsayıyorum.
- Let's assume that in a specific case, proceedings have ended and a judgment has been handed down.
- Belirli bir davada yargılamanın sona erdiğini ve bir karar verildiğini varsayalım.
- We can therefore assume that this issue will be delayed.
- Dolayısıyla bu konunun erteleneceğini varsayabiliriz.
- One would therefore assume that the European Parliament would not be represented.
- Bu nedenle Avrupa Parlamentosu'nun temsil edilmeyeceği varsayılabilir.
- It also assumes the existence of a political area, the most advanced form of which is still the nation.
- Ayrıca, en gelişmiş biçimi hala ulus olan bir siyasi alanın varlığını varsayar.
- The decision was only taken recently, so we assume that these funds are adequate.
- Karar kısa süre önce alınmıştır, bu nedenle bu fonların yeterli olduğunu varsayıyoruz.
- When considering this issue, we cannot be homogenous and assume that everybody is equal.
- Bu konuyu ele alırken homojen olamayız ve herkesin eşit olduğunu varsayamayız.
- We assume that state terrorism is referred to in connection with states that fund terrorist organisations.
- Devlet terörizminden kastedilenin, terör örgütlerini finanse eden devletler olduğunu varsayıyoruz.
- I assume that this is an omission and I would be grateful if it could be resolved before the vote tomorrow.
- Bunun bir ihmal olduğunu varsayıyorum ve yarınki oylamadan önce çözülürse minnettar olurum.
- I assume that the Council is prepared to approve our proposals.
- Konseyin tekliflerimizi onaylamaya hazır olduğunu varsayıyorum.
- It was an undated letter but I assume it was issued yesterday.
- Tarihsiz bir mektuptu ancak dün yayınlandığını varsayıyorum.
- We can assume that sooner or later, other countries will join as well.
- Er ya da geç diğer ülkelerin de buna katılacağını varsayabiliriz.
- It was an undated letter, but I assume it was issued yesterday.
- Tarihsiz bir mektuptu ama dün verildiğini varsayıyorum.
- What reason do you now have to assume that those missions will be worthwhile?
- Şimdi bu görevlerin faydalı olacağını varsaymak için ne gibi bir sebebiniz var?
- Let us assume that both sides in Cyprus agree to a solution based on the Annan plan by 28 February.
- Kıbrıs'taki her iki tarafın da 28 Şubat'a kadar Annan planı temelinde bir çözüm üzerinde anlaştığını varsayalım.
- It also assumes the existence of a political area, the most advanced form of which is still the nation.
- Ayrıca, en gelişmiş biçimi hala ulus olan bir siyasi alanın varlığını da varsayar.
- I assume, though, that you have heard of its two stars, Hugh Grant and Andy McDowell.
- Yine de, filmin iki yıldızı Hugh Grant ve Andy McDowell'ı duyduğunuzu varsayıyorum.
- I still assume that most Albanians want it.
- Hala Arnavutların çoğunun bunu istediğini varsayıyorum.
- That is all we can do, but I also assume that the recommendation will be followed.
- Yapabileceğimiz tek şey bu, ancak tavsiyeye uyulacağını da varsayıyorum.
- I therefore, assume that you will value the time available to you.
- Bu nedenle, size ayrılan zamana değer vereceğinizi varsayıyorum.
- Indeed, we could assume that the United States would share fundamental legal concepts with the EU.
- Gerçekten de ABD'nin AB ile temel hukuki kavramları paylaşacağını varsayabiliriz.
- I also assume that most Macedonians want it.
- Ayrıca Makedonların çoğunun bunu istediğini varsayıyorum.
- We would be foolish too to assume that the Iraqi war is a one-off war plan.
- Irak savaşının tek seferlik bir savaş planı olduğunu varsaymak da aptallık olur.
- Once again, I assume that matters will develop as indicated by the honourable Member.
- Bir kez daha meselelerin Sayın Üyenin belirttiği şekilde gelişeceğini varsayıyorum.
- We also assume that the Commission will act responsibly if it becomes necessary to make use of it.
- Ayrıca Komisyonun bunu kullanmasının gerekli olması halinde sorumlu bir şekilde hareket edeceğini varsayıyoruz.
- However, there are many scientists who assume that it probably did.
- Bununla birlikte, muhtemelen öyle olduğunu varsayan birçok bilim insanı vardır.
- Let us assume that a decision is taken on state aid.
- Devlet yardımı konusunda bir karar alındığını varsayalım.
- I am just pointing this out; I assume that it will be mentioned in the history books.
- Bunu sadece belirtiyorum; tarih kitaplarında bahsedileceğini varsayıyorum.
- I also assume that the Presidents of the Italian Parliament should be perfectly able to defend their own institutions.
- Ayrıca İtalyan Parlamentosu Başkanlarının kendi kurumlarını mükemmel bir şekilde savunabileceklerini varsayıyorum.
- What reason do you now have to assume that those missions will be worthwhile?
- Şimdi bu görevlerin faydalı olacağını varsaymak için ne gibi bir nedeniniz var?
- I assume that the Minutes have not been approved on this point and will not therefore be approved until a later date.
- Tutanakların bu noktada onaylanmadığını ve bu nedenle daha sonraki bir tarihe kadar onaylanmayacağını varsayıyorum.
- Assuming Fillon stays true to his platform, his becoming president has epochal importance for Europe.
- Fillon'un kendi platformuna sadık kalacağını varsayarsak, cumhurbaşkanlığı Avrupa için muazzam bir önem taşıyor.
- Am assuming they should all be released from hospital soon.
- Yakında hepsinin hastaneden taburcu edileceğini varsayıyorum.
- Assuming Fillon stays true to his platform, his becoming president has epochal importance for Europe.
- Fillon'un platformuna sadık kaldığını varsayarsak, cumhurbaşkanı olması Avrupa için çığır açıcı bir öneme sahip.
- Okay, let's assume that there is some truth to this story.
- Pekala, bu hikayede bir doğruluk payı olduğunu varsayalım.
- Philosophy assumes that the search for truth is open to all.
- Felsefe hakikat arayışının herkese açık olduğunu varsayar.
- Am assuming they should all be released from hospital soon.
- Hepsinin yakında hastaneden taburcu olacağını varsayıyorum.
- Okay, let's assume that there is some truth to this story.
- Tamam, bu hikayede bazı gerçekler olduğunu varsayalım.
- Philosophy assumes that the search for truth is open to all.
- Felsefe, hakikat arayışının herkese açık olduğunu varsayar.
- I assume you found her.
- Onu bulduğunuzu varsayıyorum.
- You should assume that Tom won't help us at all.
