Tureng - deal with - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	deal with	uğraşmak	v.
	We find ourselves dealing with some very serious events, which in the past seemed to be the norm. Kendimizi, geçmişte norm gibi görünen bazı çok ciddi olaylarla uğraşırken bulduk. We must avoid focusing on minor difficulties arising, because we have many major problems to deal with. Ortaya çıkan küçük zorluklara odaklanmaktan kaçınmalıyız, çünkü uğraşmamız gereken çok büyük sorunlar var. At present, that is what we have to deal with in this area in the European Union, and on a daily basis. Halihazırda Avrupa Birliği'nde bu alanda ve günlük olarak uğraşmak zorunda olduğumuz şey budur. Under the current arrangements, only establishments dealing with certain feed additives are registered. Mevcut düzenlemelere göre, sadece belirli yem katkı maddeleri ile uğraşan işletmeler kayıt altına alınmaktadır. But that is not the problem I want to deal with today. Ama bugün uğraşmak istediğim sorun bu değil. When it has to deal with detail like that it of course fails. Bu tür ayrıntılarla uğraşmak zorunda kaldığında elbette başarısız olur. We have to deal with different administrations. Farklı yönetimlerle uğraşmak zorundayız. When we deal with legislation which intimately affects human health we must exercise great care and attention. İnsan sağlığını yakından etkileyen bir mevzuatla uğraşırken büyük bir dikkat ve özen göstermeliyiz. I have been dealing with the budget in the committee which I represent for months. Aylardır temsil ettiğim komitede bütçe ile uğraşıyorum. Neither of them lost their bearings in dealing with this topic. İkisi de bu konuyla uğraşırken yönlerini kaybetmediler. Here we are dealing with familiar topics, of which there are, in essence, four, all of them closely interconnected. Burada, özünde dört tane olan ve hepsi birbiriyle yakından bağlantılı olan tanıdık konularla uğraşıyoruz. He had a really very tricky subject to deal with. Uğraşması gereken gerçekten çok zor bir konu vardı. The judicial system still faces difficulty in dealing with a large caseload. Yargı sistemi, hâlâ, büyük bir dava yüküyle uğraşmakta zorluk çekmektedir. Here we are again, with farmers demonstrating because we are dealing with food issues. İşte yine gıda sorunlarıyla uğraştığımız için gösteri yapan çiftçilerle birlikteyiz. We are dealing with lives here and human lives must always be protected. Burada hayatlarla uğraşıyoruz ve insan hayatları her zaman korunmalıdır. Similarly, we very often deal with water in our jobs and households. Benzer şekilde, işlerimizde ve evlerimizde sıklıkla su ile uğraşıyoruz. Many of us have dealt with constituency cases, because of problems or loopholes in insurance cover. Birçoğumuz, sigorta kapsamındaki sorunlar veya boşluklar nedeniyle seçim bölgesi davalarıyla uğraştık. The example of the free movement of workers has shown the difficulty of the issues we now have to deal with. İşçilerin serbest dolaşımı örneği, şu anda uğraşmak zorunda olduğumuz konuların zorluğunu göstermiştir. We are not just dealing with the European Union. Biz sadece Avrupa Birliği ile uğraşmıyoruz. I do not think it is worth it in a case like this one, in which we are dealing with something relatively trifling. Bunun gibi nispeten önemsiz bir şeyle uğraştığımız bir davada buna değeceğini düşünmüyorum. In the world of politics, we sometimes find ourselves dealing with "deceptive packaging". Siyaset dünyasında bazen kendimizi "aldatıcı ambalajlarla" uğraşırken buluruz. These courts deal with overtly political crimes. Bu mahkemeler, alenen siyasi nitelik taşıyan suçlarla uğraşırlar. This is true in circumstances where we deal with communicable diseases, whether animal or human diseases. Bu, ister hayvan ister insan hastalıkları olsun, bulaşıcı hastalıklarla uğraştığımız durumlarda geçerlidir. What we are dealing with is the way in which all three pillars of the retirement provision system relate to each other. Uğraştığımız şey, emeklilik provizyon sisteminin üç ayağının da birbiriyle nasıl ilişkili olduğudur. We deal with them every day and significant progress has, of course, been made over the last few years. Bunlarla her gün uğraşıyoruz ve elbette son