|
- If a house burns down, the owners should be insured.
- Eğer bir ev yanarsa, ev sahipleri sigortalanmalıdır.
- We shall not get far if we do not put our own house in order first.
- Önce kendi evimizi düzene sokmazsak fazla uzağa gidemeyiz.
- A house cannot be built on half a plot of land.
- Yarım arsa üzerine bir ev inşa edilemez.
- We will be a laughing stock if we do not reform and get our House in order.
- Eğer reform yapmaz ve evimizi düzene sokmazsak alay konusu olacağız.
- Now are putting our own House in order.
- Şimdi kendi evimizi düzene koyuyoruz.
- The first, which, relatively speaking, was the mildest, hit my own house.
- İlki, ki göreceli olarak en hafifiydi, kendi evimi vurdu.
- The first, which, relatively speaking, was the mildest, hit my own house.
- İlki, ki bu göreceli olarak en hafifiydi, benim kendi evimi vurmuştur.
- When we have put our own house in order, this is when the world will believe that we are credible.
- Kendi evimizi düzene koyduğumuzda, işte o zaman dünya bizim güvenilir olduğumuza inanacaktır.
- No one is unaware of the loathing felt in this house for the death penalty, wherever it may occur.
- Her nerede olursa olsun, bu evde ölüm cezasına karşı duyulan nefretin farkında olmayan kimse yoktur.
- We have not got our own house in order in terms of agriculture, fisheries, traffic, energy and the use of materials.
- Tarım, balıkçılık, trafik, enerji ve malzeme kullanımı açısından kendi evimizi düzene sokmuş değiliz.
- The large groups have a responsibility for this entire House and we are trying to fulfil it.
- Büyük grupların tüm bu Ev için bir sorumluluğu var ve biz bunu yerine getirmeye çalışıyoruz.
- The façade of the new EU house has been built and decorated; now it is a case of putting the furniture in place.
- Yeni AB evinin dış cephesi inşa edildi ve dekore edildi; şimdi sıra mobilyaların yerleştirilmesinde.
- You are most welcome to this House, Sir David, and we would like to wish you a pleasant and fruitful stay.
- Bu eve hoş geldiniz Sir David, size keyifli ve verimli bir konaklama dileriz.
- Whilst we oppose acts of barbarism perpetuated elsewhere, we must also ensure that our own house is in order.
- Başka yerlerde sürdürülen barbarlık eylemlerine karşı çıkarken, kendi evimizin de düzen içinde olmasını sağlamalıyız.
- But this does not detract from the fact that the European Parliament should also put its own house in order.
- Ancak bu durum Avrupa Parlamentosu'nun da kendi evini düzene sokması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.
- I abstained because we need to put our own house in order.
- Çekimser kaldım çünkü kendi evimizi düzene sokmamız gerekiyor.
- If we admit new Member States then we need to put our own House in order first.
- Eğer yeni Üye Devletleri kabul edersek, o zaman önce kendi evimizi düzene sokmamız gerekir.
- Surely we should be setting our own house in order first.
- Elbette önce kendi evimizi düzene sokmalıyız.
- We want to extend our family circle, but we have not extended the house.
- Aile çevremizi genişletmek istiyoruz ama evimizi genişletmedik.
- Sometimes we must conduct our debates in this house in frank terms as well.
- Bazen bu evdeki tartışmalarımızı da açık sözlü bir şekilde yürütmeliyiz.
- What does it mean if each house were to be fitted with a solar panel or use low-energy light bulbs?
- Her eve bir güneş paneli takılması ya da düşük enerjili ampuller kullanılması ne anlama geliyor?
- There are Member States that do not have their house in order at the moment.
- Şu anda kendi evini düzene sokmamış olan Üye Devletler var.
- Digging the foundations for a house would hurt worms.
- Bir evin temellerini kazmak solucanlara zarar verir.
- The European House can and will be extended eastwards.
- Avrupa Evi doğuya doğru genişletilebilir ve genişletilecektir.
- The European House can and will be extended eastwards.
- Avrupa Evi doğu yönünde genişletilebilir ve genişletilecektir de.
- Summer time is not the problem for our common European House.
- Ortak Avrupa Evimiz için sorun yaz saati değildir.
- Let us not start building the house from the roof.
- Evi inşa etmeye çatıdan başlamayalım.
- We must get our own house in order.
- Kendi evimizi düzene sokmalıyız.
- All I need is a source of energy so that I can light my house and cook the next meal".
- Tek ihtiyacım olan bir enerji kaynağı, böylece evimi aydınlatabilir ve bir sonraki yemeği pişirebilirim".
- There was nothing exceptional about the house or its history.
- Evle veya tarihçesiyle ilgili olağanüstü bir durum yoktu.
- These two boys have come to check out the house.
- Bu iki genç eve bakmak için geldi.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim.
- He came to check out the house.
- Eve bakmaya geldi.
- Seven years ago tonight, we met at my parents' house.
- Yedi yıl önce bu gece ailemin evinde tanışmıştık.
- Nothing ticked off my mom more than having people come into the house with dirty shoes.
- İnsanların eve kirli ayakkabılarla girmesi kadar annemi kızdıran başka bir şey yoktur.
- Try talking to that kid that's answering the phone at his house.
- Evinde telefona cevap veren o çocukla konuşmayı dene.
- I may well take a house for the season next year.
- Gelecek sene bu mevsim için bir ev tutabilirim.
- Each night friends and relatives meet in a different house to break the fast.
- Her gece arkadaş ve akrabalar oruç açmak için başka bir evde toplanırlar.
- I may well take a house for the season next year.
- Gelecek yıl sezon için bir ev alabilirim.
- The whole territory of the house is fenced and safe for children.
- Evin bütün alanı çitle çevrilidir ve çocuklar için güvenlidir.
- I only need a few men to check out the house.
- Eve bakmak için sadece birkaç adama ihtiyacım var.
- There was nothing exceptional about the house or its history.
- Evin ya da geçmişinin istisnai hiçbir yanı yoktu.
- Try talking to that kid that's answering the phone at his house.
- Onun evinde telefonlara bakan şu çocukla konuşmayı deneyin.
- There was nothing exceptional about the house or its history.
- Evde ya da evin geçmişinde olağanüstü bir şey yoktu.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz tifo salgını vardı ve evi hastaneye dönüştürdüm.
- The whole territory of the house is fenced and safe for children.
- Evin tamamı çitlerle çevrilidir ve çocuklar için güvenlidir.
- I really want to check out the rest of this rude house.
- Bu kaba evin geri kalanına bakmak istiyorum gerçekten.
- I may well take a house for the season next year.
- Gelecek sene sezon için bir ev alabilirim.
- The whole territory of the house is fenced and safe for children.
- Evin bütün alanı çitle çevrili ve çocuklar için güvenli.
- That summer, there was a typhoid epidemic and I turned the house into a hospital.
- O yaz bir tifo salgını vardı ve evi hastaneye çevirdim.
- We checked out that house on the corner, but the price was too high considering all the work it needs.
- Köşedeki eve göz attık ama ihtiyacı olan onca işçiliği göz önünde bulundurursak fiyatı çok yüksekti.
- Tom asked me if I knew how to get to his house.
- Tom bana evine nasıl gideceğimi bilip bilmediğimi sordu.
- That accident happened near his house.
- O kaza onun evinin yakınlarında oldu.
- They searched the house.
- Evi aradılar.
- My house is near the school.
- Evim okula yakındır.
- The house caught fire.
- Ev yandı.
- When I was about to leave my house, I got a telephone call from her.
- Evden çıkmak üzereyken ondan bir telefon aldım.
- You may stay at my house as long as you like.
- Evimde istediğin kadar kalabilirsin.
- Mr Johnson's house is next to my house.
- Bay Johnson'ın evi benim evimin yanında.
- Tom left his parents' house this spring and has been living alone since then.
- Tom bu bahar ailesinin evinden ayrıldı ve o zamandan beri yalnız yaşıyor.
- I have a small house.
- Benim küçük bir evim var.
- There is a small garden in front of my house.
- Evimin önünde küçük bir bahçe var.
- His daughter hastily hid behind the yellow house.
- Kızı aceleyle sarı evin arkasına saklandı.
- The house is being painted by a professional.
- Ev bir profesyonel tarafından boyanıyor.
- This is my father's house.
- Burası babamın evi.
- I never left the house.
- Ben evden hiç çıkmadım.
- Near my house, there's a park.
- Evimin yakınında bir park var.
- Tom thought the house Mary wanted to buy was a little too small.
- Tom Mary'nin satın almak istediği evin biraz fazla küçük olduğunu düşündü.
- Since when do you care what happens to your grandfather's house?
- Ne zamandan beri büyükbabanın evine ne olduğunu önemsiyorsun?
- I don't have a house anymore.
- Artık bir evim yok.
- Let's drop by his house.
- Evine uğrayalım.
- There is a hut at the back of our house.
- Evimizin arkasında bir kulübe var.
- Our house is a beautiful, blue balloon.
- Bizim evimiz güzel, mavi bir balon.
- It is not far from my house to the station.
- Evimden istasyona uzak değil.
- Tom threw Mary out of the house.
- Tom, Mary'i evden kovdu.
- There is a cherry tree in front of my house.
- Evimin önünde bir kiraz ağacı var.
- The house is in the village.
- Ev köydedir.
- Every Saturday we clean the whole house.
- Her cumartesi bütün evi temizleriz.
- There are many people living in this house.
- Bu evde yaşayan birçok insan var.
- If you see his house, you'll know that he is poor.
- Evini bir görsen, yoksul olduğunu anlarsın.
- Father built me a new house.
- Babam bana yeni bir ev yaptı.
- Can you help me paint my house?
- Evimi boyamama yardımcı olabilir misin?
- Get out of my house!
- Defol evimden!
- Fadil got into Layla's house.
- Fadıl Leyla'nın evine girdi.
- Tom's house has three bedrooms.
- Tom'un evinde üç yatak odası var.
- Yanni bought a house in Algeria.
- Yanni Cezayir'de bir ev satın aldı.
- My house is five blocks away.
- Evim beş sokak ötede.
- It takes a lot of money to keep up such a big house.
- Bu kadar büyük bir evi ayakta tutmak için çok para gerekir.
- This house is fireproof.
- Bu ev yanmaz.
- Take a left, and it's the first house on your left.
- Sola dönün ve solunuzdaki ilk ev orasıdır.
- I talked him into selling his house.
- Onu evini satmaya ikna ettim.
- We moved into this house last month, but we still haven't settled down.
- Geçen ay bu eve taşındık ama henüz yerleşmedik.
- How long does it take to get from here to your house on foot?
- Buradan evinize yürüyerek gitmek ne kadar sürer?
- His house is on the other side of the bridge.
- Onun evi köprünün diğer tarafında.
- Fadil knew Layla's house was empty.
- Fadıl Leyla'nın evinin boş olduğunu biliyordu.
- Tom and Mary are trying to sell their house.
- Tom ve Mary evlerini satmaya çalışıyorlar.
- They bought a house in Connemara last year.
- Geçen yıl Connemara'da bir ev aldılar.
- The car parked in front of your house is Tom's.
- Evinizin önüne park eden araba Tom'un.
- I own a house.
- Bir evim var.
- Tom wouldn't let anyone into his house.
- Tom evine hiç kimsenin girmesine izin vermezdi.
- My house needs considerable repairs.
- Evimin ciddi bir onarıma ihtiyacı var.
- Sami was kicked out of his dream house.
- Sami hayalindeki evden kovuldu.
- You'll find our house at the end of the next street.
- Evimizi bir sonraki caddenin sonunda bulacaksın.
- Tom received a commendation for bravery for rescuing a woman from a burning house.
- Tom, yanan bir evden bir kadını kurtardığı için cesaretinden dolayı takdirname aldı.
- Tom's house was repossessed by the bank.
- Tom'un evine banka tarafından el konuldu.
- Because his salary is low, he can't buy that house.
- Maaşı düşük olduğu için, o evi satın alamaz.
- Marco's house is very big.
- Marco'nun evi çok büyük.
- I left the house.
- Evi terk ettim.
- I can put up with a house being untidy, but I don't like it to be dirty.
- Bir evin dağınık olmasına katlanabilirim ama kirli olmasından hoşlanmam.
- You can't see my house from here.
- Benim evimi buradan göremezsin.
- Everything was fine until Tom set the house on fire.
- Tom evi ateşe verene kadar her şey iyiydi.
- That is my house.
- O benim evim.
- Tom is putting his house up for sale.
- Tom evini satılığa çıkarıyor.
- What's wrong with running around your house naked?
- Evinin etrafında çıplak koşmanın nesi var?
- I'll call at your house tomorrow.
- Yarın evine uğrayacağım.
- Can I use your house?
- Evinizi kullanabilir miyim?
- I wonder why Tom wants to buy that house.
- Tom neden o evi satın almak istiyor merak ediyorum.
- This is a small house, but it will do for us.
- Bu küçük bir ev ama işimizi görür.
- This house and this land is mine!
- Bu ev ve bu arazi benimdir!
- My house looks to the south.
- Evim güneye bakıyor.
- The bus stops right in front of my house.
- Otobüs tam evimin önünde durur.
- Whenever Tom comes to Boston, he stays at our house.
- Tom ne zaman Boston'a gelse, bizim evimizde kalır.
- Take a left, and it's the last house on your right.
- Sola dön, sağındaki son ev.
- He lives far away from my house.
- O benim evimden uzakta yaşar.
- I don't want Tom in my house.
- Tom'un evime girmesini istemiyorum.
- Tom came over to my house for dinner yesterday.
- Tom dün akşam yemeği için evime geldi.
- This is the house where Tom grew up.
- Burası Tom'un büyüdüğü ev.
- My house, which I bought ten years ago, still looks new.
- On yıl önce satın aldığım evim hâlâ yeni görünüyor.
- Sami was kicked out of his dream house.
- Sami hayalindeki evden atıldı.
- Tom drove back to Mary's house.
- Tom, Mary'nin evine geri döndü.
- My older brother built his own house last month.
- Ağabeyim geçen ay kendi evini inşa etti.
- Tom had a look at Mary's house interior.
- Tom, Mary'nin evinin içine bir göz attı.
- That house is really better than this house.
- O ev gerçekten bu evden daha iyi.
- Why don't you come to my house one of these days?
- Bu günlerden birinde niçin evime gelmiyorsun?
- Layla fled from Fadil's house.
- Leyla Fadıl'ın evinden kaçtı.
- After being abandoned for years, the old house went to rack and ruin.
- Yıllarca terk edildikten sonra, eski ev harabeye döndü.
- If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, how long would it take you to get there?
- Evinizden 10 km uzaklıktaki bir mağazaya gitmek isterseniz ve saatte 50 km hızla giderseniz, oraya varmanız ne kadar sürer?
- Tom kicked his son out of the house.
- Tom oğlunu evden kovdu.
- I will buy your house for ten thousand dollars.
- Evinizi on bin dolara satın alacağım.
- I regret not having bought that house.
- O evi almadığım için pişmanım.
- His house is surrounded by fields of sunflowers.