- Tom'un bize hiç yardım etmeyeceğini varsaymalısınız.
- I assume it's impossible to know exactly when that'll happen.
- Bunun tam olarak ne zaman olacağını bilmenin imkansız olduğunu varsayıyorum.
- We can't assume this money is Tom's.
- Bu paranın Tom'a ait olduğunu varsayamayız.
- You shouldn't just assume Tom is guilty.
- Tom'un suçlu olduğunu varsaymamalısın.
- I assume you know why I'm here.
- Neden burada olduğumu bildiğini varsayıyorum.
- Let's assume that'll happen.
- Bunun olacağını varsayalım.
- I assume you've talked to Tom.
- Tom'la konuştuğunu varsayıyorum.
- I'm assuming this is your father.
- Bunun baban olduğunu varsayıyorum.
- I assume you know what happened here yesterday.
- Dün burada ne olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- I assume you're referring to what happened here recently.
- Son zamanlarda burada olanlardan bahsettiğinizi varsayıyorum.
- I assume you know who that is.
- Kim olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- Never assume that.
- Asla varsayma.
- I assume that you've heard about what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu duyduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you're referring to Tom's problem.
- Tom'un probleminden bahsettiğinizi varsayıyorum.
- I assume your mission was a success.
- Görevinizin başarılı olduğunu varsayıyorum.
- Lander assumes that rioting and gang behavior are a result of poverty and poor economic conditions.
- Lander, isyan ve çete davranışlarının yoksulluk ve kötü ekonomik koşulların bir sonucu olduğunu varsayıyor.
- I assume you know what this is.
- Bunun ne olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- I assume you'll call me if you need anything else.
- Başka bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayacağınızı varsayıyorum.
- I assume that Tom can't swim.
- Tom'un yüzemediğini varsayıyorum.
- I assume you know what this is about.
- Bunun ne hakkında olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- I assume you know about Tom's problem.
- Tom'un sorununu bildiğinizi varsayıyorum.
- I assume you agree with me.
- Benimle aynı fikirde olduğunu varsayıyorum.
- Assuming your story is true, what should I do?
- Hikayenizin doğru olduğunu varsayarsak, ne yapmalıyım?
- We assume it's natural.
- Bunun doğal olduğunu varsayıyoruz.
- I think it's safe to assume Tom won't be here tomorrow.
- Sanırım Tom'un yarın burada olmayacağını varsaymak güvenlidir.
- I assume you'll call me if you need anything else.
- Başka bir şeye ihtiyacın olursa beni arayacağını varsayıyorum.
- I assume you're here to ask me about Tom.
- Buraya Tom hakkında soru sormaya geldiğinizi varsayıyorum.
- I assume you've heard from Tom.
- Senin Tom'dan duyduğunu varsayıyorum.
- Let's assume that'll happen.
- Onun olacağını varsayalım.
- I assume you know who did this.
- Bunu kimin yaptığını bildiğini varsayıyorum.
- I'm assuming you haven't talked to Tom yet.
- Tom'la henüz konuşmadığınızı varsayıyorum.
- I assume you'll be investigating this.
- Bunu araştıracağınızı varsayıyorum.
- I assume the two of you know each other.
- İkinizin birbirinizi tanıdığını varsayıyorum.
- I assume that Tom would like to go to Boston with us.
- Tom'un bizimle Boston'a gitmek isteyeceğini varsayıyorum.
- I assume you're angry.
- Ben senin kızgın olduğunu varsayıyorum.
- I assume there's somebody somewhere who likes Tom.
- Bir yerlerde Tom'u seven biri olduğunu varsayıyorum.
- Let's assume Tom is right.
- Tom'un haklı olduğunu varsayalım.
- I assume that's a joke.
- Bunun bir şaka olduğunu varsayıyorum.
- We can't assume this money is Tom's.
- Bu paranın Tom'un olduğunu varsayamayız.
- I assume it was an accident.
- Bunun bir kaza olduğunu varsayıyorum.
- Let's assume that Tom is right.
- Tom'un haklı olduğunu varsayalım.
- I assume you're in a hurry.
- Aceleniz olduğunu varsayıyorum.
- I assume you don't want me to leave.
- Gitmemi istemediğini varsayıyorum.
- No systematical study in economics assumes solidarity.
- Ekonomide hiçbir sistematik çalışma dayanışmayı varsaymaz.
- I assume that you're Canadian.
- Senin Kanadalı olduğunu varsayıyorum.
- I assume that you've heard from Tom.
- Tom'dan haber aldığını varsayıyorum.
- I assume this isn't the best time to ask for a promotion.
- Bunun terfi istemek için en iyi zaman olmadığını varsayıyorum.
- I'm assuming Tom knows about this.
- Tom'un bunu bildiğini varsayıyorum.
- OK, let's assume you're right.
- Tamam, haklı olduğunu varsayalım.
- I assume you've graduated from high school by now.
- Şimdiye kadar liseden mezun olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you still play golf.
- Hâlâ golf oynadığını varsayıyorum.
- I assume you asked Tom to tell Mary what the situation is.
- Tom'dan Mary'ye durumu anlatmasını istediğinizi varsayıyorum.
- I assume there's somebody somewhere who can do what needs to be done.
- Bir yerlerde yapılması gerekeni yapabilecek biri olduğunu varsayıyorum.
- I assume that boy who looks so much like you is your brother.
- Sana çok benzeyen o çocuğun kardeşin olduğunu varsayıyorum.
- I assume that your mission was a success.
- Görevinizin başarılı olduğunu varsayıyorum.
- Let's assume that Tom is correct.
- Tom'un haklı olduğunu varsayalım.
- I assume you know a little about computer programming.
- Bilgisayar programcılığı hakkında biraz bilginiz olduğunu varsayıyorum.
- I assume you brought something to eat.
- Yiyecek bir şeyler getirdiğini varsayıyorum.
- You should assume that Tom already knows about the problem.
- Tom'un sorunu zaten bildiğini varsaymalısınız.
- We assume that it's natural.
- Doğal olduğunu varsayıyoruz.
- Let's assume you're right.
- Haklı olduğunu varsayalım.
- I assume you know the way to Tom's house.
- Tom'un evine giden yolu bildiğini varsayıyorum.
- I assume that you've heard from Tom.
- Senin Tom'dan duyduğunu varsayıyorum.
- I assume you know what to do.
- Ne yapacağını bildiğini varsayıyorum.
- Lander assumes that rioting and gang behavior are a result of poverty and poor economic conditions.
- Lander, ayaklanmanın ve çete davranışının yoksulluğun ve kötü ekonomik koşulların bir sonucu olduğunu varsayıyor.