birkaç yılda önemli ilerlemeler kaydedildi. Neither of them lost their bearings in dealing with this topic. Her ikisi de bu konuyla uğraşırken yönlerini kaybetmişlerdir. Europe needs a railway network because it will have to deal with serious environmental problems in the years to come. Avrupa'nın bir demiryolu ağına ihtiyacı var çünkü önümüzdeki yıllarda ciddi çevre sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalacak. When we are dealing with huge social upheaval we must also look at the costs. Büyük sosyal çalkantılarla uğraşırken maliyetlere de bakmalıyız. Today we are dealing with the necessary revision of this directive. Bugün bu direktifin gerekli revizyonu ile uğraşıyoruz. I am not going to talk to you about the huge numbers that you deal with. Sizinle uğraştığınız devasa rakamlar hakkında konuşmayacağım. That is the point at issue, and that is what we have to deal with now. Söz konusu olan budur ve şu anda uğraşmamız gereken de budur. We are dealing with a very complicated matter. Çok karmaşık bir meseleyle uğraşıyoruz. The first is financial prudence, because we are dealing with our citizens' money. Birincisi mali ihtiyatlılık, çünkü vatandaşlarımızın parasıyla uğraşıyoruz. Rather, we are dealing with massive, extremely weighty and very emotional domestic disputes. Daha ziyade büyük, son derece ağır ve çok duygusal iç anlaşmazlıklarla uğraşıyoruz. We are dealing with a so-called moderate regime, Egypt, as a way of hiding all our shame and cowardice. Tüm utancımızı ve korkaklığımızı gizlemenin bir yolu olarak Mısır gibi sözde ılımlı bir rejimle uğraşıyoruz. Whose responsibility is it when you are dealing with a body that crosses so many frontiers? Bu kadar çok sınırı aşan bir organla uğraşırken bu kimin sorumluluğudur? Rather, we are dealing with massive, extremely weighty and very emotional domestic disputes. Daha ziyade, büyük, son derece ağır ve çok duygusal iç anlaşmazlıklarla uğraşıyoruz. That is the point at issue, and that is what we have to deal with now. Söz konusu olan budur ve şu anda bununla uğraşmak zorundayız. We often encounter indifference or have to deal with obstructionism. Sık sık ilgisizlikle karşılaşıyor ya da engellemelerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. That is now the time when we deal with points of order. Şu anda düzen meseleleriyle uğraşıyoruz. We are not putting off dealing with this problem; we want to change it straight away. Bu sorunla uğraşmayı ertelemiyoruz; bunu hemen değiştirmek istiyoruz. We are dealing with a very complicated matter. Çok karmaşık bir konuyla uğraşıyoruz. Let us remember that we deal with developing countries here! Burada gelişmekte olan ülkelerle uğraştığımızı unutmayalım! I don't have time to deal with another kid. Bir çocukla daha uğraşacak vaktim yok. And whatever happens after that, I'll deal with it. Ve ondan sonra ne olacaksa onunla ben uğraşırım. I don't have time to deal with another kid. Başka bir çocukla uğraşacak vaktim yok. Gyung Joon won't deal with me because I'm a kid. Gyung Joon çocuk olduğum için benimle uğraşmıyor. That's one of the problems we're still dealing with. Hâlâ uğraştığımız sorunlardan biri de bu. You should not lose your patience when dealing with kids. Çocuklarla uğraşırken sabrınızı kaybetmemelisiniz. I don't want to deal with it. Ben bununla uğraşmak istemiyorum. Tom has been dealing with some very difficult problems. Tom bazı çok zor problemlerle uğraşıyor. Tom might be harder to deal with in the future. Tom'la uğraşmak ileride daha zor olabilir. We have to deal with the same old problem year after year. Bu bilindik eski meseleyle yıllardır uğraşmak zorundayız. What are you dealing with? Ne ile uğraşıyorsunuz? I can't deal with this. Ben bununla uğraşamam. I don't want to deal with this right now. Şu anda bununla uğraşmak istemiyorum. Tom is trained to deal with these kinds of problems. Tom bu tür problemlerle uğraşmak için eğitilmiştir. I want to deal with this letter before I do anything else. Ben başka bir şey yapmadan önce bu mektupla uğraşmak istiyorum. I've been dealing with major back pain. Büyük bir sırt ağrısıyla uğraşıyordum. We don't have to deal with this right now. Şu anda bununla uğraşmak zorunda değiliz. Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür. I just can't deal with that now. Şu an bununla uğraşamam. We can deal with them. Onlarla uğraşabiliriz. I'm used to dealing with this kind of problem. Bu tür sorunlarla uğraşmaya alışkınım. It's clear Tom doesn't want to deal with it at this time. Tom'un şu anda bununla uğraşmak istemediği açık. I'm tired of dealing with this problem. Bu sorunla uğraşmaktan yoruldum. I'm tired of dealing with this problem. Bu sorunla uğraşmaktan bıktım. I deal with those kinds of problems every day. Bu tür sorunlarla her gün uğraşıyorum. I had to deal with him. Onunla uğraşmak zorundaydım. I don't want to deal with this anymore. Artık bununla uğraşmak istemiyorum. Tom has been dealing with some very difficult problems. Tom bazı çok zor sıkıntılarla uğraşıyor. I can't deal with this nonsense. Bu saçmalıkla uğraşamam. Tom has got a lot to deal with. Tom'un uğraşması gereken çok şey var. I've never had to deal with the police before. Daha önce hiç polisle uğraşmak zorunda kalmamıştım. I'm too tired to deal with this problem right now. Şu anda bu sorunla uğraşamayacak kadar yorgunum. I wish I didn't have to deal with this. Keşke bununla uğraşmak zorunda olmasam. Who do you think we're dealing with? Kiminle uğraştığımızı zannediyorsun? I have to deal with that tomorrow. Yarın bununla uğraşmak zorundayım. I'm not used to dealing with people like Tom. Tom gibi insanlarla uğraşmaya alışık değilim. I know what I'm dealing with. Neyle uğraştığımı biliyorum. You're going to deal with me. Benimle uğraşıyor olacaksın. I'm tired of dealing with this mess. Bu karmaşayla uğraşmaktan yoruldum. I really can't deal with that right now, OK? Cidden şu anda bununla uğraşamam, tamam mı? We've got much bigger problems to deal with. Uğraşmamız gereken çok daha büyük sorunlarımız var. I have no time to deal with you. Sizinle uğraşacak vaktim yok. I've been dealing with major back pain. Önemli bir sırt ağrısı ile uğraşıyorum. Tom doesn't want to deal with this problem now. Tom bu sorunla şimdi uğraşmak istemiyor. It's a relief not to have to deal with credit cards anymore. Artık kredi kartlarıyla uğraşmak zorunda olmamak bir rahatlıktır. Her boss is hard to deal with. Patronuyla uğraşmak zor. I had to deal with her. Onunla uğraşmak zorundaydım. We have to deal with that. Onunla uğraşmak zorundayız. Tom didn't want to deal with Mary. Tom Mary ile uğraşmak istemedi. Why are we dealing with Tom? Neden Tom'la uğraşıyoruz? I deal with people like that all the time. Böyle insanlarla her zaman uğraşıyorum. I'm dealing with that right now. Şu anda bununla uğraşıyorum. I fucking don't know how to translate this sentence, translate it yourself, everybody deal with their own shit. Bu cümleyi nasıl çevireceğimi bilmiyorum, kendiniz çevirin, herkes kendi bokuyla uğraşsın. Sami doesn't want to deal with this anymore. Sami artık bununla uğraşmak istemiyor. I don't have time to deal with this. Bununla uğraşacak vaktim yok. I have to deal with them. Onlarla uğraşmak zorundayım. Her boss is hard to deal with. Onun patronu ile uğraşmak zordur. I spent a great deal of time dealing with that problem last week. Geçen hafta bu sorunla uğraşmak için çok zaman harcadım. We can deal with it. Onunla uğraşabiliriz. A lot of people are dealing with allergies now. Şu anda birçok insan alerjiyle uğraşıyor. Tom is trained to deal with threats. Tom, tehditlerle uğraşmak için eğitildi. I really can't deal with that right now. Ben gerçekten şimdi onunla uğraşamam. The manager deals with many problems. Müdür birçok sorunla uğraşıyor. A lot of people are dealing with hay fever now. Pek çok insan saman nezlesiyle uğraşıyor. I don't want to deal with this problem now. Şu an bu sorunla uğraşmak istemiyorum. We deal with this kind of thing all the time. Bu tür şeylerle her zaman uğraşıyoruz. Who do you think we're dealing with? Kiminle uğraştığımızı sanıyorsun? I'm still dealing with that problem. Hâlâ o sorunla uğraşıyorum. I've never dealt with such pain. Hiç böyle bir acıyla uğraşmamıştım. I really don't have time to deal with this right now. Şu an bununla uğraşacak vaktim yok. Let's not deal with that problem right now. Şu anda bu problemle uğraşmayalım. We