- Onun evi, ayçiçeği tarlalarıyla çevrilidir.
- Tom and I raced each other back to the house.
- Tom'la eve dönene kadar yarıştık.
- Don't have a house, have a neighbour.
- Ev alma, komşu al.
- My old friend dropped in at my house.
- Eski arkadaşım evime uğradı.
- He had a new house built last year.
- Geçen yıl yeni bir ev yaptırdı.
- Sami moved from a poor house to a penthouse overnight.
- Sami bir gecede fakir bir evden çatı katına taşındı.
- Tom said that he wished he hadn't parked his car in front of Mary's house.
- Tom, arabasını Mary'nin evinin önüne park etmemiş olmayı dilediğini söyledi.
- No sooner had I left the house than it started to rain.
- Evden çıkar çıkmaz yağmur yağmaya başladı.
- Tom spent the night at a friend's house.
- Tom geceyi bir arkadaşının evinde geçirdi.
- Didn't Tom come to your house?
- Tom senin evine gelmedi mi?
- My house is near her house.
- Benim evim onun evine yakındır.
- Tom put his house up for sale.
- Tom evini satılığa çıkardı.
- Our house is your house.
- Bizim evimiz senin evindir.
- May I see the inside of the house?
- Evin içini görebilir miyim?
- Tom has a big house.
- Tom'un büyük bir evi var.
- Doesn't Tom ever leave his house?
- Tom hiç evinden ayrılmaz mı?
- The house appears to be empty.
- Ev boş görünüyor.
- Our house has a termite problem.
- Evimizde termit sorunu var.
- Tom swam in the pond behind his house.
- Tom evinin arkasındaki gölette yüzdü.
- Do you wear shoes inside your house?
- Evinizin içinde ayakkabı giyiyor musunuz?
- We talked with the owner of the house.
- Ev sahibi ile konuştuk.
- Sami killed Layla and set her house on fire to cover it up.
- Sami, Layla'yı öldürdü ve bunu örtbas etmek için evini ateşe verdi.
- The house is surrounded by zombies.
- Evin etrafı zombilerle sarılı.
- They live in a house over there through the woods.
- Ormanın içinde bir evde yaşıyorlar.
- Who had this ugly house built?
- Bu çirkin evi kim yaptırdı?
- He sold his house for a hundred fifty thousand euro.
- Evini yüz elli bin avroya sattı.
- All the doors of the house were closed.
- Evin bütün kapıları kapalıydı.
- The house is small, but it's enough for us.
- Ev küçük fakat bizim için yeterli.
- How long does it take from here to your house on foot?
- Buradan senin evine yürüyerek gitmek ne kadar sürer?
- I saw Marcus's house.
- Marcus'un evini gördüm.
- My house looks toward the sea.
- Evim denize bakıyor.
- We could meet at my house for once.
- Bir kereliğine benim evimde buluşabiliriz.
- My maid waxes my house once a week.
- Benim hizmetçi haftada bir kez evimi mumlar.
- Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom.
- Tom, evi baştan aşağı aradıktan sonra kaybettiğini sandığı cüzdanı buldu.
- I had no sooner left the house than it began to rain hard.
- Evden çıkar çıkmaz şiddetli bir yağmur başladı.
- Yesterday, a thief entered the house.
- Dün, eve bir hırsız girdi.
- I found Tom's house all by myself.
- Tom'un evini tek başıma buldum.
- He is estimating how much money he'll need to finish the house.
- Evi bitirmek için ne kadar paraya gerek duyacağının hesabını yapıyor.
- You have to take off your shoes before entering a traditional Japanese house.
- Geleneksel bir Japon evine girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekir.
- His house is in front of the mosque.
- Evi caminin önünde.
- Is there a park near your house?
- Evinin yanında bir park var mıdır?
- That house needs repairs.
- O evin tamire ihtiyacı var.
- They were very kind to me when I was at their house.
- Evlerine gittiğimde bana çok nazik davrandılar.
- Layla didn't want to be in the same house as Sami.
- Leyla, Sami ile aynı evde olmak istemedi.
- I told Tom that I thought his house needed to be painted.
- Tom'a onun evinin boyanması gerektiğini düşündüğümü söyledim.
- We've got the house surrounded.
- Evi kuşattık.
- My house is just across from the hospital.
- Benim evim hastanenin hemen karşısındadır.
- Tom's house has a tiny kitchen.
- Tom'un evinin küçük bir mutfağı var.
- What did the police do when you informed them that your house was haunted?
- Evinizin perili olduğunu söylediğinizde polis ne yaptı?
- Don't just show up at my house.
- Evime öylece gelme.
- I'm sorry that you had trouble finding our house.
- Evimizi bulmakta zorlandığın için üzgünüm.
- The whole house was shaking.
- Tüm ev sallanıyordu.
- He rescued the child from the burning house.
- Yanan evden çocuğu kurtardı.
- My house needs major repairs.
- Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.
- The house was deserted.
- Ev terk edilmişti.
- My house is ten minutes' walk from the station.
- Evim istasyondan on dakikalık yürüyüş mesafesindedir.
- A white van pulled up outside the house.
- Evin dışında beyaz bir minibüs durdu.
- When did you know that your house was haunted?
- Senin evinin perili olduğunu ne zaman öğrendin?
- My friend lives in this house.
- Arkadaşım bu evde yaşıyor.
- Will you tell me how to get to your house?
- Evinize nasıl gidildiğini bana söyler misin?
- This house is my mother's.
- Bu ev annemin.
- Tom loves the new house.
- Tom yeni evi çok seviyor.
- He came to my house on the pretext of seeing me.
- O, beni görme bahanesiyle evime geldi.
- Sami rented the house for Layla.
- Sami evi Layla için kiraladı.
- This is the house where he was brought up.
- Burası onun büyüdüğü ev.
- Why don't you repaint your house?
- Neden evini yeniden boyamıyorsun?
- This is the house where I live.
- Bu, yaşadığım ev.
- Our house is the only one in this area that survived the earthquake.
- Bu bölgede depremden kurtulan tek ev bizimki.
- We never left the house.
- Evi asla terk etmedik.
- Fabio's car is parked in front of Elena's house.
- Fabio'nun arabası Elena'nın evinin önüne park edilmiş.
- She lives in this house by herself.
- Bu evde tek başına yaşıyor.
- Tom needs to sell his other house.
- Tom'un diğer evini satması gerekiyor.
- A new building is being built in front of my house.
- Evimin önünde yeni bir bina inşa ediliyor.
- He estimates that the new house will cost roughly thirty million yen.
- Yeni evin yaklaşık otuz milyon yene mal olacağını tahmin ediyor.
- There is a broad street near my house.
- Evime yakın geniş bir cadde var.
- I didn't think the house would burn down so quickly.
- Evin bu kadar çabuk yanacağını düşünmemiştim.
- Tom told me he bought a house in Boston.
- Tom bana Boston'da bir ev aldığını söyledi.
- Sami asked Layla to go to his house to get her gift.
- Sami Layla'dan hediyesini almak için kendi evine gitmesini istedi.
- Tom entered the house.
- Tom eve girdi.
- House is an easy word.
- Ev kolay bir kelimedir.
- Are you having a Valentine's Day party at your house again this year?
- Bu yıl da evinizde Sevgililer Günü partisi mi veriyorsunuz?
- That house is mine.
- O ev bana ait.
- Tom didn't want to leave the house.
- Tom evi terk etmek istemiyordu.
- Our house is not insulated.
- Evimiz yalıtımlı değil.
- The house was silent.
- Ev sessizdi.
- Which house did you live in?
- Hangi evde yaşadın?
- Tom's house was almost completely destroyed.
- Tom'un evi neredeyse tamamen yıkılmıştı.
- Look at the house with the red roof.
- Kırmızı çatılı eve bak.
- Tom's house has a solar roof.
- Tom'un evinin güneş enerjili çatısı var.
- He owns his own house.
- Onun kendi evi var.
- The garden is in front of the house.
- Bahçe, evin önündedir.
- This house has triple-pane windows.
- Bu evin üç camlı pencereleri var.
- Are you sure you want to sell your house?
- Evini satmak istediğine emin misin?
- Fadil stole some gold figurines and coins from Layla's house.
- Fadıl, Leyla'nın evinden altın figürinler ve sikkeler çaldı.
- That house is his.
- Bu ev onun.
- She has a big house and two cars.
- Büyük bir evi ve iki arabası var.
- I can see my house from here.
- Buradan evimi görebiliyorum.
- Let's get in the house.
- Hadi eve girelim.
- Layla burned her own house.
- Leyla kendi evini yaktı.
- Why do you need such a big house?
- Neden böyle büyük bir eve ihtiyacın var?
- The fireman rushed into the burning house.
- İtfaiyeci yanan eve koştu.
- I don't understand why I need to go to your house at midnight.
- Neden gece yarısı evine gitmem gerektiğini anlamıyorum.
- Jane begged to see my new house.
- Jane yeni evimi görmek için yalvardı.
- The house gets painted every five years.
- Ev her beş yılda bir boyanıyor.
- Our house is in a convenient location.
- Evimizin ulaşımı kolay.
- It seems to be a good house.
- İyi bir ev gibi görünüyor.
- There was no one inside the house.
- Evin içinde kimse yoktu.
- Fadil searched the house for two hours.
- Fadıl evi iki saat boyunca aradı.
- The plane flew over Kate's house.
- Uçak Kate'in evinin üzerinden uçtu.
- I see that you haven't painted your house yet.
- Henüz evini boyamadığını görüyorum.
- My cousin's house is small.
- Kuzenimin evi küçük.
- I never leave my house unlocked.
- Kapıyı asla kilitlemeden evimden çıkmam.
- After Tom's father died, his mother couldn't cope with looking after the house, so she put it on the market.
- Tom'un babası öldükten sonra, annesi eve bakmakla başa çıkamadı, bu yüzden evi satılığa çıkardı.
- There was a big fire near my house last night.
- Dün gece evimin yakınında büyük bir yangın çıktı.
- His mother chased him as he ran naked around the house.
- Annesi onu evde çıplak vaziyette koşturduğu için kovaladı.
- She has the large house to herself.
- Büyük bir evi var.
- Tom is still looking for a house to rent.
- Tom hâlâ kiralamak için bir ev arıyor.
- Layla didn't want to be in the same house as Sami.
- Layla Sami ile aynı evde olmak istemiyordu.
- Sami sold his house and joined Layla in her smaller house.
- Sami evini sattı ve Layla'ya küçük evinde katıldı.
- The heat of the furnace warmed the whole house.
- Fırının sıcaklığı tüm evi ısıtıyordu.
- He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
- I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
- Tom set his neighbor's house on fire.
- Tom komşusunun evini ateşe verdi.
- Tom said he sold his house last week.
- Tom evini geçen hafta sattığını söyledi.
- Leave my house.
- Evimi terk edin.
- Each floor of the house is made of wood.
- Evin her katı ahşaptan yapılmış.
- Dan moved his things out of Linda's house.
- Dan eşyalarını Linda'nın evinden taşıdı.
- I assume you know how to get to Tom's house.
- Tom'un evine nasıl gideceğini bildiğini varsayıyorum.
- Tom came to our house several times last summer.
- Tom geçen yaz birkaç kez evimize geldi.
- Tom sold his house last week.
- Tom evini geçen hafta sattı.
- This house is very good.
- Bu ev çok iyi.
- The house was ripped apart by the tornado.
- Ev kasırga yüzünden paramparça olmuş.
- You sent the books from your house.
- Kitapları evinden gönderdin.
- It will be easy to find a tenant for this house.
- Bu ev için bir kiracı bulmak kolay olur.
- Do you know a doctor who makes house calls?
- Bildiğin, muayene için eve gelen bir doktor var mı?
- Do you have a flat or a house?
- Bir daireniz mi yoksa eviniz mi var?
- They passed by her house yesterday.
- Onlar dün onun evinin yanından geçtiler.
- Was it hard for you to find my house?
- Evimi bulmak senin için zor oldu mu?
- His house was valued at $6 million.
- Onun evi 6.000.000 dolar değerindeydi.
- Tom was at my house, too.
- Tom da benim evimdeydi.
- Tom's great-grandfather's house is still standing.
- Tom'un büyük büyükbabasının evi hâlâ ayakta duruyor.
- He built a new house.
- Yeni bir ev yaptırmış.
- The chimney caught on fire and the house burned down.
- Baca alev aldı ve ev yandı.
- He walked to and fro in front of her house.
- Evinin önünde bir ileri bir geri yürüdü.
- He said that he had been cleaning the house all day.
- Bütün gün ev temizliği yaptığını söyledi.
- If you feel threatened, don't hesitate in coming to my house.
- Tehdit edildiğini düşünüyorsan, evime gelmekte tereddüt etme.
- There are a couple of parks not too far from my house.
- Evimden çok uzakta olmayan birkaç park var.
- Tom gave Mary a tour of his house.
- Tom, Mary'ye evini gezdirdi.
- His house was sold for ten thousand dollars.
- Onun evi on bin dolara satıldı.
- Tom put his house up for sale.
- Tom evini satışa koydu.
- The house seemed about to collapse at any moment.
- Ev her an yıkılacakmış gibi görünüyordu.
- Tom stole some old coins from Mary's house.
- Tom Mary'nin evinden bazı eski paraları çaldı.
- My house is up the road.
- Benim evim yolun tepesinde.
- This is your house now.
- Bu artık senin evin.
- The police caught Tom red-handed, breaking into a house in our neighborhood.
- Polis Tom'u mahallemizdeki bir eve girerken suçüstü yakaladı.
- Thank you for decorating my house.
- Evimi dekore ettiğin için teşekkür ederim.
- Tom walked up to the house and knocked on the door.
- Tom evine kadar yürüdü ve kapıyı çaldı.
- A burglar broke into his house.
- Evine bir hırsız girdi.
- This is a big house.
- Burası büyük bir ev.
- I leave the house at eight fifteen, and arrive at school at eight forty‐five.
- Evden sekiz on beşte çıkıyorum ve okula sekiz kırk beşte varıyorum.
- How do you like your new house?
- Yeni evini beğendin mi?
- Sami lost his car and house.
- Sami arabasını ve evini kaybetti.
- My house is in the middle of the town.
- Evim şehrin ortasında.
- I was at my friend's house for dinner to celebrate his daughter's birthday.
- Kızının doğum gününü kutlamak için arkadaşımın evine akşam yemeğe gitmiştim.
- Layla's house was devoured by a ferocious fire.
- Layla'nın evi şiddetli bir yangın tarafından yutuldu.
- Jørgen and Mette have a big house.
- Jørgen ve Mette'nin büyük bir evi var.
- In Japan people take off their shoes when they enter a house.
- Japonya'da insanlar bir eve girdiklerinde ayakkabılarını çıkarırlar.
- Their house is organized according to Feng Shui.
- Evleri Feng Shui'ye göre düzenlendi.
- This is a house and that is a mosque.
- Bu bir ev ve bu da bir cami.
- I almost never leave the house anymore.
- Artık neredeyse evden hiç çıkmıyorum.
- I found this behind your house.
