fail - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
fail başarısız olmak v.
  • I failed my math exam, but I passed French.
  • Matematik sınavımda başarısız oldum ama Fransızcayı geçtim.
  • The United Nations has not failed.
  • Birleşmiş Milletler başarısız olmadı.
  • Some Member States, including Germany, have failed to do this recently.
  • Aralarında Almanya'nın da bulunduğu bazı Üye Devletler son zamanlarda bu konuda başarısız olmuştur.
Show More (604)
fail başaramamak v.
  • He failed to catch the ball on time.
  • Topu zamanında yakalayamadı.
  • People still fail to draw the right conclusions from this.
  • İnsanlar hala bundan doğru sonuçlar çıkarmayı başaramıyor.
  • Therefore he has failed to honour and respect this House by giving a direct answer to a direct question.
  • Bu nedenle doğrudan bir soruya doğrudan bir cevap vererek bu Meclisi onurlandırmayı ve saygı göstermeyi başaramamıştır.
Show More (30)
fail kalmak v.
  • The situation has not only failed to improve but has actually worsened from all points of view.
  • Durum sadece iyileşmekle kalmamış, aslında her açıdan daha da kötüleşmiştir.
  • Such participation could not fail to help bring cultures and mentalities closer together.
  • Bu tür bir katılım, kültürlerin ve zihniyetlerin birbirine yakınlaşmasına yardımcı olmaktan geri kalmayacaktır.
  • I've got an exam in a few minutes, and I'm going to fail for sure.
  • Birkaç dakika sonra sınavım var ve kesinlikle kalacağım.
Show More (19)
fail ihmal etmek v.
  • We would be failing in our duty if we did not do our utmost to deal with this crisis.
  • Bu krizle başa çıkmak için elimizden geleni yapmazsak görevimizi ihmal etmiş oluruz.
  • It opens up important avenues that we must not fail to explore.
  • Keşfetmeyi ihmal etmememiz gereken önemli yollar açıyor.
  • Don't fail to mail this letter.
  • Bu mektubu postalamayı ihmal etmeyin.
Show More (12)
fail sınavda kalmak v.
  • Many students have failed the test.
  • Birçok öğrenci sınavdan kaldı.
  • Tom failed his French test.
  • Tom Fransızca sınavından kaldı.
  • How did you know I failed my French test?
  • Fransızca sınavından kaldığımı nereden biliyorsun?
Show More (4)
fail iflas etmek v.
  • That caused my liver to fail.
  • O, karaciğerimin iflas etmesine neden oldu.
  • That caused my liver to fail.
  • Karaciğerimin iflas etmesine neden oldu.
  • As businesses failed, workers lost their jobs.
  • İşletmeler iflas ettikçe, işçiler işlerini kaybetti.
Show More (3)
fail yapmamak v.
  • If I fail to do that, or if any of us fails to do that, in my view we are completely lost.
  • Eğer bunu yapamazsam ya da herhangi birimiz yapamazsak, bana göre tamamen kaybetmiş oluruz.
  • If I fail to do that, or if any of us fails to do that, in my view we are completely lost.
  • Eğer ben ya da herhangi birimiz bunu yapamazsak, bana göre tamamen kaybetmiş oluruz.
  • If they fail to do so, the support we recently promised must be reconsidered.
  • Eğer bunu yapmazlarsa, yakın zamanda söz verdiğimiz destek yeniden gözden geçirilmelidir.
Show More (1)
fail başarısızlığa uğramak v.
  • Nowhere is this clearer than in failed or failing states.
  • Bu durum hiçbir yerde başarısız ya da başarısızlığa uğramış devletlerde olduğundan daha açık değildir.
  • If we do not make progress this time, Johannesburg will have failed before we get there.
  • Eğer bu kez ilerleme kaydedemezsek, Johannesburg biz oraya varmadan başarısızlığa uğramış olacak.
  • We had three tries and failed each time.
  • Üç denememiz oldu ve her seferinde başarısızlığa uğradık.
Show More (1)
fail bozulmak v.
  • My eyesight is beginning to fail.
  • Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
  • The long drought followed by weeks of rain caused some of Tom's crops to fail.
  • Uzun süren kuraklığın ardından haftalarca yağan yağmur Tom'un bazı mahsullerinin bozulmasına neden oldu.
  • His health is failing.
  • Onun sağlığı bozuluyor.
Show More (1)
fail sınıfta kalmak v.
  • This semester I failed two students for plagiarism.
  • Bu dönem intihal yüzünden iki öğrencim sınıfta kaldı.
  • Have you ever failed a class?
  • Hiç sınıfta kaldın mı?
  • Have you ever failed a class?
  • Hiç sınıfta kaldığın oldu mu?
Show More (1)
fail arızalanmak v.
  • When the engine failed, the pilot was forced to make an emergency landing.
  • Motor arızalanınca pilot acil iniş yapmak zorunda kaldı.
  • If these engines fail as a result of technical problems or deliberate sabotage, then the aircraft will crash.
  • Bu motorlar teknik sorunlar ya da kasıtlı sabotaj sonucu arızalanırsa, uçak düşecektir.
  • If these engines fail as a result of technical problems or deliberate sabotage, then the aircraft will crash.
