| 1 |
good fortune |
şans |
n. |
|
- She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- İstediği okula kabul edilme şansına sahipti.
- He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
- Mary couldn't believe her good fortune.
- Mary iyi şansına inanamadı.
- She is envious of my good fortune.
- O benim iyi şansımı kıskanır.
- He had the good fortune to find a good wife.
- İyi bir eş bulma şansına sahip oldu.
- She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- İstediği okula girme şansına sahip oldu.
- Tom couldn't believe his good fortune.
- Tom iyi şansına inanamadı.
- He had the good fortune to be rescued from the burning building.
- Yanan binadan kurtarılma şansına sahip oldu.
Show More (5)
|
| 2 |
good fortune |
iyi talih |
n. |
|
- The agricultural budget is probably typified by strokes of good fortune as well as huge setbacks.
- Tarım bütçesi muhtemelen büyük aksiliklerin yanı sıra iyi talih darbeleriyle de karakterize edilir.
- Most people judge men only by their success or their good fortune.
- Çoğu kişi, insanları sadece başarıları ya da iyi talihleri ile değerlendirir.
- She is envious of my good fortune.
- Benim iyi talihimi kıskanıyor.
- Tom couldn't believe his good fortune.
- Tom iyi talihine inanamadı.
- She was jealous of her neighbor's good fortune.
- Komşusunun iyi talihini kıskanıyordu.
- Mary couldn't believe her good fortune.
- Mary iyi talihine inanamıyordu.
Show More (3)
|
| 3 |
good fortune |
talih |
n. |
|
- He had the good fortune to be rescued from the burning building.
- Yanan binadan kurtarılacak kadar iyi bir talihe sahipti.
Show More (-2)
|