- Bunu evinin arkasında buldum.
- She has had this house since 2010.
- Bu ev 2010'dan beri onun.
- How long did it take you to get to Tom's house?
- Tom'un evine gitmeniz ne kadar sürdü?
- He called at my house.
- O, evime uğradı.
- Tom was gunned down on the sidewalk in front of his house.
- Tom evinin önünde kaldırımda vuruldu.
- My house is very cold.
- Benim ev çok soğuk.
- His house is near the river.
- Evi nehre yakın.
- Sami never goes out of his house.
- Sami asla evinden dışarı çıkmaz.
- How far is it to your house?
- Evinize ne kadar uzakta?
- We aren't selling our house to Tom.
- Evimizi Tom'a satmayacağız.
- Tom wouldn't let anyone in the house.
- Tom kimsenin eve girmesine izin vermezdi.
- My house needs major repairs.
- Evimin büyük onarıma ihtiyacı var.
- My parents threw me out of the house when I was 16.
- Ailem beni 16 yaşımdayken evden attı.
- He sold his house for 50000 dollars.
- O evini 50000 dolara sattı.
- Get out of my house and never come back.
- Evimden çık ve asla geri gelme.
- Do you want to see the house?
- Evi görmek istiyor musun?
- We are looking for a house with a garage.
- Garajı olan bir ev arıyoruz.
- Tom's house has a tower.
- Tom'un evinin bir kulesi var.
- I'm going into her house.
- Onun evine giriyorum.
- Do you like your new house?
- Yeni evini beğeniyor musun?
- How much is the house?
- Ev ne kadar?
- I want to drive to his house in my car.
- Onun evine kendi arabamla gitmek istiyorum.
- You must remove your shoes before entering a house.
- Bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmalısınız.
- This house is too small to live in.
- Bu ev içinde yaşanamayacak kadar küçük.
- This house is vacant.
- Bu ev boş.
- This house has two bathrooms.
- Bu ev iki banyoya sahiptir.
- It'll be easy to find a renter for this house.
- Bu ev için bir kiracı bulmak kolay olacak.
- Which house did you live in before?
- Daha önce hangi evde yaşadın?
- Our house's roof is on fire!
- Evimizin çatısı yanıyor!
- Tom never let me into his house.
- Tom asla evine girmeme izin vermedi.
- We spent a lot of money on furnishing our house.
- Evimizi döşemek için çok para harcadık.
- Her house was sold for ten thousand dollars.
- Onun evi on bin dolara satıldı.
- Did you know Tom had a house in Boston?
- Tom'un Boston'da bir evi olduğunu biliyor muydunuz?
- The house over there is Tom's.
- Oradaki ev Tom'un.
- Tom's house looked like it hadn't been cleaned for years.
- Tom'un evi yıllardır temizlenmemiş gibi görünüyordu.
- Tom got into Mary's house through an open window.
- Tom açık bir pencereden Mary'nin evine girdi.
- Stay away from Tom's house.
- Tom'un evinden uzak dur.
- Tom probably knows how to get to Mary's house.
- Tom muhtemelen Mary'nin evine nasıl gideceğini biliyor.
- His house was out of the way.
- Evi yolun dışındaydı.
- A pine stands in front of his house.
- Evinin önünde bir çam ağacı duruyor.
- My house is old and ugly.
- Benim evim eski ve biçimsiz.
- They built a two and a half meter high fence around their house.
- Evlerinin etrafına iki buçuk metre yüksekliğinde bir çit yaptılar.
- Tom almost never leaves the house.
- Tom neredeyse hiç evden çıkmaz.
- Compared to our house, his is virtually a palace.
- Bizim evimize kıyasla, onunki neredeyse bir saray.
- Fadil was looking for a cheap house in Cairo.
- Fadıl Kahire'de ucuz bir ev arıyordu.
- He's painting his house.
- Evini boyuyor.
- This house will let easily.
- Bu ev kolayca kiralanabilir.
- Take a left, and it's the first house on your right.
- Sola dön, sağındaki ilk ev.
- They painted their house bright yellow.
- Evlerini parlak sarıya boyamışlar.
- The old oak was almost higher than the house.
- Yaşlı meşe ağacı neredeyse evden daha yüksekti.
- Fadil attended a party at a neighbor's house.
- Fadıl bir komşunun evindeki bir partiye katıldı.
- I could never afford to buy the kind of house Tom lives in.
- Tom'un yaşadığı türden bir evi satın almaya hiç param yetmez.
- The house was built several hundred years ago.
- Ev, birkaç yüz yıl önce inşa edildi.
- He left the house without so much as saying goodbye.
- Hoşça kal bile demeden evi terk etti.
- Tom is staying at a motel while his house is being painted.
- Tom evi boyanırken bir motelde kalıyor.
- There's a river near my house.
- Evimin yakınında bir nehir var.
- Do you know which road leads to my house?
- Hangi yolun evime götürdüğünü biliyor musun?
- Her house stands back from the road.
- Onun evi yoldan içeride duruyor.
- This side of the house catches the morning sun.
- Evin bu kısmı, sabah güneşini alır.
- Layla's house became an arena for a fight to the death.
- Leyla'nın evi ölümüne bir kavga için bir arena haline geldi.
- Tom lived with his parents in a small house.
- Tom ailesi ile birlikte küçük bir evde yaşıyordu.
- The house remained closed ever since.
- Ev o zamandan beri kapalı kaldı.
- This is the house in which they lived when they were children.
- Bu, onların çocukken yaşadıkları evdir.
- His house is far from the station.
- Onun evi istasyondan uzak.
- Police interviewed every single house owner in the neighborhood.
- Polis mahalledeki her bir ev sahibiyle görüşmüştür.
- The house I'm living in isn't very large.
- Yaşadığım ev çok büyük değil.
- He has a big house on the mountain.
- Dağda büyük bir evi var.
- I've locked myself out of my house, so I'm going to break a window to get in.
- Kendimi evin dışında kilitledim, bu yüzden içeri girmek için camı kıracağım.
- Drop in at my house any time you want.
- İstediğin zaman evime uğra.
- I sold my house last Thursday.
- Ben geçen perşembe evimi sattım.
- I lost the door key, so I can't enter the house.
- Kapı anahtarını kaybettim, bu yüzden eve giremiyorum.
- This is the house where I used to live when I was young.
- Burası gençken yaşadığım ev.
- Tom walked back into the house.
- Tom eve doğru yürüdü.
- Tom's house is completely destroyed.
- Tom'un evi tamamen tahrip olmuş.
- It seems to be a good house.
- O iyi bir ev gibi görünüyor.
- Tom sold his house in Boston a long time ago.
- Tom Boston'daki evini uzun zaman önce sattı.
- There is a large garden at the back of his house.
- Evinin arkasında büyük bir bahçe var.
- Tom's house burned down in 2013.
- Tom'un evi 2013'te yandı.
- The wealthy family built another large house.
- Zengin aile başka bir büyük ev inşa etti.
- The school is across the street from my house.
- Okul caddede evimin karşısında.
- There was blood everywhere in Fadil's house.
- Fadıl'ın evinin her yerinde kan vardı.
- Your house is beautiful.
- Evin güzel.
- Who does the cooking at your house?
- Sizin evde kim yemek pişirir?
- Layla took refuge at her parents' house.
- Leyla anne ve babasının evine sığındı.
- We have two unused rooms in our house.
- Evimizde kullanmadığımız iki oda var.
- Tom got into the house through a window.
- Tom eve bir pencereden girdi.
- I really appreciate you letting me use your house.
- Evini kullanmama izin verdiğin için gerçekten sana minnettarım.
- Tom certainly wasn't making much noise last night when we passed his house.
- Tom dün gece evinin önünden geçerken kesinlikle fazla gürültü yapmıyordu.
- It happened near the house.
- Evin yakınında oldu.
- The house is five hundred years old.
- Bu ev beş yüz yaşında.
- His house was out of the way.
- Onun evi sapaydı.
- Sami broke into Layla's house and raped her.
- Sami, Layla'nın evine girip ona tecavüz etmiş.
- Is this Tom's house?
- Burası Tom'un evi mi?
- You'll find our house at the end of the next street.
- Evimizi bir sonraki sokağın sonunda bulacaksın.
- Tom and Mary were arguing last night when I passed their house.
- Dün gece evlerinin önünden geçerken Tom ve Mary tartışıyorlardı.
- Have you ever switched on all the lamps of your house?
- Hiç evinizdeki tüm lambaları açtınız mı?
- The dog kept me from approaching his house.
- Köpek, onun evine yaklaşmamı engelledi.
- The house is comfortable to live in.
- Ev, yaşamak için rahattır.
- Tom hasn't been out of his house in a long time.
- Tom epeydir evinden dışarı çıkmadı.
- We'll meet at my house.
- Benim evimde buluşacağız.
- Tom has a very nice house on Park Street.
- Tom'un Park Caddesi'nde çok güzel bir evi var.
- I have spent a lot of money on my house.
- Evime çok para harcadım.
- Is your car next to her house?
- Araban onun evinin yanında mı?
- This house will not sell as it stands.
- Bu ev bu haliyle satılmaz.
- My grandfather's house was on that street.
- Büyük babamın evi o sokakta idi.
- You must remove your shoes when you enter a Japanese house.
- Bir Japon evine girerken ayakkabılarını çıkarmalısın.
- The house is pretty.
- Ev güzel.
- This is the house where Tom grew up.
- Bu, Tom'un büyüdüğü ev.
- Tom wondered what Mary thought of his new house.
- Tom Mary'nin yeni evi hakkında ne düşündüğünü merak ediyordu.
- I wanted to tell Tom in person, so I drove over to his house.
- Tom'a şahsen söylemek istiyordum, bu yüzden onun evine gittim.
- Rudolf has built a large house.
- Rudolf büyük bir ev inşa etti.
- Who actually owns this house?
- Bu evin gerçek sahibi kim?
- The house is nearly one kilometer from school.
- Ev okula nerdeyse bir kilometre uzaklıktadır.
- As soon as he felt his house shake, he rushed out into the garden.
- Evin sallandığını hisseder hissetmez bahçeye koştu.
- I stopped by Tom's house.
- Tom'un evine uğradım.
- The flood waters tumbled my house into the river.
- Sel suları evimi nehre sürükledi.
- Her house is at the foot of the mountain.
- Evi dağın eteğinde.
- This house belongs to my uncle.
- Bu ev amcama aittir.
- I think Tom bought the house he was looking at last week.
- Sanırım Tom geçen hafta baktığı evi almış.
- He lost his reason when he saw his house burn down.
- Evinin yandığını görünce aklını kaybetti.
- My house is near the post office.
- Benim evim postaneye yakın.
- Tom had a copy made of his house key.
- Tom ev anahtarının bir kopyasını yaptırdı.
- Yes, that's my house.
- Evet, benim evim.
- When we married my parents gave me a house.
- Evlendiğimizde ailem bana bir ev verdi.
- Isn't that the same guy who wants to buy your house?
- Bu senin evini almak isteyen adamla aynı kişi değil mi?
- This is the house Tom plans to buy.
- Tom'un almayı planladığı ev budur.
- This is the house in which he lives.
- Bu onun yaşadığı ev.
- Tom dreams of owning a house in the center of Boston.
- Tom Boston'un merkezinde bir ev sahibi olmayı hayal ediyor.
- She threw her drinking husband out of the house.
- O, içki içen kocasını evden attı.
- I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
- He passed by the house.
- Evin önünden geçti.
- I don't want to lose my house.
- Evimi kaybetmek istemiyorum.
- I met him at Tom's house.
- Onunla Tom'un evinde tanıştım.
- A young man broke into my house last night.
- Dün gece bir genç adam zorla evime girdi.
- Tom is renovating his house.
- Tom evini yeniliyor.
- Tom's house is just about three kilometers from here.
- Tom'un evi buradan hemen hemen üç kilometre uzakta.
- What did Tom's house look like?
- Tom'un evi neye benziyordu?
- This is the house in which the poet lived in his childhood.
- Burası şairin çocukluğunda yaşadığı ev.
- Sami's house burned down to the ground.
- Sami'nin evi yanıp kül oldu.
- Tom has accumulated a lot of junk since he's moved into this house.
- Tom bu eve taşındığından beri bir sürü ıvır zıvır biriktirdi.
- I lived in this house as a child.
- Çocukken bu evde yaşadım.
- Tom threw his son out of the house.
- Tom oğlunu evden attı.
- We had some difficulty finding his house.
- Onun evini bulmakta biraz zorluk çektik.
- Sami was spending more and more time at Layla's house.
- Sami, Layla'nın evinde giderek daha fazla zaman geçiriyordu.
- The Japanese take off their shoes when entering a house.
- Japonlar bir eve girerken ayakkabılarını çıkarırlar.
- The house is small but beautiful.
- Ev küçük ama güzel.
- She dropped in at my house yesterday.
- Dün evime uğradı.
- Yesterday a fire broke out near my house.
- Dün benim evin yakınında yangın çıktı.
- The house is on fire!
- Ev yanıyor!
- I spent the whole day cleaning my house.
- Bütün günü evimi temizleyerek geçirdim.
- His mother chased him as he ran naked around the house.
- Evin içinde çıplak koşarken annesi onu kovaladı.
- Tom was at Mary's house on Monday afternoon.
- Tom pazartesi öğleden sonra Mary'nin evindeydi.
- I built this house; you destroyed it.
- Bu evi ben inşa ettim, sen yıktın.
- Sami moved out and rented a small house in Cairo.
- Sami taşındı ve Kahire'de küçük bir ev kiraladı.
- I had some trouble finding her house yesterday.
- Dün evini bulmakta biraz zorlandım.
- Yanni's house is full of trash and smells of mold.
- Yanni'nin evi çöp dolu ve küf kokuyor.
- My house is beyond that bridge.
- Evim o köprünün ilerisindedir.
- Tom moved to a smaller house.
- Tom daha küçük bir eve taşındı.
- Tom walked out of the house.
- Tom evden dışarı çıktı.
- He lives at the yellow house.
- O, sarı evde yaşar.
- The owners want you out of this house by next Monday.
- Ev sahipleri gelecek pazartesiye kadar bu evden çıkmanızı istiyor.
- Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
- My house seems small beside his.
- Benim evim onunkinin yanında küçük duruyor.
- He is master of this house.
- O bu evin efendisi.
- I bought a house in the suburbs.
- Varoşlarda bir ev aldım.
- The house on the corner is ours.
- Köşedeki ev bizim.
- This house is creepy.
- Bu ev ürkütücü.
- Jiro soon arrived at his house.
- Jiro, çok geçmeden evine vardı.
- What direction does your house face?
- Evin hangi yöne bakıyor?
- Tom bought a house with six rooms.
- Tom altı odalı bir ev satın aldı.
- The house was empty except for a cat.
- Bir kedi haricinde ev boştu.
- Fadil took Layla into an abandoned house.
- Fadıl, Leyla'yı terk edilmiş bir eve götürdü.
- What time do you usually leave your house in the morning?
- Sabahları evden genellikle kaçta çıkarsınız?
- I just came from my house.
