1 |
far away |
uzakta |
adv. |
|
- Tom can't be far away.
- Tom uzakta olamaz.
- When parents are far away from their children, there is nothing they can do about their safety or welfare.
- Ebeveynler çocuklarından uzakta olduklarında, onların güvenliği veya refahı için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
- How far away are you from us?
- Bizden ne kadar uzaktasınız?
- Tom isn't that far away.
- Tom o kadar uzakta değil.
- How far away are we from Boston?
- Boston'dan ne kadar uzaktayız?
- He lives far away from my house.
- O benim evimden uzakta yaşar.
- He doesn't live far away.
- O, uzakta yaşamıyor.
- Tom doesn't live far away.
- Tom uzakta yaşamıyor.
- I wish you didn't live so far away.
- Keşke bu kadar uzakta yaşamasaydın.
- We saw another ship far away.
- Uzakta başka bir gemi gördük.
- I could see Tokyo Tower far away.
- Uzakta Tokyo Kulesi'ni görebiliyordum.
- How far away is Tom?
- Tom ne kadar uzakta?
- How far away are you from us?
- Bizden ne kadar uzaktasın?
- How far away is the library?
- Kütüphane ne kadar uzakta?
- How far away is your school?
- Okulunuz ne kadar uzakta?
- He lives far away from his hometown.
- Doğduğu yerden uzakta yaşıyor.
- How far away is your farm?
- Çiftliğiniz ne kadar uzakta?
- How far away is your school?
- Okulun ne kadar uzakta?
- I wish you weren't so far away.
- Keşke bu kadar uzakta olmasaydın.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
- Yakında yaşayan bir yabancı, uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- I saw a light far away.
- Ben uzakta bir ışık gördüm.
- Strangers close by are better than family far away.
- Yakınlardaki yabancılar uzaktaki aileden daha iyidir.
- I can see some boats far away from the shore.
- Kıyıdan uzakta bazı tekneler görebiliyorum.
- I saw a light far away.
- Uzakta bir ışık gördüm.
- On the second morning, the Scotsman saw from the top of his tree a great castle far away.
- İkinci sabah İskoçyalı ağacının tepesinden uzakta büyük bir kale gördü.
- Tom isn't that far away.
- Tom o kadar da uzakta değil.
- She lives far away from me.
- Benden uzakta oturuyor.
- He's not far away from us.
- Bizden uzakta değil.
- I can see some boats far away from the shore.
- Kıyıdan uzakta bazı botlar görüyorum.
- We saw a white ship far away.
- Uzakta beyaz bir gemi gördük.
- He lives far away from his hometown.
- Memleketinden uzakta yaşıyor.
- We live far away from each other.
- Birbirimizden uzakta yaşıyoruz.
- He saw a light far away.
- Uzakta bir ışık gördü.
- How far away are we?
- Ne kadar uzaktayız?
- Strangers close by are better than family far away.
- Yakındaki yabancılar uzaktaki aileden daha iyidir.
- He lives far away from me.
- Benden uzakta oturuyor.
- My family is far away.
- Ailem uzakta.
- Is your school far away from your house?
- Okulunuz evinizden uzakta mı?
- Is it far away?
- Uzakta mı?
- How far away do you live?
- Ne kadar uzakta yaşıyorsun?
- How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzakta?
- She lives with her son in a house quite far away from the city.
- Oğluyla birlikte şehirden oldukça uzakta bir evde yaşıyor.
- Is your home far away?
- Evin uzakta mı?
- He saw a light far away.
- O, uzakta bir ışık gördü.
- Tom is too far away to hear us.
- Tom bizi duyamayacak kadar uzakta.
Show More (42)
|
2 |
far away |
çok uzakta |
adv. |
|
- By now they are far away.
- Şimdiye kadar bunlar çok uzaktaydı.
- The problem is that it's too far away.
- Sorun şu ki, çok uzakta.
- She was too far away.
- Çok uzaktaydı.
- I wish you didn't live so far away.
- Keşke çok uzakta yaşamasan.
- He lives far away from me.
