| 1 |
finicky |
titiz |
adj. |
|
- The jewellery repair required finicky work to fix.
- Mücevherin tamiri için titiz bir çalışma gerekiyordu.
- I think Tom is finicky.
- Bence Tom titiz.
- I'm finicky.
- Ben titizim.
- Cats are finicky.
- Kediler titizdir.
- Tom is finicky.
- Tom titizdir.
- I know that Tom is finicky.
- Tom'un titiz olduğunu biliyorum.
- Tom isn't as finicky as he used to be.
- Tom eskisi kadar titiz değil.
- Tom didn't seem to be as finicky as Mary seemed to be.
- Tom, Mary kadar titiz görünmüyordu.
- Tom isn't as finicky as he used to be.
- Tom eskiden olduğu kadar titiz değil.
- I'm not finicky.
- Titiz değilim.
- I'm not finicky.
- Ben titiz değilim.
- You're finicky.
- Sen titizsin.
- I think Tom is finicky.
- Tom'un titiz olduğunu düşünüyorum.
- Are you finicky?
- Titiz misiniz?
- Are you finicky?
- Sen titiz misin?
Show More (12)
|
| 2 |
finicky |
zor beğenen |
adj. |
|
- The finicky eater refused to eat anything that touched the plate.
- Zor yemek beğenen kişi, tabağa temas eden ne varsa hiçbirini yemek istemedi.
Show More (-2)
|
| 3 |
finicky |
çok titiz |
adj. |
|
- Mary's unnerving to be around, because she's so finicky about everything.
- Mary'nin yanında olmak sinir bozucu, çünkü her konuda çok titiz.
Show More (-2)
|