- Evimden yeni geldim.
- My house is like yours.
- Benim evim de sizinki gibi.
- Tom advertised his house for sale.
- Tom satış için evinin reklamını yaptı.
- His house is surrounded by fields of sunflowers.
- Evi ayçiçeği tarlalarıyla çevrilidir.
- They lost their house.
- Evlerini kaybettiler.
- Do you really want to walk to Tom's house?
- Tom'un evine gerçekten yürümek istiyor musun?
- That house is much better than this.
- O ev bundan çok daha iyi.
- Tom and Mary are house hunting.
- Tom ve Mary ev arıyor.
- Ask Tom if he's sold his house yet.
- Tom'a evini satıp satmadığını sor.
- You bought a new house.
- Yeni bir ev aldınız.
- Tom and Mary furnished their house with inexpensive furniture.
- Tom ve Mary evlerini ucuz mobilyalarla döşediler.
- Layla was anxious to see the inside of the house.
- Leyla evin içini görmek için hevesliydi.
- You're no longer welcome in my house.
- Artık evime hoş gelmiyorsun.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
- Evin yarım kalan işlerini tamamladıktan sonra marangoz, boyacıya işe başlaması için onay verdi.
- I let him in the house.
- Onun eve girmesine izin verdim.
- Tom's house is on the south side of the island.
- Tom'un evi adanın güney tarafında.
- I'll come to visit you at your house tomorrow.
- Yarın seni evinde ziyaret etmek için geleceğim.
- Tom crossed the river to get to Mary's house.
- Tom, Mary'nin evine gitmek için nehri geçti.
- He estimates that the new house will cost roughly thirty million yen.
- O, yeni evin yaklaşık otuz milyon yene mal olacağını tahmin ediyor.
- Sami's house erupted in flames.
- Sami'nin evi alevler içinde kaldı.
- Tom snuck out of the house.
- Tom evden gizlice çıktı.
- I see you going by my house every day.
- Seni her gün evimin önünden geçerken görüyorum.
- Tom's house is full of toys.
- Tom'un evi oyuncak dolu.
- Jim stayed at my house.
- Jim benim evimde kaldı.
- The foundation of this house is beginning to weaken.
- Bu evin temeli zayıflamaya başladı.
- Tom's house is near where he works.
- Tom'un evi onun çalıştığı yere yakın.
- The house is a mess.
- Ev dağınık.
- Sami always recites Ayat Al-Kursi before leaving the house.
- Sami evden çıkmadan mutlaka Ayetelkürsi okur.
- Can you come to my house tonight?
- Bu gece evime gelebilir misin?
- Tom was at Mary's house yesterday.
- Tom dün Mary'nin evinde idi.
- After the hurricane, their house was a wreck.
- Kasırgadan sonra, evleri bir harabeydi.
- Buy me a house.
- Bana bir ev al.
- This house has a rainwater collection system.
- Bu evde yağmur suyu toplama sistemi var.
- Tom might possibly have a house in Boston.
- Tom'un Boston'da bir evi olabilir.
- This is the house where Tom was brought up.
- Bu Tom'un yetiştirildiği evdir.
- I haven't set foot outside the house today.
- Bugün evden dışarı adımımı atmadım.
- Burning the trash so close to the house wasn't a good idea.
- Çöpü evin bu kadar yakınında yakmak iyi bir fikir değildi.
- We went over the house before deciding whether to buy it.
- Satın alıp almamaya karar vermeden önce evi inceledik.
- His house could be seen from the top of the hill.
- Evi tepenin üstünden görülebiliyordu.
- Someone broke into Tom's house last night.
- Dün gece biri Tom'un evine girmiş.
- Tom doesn't have enough money to buy that house.
- Tom'un o evi almak için yeterli parası yok.
- My house is in a village.
- Evim bir köyde.
- Dan picked up Linda from her house.
- Dan Linda'yı evinden aldı.
- Tom snuck into Mary's house.
- Tom Mary'nin evine gizlice girdi.
- Tom shot John and got out of the house.
- Tom John'u vurdu ve evden dışarı çıktı.
- Whose house is across from yours?
- Kimin evi sizinkinin karşısındadır?
- Who does the cooking at your house?
- Evinizde yemekleri kim yapıyor?
- I was just about to leave the house when the telephone rang.
- Telefon çaldığında tam evden çıkmak üzereydim.
- Who is the owner of this house?
- Bu evin sahibi kimdir?
- Why did you tell Tom I was at your house?
- Neden Tom'a senin evinde olduğumu söyledin?
- Her house is just opposite the bus stop.
- Onun evi otobüs durağının tam karşısında.
- The station is 2 kilometers from my house.
- İstasyon evimden 2 kilometre uzaklıktadır.
- My house has blue roof.
- Benim evimin mavi çatısı var.
- Tom was just telling me about your new house.
- Tom bana az önce yeni evinizden bahsediyordu.
- How do you heat the house?
- Evi nasıl ısıtıyorsunuz?
- Have you lost the key of your house?
- Evinin anahtarını mı kaybettin?
- My house isn't new.
- Evim yeni değil.
- I like their house.
- Evlerini sevdim.
- Tom was kicked out of his house by his parents when he confessed to being an atheist.
- Tom ateist olduğunu itiraf edince ailesi tarafından evden kovuldu.
- That house is much better than his house.
- Bu ev onun evinden çok daha iyi.
- The house collapsed under the weight of the snow.
- Ev karın ağırlığı altında çöktü.
- Police searched the house from top to bottom but they found no trace of Fadil.
- Polis, evi baştan başa aradı ama Fadıl'dan hiçbir iz bulmadılar.
- Are you pleased with your new house?
- Yeni evinden memnun musun?
- There used to be a big cherry tree at the back of my house.
- Önceden evimin arkasında büyük bir kiraz ağacı vardı.
- The house we used to live in was torn down.
- Eskiden yaşadığımız ev yıkıldı.
- Due to the storm, we couldn't leave the house.
- Fırtına yüzünden evden çıkamadık.
- This house has three bathrooms.
- Bu evde üç banyo var.
- Fadil went to Layla's house to spend more time with her.
- Fadıl Leyla ile daha fazla vakit geçirmek için Leyla'nın evine gitti.
- Does Tom's house have a basement?
- Tom'un evinin bodrumu var mı?
- Tom's house is easy to find.
- Tom'un evini bulmak çok kolay.
- This house is not new.
- Bu ev yeni değildir.
- Tom said his house wasn't damaged.
- Tom evinde bir hasar olmadığını söyledi.
- My only complaint is that where I work isn't closer to my house.
- Benim tek şikayetim çalıştığım yerin evime yakın olmamasıdır.
- Will you sell your house to her?
- Evini ona satacak mısın?
- My house is very old.
- Evim çok eski.
- I won't leave this house voluntarily.
- Ben bu evi gönüllü olarak terk etmeyeceğim.
- My house is close to the park.
- Evim parka yakın.
- I have a house.
- Bir evim var.
- The house is on fire.
- Ev yanıyor.
- My house has a small yard.
- Evimin küçük bir avlusu var.
- The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden uzaklaştırıldı.
- Our house is in a convenient location.
- Evimizin konum olarak ulaşımı rahat.
- Who bought you this house?
- Bu evi kim sana aldı?
- Cookie's house is under repair.
- Cookie'nin evi tamirde.
- As an extra precaution, Fadil installed surveillance cameras outside his house.
- Fazladan bir önlem olarak, Fadıl evinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- Yesterday, a thief entered the house.
- Dün eve bir hırsız girdi.
- The fox sneaks around the house.
- Tilki eve gizlice yaklaşıyor.
- Even if my house catches fire it would soon be put out.
- Evimde yangın çıksa bile kısa sürede söndürülür.
- I was about to leave my house when she called.
- Aradığında evden çıkmak üzereydim.
- We're thinking about putting our house up for sale.
- Evimizi satılığa çıkarmayı düşünüyoruz.
- The police searched Tom's house.
- Polis Tom'un evini aradı.
- He tore out of the house.
- O, evden dışarı fırladı.
- Didn't you know that Tom had a house on Park Street?
- Tom'un Park Sokağı'nda evi olduğunu bilmiyor muydun?
- There is a small garden in front of my house.
- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
- We spent a lot of money on furnishing our house.
- Evimizi döşemede çok para harcadık.
- I've discovered a good restaurant not too far from my house.
- Evimden çok uzak olmayan iyi bir restoran keşfettim.
- He has bought a house which has six rooms.
- Altı odalı bir ev aldı.
- I'll help you paint your house.
- Evini boyamana yardım edeceğim.
- There is a bookstore in front of my house.
- Evimin önünde bir kitapçı var.
- The house has been bought.
- Ev satın alındı.
- Her house needs repairs.
- Onun evinin tamire ihtiyacı var.
- This is the house in which I was born and brought up.
- İçinde doğduğum ve büyüdüğüm ev budur.
- He repaired the broken window of my house.
- O benim evin kırık penceresini tamir etti.
- Tom and Mary have a nice house.
- Tom ve Mary'nin güzel bir evi var.
- We've recently put a new roof on our house.
- Yakın zamanda evimize yeni bir çatı yaptırdık.
- Tom is looking for a bigger house to live in.
- Tom yaşamak için daha büyük bir ev arıyor.
- My house is by the ocean.
- Evim okyanusun yanında.
- We are looking for a nice house to live in.
- Yaşamak için güzel bir ev arıyoruz.
- Someone broke into Tom's house while he was asleep.
- Tom uyurken biri evine girmiş.
- Is it true that Tom wants to paint his house green?
- Tom'un evini yeşile boyamak istediği doğru mu?
- They have just bought a new house.
- Onlar daha yeni ev satın aldılar.
- I think I might buy that house on Park Street that's for sale.
- Sanırım Park Caddesi'ndeki satılık evi satın alabilirim.
- My house looks toward the sea.
- Evim deniz manzaralıdır.
- Fadil hunted around the house to find the money.
- Fadıl parayı bulmak için evin her yerini aradı.
- Fadil was looking for a cheap house in Cairo.
- Fadıl, Kahire'de ucuz bir ev arıyordu.
- Tom sold his house in Boston.
- Tom Boston'daki evini sattı.
- Tom is not welcome in this house.
- Tom bu evde hoş karşılanmıyor.
- Tom's house is just about three kilometers from here.
- Tom'un evi buradan yaklaşık üç kilometre uzakta.
- He dropped in at my house.
- Evime uğradı.
- I also have a house in Boston.
- Ayrıca Boston'da bir evim var.
- Tom has put his house up for sale.
- Tom evini satılığa çıkardı.
- I must sell my house.
- Evimi satmak zorundayım.
- I'm looking for a house.
- Bir ev arıyorum.
- I got my house painted.
- Evime badana yaptırdım.
- He built a new house for himself.
- Kendisi için yeni bir ev inşa etti.
- Tom left the house with his briefcase.
- Tom evden çantasıyla çıktı.
- Tom should've gone to Mary's house by himself.
- Tom Mary'nin evine tek başına gitmeliydi.
- Her father left her the house in his will.
- Babası vasiyetinde evi ona bıraktı.
- They have a nice house.
- Onların güzel bir evi var.
- He lives near my house.
- O, evime yakın yaşıyor.
- Your house needs painting.
- Evinin boyanması gerek.
- His family moved into a new house in the suburbs.
- Onun ailesi banliyölerde yeni bir eve taşındı.
- Tom parked the car behind Mary's house.
- Tom arabayı Mary'nin evinin arkasına park etti.
- I don't think anybody's lived in this house in a long time.
- Bu evde uzun zamandır kimsenin yaşadığını sanmıyorum.
- You will sell your house.
- Sen evini satacaksın.
- The hurricane destroyed Tom's house.
- Kasırga Tom'un evini yıktı.
- This is the house where he lived.
- Bu onun yaşadığı evdir.
- He has a big house and two cars.
- Büyük bir evi ve iki arabası var.
- I was just about to leave the house when the telephone rang.
- Telefon çaldığında evi terk etmek üzereydim.
- They left their house quickly.
- Evlerini çabucak terk ettiler.
- That's the house where both Tom and Mary were born.
- Bu hem Tom hem de Mary'nin doğduğu ev.
- We hired a company to get rid of the insects under our house.
- Evimizin altındaki böceklerden kurtulmak için bir şirket kiraladık.
- Tom wanted me out of the house, so I left.
- Tom evden çıkmamı istedi, ben de çıktım.
- I found a stack of old National Geographic magazines at my parents' house.
- Ailemin evinde bir yığın eski National Geographic dergisi buldum.
- Tom and Mary rented John's old house.
- Tom ve Mary, John'un eski evini kiraladılar.
- If I were rich, I would buy a fine house.
- Zengin olsaydım, güzel bir ev alırdım.
- My house is small.
- Benim evim küçük.
- It looks like a house.
- Bir eve benziyor.
- Tom never really wanted to sell his house.
- Tom hiçbir zaman evini satmayı gerçekten istemedi.
- I heard a car stop in front of the house.
- Evin önünde bir arabanın durduğunu duydum.
- Do you want to rent your house?
- Evinizi kiralamak mı istiyorsunuz?
- There is a river beside the house.
- Evin yanında bir nehir var.
- The house has a dining room, a bedroom and a study.
- Evin bir yemek odası, bir yatak odası ve bir çalışma odası var.
- I almost got killed when I went into the burning house to save Tom.
- Tom'u kurtarmak için yanan eve gittiğimde neredeyse ölüyordum.
- He dropped in at my house.
- O, evime uğradı.
- Tom gave Mary the key to his house.
- Tom, Mary'e evinin anahtarı verdi.
- He had to part with his house.
- Evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- Has the house got a garage?
- Evin garajı var mı?
- Tom's house was destroyed by a tornado.
- Tom'un evi bir hortum tarafından yıkıldı.
- He has a pretty house.
- Onun güzel bir evi var.
- My grandfather built this house.
- Büyükbabam bu evi inşa etti.
- This old house is made of wood.
- Bu eski ev ahşaptan yapılmış.
- Tom spent a lot of money on that house.
- Tom o ev için çok para harcadı.
- This is a large house.
- Bu geniş bir evdir.
- Tom was the one who helped me paint my house.
- Tom evi boyamama yardım eden kişiydi.
- Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom ara sıra Mary'yi ailesinin evinde ziyaret etti.
- I am used to hearing the train pass by my house.
- Evimin önünden geçen trenin sesini duymaya alışkınım.
- The wealthy family built another large house.
- Zengin aile, büyük bir ev daha inşa etti.
- A tree fell on Tom's house.
- Tom'un evine bir ağaç düştü.
- Tom's house was struck by lightning.
- Tom'un evine yıldırım düştü.
- I have a medium-sized house.
- Orta büyüklükte bir evim var.
- Tom crossed the bridge to get to Mary's house.
- Tom, Mary'nin evine gitmek için köprüyü geçti.
- Tom's house is around here somewhere.
- Tom'un evi buralarda bir yerde.
- Tom is looking for a house to rent.
- Tom kiralık bir ev arıyor.
- My house is near a bike trail.
- Evim bir bisiklet yoluna yakındır.