- I assume you don't want go swimming with us.
- Bizimle yüzmeye gitmek istemediğini varsayıyorum.
- I assume you're working on correcting the mistakes.
- Hataları düzeltmeye çalıştığınızı varsayıyorum.
- I assume you're here to volunteer.
- Buraya gönüllü olarak geldiğini varsayıyorum.
- Some people say you should never assume anything.
- Bazı insanlar hiçbir şeyi varsaymamanız gerektiğini söyler.
- I assume you can speak French.
- Fransızca konuşabildiğini varsayıyorum.
- I assume you've read my report.
- Raporumu okuduğunuzu varsayıyorum.
- Let's assume that won't happen.
- Onun olmayacağını varsayalım.
- I assume you know what we're supposed to do next.
- Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini bildiğini varsayıyorum.
- I assume after work you're going home right away.
- İşten sonra hemen eve gideceğini varsayıyorum.
- I assume that at some point Tom will just give up.
- Tom'un bir noktada pes edeceğini varsayıyorum.
- Maria assumes that university students learn languages more quickly than other people.
- Maria, üniversite öğrencilerinin diğer insanlardan daha çabuk dil öğrendiğini varsayıyor.
- I assume that your party was a success.
- Partinin başarılı olduğunu varsayıyorum.
- I assume you are talking about Tom.
- Tom hakkında konuştuğunuzu varsayıyorum.
- I assume you've already done that.
- Bunu çoktan yaptığını varsayıyorum.
- I assume at some point Tom will just give up.
- Tom'un bir noktada pes edeceğini varsayıyorum.
- I'm assuming French isn't your first language.
- Fransızcanın ilk dilin olmadığını varsayıyorum.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma haberi duyduğumuzda, bunun iki kişinin temel konularda anlaşamamasından kaynaklandığını varsayarız.
- I assume that it's okay with you if I take one of them.
- Onlardan birini almamın senin için sorun olmayacağını varsayıyorum.
- You should assume that email messages aren't private.
- E-posta mesajlarının özel olmadığını varsaymalısın.
- I assume it was unavoidable.
- Kaçınılmaz olduğunu varsayıyorum.
- I assume this has something to do with Tom.
- Bunun Tom'la bir ilgisi olduğunu varsayıyorum.
- I assume you've had breakfast.
- Kahvaltı yaptığınızı varsayıyorum.
- Assuming this thing actually works, we'll be rich.
- Bu şeyin gerçekten işe yaradığını varsayarsak, zengin olacağız.
- I assume you have a car.
- Bir araban olduğunu varsayıyorum.
- I assume Tom is up to no good.
- Tom'un iyi bir şey yapmadığını varsayıyorum.
- I assume you would like to meet Tom.
- Tom'la tanışmak istediğini varsayıyorum.
- I assume that Tom can speak French.
- Tom'un Fransızca konuşabildiğini varsayıyorum.
- I assume they chose Tom because he's the best person for the job.
- Tom'u bu iş için en iyi kişi olduğu için seçtiklerini varsayıyorum.
- I assume you'll not come to work tomorrow.
- Yarın işe gelmeyeceğini varsayıyorum.
- I assume you heard about Tom's death.
- Tom'un ölümünü duyduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you haven't seen Tom this morning.
- Bu sabah Tom'u görmediğinizi varsayıyorum.
- I assume Tom won't be at tonight's party.
- Tom'un bu akşamki partiye gelmeyeceğini varsayıyorum.
- I assume you know who that is.
- Onun kim olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- I assume that Tom will swim.
- Tom'un yüzeceğini varsayıyorum.
- I assume your party was a success.
- Partinizin başarılı olduğunu varsayıyorum.
- We assume that he is honest.
- Onun dürüst olduğunu varsayıyoruz.
- I assume you found Tom.
- Tom'u bulduğunu varsayıyorum.
- I assume that you can speak French.
- Fransızca konuşabildiğini varsayıyorum.
- I assume you have a passport.
- Pasaportunuz olduğunu varsayıyorum.
- I assume all our equipment is still up to date.
- Tüm ekipmanlarımızın hala güncel olduğunu varsayıyorum.
- I assume you've heard from Tom.
- Tom'dan haber aldığını varsayıyorum.
- I assume you're talking about Tom.
- Tom hakkında konuştuğunuzu varsayıyorum.
- Let's assume that Tom is correct.
- Tom doğru olduğunu varsayalım.
- I assume Tom didn't show up.
- Tom'un gelmediğini varsayıyorum.
- I assume I was invited.
- Davet edildiğimi varsayıyorum.
- Some cultures assume everybody is a slave.
- Bazı kültürler herkesin bir köle olduğunu varsayıyor.
- Many astronomers assume that the universe continues to expand forever.
- Birçok gökbilimci evrenin sonsuza dek büyümeye devam edeceğini varsayıyor.
- I assume that Tom and Mary will get married.
- Tom ve Mary'nin evleneceğini varsayıyorum.
- I assume we're doing a pretty good job since no one has complained.
- Kimse şikayet etmediğine göre iyi bir iş çıkardığımızı varsayıyorum.
- We must assume the worst.
- Biz en kötüsünü varsaymalıyız.
- I assume you all read about it.
- Hepinizin bunu okuduğunu varsayıyorum.
- I'm assuming French isn't your first language.
- Fransızca'nın ana dilin olmadığını varsayıyorum.
- I assume you'll want to stay here with us.
- Burada bizimle kalmak isteyeceğini varsayıyorum.
- I assume you've heard about Tom's promotion.
- Tom'un terfisini duyduğunu varsayıyorum.
- I assume you still live in Boston.
- Hâlâ Boston'da yaşadığını varsayıyorum.
- I assume that Tom knows how to swim.
- Tom'un yüzmeyi bildiğini varsayıyorum.
- I'm assuming it won't be a problem.
- Bunun bir sorun olmayacağını varsayıyorum.
- I assume that you're reasonable.
- Senin makul olduğunu varsayıyorum.
- I assume Tom and Mary will get married.
- Tom ve Mary'nin evleneceğini varsayıyorum.
- I assume that you've read my report.
- Raporumu okuduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you know who Tom is.
- Tom'un kim olduğunu bildiğini varsayıyorum.
- I assume you've heard about what happened here yesterday.
- Dün burada olanları duyduğunuzu varsayıyorum.
- I don't assume anything.
- Hiçbir şeyi varsaymıyorum.
- I assume you'll be paying me in cash.
- Bana nakit ödeme yapacağını varsayıyorum.
- I assume Tom did all the driving.
- Arabayı Tom'un kullandığını varsayıyorum.