haven't had to deal with this before. Daha önce bununla uğraşmak zorunda kalmamıştık. I don't want to deal with this problem now. Bu sorunla şimdi uğraşmak istemiyorum. Tom can be difficult to deal with at times. Tom ile uğraşmak bazen zor olabilir. I can't deal with this place. Bu yerle uğraşamam. We've got much bigger problems to deal with right now. Şu anda uğraşmamız gereken çok daha büyük sorunlarımız var. I can't deal with Tom anymore. Tom'la daha fazla uğraşamam. We're dealing with that problem. Bu sorunla uğraşıyoruz. We have to deal with this issue. Bu konu ile uğraşmak zorundayız. That's one of the problems we're still dealing with. Bu hâlâ uğraştığımız sorunlardan birisi. Tom has a lot of things to deal with. Tom'un uğraşması gereken çok şey var. Tom is dealing with that problem. Tom bu sorunla uğraşıyor. I have to deal with her. Onunla uğraşmak zorundayım. I don't want to have to deal with it right now. Şu anda bununla uğraşmak istemiyorum. Such a problem is hard to deal with. Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur. It's a relief not to have to deal with credit cards anymore. Artık kredi kartlarıyla uğraşmak zorunda olmamak çok rahatlatıcı. I'm dealing with that problem. Bu sorunla uğraşıyorum. I can't deal with you anymore. Artık seninle uğraşamam. I have no time to deal with you. Seninle uğraşacak vaktim yok. Have you ever dealt with a problem like this? Hiç böyle bir sorunla uğraştın mı? I can't deal with this anymore. Artık bununla uğraşamam. It's clear Tom doesn't want to deal with it at this time. Tom'un şu anda onunla uğraşmak istemediği açık. We don't have to deal with this right now. Şimdi bununla uğraşmak zorunda değiliz. You'll have to deal with that by yourself. Onunla tek başına uğraşmak zorunda kalacaksın. Let's not deal with that problem right now. Şu anda bu sorunla uğraşmayalım. I wish I didn't have to deal with this. Keşke bununla uğraşmak zorunda olmasaydım. I can't deal with anyone right now. Şu anda kimseyle uğraşamam. I have to deal with him. Onunla uğraşmak zorundayım. Nancy is a hard girl for me to deal with. Nancy, benim için uğraşması zor bir kız. I know who we're dealing with. Kiminle uğraştığımızı biliyorum. I love dealing with professionals. Profesyonellerle uğraşmayı seviyorum. Let us help you deal with it. Bununla uğraşmana yardım etmemize izin ver. I have a mess to deal with. Uğraşmam gereken bir karmaşa var. I'm dealing with that right now. Şu anda onunla uğraşıyorum. We have to deal with that before the end of the day. Günün sonundan önce onunla uğraşmak zorundayız. I was dealing with a crisis. Bir krizle uğraşıyordum. Tom is now learning to deal with that. Tom şimdi bununla uğraşmayı öğreniyor. I'm dealing with it. Ben onunla uğraşıyorum. We deal with new types of diseases. Yeni tür hastalıklarla uğraşıyoruz. We have bigger problems to deal with. Uğraşacak daha büyük sorunlarım var. I'm well aware of who I'm dealing with. Kiminle uğraştığımın farkındayım. I don't want to deal with it. Bununla uğraşmak istemiyorum. We're dealing with that right now. Şu anda bununla uğraşıyoruz. I'm dealing with the problem now. Şimdi sorunla uğraşıyorum. Are there any other problems we need to deal with today? Bugün uğraşmamız gereken başka problemler var mı? I have to deal with this now. Şimdi bununla uğraşmak zorundayım. Tom is going to have to deal with that tomorrow. Tom yarın bununla uğraşmak zorunda kalacak. I want to reduce the time it takes to deal with the paperwork. Evrak işleriyle uğraşmak için gereken süreyi azaltmak istiyorum. Please let me deal with this. Lütfen bununla uğraşmama izin ver. Tom didn't want to deal with what happened. Tom olanlarla uğraşmak istemedi. I figured you'd be dealing with it. Bununla uğraşacağını düşünmüştüm. We're going to have to deal with it tomorrow. Yarın bununla uğraşmak zorunda kalacağız. I am well aware who I'm dealing with. Kiminle uğraştığımın farkındayım. Tom is dealing with a very difficult problem. Tom çok zor bir problemle uğraşıyor. Sami is dealing with very difficult problems. Sami çok zor problemlerle uğraşıyor. Tom is dealing with that right now. Tom şu an bununla uğraşıyor. Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea. Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır. We're still dealing with that problem. Bu sorunla hâlâ uğraşıyoruz. Tom is dealing with that problem. Tom bu problemle uğraşıyor. In my job I have to deal with all kinds of people. Benim işimde her tür insanla uğraşmak zorundayım. Tom decided that it wasn't necessary to deal with that problem this afternoon. Tom bu öğleden sonra o sorunla uğraşmanın gerekli olmadığına karar verdi. We just don't want to deal with that right now. Şu anda bununla uğraşmak istemiyoruz. Are there any more problems we need to deal with today? Bugün uğraşmamız gereken daha fazla problemler var mı? We're dealing with that problem. O sorunla uğraşıyoruz. I have to deal with Tom. Tom'la uğraşmak zorundayım. I really don't have time to deal with this right now. Şu anda bununla uğraşacak vaktim yok. We're not yet sure what we're dealing with. Neyle uğraştığımızdan henüz emin değiliz. He is hard to deal with. Onunla uğraşmak zordur. I didn't want to deal with it. Bununla uğraşmak istemedim. We haven't had to deal with this before. Daha önce bununla uğraşmak zorunda kalmadık. Tom has a lot of problems to deal with. Tom'un uğraşması gereken bir sürü sorun var. We have to deal with this, Tom. Bununla uğraşmak zorundayız, Tom. Have you ever dealt with a problem like this? Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı? We have to deal with that first. Önce onunla uğraşmak zorundayız. Why are we dealing with her? Neden onunla uğraşıyoruz? We're dealing with thieves. Hırsızlarla uğraşıyoruz. We're dealing with it. Bununla uğraşıyoruz. I really can't deal with that right now. Cidden şu anda bununla uğraşamam. Tom is still dealing with that problem. Tom hala o sorunla uğraşıyor. I'm well aware who I'm dealing with. Kiminle uğraştığımın farkındayım. I just can't deal with this now. Şu an bununla uğraşamam. I had to deal with them. Onlarla uğraşmak zorundaydım. Tom is hard to deal with. Tom ile uğraşmak zordur. I'm going to deal with them. Onlarla uğraşacağım. Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. Yılbaşı gecesi bir trafik polisinin uğraşmak zorunda olduğu on sürücüden beşi sarhoştur. Tom is dealing with that right now. Tom şu anda bununla uğraşıyor. Tom is hard to deal with. Tom'la uğraşmak zordur. We have to deal with this now. Şimdi bununla uğraşmak zorundayım. Tom is tired of dealing with Mary. Tom Mary ile uğraşmaktan yoruldu. I don't feel like dealing with Tom right now. Şu anda Tom'la uğraşmak istemiyorum. We're still dealing with that problem. Hâlâ o sorunla uğraşıyoruz. Not having dealt with such a problem, they don't know what to do. Böyle bir sorunla şimdiye kadar uğraşmadıkları için ne yapacaklarını bilmiyorlar. I can't deal with this problem anymore. Artık bu problemle uğraşamam. Tom isn't the type of person I want to deal with. Tom uğraşmak istediğim kişi türü değil. I'm used to dealing with these kind of problems. Bu tür sorunlarla uğraşmaya alışkınım. Tom is very difficult to deal with. Tom ile uğraşmak çok zordur. Tom is the one I deal with. Tom uğraştığım kişidir. I don't have time to deal with this right now. Şu anda bununla uğraşacak vaktim yok. We shouldn't have to be dealing with this problem now. Şu anda bu sorunla uğraşmak zorunda olmamalıyız. This is a dirty job, I don't want to deal with it. Bu pis bir iş, uğraşmak istemiyorum. We were dealing with very complicated issues. Çok karmaşık konularla uğraşıyorduk. I have other things to deal with. Uğraşmam gereken başka şeyler var. Tom isn't the type of person I want to deal with. Tom uğraşmak isteyeceğim türden bir insan değil. We've got much bigger problems to deal with right now. Şu anda uğraşacak çok daha büyük sorunlarımız var. Sami has been dealing with his issues. Sami sorunlarıyla uğraşıyor. When was the last time you had to deal with this kind of problem? En son ne zaman bu tür bir sorunla uğraşmak zorunda kaldınız? Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda olduğu on sürücüden beşi sarhoştur. We need to deal with this now. Şimdi bununla uğraşmamız gerekiyor. What are we dealing with? Ne ile uğraşıyoruz? We have a mess to deal with. Uğraşmamız gereken bir karmaşa var. Show More (220)
2	deal with	halletmek	v.