- Tom is thinking of selling his house.
- Tom evini satmayı düşünüyor.
- I often go shopping at the supermarket near my house.
- Sık sık evimin yanındaki süpermarkete alışverişe giderim.
- This is the house where my uncle lives.
- Burası amcamın yaşadığı ev.
- Tom teaches history at the school near our house.
- Tom evimizin yakınındaki okulda tarih öğretmeni.
- Have you ever seen the new house in which Marilyn lives?
- Marilyn'in yaşadığı yeni evi hiç gördünüz mü?
- I'll never set foot in this house again.
- Bir daha asla bu eve adımımı atmayacağım.
- I'll help you move to your new house.
- Ben senin yeni evine taşınmana yardım edeceğim.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için eve giremedi.
- Tom chased the cats out of his house.
- Tom kedileri evin dışına kovaladı.
- Sami owned a very beautiful house in Egypt.
- Sami'nin Mısır'da çok güzel bir evi vardı.
- He set his house on fire.
- O, evini ateşe verdi.
- Tom sometimes sees Mary on the street in front of his house.
- Tom Mary'yi bazen evinin önündeki caddede görür.
- Tom might possibly have a house in Australia.
- Tom'un Avustralya'da bir evi olabilir.
- He looked around the house.
- O, evin etrafına bakındı.
- I ran into the house because it started to rain.
- Yağmur yağmaya başladığı için eve doğru koştum.
- Tom said he was at your house yesterday afternoon.
- Tom dün öğleden sonra senin evinde olduğunu söyledi.
- They could not find Mary's house.
- Mary'nin evini bulamadılar.
- Tom loves the new house.
- Tom yeni evi seviyor.
- His house is small and moreover it's old.
- Onun evi çok küçük ve üstelik çok eski.
- The house with the green roof is mine.
- Yeşil çatılı ev benimki.
- Tom promised not to tell anyone how much we bought our house for.
- Tom evimizi ne kadara aldığımızı kimseye söylemeyeceğine söz verdi.
- When Tom got to Mary's house, she was already sleeping.
- Tom, Mary'nin evine geldiğinde, o zaten uyuyordu.
- A car drew up in front of my house.
- Bir araba evimin önüne vardı.
- I don't like that house that he lives in.
- Onun yaşadığı şu evi sevmiyorum.
- My house is on the outskirts of town.
- Benim evim şehrin dışında.
- Layla took refuge at her parents' house.
- Layla ebeveynlerinin evine sığındı.
- We're giving you the house.
- Evi size veriyoruz.
- I have a big house.
- Büyük bir evim var.
- The house was burned to the ground.
- Ev yerle bir oldu.
- I think that's Tom's house.
- Sanırım bu Tom'un evi.
- Tom could see Mary's house in the distance.
- Tom uzakta Mary'nin evini görebiliyordu.
- Is there a bank near your house?
- Evinizin yakınında bir banka var mı?
- Didn't Tom come to your house?
- Tom evinize gelmedi mi?
- According to the police, Tom wasn't the only one who broke into Mary's house.
- Polise göre, Tom Mary'nin evine giren tek kişi değildi.
- A bike path goes right past my house.
- Bisiklet yolu evimin önünden geçiyor.
- They painted their house bright yellow.
- Evlerini parlak sarıya boyadılar.
- Were you and Tom kissing in front of the house last night?
- Dün gece Tom'la evin önünde öpüşüyor muydunuz?
- John's house is opposite the church.
- John'un evi kilisenin karşısındadır.
- I gave up on the idea of buying a house.
- Ev alma fikrinden vazgeçtim.
- Tom also owns a house in Boston.
- Tom'un Boston'da da bir evi var.
- This house is leaning to one side.
- Bu ev bir tarafa doğru eğiliyor.
- Do you still have a house in Boston?
- Boston'da hâlâ bir evin var mı?
- Your house is twice the size of mine.
- Senin evin benimkinin iki katı.
- The house needs a new coat of paint.
- Evin yeni bir kat boyaya ihtiyacı var.
- I mop my house almost every day.
- Evimi hemen hemen her gün paspaslarım.
- I've never seen your house.
- Ben senin evini hiç görmedim.
- Tom tore down the house.
- Tom evi yıktı.
- The house needs repairs.
- Evin onarıma ihtiyacı var.
- I live in this house by myself.
- Bu evde yalnız yaşıyorum.
- I've always wanted to see your house.
- Her zaman evinizi görmek istedim.
- Tom's house is at least three times as large as mine.
- Tom'un evi benimkinden en az üç kat daha büyük.
- Tom often invites me to his house for dinner.
- Tom beni sık sık akşam yemeği için evine davet eder.
- Tom tried to sell his house.
- Tom evini satmaya çalıştı.
- Tom's house isn't far from where he works.
- Tom'un evi çalıştığı yere uzak değil.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
- Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- Your house is three times as big as mine.
- Senin evin benimkinden üç kat büyük.
- The house is not occupied now.
- Ev şu anda kullanılmıyor.
- Let's meet halfway between your house and mine.
- Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım.
- He told me that his house was haunted.
- O bana evinin perili olduğunu söyledi.
- Tom is still at his grandfather's house.
- Tom hâlâ büyükbabasının evinde.
- Tom usually wears blue slippers around the house.
- Tom evde genellikle mavi terlik giyer.
- Next to my house is a main street.
- Evimin hemen yanından ana cadde geçiyor.
- I stopped by his house.
- Ben onun evine uğradım.
- The house looks empty since they left.
- Onlar gittiğinden beri ev boş görünüyor.
- There are only two paths out from this house.
- Bu evden dışarı sadece iki yol var.
- I left the cat outside the house.
- Ben kediyi evin dışında bıraktım.
- Her house is easy to find.
- Evini bulmak kolay.
- Our current house is too small, so we decided to move.
- Şu anki evimiz çok küçük, bu yüzden taşınmaya karar verdik.
- That is my house.
- Bu benim evim.
- Some kids broke into Tom's house and ransacked it.
- Bazı çocuklar Tom'un evine girip evi yağmalamışlar.
- I sold my house in Boston.
- Boston'taki evimi sattım.
- The house was destroyed by a tornado.
- Ev bir kasırga tarafından yıkıldı.
- He insured his house against fire.
- O evini yangına karşı sigortaladı.
- I bought a house.
- Bir ev aldım.
- I let Tom in the house.
- Tom'un eve girmesine izin verdim.
- Get out of our house.
- Evimizden çık.
- Tom went back inside the house.
- Tom eve geri döndü.
- This house belongs to Tom.
- Bu ev Tom'a aittir.
- The house is owned by him.
- Evin sahibi o.
- How long have you been living in this house?
- Ne kadar zamandır bu evde yaşıyorsun?
- I haven't eaten at my grandmother's house since I was a kid.
- Çocukluğumdan beri büyükannemin evinde yemek yemedim.
- My house is near where I work.
- Evim çalıştığım yere yakın.
- This is the house that Tom built.
- Bu Tom'un inşa ettiği ev.
- Where's Tom's house?
- Tom'un evi nerede?
- I also have a house on Park Street.
- Benim de Park Caddesi'nde bir evim var.
- Tom's house was built in 2013.
- Tom'un evi 2013'te yapıldı.
- Tom told me how to get to his house.
- Tom bana evine nasıl gideceğimi söyledi.
- He's the man of the house.
- Evin erkeği odur.
- There is a garden behind my house.
- Evimin arkasında bir bahçe var.
- My house is big.
- Evim büyüktür.
- His house is just across from the post office.
- Evi postanenin tam karşısında.
- Can I use your house?
- Evini kullanabilir miyim.
- Tom just wanted to get out of the house.
- Tom sadece evden çıkmak istedi.
- My house is next door to Tom's house.
- Evim Tom'un evinin bitişiğindedir.
- I pass by Tom's house on my way to and from school.
- Okula gidip gelirken Tom'un evinin yanından geçerim.
- This house is well insulated.
- Bu ev iyi yalıtılmış.
- Her house is very modern.
- Onun evi çok moderndir.
- He came to my house.
- O evime geldi.
- That's Tom's house.
- O Tom'un evi.
- The house is surrounded by zombies.
- Evin etrafı zombilerle çevrili.
- He could find her house easily.
- Evini kolayca bulabilirdi.
- Tom showed Mary some pictures of his house.
- Tom Mary'ye evinin bazı resimlerini gösterdi.
- Tom painted his house white.
- Tom evini beyaza boyadı.
- Somebody broke into Tom's house last night.
- Biri dün gece Tom'un evine girdi.
- Fadil wasn't inside the house.
- Fadıl evin içinde değildi.
- This is the house in which they lived when they were children.
- Burası çocukken yaşadıkları ev.
- My house is not a Petri dish!
- Benim evim Petri kabı değil!
- He's got a large house and two cars.
- Büyük bir evi ve iki arabası var.
- Tom phoned from a neighbor's house.
- Tom komşunun evinden aradı.
- There is a garden at the back of my house.
- Evimin arkasında bir bahçe var.
- This house has a rainwater collection system.
- Bu evin yağmur suyu toplama sistemi var.
- Jim had stayed at my house.
- Jim benim evimde kalmıştı.
- Tom's house was burglarized.
- Tom'un evi soyuldu.
- They bought a house in Connemara last year.
- Onlar geçen yıl Connemara'da bir ev satın aldılar.
- The house burned down completely.
- Ev tamamen yandı.
- The house gets painted every five years.
- Ev, her beş yılda bir boyanır.
- Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç ev olmamasından iyidir.
- Could you tell me how to get to Tom's house?
- Tom'un evine nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- We are spending the night at my uncle's house.
- Geceyi amcamın evinde geçireceğiz.
- We didn't see a single house for five miles there.
- Beş mil boyunca tek bir ev bile görmedik.
- I met another potential buyer for our house.
- Evimiz için başka bir potansiyel alıcı ile görüştüm.
- The house has been sold.
- Ev satıldı.
- My house is tiny.
- Evim çok küçük.
- He is to come to my house tonight.
- O, bu gece benim evime gelecek.
- This is the house he was born in.
- Bu, onun doğduğu ev.
- The interior of the house was very attractive.
- Evin içerisi çok cazipti.
- Leave your house.
- Evini terket.
- This is the house where my uncle lives.
- Bu, amcamın yaşadığı evdir.
- The front of the house is painted white.
- Evin önü beyaza boyanmış.
- That's probably how Tom got into the house.
- Muhtemelen Tom evin içine böyle girerdi.
- John's house is opposite the church.
- John'un evi kilisenin karşısında.
- The house collapsed in an earthquake.
- Depremde ev yıkıldı.
- Your house is awesome.
- Evin harika.
- The children are looking for mushrooms and bringing them back to the house.
- Çocuklar mantar arıyorlar ve onları eve geri getiriyorlar.
- I can buy what I need at a store near my house.
- İhtiyacım olan her şeyi evimin yakınındaki bir dükkandan alabilirim.
- I sold my house last month.
- Evimi geçen ay sattım.
- Father put up the house for sale.
- Babam evi satılığa çıkardı.
- Our house has seven rooms including the dining room.
- Evimizin yemek odası dahil yedi odası var.
- I think this is Tom's house.
- Sanırım burası Tom'un evi.
- Tom and Mary bought a house in Boston last year.
- Tom ve Mary geçen yıl Boston'da bir ev satın aldılar.
- I didn't leave my house because I figured I was pretty safe there.
- Orada oldukça güvende olduğumu düşündüğüm için evimi terk etmedim.
- This house is full of spider webs.
- Bu ev örümcek ağlarıyla dolu.
- The gloomy house was like a ghost.
- Kasvetli ev bir hayalet gibiydi.
- Tom hasn't been out of his house in a long time.
- Tom uzun zamandır evinden dışarı çıkmadı.
- What's your house like?
- Evin nasıl?
- Why on earth did you sell your newly-built house?
- Allah aşkına neden yeni yapılmış evini sattın?
- Tom wouldn't leave the house.
- Tom evi terk etmedi.
- You shouldn't have sold the house.
- Evi satmamalıydın.
- The house is heated by solar energy.
- Ev güneş enerjisi ile ısıtılıyor.
- I built this house with my own hands.
- Bu evi kendi ellerimle inşa ettim.
- The school is three miles from my house.
- Okul evimden üç mil uzakta.
- I'll come to visit you at your house tomorrow.
- Yarın seni evinde ziyarete geleceğim.
- Tom never leaves the house without his phone.
- Tom telefonu olmadan asla evden çıkmaz.
- I own a house.
- Benim bir evim var.
- He put up his house for sale.
- O evini satışa koydu.
- Tom's house is very near mine.
- Tom'un evi benim evime çok yakın.
- I had barely got into the house when the phone rang.
- Telefon çaldığında daha eve yeni girmiştim.
- This is a picture of the first house we lived in.
- Bu yaşadığımız ilk evin fotoğrafı.
- She scraped her shoes clean before she entered the house.
- O, eve girmeden önce ayakkabılarını kazıyarak temizledi.
- Who bought you this house?
- Bu evi sana kim aldı?
- It's Claudine's house.
- Bu, Claudine'in evi.
- Tom's house doesn't have running water.
- Tom'un evinde akan su yok.
- I rarely step out of the house.
- Evden nadiren dışarı çıkarım.
- Dan changed the locks of his house.
- Dan evinin kilitlerini değiştirdi.
- The high house was covered with a thatched roof.
- Yüksek ev, sazdan bir çatı ile kaplıydı.
- He couldn't find the house.
- O, evi bulamadı.
- Tom chased the cats out of his house.
- Tom evindeki kedileri kovaladı.
- She bought a new house the other day.
- Geçen gün yeni bir ev satın aldı.
- Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen vaktiniz olduğunda evime uğrayın.
- This house doesn't have central heating.
- Bu evde merkezi ısıtma yok.
- Tom stayed at a hotel not far from our house for a few days.
- Tom birkaç günlüğüne evimizden çok uzak olmayan bir otelde kaldı.
- Why don't we have a house?
- Neden bizim bir evimiz yok?
- I'm looking at the house.
- Eve bakıyorum.
- Tom has bought a house which has six rooms.
- Tom, altı odaya sahip bir ev satın aldı.
- I'm getting a new house built.
- Yeni bir ev yaptırıyorum.
- I wonder why Tom wants to buy that house.
- Acaba Tom neden o evi almak istiyor?
- Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.
- She kicked her boyfriend out of the house.
- Erkek arkadaşını evden kovdu.
- His house is very far from the station.
- Onun evi istasyondan çok uzaktır.
- There is a black BMW parked in front of your house.
- Evinin önüne park edilmiş siyah bir BMW var.
- Tom drives by Mary's house on his way to work.
- Tom işe giderken Mary'nin evinin yanından geçer.
- This is the house of Mary, her brother and their parents.
- Bu, Mary, erkek kardeşi ve ebeveynlerinin evi.
- Maria came back into the house shivering, and sat in front of the heater.
- Maria titreyerek eve geri döndü ve ısıtıcının önüne oturdu.
- Our house is quite satisfactory except that it is rather a long way to the bus stop.
- Otobüs durağına oldukça uzak olması dışında evimiz oldukça tatmin edici.
