1 |
confrontation |
çatışma |
n. |
|
- The Commission deplores that, notwithstanding the Dakar Agreement, the confrontation continues.
- Komisyon, Dakar Anlaşmasına rağmen çatışmanın devam etmesinden üzüntü duymaktadır.
- This should encourage us to bring an end to the confrontation with the United States.
- Bu durum bizi Amerika Birleşik Devletleri ile olan çatışmaya bir son vermeye teşvik etmelidir.
- Tsvangirai and his men are certainly not seeking confrontation, according to their own sources.
- Kendi kaynaklarına göre Tsvangirai ve adamları kesinlikle çatışma peşinde değil.
- We need cooperation, not confrontation.
- İşbirliğine ihtiyacımız var, çatışmaya değil.
- Maximalism and political confrontation get us nowhere.
- Maksimalizm ve siyasi çatışma bizi hiçbir yere götürmez.
- But it may also be the source of confrontation and social division.
- Ancak aynı zamanda çatışma ve toplumsal bölünmenin de kaynağı olabilir.
- This should encourage us to bring an end to the confrontation with the United States.
- Bu bizi Amerika Birleşik Devletleri ile olan çatışmaya bir son vermeye teşvik etmelidir.
- We are trying to choose a culture of cooperation rather than maintaining a culture of confrontation.
- Bir çatışma kültürünü sürdürmek yerine bir işbirliği kültürünü seçmeye çalışıyoruz.
- Only in a confrontation of that kind could we possibly have a need for GALILEO.
- Sadece bu tür bir çatışmada GALILEO'ya ihtiyacımız olabilir.
- There have been confrontations within the United Nations Security Council on fundamental issues.
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde temel konulara ilişkin çatışmalar yaşanmaktadır.
- Europe needs constructive action and less politically-motivated confrontation.
- Avrupa'nın yapıcı eylemlere ve daha az siyasi güdümlü çatışmalara ihtiyacı var.
- I know from experience that such confrontations never end well.
- Deneyimlerimden biliyorum ki bu tür çatışmaların sonu asla iyi bitmez.
- Everybody knows that Cold War is the confrontation between two nations.
- Herkes Soğuk Savaş'ın iki ulus arasındaki çatışma olduğunu bilir.
- Everybody knows that Cold War is the confrontation between two nations.
- Herkes soğuk savaş'ın iki ülke arasındaki çatışma olduğunu biliyor.
- He deliberately kept on provoking a confrontation.
- Kasıtlı olarak bir çatışmayı kışkırtmaya devam etti.
- He deliberately kept on provoking a confrontation.
- O, kasıtlı olarak bir çatışmayı provoke etmeye devam etti.
Show More (13)
|
2 |
confrontation |
yüzleşme |
n. |
|
- It is precisely the intention that confrontation should have a preventive effect.
- Yüzleşmenin önleyici bir etkiye sahip olması tam da bu amaca yöneliktir.
- I do not know what form this confrontation is supposed to take.
- Bu yüzleşmenin ne şekilde olması gerektiğini bilmiyorum.
- Mr Harbour has reminded me of our confrontation but I can assure him that our confrontations are always exciting.
- Bay Harbour bana yüzleşmemizi hatırlattı ama onu temin ederim ki yüzleşmelerimiz her zaman heyecan vericidir.
- I don't like confrontation.
- Yüzleşmeyi sevmem.
- Confrontations are part of Fadil's everyday life.
- Yüzleşmeler Fadıl'ın günlük hayatının bir parçasıydı.
- Fadil didn't want a confrontation.
- Fadıl bir yüzleşme istemiyordu.
- She found confrontations very upsetting.
- O, yüzleştirmeleri çok üzücü buldu.
- I know from experience that such confrontations never end well.
- Tecrübelerden biliyorum ki, böyle yüzleşmeler asla iyi bitmez.
- She found confrontations very upsetting.
- Yüzleşmeleri çok üzücü buluyordu.
Show More (6)
|
3 |
confrontation |
karşı karşıya gelme |
n. |
|
- Confrontations with tradesmen cause stressful situations.
- Esnafla karşı karşıya gelmek stresli durumlara neden olur.
Show More (-2)
|
4 |
confrontation |
karşılaşma |
n. |
|
- Confrontations with tradesmen cause stressful situations.
- Esnafla karşılaşmalar stresli durumlara neden oluyor.
Show More (-2)
|