- I'm assuming you haven't talked to Tom yet.
- Henüz Tom'la konuşmadığını varsayıyorum.
- I assume you know there are no classes today.
- Bugün ders olmadığını bildiğini varsayıyorum.
- I assume that Tom doesn't know how to swim.
- Tom'un yüzme bilmediğini varsayıyorum.
- Many astronomers assume that the universe continues to expand forever.
- Birçok gökbilimci evrenin sonsuza kadar genişlemeye devam ettiğini varsayıyor.
- Never assume that.
- Bunu asla varsayma.
- I assume you're referring to Tom.
- Tom'dan bahsettiğinizi varsayıyorum.
- I assume you don't want to go.
- Gitmek istemediğini varsayıyorum.
- I assume you found them.
- Onları bulduğunu varsayıyorum.
- I assume you know how to fix the problem.
- Sorunu nasıl çözeceğinizi bildiğinizi varsayıyorum.
- I think it's safe to assume Tom won't be here tomorrow.
- Bence Tom'un yarın burada olmayacağını varsaymak güvenli.
- Tom assumes Mary will be willing to help with the bake sale.
- Tom, Mary'nin kek satışına yardım etmeye istekli olacağını varsayar.
- I assume you're familiar with this concept.
- Bu kavrama aşina olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume it was unavoidable.
- Bunun kaçınılmaz olduğunu varsayıyorum.
- I assume you have some information about this.
- Bu konuda bazı bilgilere sahip olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you know where Tom hid the key.
- Tom'un anahtarı nereye sakladığını bildiğini varsayıyorum.
- I assume you haven't heard from Tom.
- Tom'dan haber almadığınızı varsayıyorum.
- I don't assume anything.
- Hiçbir şeyi varsaymam.
- I assume that you've talked to Tom.
- Tom'la konuştuğunu varsayıyorum.
- I assume you'll be explaining why all this is necessary.
- Tüm bunların neden gerekli olduğunu açıklayacağınızı varsayıyorum.
- Let's assume Tom won't be here on time.
- Tom'un zamanında gelmeyeceğini varsayalım.
- I'm assuming Tom knew about this.
- Tom'un bunu bildiğini varsayıyorum.
- You should assume that anything you do online is public.
- Çevrimiçi yaptığın bir şeyin aleni olduğunu varsaymalısın.
- I assume after work you're going home right away.
- İşten sonra hemen eve gittiğini varsayıyorum.
- I assume that was Tom's idea.
- Onun Tom'un fikri olduğunu varsayıyorum.
- I'm assuming French isn't your native language.
- Fransızca'nın ana diliniz olmadığını varsayıyorum.
- I'm assuming you have a plan.
- Bir planın olduğunu varsayıyorum.
- We assume that he is honest.
- Biz onun dürüst olduğunu varsayıyoruz.
- I assume you'll be going to the dance with Tom.
- Tom'la dansa gideceğinizi varsayıyorum.
- I assume it won't bother you if I take one of them.
- Onlardan birini almamın seni rahatsız etmeyeceğini varsayıyorum.
- I assume you studied French in high school.
- Lisede Fransızca okuduğunu varsayıyorum.
- You should assume that we won't have enough money to buy everything we want.
- İstediğimiz her şeyi almaya yetecek paramızın olmayacağını varsaymalısın.
- I assume you already tried asking Tom for help.
- Tom'dan yardım istemeyi çoktan denediğini varsayıyorum.
- Let's assume that won't happen.
- Bunun olmayacağını varsayalım.
- I assume it's clear to you now why we couldn't hire Tom.
- Tom'u neden işe alamadığımızın şimdi anladığını varsayıyorum.
- I assume you know how to get to Tom's house.
- Tom'un evine nasıl gideceğini bildiğini varsayıyorum.
- I assume Tom is here to help.
- Tom'un yardım etmek için burada olduğunu varsayıyorum.
- I assume that you're reasonable.
- Mantıklı olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume that was the only way to get the job done in time.
- İşi zamanında yaptırmanın tek yolunun o olduğunu varsayıyorum.
- We assume that it is natural.
- Bunun doğal olduğunu varsayıyoruz.
- You should assume that anything you do online is public.
- İnternette yaptığınız her şeyin herkese açık olduğunu varsaymalısınız.
- I assume that you're Canadian.
- Kanadalı olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you found him.
- Onu bulduğunu varsayıyorum.
- I assume that's the reason Tom isn't here.
- Tom'un burada olmamasının sebebinin bu olduğunu varsayıyorum.
- I assume you've had breakfast.
- Ben kahvaltıyı yaptığını varsayıyorum.
- I assume Tom will be the same as he was the last time we saw him.
- Tom'un onu son gördüğümüzde olduğu gibi olacağını varsayıyorum.
- I assume that's what you want.
- İstediğinin bu olduğunu varsayıyorum.
- I assume you don't want this.
- Bunu istemediğini varsayıyorum.
- You should assume that we won't have enough money to buy everything we want.
- İstediğimiz her şeyi satın almak için yeterli paramız olmadığını varsaymalısın.
- I'm assuming it was just a coincidence.
- Bunun sadece bir tesadüf olduğunu varsayıyorum.
- I assume Tom will eventually be arrested for what he did.
- Tom'un eninde sonunda yaptıklarından dolayı tutuklanacağını varsayıyorum.
- I assume Tom didn't forget to buy the tickets.
- Tom'un biletleri almayı unutmadığını varsayıyorum.
- I assume Tom was kidding.
- Tom'un şaka yaptığını varsayıyorum.
- I'm assuming French isn't your native language.
- Fransızcanın senin ana dilin olmadığını varsayıyorum.
- I assume that you've heard about what happened here yesterday.
- Dün burada olanları duyduğunuzu varsayıyorum.
- I assume Tom and Mary weren't at your party.
- Tom ve Mary'nin partinizde olmadığını varsayıyorum.
- Some cultures assume everybody is a slave.
- Bazı kültürler herkesin köle olduğunu varsayar.
- I'm assuming you're Canadian.
- Kanadalı olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you're not here to volunteer.
- Gönüllü olmak için gelmediğini varsayıyorum.
- Assuming what you say is true, what should I do?
- Söylediklerinizin doğru olduğunu varsayarsak, ne yapmalıyım?
- I assume that won't happen.
- Bunun olmayacağını varsayıyorum.
- I assume it was Tom's idea.
- Tom'un fikri olduğunu varsayıyorum.
- I assume that Tom will be late again.
- Tom'un yine geç kalacağını varsayıyorum.
- I assume you'll be taking a leave of absence.