  • Eğer bu motorlar teknik sorunlar ya da kasıtlı bir sabotaj sonucu arızalanırsa, uçak düşecektir.
Show More (0)
fail batmak v.
  • They had opened a bar, but it failed after a year of struggling.
  • Bar açmışlardı ama bir yıllık çabanın ardından battı.
  • When his business failed, he was left penniless.
  • İşi batınca beş parasız kaldı.
  • These large banks are too big to fail.
  • Bu büyük bankalar batmak için çok büyük.
Show More (0)
fail başarısızlıkla sonuçlanmak v.
  • The failed reform of the common fisheries policy highlighted this unfortunate situation.
  • Ortak balıkçılık politikasının başarısızlıkla sonuçlanan reformu bu talihsiz durumun altını çizmiştir.
  • Every failed summit does more harm than good, as it brings on a mood of resignation.
  • Başarısızlıkla sonuçlanan her zirve, bir yılgınlık havasına yol açtığı için yarardan çok zarar getirir.
  • If the Johannesburg Summit fails, the European Union will have to shoulder its responsibility.
  • Johannesburg Zirvesi başarısızlıkla sonuçlanırsa, Avrupa Birliği sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalacaktır.
Show More (0)
fail başarısızlığa uğratmak v.
  • We must not fail those who look to us to succeed.
  • Başarılı olmak için bize güvenenleri başarısızlığa uğratmamalıyız.
  • Language often fails us on these occasions.
  • Dil bu durumlarda bizi sık sık başarısızlığa uğratır.
  • Tom won't fail us.
  • Tom bizi başarısızlığa uğratmayacak.
Show More (0)
fail kırık not almak v.
  • I haven't failed any exams.
  • Kırık not aldığım sınav olmadı.
  • Tom and I both failed the exam.
  • Tom da ben de sınavdan kırık not aldık.
  • Both Tom and I failed the exam.
  • Tom da ben de sınavdan kırık not aldık.
Show More (0)
fail zayıflamak v.
  • She was pretty sure that her memory was failing.
  • Hafızasının zayıfladığından oldukça emindi.
  • My memory is failing.
  • Hafızam zayıflıyor.
Show More (-1)
fail yetersiz kalmak v.
  • No matter what your main purpose is in reading, books should never fail to provide contentment and satisfaction.
  • Okumaktaki temel amacınız ne olursa olsun, kitaplar memnuniyet ve tatmin sağlamada asla yetersiz kalmamalıdır.
  • Where words fail, music speaks.
  • Sözlerin yetersiz kaldığı durumlarda müzik konuşur.
Show More (-1)
fail yüzüstü bırakmak v.
  • You must not fail me again.
  • Beni bir daha yüzüstü bırakmamalısın.
  • Tom won't fail us.
  • Tom bizi yüzüstü bırakmaz.
Show More (-1)
fail zayıf not almak v.
  • Tom and I both failed the exam.
  • Hem Tom hem de ben sınavdan zayıf not aldık.
  • Both Tom and I failed the exam.
  • Hem Tom hem de ben sınavdan zayıf not aldık.
Show More (-1)
fail başarısızlık n.
  • The blogger talked about her biggest parenting fails.
  • Blog yazarı ebeveynlikteki en büyük başarısızlıklarından bahsetti.
Show More (-2)
fail (yağmur) yağmamak v.
  • If the rains fail, our crops will be destroyed.
  • Yağmurlar yağmazsa, mahsullerimiz yok olacak.
Show More (-2)
fail beklenen şeyi yerine getirmemek v.
  • I guess you failed to tell me he was coming too.
  • Sanırım onun da geleceğini bana söylemedin.
Show More (-2)
fail mahsul vermemek v.
  • Heavy rainfall caused the crops to fail.
  • Şiddetli yağış ekinlerin mahsul vermemesine neden oldu.
Show More (-2)
fail dersten kalma n.
  • He got a fail in chemistry.
  • Kimya dersinden kaldı.
Show More (-2)
fail tükenmek v.
  • The end result will be that if the Commission continues to fail to act, bees will be extinct in a few years' time.
  • Sonuç olarak, Komisyon harekete geçmemeye devam ederse, arıların nesli birkaç yıl içinde tükenecektir.
Show More (-2)
fail suya düşmek v.
  • She failed in her attempt to swim the Channel.
  • Kanal'ı yüzerek geçme planları suya düştü.
Show More (-2)
fail düşmek v.
  • She failed and felt humiliated.
  • O düştü ve utanmış hissetti.
Show More (-2)
İngilizce Türkçe
perpetrator fail n.
  • Few perpetrators are brought before the courts, and even fewer are sentenced.
  • Faillerin çok azı mahkeme önüne çıkarılmakta ve daha da azı mahkum edilmektedir.
  • What 50 000 people do is, in actual fact, more important than what 300 perpetrators of violence get up to.
  • Aslında 50.000 kişinin ne yaptığı, 300 şiddet failinin ne yaptığından daha önemlidir.
  • We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
  • Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.
Show More (24)
author fail n.
  • Alas, most of the authors of these crimes have escaped justice.
  • Ne yazık ki, bu suçların faillerinin çoğu adaletten kaçmıştır.
Show More (-2)