- Stay away from our house.
- Evimizden uzak durun.
- His house was burnt down.
- Evi yanıp kül olmuş.
- When was the last time you painted your house?
- Evinizi en son ne zaman boyadınız?
- I sold my house last month.
- Ben geçen ay evimi sattım.
- Tom found his house vandalized.
- Tom evini tahrip edilmiş buldu.
- My house faces south.
- Evim güneye bakıyor.
- My house is close to the sea.
- Evim denize yakın.
- He looked about the house.
- Evin etrafına baktı.
- Tom didn't want to sell his house.
- Tom evini satmak istemiyordu.
- I'll do your shopping, clean up the house, and cook your dinner for you.
- Alışverişini yaparım, evi temizlerim ve akşam yemeğini pişiririm.
- There is a garden at the back of our house.
- Evimizin arka tarafında bir bahçe var.
- The police searched Tom's house.
- Polis Tom'un evini araştırdı.
- I'm at the house.
- Ben evdeyim.
- This is the house where I lived when I was a child.
- Çocukken yaşadığım ev burası.
- The house closest to here is two miles away.
- Buraya en yakın ev iki mil ötede.
- A horse passed my house.
- Evimin önünden bir at geçti.
- The foundation of this house is beginning to weaken.
- Bu evin temeli, zayıflamaya başlıyor.
- Tom parked the truck in front of Mary's house.
- Tom kamyonu Mary'nin evinin önüne park etti.
- My house is in the middle of the town.
- Benim evim şehrin ortasında.
- I'll tell you how to get to Tom's house.
- Tom'un evine nasıl gidileceğini sana söyleyeceğim.
- The bus stops in front of my house.
- Otobüs evimin önünde durur.
- The house was so flooded that I had to swim to the kitchen.
- Evi o kadar çok su bastı ki mutfağa yüzmek zorunda kaldım.
- That old house has been neglected for years.
- O eski ev, yıllardır ihmal edildi.
- Fadil saw an unfamiliar car parked in front of his house.
- Fadıl evinin önünde park etmiş tanımadığı bir araba gördü.
- My house is built.
- Evim inşa edildi.
- Our house is up for sale.
- Evimiz satılık.
- I'm the one who helped Tom paint his house.
- Tom'un evini boyamasına yardım eden kişi benim.
- Tom has lost his job and his house.
- Tom işini ve evini kaybetti.
- A blast of cold air swept through the house.
- Evin içinde soğuk bir hava dalgası esti.
- I gave my house away.
- Evimi hibe verdim.
- There used to be a big cherry tree behind my house.
- Eskiden evimin arkasında büyük bir kiraz ağacı vardı.
- I had a strict curfew at my house.
- Evimde sıkı bir sokağa çıkma yasağı vardı.
- I've given up on the idea of buying a house.
- Bir ev satın alma fikrinden vazgeçtim.
- Tom has a house with two rooms.
- Tom'un iki odalı bir evi var.
- Tom is moving to a new house today.
- Tom bugün yeni bir eve taşınıyor.
- Tom set his neighbor's house on fire.
- Tom komşusunun evini yaktı.
- Is that your house?
- O senin evin mi?
- Tom is coming to my house tonight.
- Tom bu gece benim evime geliyor.
- The children are playing outside the house.
- Çocuklar evin dışında oynuyorlar.
- There are many iguanas around the house.
- Evin etrafında bir sürü iguana var.
- Tom has been at Mary's house all afternoon.
- Tom bütün öğleden sonra Mary'nin evindeydi.
- How long does it take from here to your house by bike?
- Buradan evinize bisikletle gitmek ne kadar sürer?
- Tom drove past Mary's house on his way to the supermarket.
- Tom süpermarkete giderken Mary'nin evinin önünden geçti.
- We renovated a house.
- Bir evi yeniledik.
- I don't think anyone has lived in this house for years.
- Yıllardır bu evde kimsenin yaşadığını sanmıyorum.
- That is the house where I was born.
- Bu doğduğum ev.
- The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
- Layla had a very nice house.
- Leyla'nın çok hoş bir evi vardı.
- We wouldn't dream of selling our house.
- Evimizi satmayı aklımızdan bile geçirmeyiz.
- Do your neighbors know that your house is haunted?
- Komşuların senin evinin perili olduğunu biliyor mu?
- He wanted to buy a small house in Romania.
- Romanya'da küçük bir ev almak istiyordu.
- My grandson's toys are spread all around the house.
- Erkek torunumun oyuncakları evin etrafında yayılır.
- This house is a very beautiful one.
- Bu ev çok güzel bir ev.
- He told me that his house was haunted.
- Bana evinin perili olduğunu söyledi.
- How long does it take you to get here from your house by train?
- Evinden buraya trenle gelmen ne kadar zamanını alır?
- Look at that red-roofed house.
- Şu kırmızı çatılı eve bak.
- Fadil bought a new house in the country.
- Fadıl taşrada yeni bir ev satın aldı.
- The owners want you out of this house by next Monday.
- Ev sahipleri önümüzdeki pazartesiye kadar bu evi boşaltmanızı istiyor.
- They had no house to live in.
- Onların yaşayacak bir evi yoktu.
- He's thinking of selling his house.
- Evini satmayı düşünüyor.
- His house is three times as big as mine.
- Onun evi benimkinden üç kat daha büyük.
- This is the house where he lives.
- Bu onun yaşamakta olduğu evdir.
- I like this house, because it is very comfortable.
- Bu evi seviyorum, çünkü çok rahat.
- Tom's house has a green roof.
- Tom'un evinin yeşil bir çatısı var.
- Tom used to have a house on Park Street.
- Tom'un eskiden Park Caddesi'nde bir evi vardı.
- This is the house that Jack built.
- Bu, Jack'in inşa ettiği evdir.
- He disposed of his old house.
- O eski evini sattı.
- They will take down the house in a day.
- Onlar evi bir gün içerisinde yıkacaklar.
- Why don't you come to my house and play the piano?
- Neden evime gelip piyano çalmıyorsun?
- Tom got into the house through a window.
- Tom pencereden eve girdi.
- I think we should buy a new house.
- Sanırım yeni bir ev almalıyız.
- Fadil left his mother's house.
- Fadıl annesinin evinden ayrıldı.
- Have you seen the new house that Marilyn lives in?
- Marilyn'in yaşadığı yeni evi gördün mü?
- Tom's house is large.
- Tom'un evi çok büyük.
- Upon arrival, the firefighters discovered the house in flames.
- İtfaiyeciler vardıklarında evi alevler içinde buldular.
- We never left the house.
- Evden hiç çıkmadık.
- This house is famous.
- Bu ev ünlüdür.
- I was about to leave my house when she called.
- O aradığında evimden çıkmak üzereydim.
- Yesterday a fire broke out near my house.
- Dün evimin yakınında bir yangın çıktı.
- His house is somewhere around here.
- Evi buralarda bir yerde.
- You destroyed the old house.
- Sen eski evi yıktın.
- I got into the house through a window.
- Pencereden eve girdim.
- Tom had some trouble finding Mary's house.
- Tom, Mary'nin evini bulmakta biraz zorlandı.
- The house could accommodate two families.
- Ev iki aileyi barındırabilirdi.
- This house is built from Brazilian lumber.
- Bu ev Brezilya kerestesinden yapılmış.
- I saw Tom leave his house.
- Tom'u evinden çıkarken gördüm.
- You can't leave the house like this, little man!
- Evi bu şekilde terk edemezsin, küçük adam!
- I have a small house.
- Küçük bir evim var.
- Every house in our neighborhood is practically identical.
- Mahallemizdeki her ev neredeyse aynıdır.
- His house is across from mine.
- Onun evi benimkinin karşısında.
- This is a picture of Tom's house.
- Bu Tom'un evinin bir fotoğrafı.
- I don't have time to clean this house.
- Bu evi temizlemek için vaktim yok.
- The old house was burned to ashes.
- Eski ev, yanarak kül oldu.
- I see your house.
- Evini görüyorum.
- My parent's house is comfortable.
- Ailemin evi rahat.
- Her house is easy to find.
- Evini bulmak çok kolay.
- He got thrown out of the house.
- O, evden dışarı atıldı.
- Why did the FBI raid Tom's house?
- FBI neden Tom'un evine baskın yaptı?
- The old house was burned to ashes.
- Eski ev, yanarak kül haline geldi.
- Tom owns a very big house on Park Street.
- Tom Park caddesinde çok büyük bir eve sahiptir.
- Tom walked into his house.
- Tom evine girdi.
- Is the house ready?
- Ev hazır mı?
- Jiro soon arrived at his house.
- Jiro, kısa sürede evine vardı.
- At last we can afford a house.
- Sonunda, bir ev alabilecek gücümüz var.
- I want to talk to the person who owns this house.
- Bu evin sahibi olan kişiyle konuşmak istiyorum.
- If you feel threatened, don't hesitate in coming to my house.
- Kendini tehdit altında hissedersen, evime gelmekte tereddüt etme.
- Tom lives with Mary in a small apartment near my house.
- Tom, Mary ile birlikte evimin yakınındaki küçük bir dairede yaşıyor.
- I want a house.
- Ben bir ev istiyorum.
- We painted our house ourselves.
- Evimizi kendimiz boyadık.
- Layla was at my house the previous Sunday.
- Layla önceki pazar benim evimdeydi.
- It took me three years finish building my house.
- Evimi inşa etmek üç yılımı aldı.
- The house was so flooded that I had to swim to the kitchen.
- Evi o kadar su basmıştı ki mutfağa kadar yüzmek zorunda kaldım.
- Somebody has broken into my house.
- Biri evime girmiş.
- My brother had a house built in Urawa last month.
- Erkek kardeşim geçen ay Urawa'da bir ev yaptırdı.
- How did you know we were at Tom's house?
- Tom'un evinde olduğumuzu nereden bildin?
- Why don't you get yourself a decent house?
- Neden kendine iyi bir ev almıyorsun?
- Tom rents a large four-bedroom house near the sea.
- Tom deniz kenarında dört yatak odalı büyük bir ev kiraladı.
- Tom ran back into the house.
- Tom eve geri koştu.
- Tom and Mary have a house in the Hamptons.
- Tom ve Mary'nin Hamptons'da bir evleri var.
- The sound is coming from inside the house.
- Ses evin içinden geliyor.
- The house with the damaged roof has been repaired.
- Çatısı hasarlı olan ev onarıldı.
- Tom didn't know that Mary's house was so close to John's.
- Tom, Mary'nin evinin John'un evine bu kadar yakın olduğunu bilmiyordu.
- This house isn't big enough for our family.
- Bu ev ailemiz için yeterince büyük değil.
- House is an easy word.
- Ev kolay bir kelime.
- Their house was burned down in the fire.
- Evleri yangında kül oldu.
- Last night my house was robbed while I was still awake.
- Dün gece, ben hâlâ uyanıkken, evim soyuldu.
- That house is mine.
- O ev benim.
- Tom left Mary's house looking dejected.
- Tom, Mary'nin evinden kederli bir şekilde ayrıldı.
- Tom ran toward the house.
- Tom eve doğru koştu.
- This is the house where he was born.
- Bu onun doğduğu evdir.
- When was the last time you painted your house?
- En son ne zaman evini boyadın?
- This house has a green roof.
- Bu evin yeşil bir çatısı var.
- She owns a very big house.
- Çok büyük bir evi var.
- This house straddles the border between Canada and the United States.
- Bu ev Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki sınırda yer alıyor.
- The annoying advertiser called my house.
- Sinir bozucu reklamcı evimi aradı.
- Tom kicked Mary out of the house.
- Tom, Mary'i evden kovdu.
- He broke into a house.
- O bir eve zorla girdi.
- Unless you have good credit, buying a house is impossible.
- İyi bir kredin olmadıkça bir ev almak imkansızdır.
- Tom could stay at our house if he wants to.
- Tom isterse bizim evde kalabilir.
- All storeys of the house are made of wood.
- Evin tüm katları ahşaptan yapılmıştır.
- What a big house you have!
- Ne kadar büyük bir evin var!
- Look at that red-roofed house.
- Kırmızı çatılı eve bak.
- They have a large house.
- Onların büyük bir evi var.
- I'm guessing you didn't clean your house yet.
- Sanırım evini henüz temizlemedin.
- This house was the first thing my parents ever bought together.
- Bu ev anne ve babamın şimdiye kadar birlikte satın aldıkları ilk şeydi.
- It happened near the house.
- O, evin yanında oldu.
- I'd like a house like this.
- Böyle bir ev istiyorum.
- I still have a house in Boston.
- Boston'da hâlâ bir evim var.
- His house is near the river.
- Onun evi nehire yakındır.
- I can put up with a house being untidy, but I don't like it to be dirty.
- Bir evin düzensiz olmasına katlanabilirim ama kirli olmasından hoşlanmıyorum.
- She gave me a large room while I stayed at her house.
- Onun evinde kalırken bana büyük bir oda verdi.
- Tom managed to find Mary's house.
- Tom, Mary'nin evini bulmayı başardı.
- His house is for sale.
- Evi satılık.
- Where exactly is your house?
- Evin tam olarak nerede?
- What sort of house do you have?
- Ne tür bir eviniz var?
- This house is energy efficient.
- Bu ev enerji tasarruflu.
- How long does it take you to get here from your house by train?
- Evinizden buraya trenle gelmeniz ne kadar sürer?
- He left the house without even saying goodbye.
- Veda bile etmeden evi terk etti.
- Tom is staying over at a friend's house tonight.
- Tom bu gece bir arkadaşının evinde kalacak.
- Sami liked Layla's house.
- Sami, Layla'nın evini beğendi.
- This is the house she lived in.
- Burası onun yaşadığı ev.
- We're definitely buying that house.
- Kesinlikle o evi satın alıyoruz.
- Tom helped build his neighbor's house.
- Tom komşusunun evinin yapımına yardım etti.
- My house is next door to Tom's house.
- Benim evim Tom'un evinin yanında.
- Tom and Mary had their old house torn down.
- Tom ve Mary eski evlerini yıktırdılar.
- Are you sure this is Tom's house?
- Bunun Tom'un evi olduğundan emin misin?
- A photographer took a photograph of my house.
- Bir fotoğrafçı evimin fotoğrafını çekti.
- Mary spent the night at a friend's house.
- Mary geceyi bir arkadaşının evinde geçirdi.
- After the residents leave, the house is empty.
- Sakinleri ayrıldıktan sonra, ev boştu.
- He possessed a large house and two cars.
- Büyük bir evi ve iki arabası vardı.
- Sami was walking around the house.
- Sami evin etrafında yürüyordu.
- We have a garden in front of our house.
- Evimizin önünde bir bahçemiz var.
- Make a sketch of your house.
- Evinizin bir krokisini yapın.
- There is a fence around the house.
- Evin etrafında bir çit var.
- Tom doesn't know who built his house.
- Tom evini kimin inşa ettiğini bilmiyor.
- Tom has a house with a pool.
- Tom'un havuzlu bir evi var.
- Tom built his own house.
- Tom kendi evini inşa etti.