- İzin alacağını varsayıyorum.
- I assume you know Tom.
- Tom'u tanıdığını varsayıyorum.
- I assume you're going somewhere with this.
- Bununla bir yere varacağını varsayıyorum.
- I assume you two know each other.
- Birbirinizi tanıdığınızı varsayıyorum.
- I assume that Tom can swim.
- Tom'un yüzebildiğini varsayıyorum.
- I assume that Tom will eat dinner with us this evening.
- Tom'un bu akşam bizimle yemek yiyeceğini varsayıyorum.
- I assume this is due to the fact that Tom is a minor.
- Bunun Tom'un reşit olmamasından kaynaklandığını varsayıyorum.
Show More (252)
|
2 |
assume |
sanmak |
v. |
|
- I assume that other Members will also be expanding on this point.
- Sanırım diğer Üyeler de bu noktayı genişleteceklerdir.
- In early obedience, as it were, to the vote which, I assume, will be a large majority in favour.
- Öyle sanıyorum ki, önceden de olduğu gibi, büyük bir çoğunluğun lehte oy kullanacağı oylamaya önceden riayet ederek.
- In early obedience, as it were, to the vote which, I assume, will be a large majority in favour.
- Sanıyorum büyük bir çoğunluğun lehte kullanacağı oylamaya olduğu gibi erken itaat etti.
- I assume that this has simply escaped your notice.
- Sanırım bu durum sizin gözünüzden kaçmıştır.
- I assume not even Microsoft knows the answer to this question.
- Sanırım Microsoft bile bu sorunun cevabını bilmiyor.
- Tom assumed that Mary caught a fish.
- Tom Mary'nin bir balık yakaladığını sandı.
- I assume that you've talked to Tom.
- Sanırım Tom'la konuştun.
- I assumed that Tom was working with you guys.
- Tom'un sizinle çalıştığını sanıyordum.
- I assume Argentina will beat Turkey.
- Arjantin'in Türkiye'yi yeneceğini sanıyorum.
- I assume you can speak French.
- Fransızca konuşabildiğini sanıyorum.
- I assume that at some point Tom will just give up.
- Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assumed Tom and Mary were husband and wife.
- Tom ve Mary'nin karı koca olduğunu sandım.
- I assume Tom doesn't have very many friends.
- Sanırım Tom'un çok fazla arkadaşı yok.
- I assume you know who did this.
- Sanırım bunu kimin yaptığını biliyorsun.
- I assume that Tom will swim.
- Sanırım Tom yüzecek.
- I assume this isn't the best time to ask for a promotion.
- Sanırım bu terfi istemek için iyi bir zaman değil.
- I assume you know what we're supposed to do next.
- Sanırım daha sonra ne yapmamız gerektiğini biliyorsun.
- I assumed that you were hungry.
- Aç olduğunu sanıyordum.
- I assumed Tom had told you I would be here.
- Tom'un sana burada olacağımı söylediğini sandım.
- I assume it was all they wanted to say.
- Sanırım söylemek istedikleri tek şey buydu.
- I assumed Tom had paid the bill.
- Tom'un faturayı ödediğini sandım.
- I assume it was Tom's idea.
- Sanırım o Tom'un fikriydi.
- I assume that it was all they wanted to say.
- Sanırım tüm söylemek istedikleri buydu.
- I assume you're angry.
- Sanırım kızgınsın.
- I assume I was invited.
- Sanırım ben davet edildim.
- I assumed Tom understood French.
- Tom'un Fransızca anladığını sandım.
- I assume you're referring to Tom.
- Sanırım Tom'dan bahsediyorsun.
- I assume you're here to ask me about Tom.
- Sanırım bana Tom hakkında soru sormak için buradasın.
- I assumed that Tom understood what we were talking about.
- Ne hakkında konuştuğumuzu Tom'un anladığını sanıyordum.
- I assume it's not as easy as it sounds.
- Sanırım göründüğü kadar kolay değil.
- I assume that it was all they wanted to say.
- Sanırım onların tüm söylemek istediği buydu.
- I assume that Tom will be late again.
- Sanırım Tom tekrar geç kalacak.
- I assumed that Tom and Mary were husband and wife.
- Tom ve Mary'nin karı koca olduklarını sanıyordum.
- I assumed that you were hungry.
- Ben aç olduğunuzu sandım.
- I assume they chose Tom because he's the best person for the job.
- Sanırım iş için en iyi kişi olduğundan dolayı onlar Tom'u seçti.
- I assume this is due to the fact that Tom is a minor.
- Sanırım bu Tom'un bir çocuk olması gerçeği yüzünden.
- I assume that Tom and Mary will get married.
- Sanırım Tom ve Mary evlenecek.
- I assumed Tom had told you I would be here.
- Tom'un burada olacağımı sana söylediğini sanıyordum.
- I assume you know where Tom hid the key.
- Sanırım Tom'un anahtarı nereye sakladığını biliyorsun.
- I assume that your phone is still not working.
- Sanırım telefonun hala çalışmıyor.
- I assume this was Tom's idea.
- Sanırım bu Tom'un fikriydi.
- I assume you've read my report.
- Sanırım raporumu okudun.
- I assume you know the way to Tom's house.
- Sanırım Tom'un evine giden yolu biliyorsun.
- I just assumed you wouldn't mind.
- Aldırmayacağını sandım.
- I assume that your phone is still not working.
- Sanırım senin telefonun hâlâ çalışmıyor.
- I assumed you were hungry.
- Aç olduğunuzu sanıyordum.
- I assumed that Tom was Mary's boyfriend.
- Tom'un Mary'nin erkek arkadaşı olduğunu sanıyordum.
- I just assumed you'd be here.
- Sadece burada olacağını sanıyordum.
- I assume you'll be investigating this.
- Senin bunu soruşturuyor olacağını sanıyorum.
- I assume that you've heard about what happened to Tom.
- Sanırım Tom'a ne olduğunu duydun.
- I assumed Tom would be here today.
- Tom'un bugün burada olacağını sanıyordum.
- I assume Tom will eventually be arrested for what he did.
- Sanırım Tom sonunda yaptığı için tutuklanacak.
- I assume so.
- Öyle sanıyorum.
- I assume you heard about Tom's death.
- Tom'un ölümünü duyduğunu sanıyorum.
- I assumed that Tom understood French.
- Tom'un Fransızca anladığını sanıyordum.
- I assume you're here to volunteer.
- Sanıyorum sen burada gönüllüsün.
- Tom assumed he was being followed.
- Tom takip edildiğini sanıyordu.
- I assume you've already done that.
- Sanırım bunu zaten yaptınız.
- I assumed that it was free.
