| 1 |
here and there |
orada burada |
adv., expr. |
|
- Still, the isolationist President still has his own friends here and there.
- Hala izolasyonist Başkan'ın orada burada kendi dostları var.
- It is not just a question of supplying some hardware here and there.
- Bu sadece orada burada bazı donanımların tedarik edilmesi meselesi değildir.
- They searched here and there looking for survivors.
- Orada burada hayatta kalanları araştırdılar.
- There were books lying here and there in the room.
- Odada orada burada duran kitaplar vardı.
- There are beautiful lakes here and there.
- Orada burada güzel göller var.
- We looked for it here and there.
- Orada burada aradık.
- I found holes here and there.
- Orada burada delikler buldum.
- She looked for her bag here and there.
- Orada burada çantasını aradı.
- I had limited time to write my essay, so I cut corners here and there.
- Kompozisyonumu yazmak için kısıtlı zamanım vardı, bu yüzden oradan buradan kestim.
- There were holes here and there.
- Orada burada delikler vardı.
- There are beautiful flowers here and there in the garden.
- Bahçede orada burada güzel çiçekler vardır.
- There were holes here and there.
- Orada burada çukurlar vardı.
Show More (9)
|
| 2 |
here and there |
tek tük |
adv. |
|
- Maybe we could add the odd question here and there.
- Belki buraya ve oraya tek tük sorular ekleyebiliriz.
- There were books lying here and there in the room.
- Odada tek tük kitaplar vardı.
- I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.
Show More (0)
|
| 3 |
here and there |
şurada burada |
adv., expr. |
|
- The Commission will, of course, say that since then there have been signs of improvement here and there.
- Komisyon elbette o zamandan bu yana şurada burada iyileşme işaretleri olduğunu söyleyecektir.
- There are beautiful flowers here and there in the garden.
- Bahçede şurada burada güzel çiçekler var.
Show More (-1)
|
| 4 |
here and there |
zaman zaman |
adv. |
|
- Problems have already cropped up here and there in the meantime, but have always been very quickly resolved.
- Bu süre zarfında zaman zaman sorunlar ortaya çıkmış, ancak her zaman çok hızlı bir şekilde çözülmüştür.
- I had limited time to write my essay, so I cut corners here and there.
- Denememi yazmak için sınırlı zamanım vardı, bu yüzden zaman zaman kestirmeden gittim.
Show More (-1)
|
| 5 |
here and there |
sağa sola |
adv. |
|
- We looked for it here and there.
- Sağda solda onu aradık.
Show More (-2)
|