	If we can deal with the question of taxation, we can all support this report. Eğer vergilendirme konusunu halledebilirsek, hepimiz bu raporu destekleyebiliriz. There are of course many problems to be dealt with. Elbette halledilmesi gereken pek çok sorun var. Fifteen per cent of them they deal with themselves. Bunların yüzde on beşini kendileri hallediyorlar. I'll deal with this problem as soon as I can. Bu sorunu en kısa zamanda halledeceğim. I had things I had to deal with. Halletmem gereken şeyler vardı. I have to deal with this myself. Bunu kendim halletmem gerekiyor. We dealt with it. Biz hallettik. I have to deal with this myself. Bunu kendim halletmek zorundayım. We have issues we have to deal with. Halletmemiz gereken sorunlarımız var. We can deal with it. Bunu halledebiliriz. We have to deal with that before the end of the day. Gün bitmeden bunu halletmeliyiz. You should've dealt with that yourself. Bunu kendin halletmeliydin. I'll deal with this problem. Bu sorunu ben halledeceğim. Tom and I'll deal with that ourselves. Tom ve ben bunu kendimiz halledeceğiz. We'll deal with it later. Daha sonra hallederiz. We can deal with this problem today, I think. Sanırım bu meseleyi bugün halledebiliriz. I'll deal with that for you. Bunu senin için halledeceğim. How do you plan to deal with that matter? Bu meseleyi nasıl halletmeyi planlıyorsun? I'll deal with it later. Sonra hallederim. We'll deal with it tomorrow. Yarın hallederiz. I will deal with it tomorrow. Yarın halledeceğim. How did you deal with the matter? Meseleyi nasıl hallettin? I have a problem to deal with here. Burada halletmem gereken bir sorun var. Right now, we need to deal with this. Şimdi bunu halletmemiz gerekiyor. We'll have to deal with that before we leave. Gitmeden önce bunu halletmemiz gerekecek. I have to deal with this alone. Bunu tek başıma halletmeliyim. We'll deal with it in the morning. Sabah hallederiz. We'll deal with that later. Bunu sonra hallederiz. I have to deal with this now. Şimdi bunu halletmek zorundayım. We have to deal with that. Bunu halletmek zorundayız. Are there any problems we need to deal with now? Şu anda halletmemiz gereken bir sorun var mı? I'll deal with it. Ben hallederim. He's racking his brains about how to deal with the matter. O, sorunu nasıl halledeceği hakkında kafa yoruyor. The problem will soon be dealt with. Sorun yakında halledilecektir. I'll let you deal with this. Bunu senin halletmene izin vereceğim. That's how we dealt with it. İşte bu şekilde hallettik. Tom will have to deal with that on his own. Tom bunu kendi başına halletmek zorunda kalacak. I've already dealt with that problem. Bu sorunu çoktan hallettim. I'll let you deal with this. Bunu halletmene izin vereceğim. We'll deal with this ourselves. Bunu kendimiz halledeceğiz. We'll deal with the problem later. Sorunu daha sonra halledeceğiz. The matter was dealt with quickly. Mesele çabucak halledildi. We must deal with this problem as soon as we can. Bu sorunu bir an önce halletmeliyiz. We need to deal with this now. Bunu şimdi halletmeliyiz. Did you deal with them? Onları hallettiniz mi? I have to deal with this now. Bunu şimdi halletmeliyim. I dealt with the problem as I saw fit. Sorunu uygun gördüğüm gibi hallettim. We must deal with this problem right away. Bu sorunu hemen halletmeliyiz. How's Tom going to deal with this situation? Tom bu durumu nasıl halledecek? Listen, we have a bigger problem to deal with. Dinle, halledilecek daha büyük bir sorunumuz