- Bedava olduğunu sanıyordum.
- I just assumed everything was going to be OK.
- Her şeyin yolunda gideceğini sandım.
- I assumed Tom and Mary were husband and wife.
- Tom ve Mary'nin karı koca olduklarını sanıyordum.
- I assume both of you brought flashlights.
- Sanırım ikiniz de el feneri getirdiniz.
- I assume you've heard about what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu duyduğunu sanıyorum.
- I assume this has something to do with Tom.
- Sanırım bunun Tom'la ilgisi yok.
- I assume Tom and Mary will get married.
- Sanırım Tom ve Mary evlenecek.
- I assume Tom will be here today.
- Sanırım Tom bugün burada olacak.
- Tom assumed that Mary knew why John was in the hospital.
- Tom John'un niçin hastanede olduğunu Mary'nin bildiğini sanıyordu.
- I assume Argentina will beat Turkey.
- Sanırım Arjantin Türkiye'yi yenecek.
- I assume you're referring to Tom's problem.
- Sanırım Tom'un sorunundan bahsediyorsun.
- I assume that Tom can swim.
- Sanırım Tom yüzebilir.
- I assume that Tom can speak French.
- Sanırım Tom Fransızca konuşabilir.
- I assume so.
- Sanırım öyle.
- I assume you all read about it.
- Sanırım hepiniz bunun hakkında okudunuz.
- I assume you've heard about Tom's promotion.
- Sanırım Tom'un terfisini duydun.
- I assume that Tom can't swim.
- Sanırım Tom yüzemez.
- I assume that Tom doesn't have that many friends.
- Sanırım Tom'un çok fazla arkadaşı yok.
- I assumed Tom was still at home.
- Tom'un hâlâ evde olduğunu sandım.
- I assume you still live in Boston.
- Hâlâ Boston'da yaşadığını sanıyordum.
- I assumed you'd do that.
- Bunu yapacağını sanmıştım.
- I assumed that Tom was your boyfriend.
- Tom'un erkek arkadaşın olduğunu sandım.
- I assumed I'd go alone.
- Yalnız gideceğimi sandım.
- I assume that you've read my report.
- Sanırım raporumu okudun.
- I assume you're talking about Tom.
- Sanırım Tom hakkında konuşuyorsun.
- I assume you're working on correcting the mistakes.
- Sanırım hataları düzeltmek için çalışıyorsun.
- I assumed you were hungry.
- Ben aç olduğunuzu sandım.
- Sami assumed Layla was dead.
- Sami, Layla'nın öldüğünü sandı.
- I assumed that was the reason you called me.
- Beni arama nedeninin o olduğunu sandım.
- Tom assumed that Mary would be late.
- Tom Mary'nin geç kalacağını sandı.
- I assume you'll want to stay here with us.
- Sanırım burada bizimle kalmak isteyeceksin.
- I assumed you'd find out sooner or later.
- Er ya da geç öğreneceğini sandım.
- I had assumed Tom would be here today.
- Tom'un bugün burada olacağını sanmıştım.
- I assume something good happened.
- Sanırım iyi bir şey oldu.
- I assume Tom is up to no good.
- Sanırım Tom bir şeytanlık düşünüyor.
- I assume it's not as easy as it sounds.
- Sanırım o göründüğü kadar kolay değil.
- I assumed that you were Canadian.
- Kanadalı olduğunu sanıyordum.
- I assume you know what happened here yesterday.
- Sanırım dün burada ne olduğunu biliyorsun.
- I assume you know what to do.
- Sanırım ne yapacağını biliyorsun.
- I assumed that you and Tom were planning to come.
- Sen ve Tom'un gelmeyi planladığınızı sanıyordum.
- I assume the two of you know each other.
- Sanırım siz ikiniz birbirinizi tanıyorsunuz.
- I assume you're not here to volunteer.
- Senin buraya gönüllü gelmediğini sanıyorum.
- I assume you've talked to Tom.
- Sanırım Tom'la konuştun.
- I'm assuming Tom will be here today.
- Tom'un bugün burada olacağını sanıyorum.
- I assume you've heard about what happened to Tom.
- Sanırım Tom'a ne olduğunu duydun.
- I assume that was the only way to get the job done in time.
- Sanırım işi zamanında bitirmenin tek yolu bu.
- I assumed that it was Tom who wrote this report.
- Bu raporu yazanın Tom olduğunu sanıyordum.
- I assumed you were busy.
- Meşgul olduğunu sanıyordum.
- Tom assumed it was free.
- Tom onun ücretsiz olduğunu sandı.
- I assumed Tom understood what we were talking about.
- Ne hakkında konuştuğumuzu Tom'un anladığını sanıyordum.
- I assume Tom and Mary weren't at your party.
- Sanırım Tom ve Mary senin partinde değildi.
- I assumed Tom was your boyfriend.
- Tom'un erkek arkadaşın olduğunu sanıyordum.
- I assume all our equipment is still up to date.
- Sanırım bütün ekipmanımız hâlâ güncel.
- I assume that Tom knows how to swim.
- Sanırım Tom nasıl yüzeceğini biliyor.
- Everybody assumed that Tom was Canadian.
- Herkes Tom'un Kanadalı olduğunu sandı.
- I assumed Tom was waiting for Mary.
- Tom'un Mary'yi beklediğini sandım.
- I assume you've heard about what happened here yesterday.
- Sanırım dün burada ne olduğu hakkında duydun.
- I assumed Tom understood what we were talking about.
- Tom'un ne hakkında konuştuğumuzu anladığını sandım.
- I assume Tom is here to help.
- Sanırım Tom yardım etmek için burada.
- I assumed that Tom had told you I would be here.
- Tom'un burada olacağımı sana söylediğini sanıyordum.
- I assumed I'd go alone.
- Yalnız gideceğimi sanmıştım.
- We assume it's natural.
- Onun doğal olduğunu sanıyorum.
- I assume you wouldn't want to do that?
- Sanırım bunu yapmak istemezsin?
- I assume we're free to go.
- Sanırım gitmek için özgürüz.
- I assumed Tom was your boyfriend.
- Tom'un erkek arkadaşın olduğunu sandım.
- I assumed Tom was waiting for Mary.
- Tom'un Mary'yi beklediğini sanıyordum.
- I'm assuming French isn't your native language.
- Fransızcanın senin ana dilin olmadığını sanıyorum.
- I assume we're free to go.
- Sanırım gitmekte özgürüz.
- I assumed that Tom was waiting for Mary.
- Tom'un Mary'yi beklediğini sanıyordum.
- I assume you'll be going to the dance with Tom.
