| 1 |
grasp |
kavramak |
v. |
|
- It took us a while to grasp the extent of the tragedy.
- Yaşanan trajedinin boyutlarını kavramamız biraz zaman aldı.
- No, but perfection is not in any case within the grasp of human beings.
- Hayır ancak mükemmellik hiçbir durumda insanoğlunun kavrayabileceği bir şey değildir.
- We have noted that you have a good grasp of the issue and are interested in really achieving something here.
- Konuyu iyi kavradığınızı ve burada gerçekten bir şeyler başarmakla ilgilendiğinizi fark ettik.
- I cannot fully grasp the underlying rationale.
- Altında yatan mantığı tam olarak kavrayamıyorum.
- We must grasp our responsibility and our destiny with both hands.
- Sorumluluğumuzu ve kaderimizi iki elimizle kavramalıyız.
- We must grasp this once and for all.
- Bunu bir kez ve herkes için kavramalıyız.
- Europe and her people's representatives have grasped that animals are to be valued in a different way.
- Avrupa ve halklarının temsilcileri, hayvanlara farklı bir şekilde değer verilmesi gerektiğini kavramıştır.
- The Commission has grasped this well and is showing itself willing to do something about this.
- Komisyon bunu çok iyi kavramış ve bu konuda bir şeyler yapmaya istekli olduğunu göstermiştir.
- We should grasp this opportunity with both hands, well aware that this is not a simple task.
- Bunun basit bir görev olmadığının bilincinde olarak bu fırsatı iki elimizle kavramalıyız.
- However, I grasped the main points.
- Ancak, ana noktaları kavradım.
- My impression is that the Member States have not only grasped that, but that they are also acting accordingly.
- Benim izlenimim Üye Devletlerin bunu kavramakla kalmayıp aynı zamanda buna uygun hareket ettikleri yönündedir.
- We will be on the right track if we grasp that fact.
- Bu gerçeği kavradığımız takdirde doğru yolda olacağız.
- She is able to grasp the situation.
- Durumu kavrayabiliyor.
- He has a good grasp of English.
- O, İngilizceyi iyi kavrıyor.
- They just couldn't grasp that.
- Bunu kavrayamadılar.
- He has a good grasp of English.
- İngilizceyi iyi kavrıyor.
- The other grasped his arm.
- Diğeri, kolunu kavradı.
- We have to grasp this issue.
- Bu konuyu kavramak zorundayız.
- Tom grasped the situation at once.
- Tom durumu hemen kavradı.
- I was able to grasp the main points of the speech.
- Konuşmanın başlıca noktalarını kavrayabildim.
- I was able to grasp the main points of the speech.
- Konuşmanın ana hatlarını kavrayabildim.
- Tom has a good grasp of French.
- Tom Fransızcayı iyi kavrıyor.
- The other grasped his arm.
- Diğeri, onun kolunu kavradı.
- Sometimes I can't really grasp the meaning of a word.
- Bazen bir kelimenin anlamını tam olarak kavrayamıyorum.
- He grasped the rope with two hands.
- İpi iki eliyle kavradı.
- The problem is beyond my grasp.
- Bu benim kavrayabileceğimin ötesinde bir sorun.
- Sometimes I can't really grasp the meaning of a word.
- Bazen bir kelimenin anlamını gerçekten kavrayamam.
- He grasped her meaning clearly.
- Onun kastettiğini açıkça kavradı.
- She is able to grasp the situation.
- Durumu kavrayabilir.
- I never know what to say to people who have absolutely no grasp of the basic facts and are too ignorant to realise it.
- Temel gerçekleri kesinlikle kavrayamayan ve bunu fark edemeyecek kadar cahil olan insanlara ne diyeceğimi hiç bilemiyorum.
Show More (27)
|
| 2 |
grasp |
anlamak |
v. |
|
- I have to confess that I do not fully grasp why requests for a reduction in these amounts were made.
- İtiraf etmeliyim ki bu miktarlarda indirim taleplerinin neden yapıldığını tam olarak anlayabilmiş değilim.
- At no point could I grasp what your real priorities are.
- Hiçbir noktada gerçek önceliklerinizin ne olduğunu anlayamadım.
- Some have grasped this already; others will take longer to do so, but it is undoubtedly the case.
- Bazıları bunu zaten anladı; diğerleri daha uzun sürebilir, ancak bunun kesinlikle doğru olduğu bir gerçektir.
- He doesn't fully grasp what young people are saying.
- Genç insanların ne dediğini tam olarak anlamıyor.
- Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
- Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
- He doesn't fully grasp what young people are saying.
- Gençlerin ne dediğini tam olarak anlamıyor.
- Tom grasped the situation at once.
- Tom hemen durumu anladı.
- I didn't quite grasp what she meant.
- Ne demek istediğini tam olarak anlayamadım.
- He grasped her meaning clearly.
- Onun ne demek istediğini çok iyi anladı.
Show More (6)
|
| 3 |
grasp |
tutmak |
v. |
|
- She grasped my hand and whispered in my ear.
- Elimi tuttu ve kulağıma fısıldadı.
- Lastly, others, myself included, think and say that we must grasp the nettle.
- Son olarak, ben de dahil olmak üzere başkaları da bu işin ucundan tutmamız gerektiğini düşünüyor ve söylüyor.
- He tried to grasp the rail.
- Trabzanı tutmaya çalıştı.
- Curdken ran up to her and wanted to grasp some of the hair from her head.
- Curdken ona doğru koştu ve onun başından bir tutam saç tutmak istedi.
Show More (1)
|
| 4 |
grasp |
el |
n. |
|
- He let the control of the company slip from his grasp.
- Şirketin kontrolünün elinden kayıp gitmesine izin verdi.
- I managed to wrest the phone from her grasp.
- Telefonu onun elinden almayı başardım.
Show More (-1)
|
| 5 |
grasp |
kavrayış |
n. |
|
- He had a sound grasp of the issue.
- Konuya dair çok iyi bir kavrayışı vardı.
- So much so that I feel like I'm losing my grasp on the whereabouts.
- O kadar çok ki, nerede olduğuma dair kavrayışımı kaybediyormuşum gibi hissediyorum.
Show More (-1)
|
| 6 |
grasp |
elde edilebilir |
n. |
|
- Victory seemed within their grasp.
- Zafer elde edilebilir gibi görünüyordu.
Show More (-2)
|
| 7 |
grasp |
yakalamak |
v. |
|
- The drowning man grasped at the rope.
- Boğulan adam ipi yakaladı.
Show More (-2)
|
| 8 |
grasp |
pençe |
n. |
|
- The country is in the grasp of the enemy.
- Ülke düşmanın pençesinde.
Show More (-2)
|
| 9 |
grasp |
kavramak |
n. |
|
- He grasped the rope with two hands.
- Halatı iki eliyle kavradı.
Show More (-2)
|