var. Tom helped Mary deal with the problem. Tom, Mary'nin sorunu halletmesine yardım etti. Are there any more problems we need to deal with today? Bugün halletmemiz gereken başka bir sorun var mı? As of the last meeting, the problem hasn't been dealt with. Son toplantı itibariyle, sorun halledilememiştir. Tom has an emergency that has to be dealt with. Tom'un halledilmesi gereken acil bir durumu var. You'll have to deal with that by yourself. Bunu kendi başına halletmen gerekecek. I think we should deal with this later. Bence bunu daha sonra halletmeliyiz. We have problems that need to be dealt with. Halledilmesi gereken sorunlarımız var. I have to deal with this myself. Bunu kendim halletmeliyim. Tom didn't know how to deal with it. Tom bunu nasıl halledeceğini bilmiyordu. We have more important things to deal with. Halledecek daha önemli işlerimiz var. I have to deal with this now. Şimdi bunu halletmem gerekiyor. I dealt with it. Ben hallettim. We have more important things that need to be dealt with. Halledilmesi gereken daha önemli işlerimiz var. Are there any other problems we need to deal with today? Bugün halletmemiz gereken başka sorunlar var mı? Show More (61)
3	deal with	baş etmek	v.
	We just need to deal with whatever glitches and hitches appear in the budget. Bütçede ortaya çıkabilecek aksaklık ve sorunlarla baş etmemiz gerekiyor. Our company has the ability to deal with all geological conditions. Firmamız tüm jeolojik koşullarla baş edebilecek yeteneğe sahiptir. How do you deal with those challenges? Bu zorluklarla nasıl baş ediyorsun? How shall we deal with this problem? Bu sorunla nasıl baş edeceğiz? How did you deal with that? Onunla nasıl baş ettiniz? How's Tom going to deal with this situation? Tom bu durumla nasıl baş edecek? I don't know how to deal with Tom. Tom'la nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. We can deal with it. Onunla baş edebiliriz. Tom doesn't know how to deal with people like Mary. Tom Mary gibi insanlarla nasıl baş edeceğini bilmiyor. I couldn't deal with it. Bununla baş edemedim. Tom told me that you're very difficult to deal with. Tom bana seninle baş etmenin çok zor olduğunu söyledi. Sami didn't deal with it. Sami onunla baş etmedi. How are you going to deal with it? Onunla nasıl baş edeceksin? It's difficult to deal with. Onunla baş etmek zordur. Tom has no idea how to deal with this problem. Tom'un bu sorunla nasıl baş edeceği hakkında hiçbir fikri yok. Can you deal with it? Bununla baş edebilecek misin? Tom is a difficult person to deal with. Tom baş etmesi zor bir kişi. Sami was taking medication to deal with depression. Sami depresyonla baş etmek için ilaç alıyordu. His intelligence and experience enabled him to deal with the trouble. Onun zekası ve deneyimi onun sorunla baş etmesini sağladı. Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea. Kanser hastaları genellikle zayıflatıcı mide bulantısı nöbetleriyle baş etmek zorunda kalırlar. I can't deal with his arrogance. Onun küstahlığı ile baş edemiyorum. I can't deal with this nonsense. Bu saçmalıkla baş edemiyorum. Who can deal with this difficult situation? Bu zor durumla kim baş edebilir? There are many problems for them to deal with. Baş etmeleri gereken pek çok sorun var. This problem is too difficult to deal with. Bu sorunla baş etmek çok zor. When was the last time you had to deal with this kind of problem? En son ne zaman bu tür bir problemle baş etmek zorunda kaldınız? Show More (23)
4	deal with	ile ilgilenmek	v.