- Sanırım Tom'la birlikte dansa gideceksin.
- I assumed it was free.
- Bedava olduğunu sanıyordum.
- I assume you'll be here this afternoon.
- Sanırım öğleden sonra burada olacaksın.
- I assume you studied French in high school.
- Lisede Fransızca öğrendiğini sanıyorum.
- I assumed Tom would be here today.
- Tom'un bugün burada olacağını sandım.
- We assumed Tom was alone.
- Tom'un yalnız olduğunu sanıyorduk.
- I assumed that you were in charge.
- Yetkinin sende olduğunu sandım.
- I assume that's the reason Tom isn't here.
- Sanırım Tom'un burada olmama nedeni bu.
- Tom assumed Mary caught a fish.
- Tom Mary'nin bir balık yakaladığını sandı.
- I assume that Tom would like to go to Boston with us.
- Sanırım Tom bizimle Boston'a gitmek istiyor.
- We assume that it's natural.
- Onun doğal olduğunu sanıyorum.
- I assume that was Tom's idea.
- Sanırım bu Tom'un fikriydi.
- I assumed that you wouldn't want to do that.
- Bunu yapmak istemeyeceğini sandım.
- I assumed that you were busy.
- Meşgul olduğunu sanıyordum.
- I assumed Tom was working with you guys.
- Tom'un sizinle çalıştığını sandım.
- I assume that was Tom's wife.
- Sanırım o Tom'un karısıydı.
- I assumed that Tom was still at home.
- Tom'un hâlâ evde olduğunu sanıyordum.
- I assumed it was Tom who wrote this report.
- Bu raporu yazanın Tom olduğunu sanıyordum.
- Tom assumed Mary caught a fish.
- Tom, Mary'nin balık tuttuğunu sanıyordu.
- I assume you two know each other.
- Sanırım siz ikiniz birbirinizi tanıyorsunuz.
- I assumed Tom had paid the bill.
- Tom'un faturayı ödediğini sanıyordum.
- I assume that Tom doesn't know how to swim.
- Sanırım Tom nasıl yüzeceğini bilmiyor.
- I assume you'll be here this afternoon.
- Sanırım bu öğleden sonra burada olacaksın.
- I assume that won't happen.
- Sanırım o olmayacak.
- I assumed that you were happy.
- Mutlu olduğunu sanıyordum.
- Everybody assumed Tom was Canadian.
- Herkes Tom'un Kanadalı olduğunu sanıyordu.
- Sami assumed Layla was at work.
- Sami, Layla'nın işte olduğunu sanıyordu.
- I assumed you and Tom were planning to come.
- Senin ve Tom'un gelmeyi planladığınızı sandım.
- I assume this idea will work well.
- Bu fikrin işe yarayacağını sanıyorum.
- I assume that was Tom's wife.
- Sanırım o, Tom'un eşiydi.
- I assumed that I'd go alone.
- Yalnız gideceğimi sandım.
- I assumed you wouldn't want to do that.
- Bunu yapmak istemeyeceğini sandım.
- I assume you'll not come to work tomorrow.
- Sanırım yarın işe gelmeyeceksin.
- Tom assumed Mary was hiding something from him.
- Tom Mary'nin ondan bir şey sakladığını sandı.
- I assume it's impossible to know exactly when that'll happen.
- Sanırım onun ne zaman olacağını tam olarak bilmek imkansızdır.
- I assumed there must be something else we had to do.
- Yapmamız gereken başka bir şey olduğunu sandım.
- I assumed Tom was still at home.
- Tom'un hâlâ evde olduğunu sanıyordum.
- I assume Tom is up to no good.
- Sanırım Tom bir fırıldak çeviriyor.
- Sami assumed Farid was a wealthy playboy.
- Sami, Farid'in zengin bir playboy olduğunu sanıyordu.
- I assume that Tom will eat dinner with us this evening.
- Sanırım bu akşam Tom akşam yemeğini bizimle yiyecek.
- I assume that you can speak French.
- Sanırım sen Fransızca konuşabilirsin.
Show More (165)
|
3 |
assume |
üstlenmek (resmi bir görevi) |
v. |
|
- There really is a vital need for us in the EU to assume a global responsibility at the World Conference in Johannesburg.
- Johannesburg'daki Dünya Konferansında AB olarak küresel bir sorumluluk üstlenmemiz gerçekten de hayati bir ihtiyaçtır.
- Anyone who tries to prevent or halt this process is assuming a very large responsibility.
- Bu süreci engellemeye veya durdurmaya çalışan herkes çok büyük bir sorumluluk üstlenmektedir.
- There is nothing new in companies' assuming social responsibility.
- Şirketlerin sosyal sorumluluk üstlenmesinde yeni bir şey yok.
- I therefore assume responsibility for the vote that has been taken.
- Bu nedenle yapılan oylamanın sorumluluğunu üstleniyorum.
- I believe we must also assume our responsibility here and speak out.
- Burada da sorumluluğumuzu üstlenmemiz ve sesimizi yükseltmemiz gerektiğine inanıyorum.
- It is up to us to assume our responsibility freely; this is quite simply our mandate.
- Sorumluluğumuzu özgürce üstlenmek bizim elimizdedir; bu bizim görevimizdir.
- I believe we must also assume our responsibility here and speak out.
- Burada bizim de sorumluluğumuzu üstlenmemiz ve sesimizi yükseltmemiz gerektiğine inanıyorum.
- It is they who assume the major risk.
- Büyük riski üstlenenler onlardır.
- That therefore means that Europe, the European budget, is prepared to assume new tasks.
- Dolayısıyla bu, Avrupa'nın, Avrupa bütçesinin yeni görevler üstlenmeye hazır olduğu anlamına gelmektedir.
- However, we now see that the Council is assuming further operational responsibilities.
- Ancak şimdi Konsey'in daha fazla operasyonel sorumluluk üstlendiğini görüyoruz.
- EU leaders must assume a global responsibility too.
- AB liderleri de küresel bir sorumluluk üstlenmelidir.
- It is now evident that the European Union has come to assume a pivotal role in pursuing peace within the Middle East.
- Avrupa Birliği'nin Orta Doğu'da barışın sağlanmasında çok önemli bir rol üstlenmeye başladığı artık aşikârdır.
- This new Palestinian Government must assume its responsibilities at the earliest opportunity.
- Bu yeni Filistin Hükûmeti ilk fırsatta sorumluluklarını üstlenmelidir.
- We must be broadminded and generous and assume fully our responsibilities in the rebuilding of Iraq.
- Geniş görüşlü ve cömert olmalı ve Irak'ın yeniden inşasında sorumluluklarımızı tam olarak üstlenmeliyiz.