- Benden çok uzakta yaşıyor.
- We're still too far away.
- Hala çok uzaktayız.
- My home is far away.
- Evim çok uzakta.
- Tom can't be far away.
- Tom çok uzakta olamaz.
- She lives far away from me.
- Benden çok uzakta yaşıyor.
- I don't live very far away.
- Ben çok uzakta yaşamıyorum.
- The stars are too far away.
- Yıldızlar çok uzaktalar.
- He lives far away from my house.
- Evimden çok uzakta yaşıyor.
- It is not far away from the hotel.
- Otelden çok uzakta değil.
- You live too far away.
- Sen çok uzakta oturuyorsun.
- The smoke from the forest fire was seen from very far away.
- Orman yangınının dumanı çok uzaktan görüldü.
- It's too far away.
- O çok çok uzakta.
- I live too far away.
- Çok uzakta yaşıyorum.
- It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
- He's not far away from us.
- Bizden çok uzakta değil.
- It's very far away.
- Bu çok uzakta.
- My family is far away.
- Ailem çok uzakta.
- South Africa is far away.
- Güney Afrika çok uzakta.
- It's too far away.
- Çok uzakta.
- We saw another ship far away.
- Çok uzakta bir gemi daha gördük.
- I don't live very far away.
- Çok uzakta yaşamıyorum.
- I wish you weren't so far away.
- Keşke çok uzakta olmasan.
- It is far away from here.
- Buradan çok uzakta.
- It's very far away.
- O çok uzakta.
- We're still too far away.
- Hâlâ çok uzaktayız.
- The hospital was far away from his village.
- Hastane köyünden çok uzaktaydı.
- You live too far away.
- Çok uzakta yaşıyorsun.
- Tom is too far away.
- Tom çok uzakta.
- He is far away from home.
- Evinden çok uzakta.
- She is far away, but I still love her.
- O çok uzakta ama ben onu hala seviyorum.
- That's not too far away, is it?
- Çok uzakta değil, değil mi?
Show More (32)
|
3 |
far away |
uzak |
adj. |
|
- To find ourselves in 2003 already discussing 2013 all seems rather far away.
- Kendimizi 2003 yılında 2013'ü tartışırken bulmak oldukça uzak görünüyor.
- I want a boat that'll take me far away from here.
- Beni buradan uzaklara götürecek bir tekne istiyorum.
- He came from far away.
- Çok uzaklardan geldi.
- My house is far away.
- Benim evim uzak.
- They sent ambassador Tom Jackson as far away from Washington as they ever could.
- Büyükelçi Tom Jackson'ı Washington'dan olabildiğince uzağa gönderdiler.
- The smoke from the forest fire was seen from very far away.
- Orman yangınından çıkan duman çok uzaklardan görüldü.
- My home is far away.
- Benim evim uzak.
- Let's go somewhere far away.
- Uzak bir yere gidelim.
- A puff of wind came and blew Curdken's hat far away.
- Bir rüzgar çıktı ve Curdken'in şapkasını uzaklara savurdu.
- He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
- Stay far away from that dog.
- O köpekten uzak dur.
- They sent ambassador Tom Jackson as far away from Washington as they ever could.
- Onlar büyükelçi Tom Jackson'ı ellerinden geldiği kadar Washington'dan uzağa gönderdiler.
- She is far away, but I still love her.
- Uzaklarda ama hala onu seviyorum.
- The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away.
- Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.
- The hospital was far away from his village.
- Hastane onun köyünden uzaktı.
- I want a boat that will take me far away from here.
- Beni buradan uzaklara götürecek bir tekne istiyorum.
- Is your home far away?
- Eviniz uzak mı?
- We saw a light far away.
- Uzaklarda bir ışık gördük.
- Tom and Mary were sitting on the sofa as far away from each other as possible.
- Tom ve Mary kanepede mümkün olduğu kadar birbirlerinden uzak oturuyorlardı.
- The powerful rip current carried Tom far away from the shore.
- Güçlü rip akıntısı Tom'u kıyıdan çok uzağa taşıdı.
Show More (17)
|