	First I shall deal with the substance. İlk olarak madde ile ilgileneceğim. These deal with the slot allocation process and the slot exchanges between carriers. Bunlar slot tahsis süreci ve taşıyıcılar arasındaki slot değişimleri ile ilgilenmektedir. It deals with the requirement that all staff should be subject to controls on accessing security areas. Tüm personelin güvenlik alanlarına erişim konusunda kontrollere tabi olması gerekliliği ile ilgilenmektedir. Firstly, I will deal with Amendment No 8, which is the key amendment. İlk olarak, kilit değişiklik olan 8 No'lu Değişiklik ile ilgileneceğim. It does not deal with the adoption of the acquis by the candidate countries. Aday ülkeler tarafından müktesebatın benimsenmesi ile ilgilenmemektedir. I want first of all to deal with Paragraph 14. Öncelikle Paragraf 14 ile ilgilenmek istiyorum. The Council does not deal with the Convention, the Danish presidency does not deal with the Convention. Konsey Sözleşme ile ilgilenmiyor, Danimarka dönem başkanlığı da Sözleşme ile ilgilenmiyor. The talks will deal with the problem of pollution. Görüşmeler kirlilik sorunu ile ilgilenecek. Botany deals with the study of plants. Botanik bitkileri incelenme ile ilgilenir. This book deals with the invasion of the Romans. Bu kitap Romalıların istilası ile ilgilenir. Astronomy deals with the stars and planets. Astronomi yıldızlar ve gezegenler ile ilgilenir. This aircraft company deals with freight only. Bu uçak şirketi sadece nakliye ile ilgilenir. When are you going to deal with Tom? Ne zaman Tom ile ilgileneceksin? It hasn't been easy for Tom to deal with Mary's health problems. Tom'un Mary'nin sağlık problemleri ile ilgilenmesi kolay değildi. Zoology and botany deal with the study of life. Zooloji ve botanik hayatın incelenmesi ile ilgilenir. Show More (12)
5	deal with	üstesinden gelmek	v.
	These are real problems, but they have all been dealt with. Bunlar gerçek sorunlardır, ancak hepsinin üstesinden gelinmiştir. In order to deal with this problem we therefore have to negotiate with Russia. Dolayısıyla bu sorunun üstesinden gelebilmek için Rusya ile müzakere etmek zorundayız. We have made progress in this area too, and the Commission is being asked to propose measures to deal with this problem. Bu alanda da ilerleme kaydettik ve Komisyondan bu sorunun üstesinden gelmek için tedbirler önermesi isteniyor. It is not an issue that we can deal with now. Bu, şu anda üstesinden gelebileceğimiz bir mesele değil. I dealt with the accident. Kazanın üstesinden geldim. We've got bigger problems to deal with. Üstesinden gelmemiz gereken daha büyük sorunlarımız var. Tom has to deal with this alone. Tom tek başına bunun üstesinden gelmeli. We can deal with this. Bunun üstesinden gelebiliriz. Tom helped Mary deal with the problem. Tom, Mary'nin sorunun üstesinden gelmesine yardım etti. I think I'll be able to deal with that. Bunun üstesinden gelebileceğimi düşünüyorum. I dealt with it. Onun üstesinden geldim. The situation was getting difficult to deal with. Durumun üstesinden gelmek gittikçe zorlaşıyordu. Show More (9)
6	deal with	muhatap olmak	v.
	But let us remember, first and foremost, that we are dealing with human beings. Ama her şeyden önce insanlarla muhatap olduğumuzu unutmayalım. The majority of the people being dealt with at present are women and children who are being sexually exploited. Şu anda muhatap olunan kişilerin çoğunluğu cinsel istismara uğrayan kadın ve çocuklardır. The majority of the people being dealt with at present are women and children who are being sexually exploited. Şu anda muhatap olunan insanların büyük çoğunluğu cinsel istismara uğrayan kadın ve çocuklardır. Gyung Joon won't deal with me because I'm a kid. Gyung Joon çocuğum diye benimle muhatap olmuyor. Tom is the one I deal with. Tom benim muhatap olduğum kişi. Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur. In my job I have to deal with all kinds of people. İşim gereği her türlü insanla muhatap olmak zorundayım. Show More (4)
7	deal with	ticaret yapmak	v.
	Algeria trades a great deal with Turkey. Cezayir, Türkiye ile büyük bir ticaret yapıyor. Show More (-2)