- If there is even a whisper of doubt, you are assuming responsibility for endangering human lives.
- Eğer en ufak bir şüphe varsa, insan hayatını tehlikeye atmanın sorumluluğunu üstlenmiş olursunuz.
- The European Union now has to assume this role, and do more for the developing countries.
- Avrupa Birliği artık bu rolü üstlenmeli ve gelişmekte olan ülkeler için daha fazlasını yapmalıdır.
- Spain is assuming the Presidency of the European Union at an historic moment for European integration.
- İspanya, Avrupa entegrasyonu açısından tarihi bir anda Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını üstleniyor.
- There really is a vital need for us in the EU to assume a global responsibility at the World Conference in Johannesburg.
- Johannesburg'daki Dünya Konferansında AB olarak küresel bir sorumluluk üstlenmemiz gerçekten hayati bir ihtiyaçtır.
- Ultimately, the entrepreneur bears the risk, the risk of the many liabilities he has to assume.
- Nihayetinde girişimci, üstlenmesi gereken birçok yükümlülüğün riskini taşımaktadır.
- It needs a government that will assume its responsibilities and tackle the causes of the problem.
- Sorumluluklarını üstlenecek ve sorunun nedenleriyle mücadele edecek bir hükümete ihtiyaç var.
- It must all be safe, so we, the legislators, must assume our responsibility for this.
- Hepimiz güvende olmalıyız bu nedenle yasa koyucular olarak bu konudaki sorumluluğumuzu üstlenmeliyiz.
- The EU must and will assume a central role at the World Summit on Sustainable Development in Johannesburg.
- AB, Johannesburg'daki Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde merkezi bir rol üstlenmelidir ve üstlenecektir.
- It needs a government that will assume its responsibilities and tackle the causes of the problem.
- Sorumluluklarını üstlenecek ve sorunun nedenleriyle mücadele edecek bir hükümete ihtiyaç vardır.
- This new Palestinian Government must assume its responsibilities at the earliest opportunity.
- Bu yeni Filistin Hükümeti ilk fırsatta sorumluluklarını üstlenmelidir.
- That is also the case in the current States, and the European Union must assume these responsibilities in the future.
- Bu durum mevcut Devletler için de geçerlidir ve Avrupa Birliği gelecekte bu sorumlulukları üstlenmelidir.
- We even have the courage to assume certain tasks ourselves and to take over certain tasks from the Americans.
- Hatta bazı görevleri kendimiz üstlenecek ve bazı görevleri Amerikalılardan devralacak cesarete sahibiz.
- This is a responsibility that I cannot and do not wish to assume.
- Bu benim üstlenemeyeceğim ve üstlenmek istemediğim bir sorumluluktur.
- The Greek Government is assuming the presidency of the European Union at a time of great international uncertainty.
- Yunan Hükümeti, büyük bir uluslararası belirsizliğin yaşandığı bir dönemde Avrupa Birliği dönem başkanlığını üstleniyor.
- Tom assumed full responsibility.
- Tom tam sorumluluk üstlendi.
Show More (26)
|
4 |
assume |
almak |
v. |
|
- We also assume that the UK authorities will look at this seriously.
- Ayrıca Birleşik Krallık makamlarının bu konuyu ciddiyetle ele alacağını düşünüyoruz.
- We also assume that the UK authorities will look at this seriously.
- Birleşik Krallık yetkililerinin de bu konuyu ciddiyetle ele alacağını düşünüyoruz.
- I assume it won't bother you if I take one of them.
- Sanırım onlardan birini alırsam bu sizi rahatsız etmez.
- I assume that it's okay with you if I take one of them.
- Sanırım onlardan birini alırsam senin için sorun değil.
- I assume Tom didn't forget to buy the tickets.
- Sanırım Tom biletleri almayı unutmadı.
- I assume you'll be taking a leave of absence.
- Sanırım hepiniz mazeret izni alacaksınız.
- I assume you haven't heard from Tom.
- Sanırım Tom'dan haber almadın.
Show More (4)
|
5 |
assume |
farz etmek |
v. |
|
- I assume Tom told Mary.
- Tom'un Mary'ye söylediğini farz ediyorum.
- I assume this was Tom's idea.
- Bunun Tom'un fikri olduğunu farz ediyorum.
- Let's assume Tom is right.
- Tom'un haklı olduğunu farz edelim.
- Assuming your story is true, what should I do?
- Hikayenizin doğru olduğunu farz edersek, ne yapmalıyım?
- I assume your party was a success.
- Ben senin partinin başarılı olduğunu farz ediyorum.
- Let's assume for the moment that I believe you.
- Bir an için sana inandığımı farz edelim.
Show More (3)
|
6 |
assume |
zannetmek |
v. |
|
- Everybody assumed Tom was guilty.
- Herkes Tom'un suçlu olduğunu zannetti.
- I assume that this idea will work well.
- Zannediyorum ki bu fikir işe yarar.
- We assumed you were dead.
- Öldüğünü zannettik.
- Everybody assumed that Tom was guilty.
- Herkes Tom'un suçlu olduğunu zannetti.
Show More (1)
|
7 |
assume |
takınmak |
v. |
|
- He assumed an aggressive attitude toward me.
- Bana karşı saldırgan bir tavır takındı.
- She assumed an air of indifference.
- Kayıtsız bir hava takındı.
- He assumed an aggressive attitude toward me.
- Bana karşı agresif bir tavır takındı.
Show More (0)
|
8 |
assume |
elde etmek |
v. |
|
- Let nobody assume that in our eagerness to secure the prize of enlargement, we will allow reform to fall by the wayside.
- Kimse genişleme ödülünü elde etme hevesimizle reformların bir kenara bırakılmasına izin vereceğimizi düşünmesin.
- We want to assume a favourable position worldwide in the Information Society.
- Bilgi Toplumunda dünya çapında avantajlı bir konum elde etmek istiyoruz.
Show More (-1)
|
9 |
assume |
bürünmek |
v. |
|
- The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız masum bir havaya büründü.
- Afterwards, he assumed a new identity.
- Sonrasında, yeni bir kimliğe büründü.
Show More (-1)
|
10 |
assume |
(davranış vb.) sergilemek |
v. |
|
- It is natural for children to assume strange manners after their parents' divorce.
- Ebeveynleri boşandıktan sonra çocukların garip davranışlar sergilemesi doğaldır.
Show More (-2)
|
11 |
assume |
kabul etmek |
v. |
|
- You should assume that email messages aren't private.
- E-posta mesajlarının mahrem olmadığını kabul etmelisiniz.
Show More (-2)
|