- The fire consumed the whole house.
- Yangın bütün evi kül etti.
- His wife kicked him out of the house.
- Karısı onu evden kovdu.
- Tom leaves his clothes all over the house.
- Tom kıyafetlerini evin her yerinde bırakır.
- His house is near the subway.
- Onun evi metroya yakındır.
- I have a comfortable house.
- Rahat bir evim var.
- Our house isn't insulated.
- Evimiz yalıtımlı değil.
- Look at the house with the red roof.
- Kırmızı çatılı eve bakın.
- That old house has been neglected for years.
- O eski ev yıllardır bakımsız.
- We have a nice house.
- Güzel bir evimiz var.
- This is the house Tom is renting.
- Bu Tom'un kiraladığı ev.
- Does Tom often eat dinner at your house?
- Tom sık sık sizin evde akşam yemeği yer mi?
- My house stands on a hill.
- Evim bir tepenin üzerinde.
- Not only does she do house work, she is a teacher.
- Sadece ev işi yapmıyor, aynı zamanda bir öğretmen.
- They have bought a house that faces south.
- Onlar güneye bakan bir ev satın aldılar.
- This is the house Tom grew up in.
- Bu Tom'un büyüdüğü ev.
- Tom mortgaged his house.
- Tom evini ipotek etti.
- He didn't want to part with his house.
- O, evinden ayrılmak istemedi.
- A technician will come to your house the day after tomorrow.
- Bir teknisyen öbür gün evinize gelecek.
- We painted our house ourselves.
- Evimizin badanasını kendimiz yaptık.
- At first he had trouble getting used to his new house.
- O, başlangıçta yeni evine alışmakta sorun yaşadı.
- The roof of my house is red.
- Evimin çatısı kırmızıdır.
- It's close to my house.
- Evime yakın.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilir.
- Tom passed by Mary's house the day before yesterday.
- Tom önceki gün Mary'nin evinin önünden geçti.
- My grandfather's house was on that street.
- Büyükbabamın evi o sokaktaydı.
- I don't like the colour of this house.
- Bu evin rengini beğenmedim.
- His house is very far from the station.
- Evi istasyondan çok uzakta.
- Mary's house was struck by lightning.
- Mary'nin evini yıldırım çarptı.
- As soon as he felt his house shake, he rushed out into the garden.
- O, evinin sarsıldığını hisseder etmez bahçeye koştu.
- Compared to our house, yours is a mansion.
- Bizim evimize kıyasla, sizinki bir köşk.
- I built this house with my own hands.
- Bu evi kendi ellerimle yaptım.
- Why did you climb up on the roof of her house?
- Neden onun evinin çatısına çıktın?
- Tom didn't know Mary had a house on Park Street.
- Tom Mary'nin Park Street'te bir evi olduğunu bilmiyordu.
- I sold my house last week.
- Geçen hafta evimi sattım.
- He had no house to live in.
- Yaşayacak bir evi yok.
- Do you own a house in Italy?
- İtalya'da bir evin var mı?
- The house that I live in is old.
- Yaşadığım ev eski.
- There are a few shops next to my house.
- Evimin yanında birkaç dükkan var.
- I want a house.
- Bir ev istiyorum.
- She ran to the neighbor's house to call for assistance.
- Yardım çağırmak için komşunun evine koştu.
- I'm the owner of this house.
- Ben bu evin sahibiyim.
- Tom's house has one stained glass window.
- Tom'un evinde bir vitray pencere var.
- This house needs repairs.
- Bu evin tamire ihtiyacı var.
- I hate my house.
- Evimden nefret ediyorum.
- When Mike returned to Jane's house, she was sleeping.
- Mike Jane'in evine döndüğünde Jane uyuyordu.
- Let's drop by his house.
- Geçerken onun evine uğrayalım.
- Sami followed Layla into her house.
- Sami, Layla'yı evine kadar takip etti.
- My house is only a mile from here.
- Evim buradan sadece bir mildir.
- I don't like this type of house.
- Bu tip evler hoşuma gitmiyor.
- John is very proud of his new house.
- John yeni eviyle çok gurur duyuyor.
- The horse is far from the house.
- At evden uzakta.
- After breaking up with his girlfriend he moped around the house for a whole month.
- Kız arkadaşından ayrıldıktan sonra bir ay boyunca evin içinde aylak aylak dolaştı.
- Tom was about to leave the house.
- Tom evden çıkmak üzereydi.
- Tom put on his mask, gloves and face shield before leaving the house.
- Tom evden çıkmadan maskesini, eldivenini ve siperliğini taktı.
- He lives within earshot of my house.
- Evimin adeta dibinde yaşıyor.
- Tom is buying a new house.
- Tom yeni bir ev alıyor.
- I don't generally go out of the house to want to see other people.
- Genelde evden dışarı çıkıp diğer insanları görmek istemem.
- I visited my grandmother's house.
- Ben büyükannemin evini ziyaret ettim.
- Watch over the house while I am out.
- Ben dışarıdayken eve göz kulak ol.
- Tom doesn't like the house that he lives in.
- Tom yaşadığı evi sevmiyor.
- Sami saw the car sitting on the street, outside Layla's house.
- Sami arabayı Layla'nın evinin dışında, sokakta dururken gördü.
- Kate's father is near the house.
- Kate'in babası evin yakınında.
- The thief cut the telephone lines before breaking into the house.
- Eve girmeden önce, hırsız telefon hatlarını kesmiş.
- Jack was caught for setting fire to the house.
- Jack, evi yakmaktan yakalandı.
- I don't know where your house is.
- Evinin nerede olduğunu bilmiyorum.
- When can you come to my house?
- Evime ne zaman gelebilirsin?
- I called at his house yesterday.
- Dün evini aradım.
- Tom rushed into the house.
- Tom koşarak eve girdi.
- His house is three times as big as mine.
- Onun evi benimkinin üç katı büyüklükte.
- Tom probably knows how to get to Mary's house.
- Tom muhtemelen Mary'nin evine nasıl gidileceğini biliyordur.
- The empty house was full of dust.
- Boş ev, toz doluydu.
- I see your house.
- Senin evini görüyorum.
- The roof of our house is leaking.
- Evimizin çatısı akıyor.
- For fuck's sake, where did I put my goddamn house keys?
- Tanrı aşkına, lanet olası ev anahtarlarımı nereye koydum?
- As an extra precaution, Fadil installed surveillance cameras outside his house.
- Fadıl ekstra bir önlem olarak evinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- There is an apartment house near my house.
- Evimin yakınında bir daire var.
- Tom doesn't have a house to live in.
- Tom'un yaşayacağı bir evi yok.
- My house is located in a convenient place - near the train station.
- Evim uygun bir yerde - tren istasyonunun yakınında.
- This wouldn't be a good place to build a house.
- Burası ev yapmak için iyi bir yer değil.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla tamire ihtiyacı var, yıkıp yeni bir ev yapmak daha kolay olurdu.
- They broke down the old house.
- Onlar eski evi yıktılar.
- There is a shop in front of my house.
- Evimin önünde bir dükkan var.
- Layla's house burned to the ground.
- Leyla'nın evi yanıp kül oldu.
- Did you ever sell your house in Boston?
- Boston'daki evinizi hiç sattınız mı?
- Can you see that small house?
- Şu küçük evi görebiliyor musun?
- I have at least one house.
- En azından bir tane evim var.
- When did you know that your house was haunted?
- Evinizin perili olduğunu ne zaman anladınız?
- Where exactly is your house?
- Tam olarak evin nerede?
- Here's the house where he lived.
- İşte yaşadığı ev.
- Look at this house.
- Bu eve bak.
- My house has a small yard.
- Evimin küçük bir bahçesi var.
- Tom snuck out of the house.
- Tom evden kaçtı.
- I'm at my parents' house.
- Ben ailemin evindeyim.
- This is our house.
- Burası bizim evimiz.
- Tom will meet me back at my house.
- Tom benimle evimde buluşacak.
- The little house was no longer there.
- Küçük ev artık orada değildi.
- The house was raided by the police.
- Ev polis tarafından basılmıştı.
- Tom's house is very big.
- Tom'un evi çok büyük.
- Sami never goes out of his house.
- Sami evinden hiç dışarı çıkmıyor.
- Get out of the house.
- Evden çık.
- It's only a small house but it meets my needs perfectly.
- Sadece küçük bir ev ama ihtiyaçlarımı mükemmel bir şekilde karşılıyor.
- Bill searched the entire house.
- Bill bütün evi araştırdı.
- Tom wouldn't let anyone into his house.
- Tom kimsenin evine girmesine izin vermezdi.
- Tom won't let anybody into his house.
- Tom kimsenin onun evine girmesine izin vermez.
- He was looking into the possibility of buying a house.
- O bir ev satın alma olasılığına bakıyordu.
- The police tracked down Tom to his house.
- Polis Tom'u evine kadar takip etti.
- Look, my house is not as dirty as yours.
- Bak, benim evim seninki kadar kirli değil.
- That house is for sale.
- Şu ev satılıktır.
- Tom's house doesn't have a garage.
- Tom'un evinin garajı yok.
- I built this dog house all by myself.
- Bu köpek evini tek başıma yaptım.
- He lives within earshot of my house.
- Evime çok yakın bir yerde oturuyor.
- Are you absolutely sure this is Tom's house?
- Buranın Tom'un evi olduğuna kesinlikle emin misin?
- Your house is on fire.
- Evin yanıyor.
- Tom has never been in my house.
- Tom benim evime hiç gelmedi.
- I think we'll buy that house we were looking at last week.
- Sanırım geçen hafta baktığımız şu evi alacağız.
- He got thrown out of the house.
- Evden atıldı.
- That house belongs to me.
- O ev bana aittir.
- How do you know that your house is haunted?
- Senin evinin perili olduğunu nasıl biliyorsun?
- Drop in at my house any time you want.
- İstediğiniz zaman evime uğrayabilirsiniz.
- How much would you charge to paint my house?
- Evimi boyamak için ne kadar ücret istiyorsunuz?
- This house and this land is mine!
- Bu ev ve bu arazi benim!
- Tom wants to build an ostentatious and smart house.
- Tom gösterişli ve şık bir ev inşa etmek istiyor.
- She kicked her daughter out of the house.
- O, kızını evden kovdu.
- The house fell down in an earthquake.
- Depremde ev yıkıldı.
- How long does it take you to go home from my house?
- Benim evimden evine gitmek ne kadar sürer?
- He persistently rang my house's doorbell.
- Israrla evimin zilini çaldı.
- Tom built himself a house.
- Tom kendine bir ev yaptı.
- I want them out of my house.
- Evimden çıkmalarını istiyorum.
- Get out of my house.
- Evimden çık.
- Tom ransacked Mary's house.
- Tom, Mary'nin evini yağmaladı.
- That house is famous.
- O ev ünlüdür.
- Tom wished he'd never stepped foot into Mary's house.
- Tom Mary'nin evine asla adım atmamış olmayı diledi.
- Leave our house.
- Evimizden ayrılın.
- Tom snuck out of the house last night.
- Tom dün gece gizlice evden çıktı.
- Are you sure you want to sell your house?
- Evini satmak istediğinden emin misin?
- Tom has been invited to the Jacksons' house for dinner.
- Tom, Jacksons'un evine akşam yemeği için davet edildi.
- Is her house anywhere near the station?
- Evi istasyona yakın bir yerde mi?
- Tom almost never leaves the house.
- Tom neredeyse evden hiç ayrılmaz.
- When did you leave your house?
- Evinden ne zaman ayrıldın?
- My house is a little way from the street.
- Evim sokaktan biraz uzakta.
- Fadil got into Layla's house.
- Fadıl, Leyla'nın evine girdi.
- This house was built in 1870.
- Bu ev 1870 yılında inşa edilmiş.
- Tom has never been in my house.
- Tom hiç evime gelmedi.
- His house is across the street.
- Onun evi caddenin karşısında.
- Tom bought a nice house in Boston.
- Tom Boston'da güzel bir ev aldı.
- Where's Laurie's house?
- Laurie'nin evi nerede?
- Tom has been staying at a hotel near my house.
- Tom evimin yanında bir otelde kalıyor.
- Tom wanted to see what was inside the house.
- Tom evin içinde ne olduğunu görmek istedi.
- Tom is eating dinner at Mary's house tonight.
- Tom bu akşam Mary'nin evinde yemek yiyecek.
- When Mike returned to Jane's house, she was sleeping.
- Mike Jane'in evine döndüğünde o uyuyordu.
- How old is that house?
- O ev kaç yıllık?
- Tom's house isn't far from here.
- Tom'un evi buraya uzak değil.
- Tom wants to see the house Mary grew up in.
- Tom, Mary'nin büyüdüğü evi görmek istiyor.
- As soon as he heard the crash, he rushed out of the house.
- Kazayı duyar duymaz evden dışarı fırladı.
- If you need my homework, I'll stop by your house and give it to you when I'm done.
- Ödevime ihtiyacın varsa, evine uğrar ve işim bittiğinde sana veririm.
- My house is on the outskirts of the city.
- Evim şehrin dışında.
- Sami has never seen anything like this house.
- Sami bu ev gibi bir şeyi hiç görmedi.
Show More (1173)
|
|
- But let me remind the House of what the Treaty already says.
- Ancak Meclis'e Antlaşmanın zaten ne dediğini hatırlatayım.
- Please be assured that the Commission has the support of a large majority of Members of this House.
- Komisyonun bu Meclisin Üyelerinin büyük bir çoğunluğunun desteğine sahip olduğundan emin olabilirsiniz.
- Mr President, I would like to inform the House of the problem that I came across yesterday.
- Sayın Başkan, dün karşılaştığım bir sorun hakkında Meclis'i bilgilendirmek istiyorum.
- We make a number of proposals that I commend to this House.
- Bu Meclise sunduğumuz bir dizi önerimiz var.
- Everyone in this House is aware that fish stocks are in sharp decline across the EU.
- Bu Meclisteki herkes balık rezervlerinin AB genelinde ciddi bir düşüş içinde olduğunun farkındadır.
- Mr Bösch has done sterling work in this House in relation to OLAF over a long period.
- Sayın Bösch uzun bir süre boyunca OLAF ile ilgili olarak bu Meclis'te çok iyi çalışmalar yaptı.
- I am sure a large majority of the House agrees with you.
- Eminim Meclis'in büyük bir çoğunluğu da sizinle aynı fikirdedir.
- You are both most welcome to this House.
- İkiniz de bu Meclise hoş geldiniz.
- They need to be seen as a whole and I believe in fact that this House has always seen things in that light.
- Bir bütün olarak görülmeleri gerekir ve aslında bu Meclisin her zaman olayları bu ışık altında gördüğüne inanıyorum.
- That will not happen in this House.
- Bu Mecliste böyle bir şey olmayacak.
- You gave it, the Commission followed; this House followed.
- Siz verdiniz, Komisyon izledi; bu Meclis izledi.
- There may be no consensus among the Member States, but there is broad consensus in this House.
- Üye Devletler arasında görüş birliği olmayabilir, ancak bu Mecliste geniş bir görüş birliği vardır.
