distress - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
distress sıkıntı n.
  • Together we shared the distress caused by these horrific events, and the subsequent reactions you are aware of.
  • Bu korkunç olayların yol açtığı sıkıntıyı ve ardından gelen ve sizin de farkında olduğunuz tepkileri birlikte paylaştık.
  • It is at the very heart of world injustice, which condemns millions of people to poverty and distress.
  • Kahve, milyonlarca insanı yoksulluk ve sıkıntıya mahkum eden dünya adaletsizliğinin tam kalbinde yer almaktadır.
  • The rich countries must naturally come up with resources to relieve the distress more quickly and more generously.
  • Zengin ülkeler doğal olarak bu sıkıntıyı daha hızlı ve daha cömert bir şekilde hafifletecek kaynaklar bulmak zorundadır.
Show More (11)
distress tehlike n.
  • The crew transmitted a distress signal every 30 minutes.
  • Mürettebat her 30 dakikada bir tehlike sinyali göndermiştir.
  • We thought Mary and Tom were lost at sea but then we saw the distress flare.
  • Mary ve Tom'un denizde kaybolduğunu düşündük ama sonra tehlike işaret fişeğini gördük.
  • We thought Mary and Tom were lost at sea but then we saw the distress flare.
  • Mary ve Tom'un denizde kaybolduğunu düşündük ama sonra tehlike işaretini gördük.
Show More (0)
distress üzmek v.
  • I'm distressed by the daily squabbles.
  • Günlük çekişmeler beni üzüyor.
  • The news distressed her.
  • Haber onu üzdü.
  • I was distressed to see Tom so unhappy.
  • Tom'u bu kadar mutsuz görmek beni üzdü.
Show More (0)
distress zorluklar n.
  • He has been in financial distress for years.
  • Yıllardır mali zorluklar içerisinde.
Show More (-2)
distress üzüntüye boğmak v.
  • The tragic news distressed the whole family.
  • Trajik haber tüm aileyi üzüntüye boğdu.
Show More (-2)
distress üzüntü n.
  • The news caused my mother considerable distress.
  • Bu haber annemde ciddi bir üzüntü yarattı.
Show More (-2)
distress felaket n.
  • Cries of distress from individual victims are still reaching us today from this humanitarian disaster.
  • Bugün hala bu insani felaketin bireysel kurbanlarından gelen acı çığlıkları bize ulaşıyor.
Show More (-2)
distress sıkıntıya sokmak v.
  • The news distressed her.
  • Haber onu sıkıntıya soktu.
Show More (-2)