domestic - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
domestic iç adj.
  • The flexible management of our financial policy is necessary to stimulate domestic demand.
  • İç talebi canlandırmak için mali politikamızın esnek bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.
  • What we do not want is for Parliament to be used to debate a country's domestic problems.
  • Parlamentonun bir ülkenin iç sorunlarını tartışmak için kullanılmasını istemiyoruz.
  • It was an issue of people wanting to take power simply as a domestic issue.
  • Bu, sadece bir iç mesele olarak iktidarı ele geçirmek isteyen insanların meselesiydi.
Show More (11)
domestic yerel adj.
  • The new minister has plans to stimulate the domestic economy.
  • Yeni bakanın yerel ekonomisini canlandırmaya yönelik planları var.
  • This is an international problem, but it has an essentially domestic solution.
  • Bu uluslararası bir sorun ama esasen yerel bir çözümü var.
  • In this respect, the proposal gives a clear preference to the domestic labour market.
  • Bu bağlamda teklif, yerel işgücü piyasasına açık bir öncelik vermektedir.
Show More (5)
domestic yerli adj.
  • What's your favorite domestic beer?
  • En sevdiğiniz yerli bira hangisi?
  • What's your favorite domestic beer?
  • Favori yerli biran nedir?
  • What's your favorite domestic wine?
  • En sevdiğiniz yerli şarap hangisi?
Show More (3)
domestic yurtiçi adj.
  • What will not increase substantially, however, is the Gross Domestic Product of this new enlarged EU.
  • Ancak önemli ölçüde artmayacak olan şey, bu yeni genişlemiş AB'nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasıdır.
  • What will not increase substantially, however, is the Gross Domestic Product of this new enlarged EU.
  • Ancak bu yeni genişlemiş AB'nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası önemli ölçüde artmayacaktır.
  • We might be mistaken in using the gross domestic product per inhabitant as the sole indicator.
  • Kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılayı tek gösterge olarak kullanmakla hata ediyor olabiliriz.
Show More (2)
domestic ev adj.
  • She owns a store that sells domestic appliances.
  • Kendisinin ev aletleri satan bir mağazası var.
  • The majority of illegal immigrants are domestic employees working in our homes.
  • Yasadışı göçmenlerin çoğunluğu evlerimizde çalışan ev işçileridir.
  • Surely it is not just a matter of cheap domestic help?
  • Mesele sadece ucuz ev işlerine yardım meselesi değildir.
Show More (1)
domestic evcil adj.
  • Our landlord doesn’t allow domestic pets in the building.
  • Ev sahibimiz binaya evcil hayvan sokmuyor.
  • The horse is a domestic animal.
  • At evcil bir hayvandır.
  • The Great Dane is a breed of domestic dog known for its giant size.
  • Danua, dev cüssesiyle bilinen evcil bir köpek cinsidir.
Show More (0)
domestic yurt içi n., adj.
  • We must also deal with domestic transport.
  • Yurt içi taşımacılık konusunu da ele almalıyız.
  • We must also deal with domestic transport.
  • Ayrıca yurt içi taşımacılığı da ele almalıyız.
Show More (-1)
domestic evsel adj.
  • We must open up the markets for gas and electricity, both wholesale and domestic, by 2005 at the latest.
  • En geç 2005 yılına kadar hem toptan satış hem de evsel gaz ve elektrik piyasalarını açmalıyız.
  • A single domestic customer will have to compete with big industrial consumers to get a fair price.
  • Tek bir evsel müşteri adil bir fiyat alabilmek için büyük endüstriyel tüketicilerle rekabet etmek zorunda kalacaktır.
Show More (-1)
domestic aile içi adj.
  • Everyone has domestic troubles from time to time.
  • Herkesin zaman zaman aile içi sorunları olur.
  • Tom was well aware of Mary's domestic problems.
  • Tom, Mary'nin aile içi sorunlarının farkındaydı.
Show More (-1)
domestic hizmetçi n.
  • The cleaning and gardening of the mansion were undertaken by domestics.
  • Konağın temizliği ve bahçe işleri hizmetçiler tarafından yapılırdı.
Show More (-2)
domestic ev içi adj.
  • We share domestic responsibilities with my spouse.
  • Ev içi sorumlulukları eşimle paylaşıyoruz.
Show More (-2)
domestic ev içi şiddet olayı n.
  • We called the police to sort out a domestic.
  • Ev içi şiddet olayını çözmek için polisi aradık.
Show More (-2)
domestic evcimen adj.
  • My husband is more domestic than I am.
  • Kocam benden daha evcimendir.
Show More (-2)
domestic ev içi şiddet n.
  • It is a programme to combat violence against women and children, essentially in the domestic environment.
  • Kadınlara ve çocuklara yönelik, esas olarak ev içi şiddetle mücadele programıdır.
Show More (-2)
domestic iç hatlar n.
  • Smoking is now banned on all domestic plane flights.
  • Artık tüm iç hat uçuşlarında sigara içmek yasaklanmıştır.
Show More (-2)
domestic ailevi adj.
  • Everyone has domestic troubles from time to time.
  • Herkesin zaman zaman ailevi sorunları olur.
Show More (-2)