- Why are Liberals in this House confident that you will succeed?
- Bu Meclisteki Liberaller neden başarılı olacağınızdan eminler?
- I know that there are a number of amendments before the House relating to these weightings.
- Meclis'in önünde bu ağırlıklarla ilgili bir dizi değişiklik önergesi olduğunu biliyorum.
- I consider this procedure to be most insulting to the House.
- Bu prosedürün Meclis'e karşı büyük bir hakaret olduğunu düşünüyorum.
- Amendments came from the other side of the House as well.
- Değişiklikler Meclis'in diğer kanadından da geldi.
- This House asks to be involved more closely in future when making new political promises in the foreign policy field.
- Bu Meclis, gelecekte dış politika alanında yeni siyasi vaatlerde bulunurken daha yakından ilgilenilmesini istemektedir.
- I believe it is not acceptable that women make up only some 30% of the Members of this House.
- Kadınların bu Meclisin üyelerinin yalnızca %30'unu oluşturmasının kabul edilemez olduğuna inanıyorum.
- Nobody in this House, I believe, wants to hold enlargement up.
- Sanırım bu Mecliste hiç kimse genişlemeyi engellemek istemiyor.
- I commend the report to the House.
- Raporu Meclise takdim ediyorum.
- I hope that this House will continue to show the same commitment.
- Bu Meclisin aynı kararlılığı göstermeye devam edeceğini umuyorum.
- As the House knows, both the Council and the Commission have made abolition a priority.
- Meclis'in de bildiği üzere hem Konsey hem de Komisyon feshi bir öncelik haline getirmiştir.
- I must emphasise the work undertaken by so many Members of this House.
- Bu Meclisin pek çok Üyesi tarafından üstlenilen çalışmaları vurgulamalıyım.
- There is no good reason why this House should delay debating that report.
- Bu Meclisin bu raporu görüşmeyi ertelemesi için iyi bir neden yoktur.
- The House would like answers to all these questions.
- Meclis tüm bu soruların yanıtlanmasını istemektedir.
- I have said, however - and I reiterate it before the House - that this is not enough!
- Bununla birlikte, daha önce de söyledim - ve Meclis'in huzurunda bir kez daha yineliyorum - bu yeterli değildir!
- I would just like to draw the attention of the House to something which happened in Italy on Thursday night.
- Meclisin dikkatini Perşembe gecesi İtalya'da yaşanan bir olaya çekmek istiyorum.
- My fear is that this House is being tricked.
- Benim korkum bu Meclisin kandırılıyor olması.
- I hope that this House will give me full support for this report, which I did not try to make political.
- Bu Meclisin, siyasi hale getirmeye çalışmadığım bu rapor için bana tam destek vereceğini umuyorum.
- Unfortunately, this view is shared by many here in this House.
- Ne yazık ki bu görüş bu Meclisteki pek çok kişi tarafından paylaşılmaktadır.
- I do wish to reiterate what other Members of this House have said, however.
- Bununla birlikte, bu Meclisin diğer Üyelerinin söylediklerini de tekrarlamak istiyorum.
- There is no good reason why this House should delay debating that report.
- Meclis'in bu raporu görüşmeyi geciktirmesi için hiçbir neden yoktur.
- The Presidency trusts the House will understand.
- Başkanlık, Meclisin anlayış göstereceğine güveniyor.
- Mr Martínez, of course I shall convey the condolences and sympathy of this House through the appropriate channels.
- Bay Martínez, elbette bu Meclis'in taziye ve sempatisini uygun kanallar aracılığıyla ileteceğim.
- When this House votes tomorrow on this directive, it can do so, I believe, with its mind very much at ease.
- Bu Meclis yarın bu yönergeyi oyladığında, inanıyorum ki bunu gönül rahatlığıyla yapabilir.
- The issue is a source of general concern in this House and indeed in the Council.
- Bu konu hem bu Mecliste hem de Konseyde genel bir endişe kaynağıdır.
- I will also repeat something I have already said once before in this House.
- Ayrıca bu Mecliste daha önce de söylediğim bir şeyi tekrar edeceğim.
- It has repeatedly been urged in this House that we should renegotiate the Blair House agreement.
- Blair House anlaşmasını yeniden müzakere etmemiz gerektiği bu Mecliste defalarca dile getirilmiştir.
- I am sure the House will agree to that.
- Eminim Meclis de bunu kabul edecektir.
- Such personal attacks must be ousted from this House forever.
- Bu tür kişisel saldırılar bu Meclisten sonsuza kadar çıkarılmalıdır.
- I appeal to the House to consider this when voting tomorrow.
- Meclis'e yarın oylama yaparken bunu göz önünde bulundurması çağrısında bulunuyorum.
- The House is voting on 50 amendments in three reports.
- Meclis üç rapor halinde 50 değişiklik önergesini oylayacaktır.
- I am pleased that my report has been adopted almost unanimously by the House.
- Raporumun Meclis tarafından neredeyse oybirliğiyle kabul edilmiş olmasından memnuniyet duyuyorum.
- I suggest that the House and the rapporteur agree that we change the word 'market' to 'services'.
- Meclis'in ve raportörün 'pazar' kelimesini 'hizmetler' olarak değiştirmeyi kabul etmesini öneriyorum.
- At first reading, the report was adopted by a large majority of this House.
- İlk okumada, rapor bu Meclisin büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edildi.
- That is a fact, but word does not seem to have got round this House yet.
- Bu bir gerçek ama henüz bu Meclis'te duyulmamış gibi görünüyor.
- The report before the House usefully underlines the points which the Commission has been making to the Albanians.
- Meclis'in önündeki rapor, Komisyon'un Arnavutlara ilettiği hususları faydalı bir şekilde vurgulamaktadır.
- Let us hope that the Members of this House will sign declarations in future.
- Umalım ki bu Meclisin Üyeleri gelecekte deklarasyonları imzalasınlar.
- It remains our objective to strengthen the legitimacy of this House and thus to consolidate representative democracy.
- Bu Meclisin meşruiyetini güçlendirmek ve böylece temsili demokrasiyi pekiştirmek hedefimiz olmaya devam etmektedir.
- I believe the legal position of the Members of this House needs to be settled now once and for all.
- Bu Meclisin Üyelerinin yasal tutumlarının artık kesin olarak belirlenmesi gerektiğine inanıyorum.
- I again request the House's services to send a technician to you.
- Meclis hizmetlerinden size bir teknisyen göndermelerini tekrar talep ediyorum.
- That happened twice in two different sittings of this House during January 2001.
- Bu, Ocak 2001'de bu Meclisin iki farklı oturumunda iki kez gerçekleşti.
- I had a trialogue here in the House that has only just finished.
- Burada, Meclis'te henüz yeni bitmiş olan bir deneme görüşmesi yaptım.
- I am sure no one in this House wants that and, therefore, the Commission is right to follow this line.
- Eminim bu Mecliste hiç kimse bunu istemez ve bu nedenle Komisyon bu çizgiyi takip etmekte haklıdır.
- As President of the House I have a duty to individual Members.
- Meclis Başkanı olarak her bir Üyeye karşı bir görevim var.
- I would also have liked to see the majority of this House show a greater readiness to compromise.
- Ayrıca bu Meclis'in çoğunluğunun uzlaşmaya daha hazır olduğunu görmek isterdim.
- This morning we talked in this House about the foot and mouth crisis of 2001.
- Bu sabah bu Mecliste 2001 yılındaki şap krizinden bahsettik.
- We debated such an issue in this House only last night, that of female genital mutilation.
- Daha dün gece bu Mecliste böyle bir konuyu, kadın sünnetini tartıştık.
- From the Committee on Budgets, we should like to sound a warning note in this House.
- Bütçe Komisyonundan bu Meclise bir uyarı notu iletmek istiyoruz.
- I hope that this will be corrected, but I wanted to mention this to the House as well.
- Bunun düzeltileceğini umuyorum ancak bunu Meclis'e de belirtmek istedim.
- There are two messages coming from this House today.
- Bugün bu Meclis'ten gelen iki mesaj var.
- Nonetheless, the House is being requested to endorse the content of the draft treaty on accession.
- Bununla birlikte Meclisten katılım anlaşması taslağının içeriğini onaylaması istenmektedir.
- This is a choice for Members of the House.
- Bu, Meclis Üyeleri için bir seçimdir.
- I urge the House to support these changes.
- Meclisi bu değişiklikleri desteklemeye çağırıyorum.
- I would like to congratulate the House on the quality of its amendments.
- Meclis'i yaptığı değişikliklerin kalitesinden dolayı tebrik etmek isterim.
- The loyalty of this House, as Elmar Brok has said, is to get enlargement in place.
- Elmar Brok'un da söylediği gibi bu Meclisin sadakati genişlemenin gerçekleşmesini sağlamaktır.
- That has already been underlined in this House.
- Bu Meclis'te daha önce de bunun altı çizilmişti.
- This side of the House and this committee shall continue to do that.
- Meclis'in bu tarafı ve bu komite bunu yapmaya devam edecektir.
- Therefore, I would urge the House to support the switching of EUR 30 million.
- Bu nedenle, Meclis'i 30 milyon Euro'luk kaynak aktarımını desteklemeye çağırıyorum.
- So I look forward to seeing you back in this House in early winter next year.
- Gelecek yıl kış başında sizi tekrar bu Mecliste görmeyi dört gözle bekliyorum.
- I would urge the House to support this and show solidarity with the beleaguered fishermen and families in Galicia.
- Meclis'i bunu desteklemeye ve Galiçya'daki zor durumdaki balıkçılar ve aileleriyle dayanışma göstermeye çağırıyorum.
- We have a report about to go before this House in Brussels.
- Brüksel'de bu Meclise sunulmak üzere olan bir rapor var.
- Your House has just had a debate on the new Sixth Framework Programme.
- Meclisiniz az önce yeni Altıncı Çerçeve Programına ilişkin bir tartışma gerçekleştirdi.
- I should like to know, on behalf of this House, why the Council feels it has no obligation to reconsult us.
- Bu Meclis adına, Konsey'in neden bize yeniden danışmak zorunda olmadığını düşündüğünü bilmek isterim.
- We, in this House, look forward to the fulfilment of Romania's European vocation.
- Bizler bu Mecliste Romanya'nın Avrupa misyonunu yerine getirmesini dört gözle bekliyoruz.
- This is something that we in this House must emphatically reject.
- Bu, bu Mecliste bizim kesinlikle reddetmemiz gereken bir şeydir.
- I refer the House, in particular, to recital 56 of the e-commerce Directive.
- Meclis'i özellikle e-ticaret Direktifi'nin 56. Maddesine yönlendiriyorum.
- Perhaps I should do that better in this House, but I am unable to.
- Belki de bunu bu Meclis'te daha iyi yapmalıyım ama yapamıyorum.
- Of course this House must have compromise resolutions and must, so far as possible, be united.
- Elbette bu Meclis uzlaşma kararları almalı ve mümkün olduğunca birlik içinde olmalıdır.
- That is a total repudiation of the role of this House - the European Parliament is being emasculated!
- Bu durum, bu Meclisin rolünün tamamen reddedilmesi demektir; Avrupa Parlamentosu iğdiş edilmektedir!
- I hope this House will act swiftly when this matter comes before it at the next plenary session.
- Umarım bu Meclis, konu bir sonraki genel kurulda önüne geldiğinde hızlı bir şekilde harekete geçer.
- I would remind the House that Rule 148 of the Rules of Procedure has been amended.
- Meclise İçtüzüğün 148. Maddesinin değiştirildiğini hatırlatmak isterim.
- I commend it to the House.
- Meclis'e takdirlerimi sunuyorum.
- That is the solution that this House adopted at first reading.
- Bu Meclis'in ilk oturumda kabul ettiği çözüm budur.
- I therefore commend Amendment No 43 to the House.
- Bu nedenle 43 No'lu Değişikliği Meclise sunuyorum.
- Because these amendments have been adopted by the House, we chose to abstain in the final vote.
- Bu değişiklikler Meclis tarafından kabul edildiği için son oylamada çekimser kalmayı tercih ettik.
- Those items did not find favour with the majority in this House.
- Bu maddeler bu Meclisteki çoğunluğun hoşuna gitmedi.
- We have rarely seen such a miserly and nationalistic spectacle in this House!
- Bu Meclis'te böylesine cimri ve milliyetçi bir gösteriyi nadiren gördük!
- The Spanish Prime Minister has already subscribed to that idea before this House.
- İspanya Başbakanı bu fikri bu Meclis huzurunda çoktan kabul etti.
- I commend the proposal to the House.
- Öneriyi Meclis'in takdirine sunuyorum.
- The issue is a source of general concern in this House and indeed in the Council.
- Bu konu hem bu Meclis'te hem de Konsey'de genel bir endişe kaynağıdır.
- The need for broad public debate has often been a topic of discussion in this House.
- Geniş çaplı bir kamuoyu tartışmasına duyulan ihtiyaç bu Meclis'te sık sık tartışma konusu olmuştur.
- Of course, the debate in the House this evening also indicates this.
- Elbette bu akşam Mecliste yapılan tartışmalar da bunu gösteriyor.
- I therefore commend Amendment No 43 to the House.
- Bu nedenle 43 No'lu Değişikliği Meclis'e sunuyorum.
- Incidentally, I should also like to thank all those colleagues in this House who have always supported this policy.
- Yeri gelmişken bu politikayı her zaman desteklemiş olan bu Meclisteki tüm meslektaşlarıma da teşekkür etmek isterim.
- The overall thrust of this report is very commendable and I encourage the House to give it its full support.
- Bu raporun genel çerçevesi takdire şayandır ve Meclis'i rapora tam destek vermeye davet ediyorum.
- We in this House delivered an unambiguous opinion on it in 2001.
- Bu Mecliste 2001 yılında bu konuda net bir görüş bildirdik.
- The question is now how we in this House should respond to this.
- Şimdi soru, bu Mecliste buna nasıl yanıt vermemiz gerektiğidir.
- I would remind the House once again that our proposals for this area relate only to distribution.
- Meclis'e bir kez daha bu alandaki önerilerimizin sadece dağıtımla ilgili olduğunu hatırlatmak isterim.
- This House cannot remain unmoved by this behaviour by the Cuban dictatorship.
- Bu Meclis, Küba diktatörlüğünün bu davranışına kayıtsız kalamaz.
- I therefore hope that the House will vote in favour of this restricted clause.
- Bu nedenle Meclisin bu kısıtlı madde lehinde oy kullanacağını umuyorum.
- There is nothing that can be done about this, for that is how it is in this House.
- Bu konuda yapılabilecek bir şey yok, çünkü bu Meclis'te işler böyle yürüyor.
- I think the different groups in the House will agree to this.
- Meclis'teki farklı grupların bu konuda hemfikir olacağını düşünüyorum.
- We see how seriously my Party takes matters in this House.
- Partimin bu Mecliste meseleleri ne kadar ciddiye aldığını görüyoruz.
- That is part of the decision that was made in this House.
- Bu Meclis'te alınan kararın bir parçası da budur.
- Some people in this House think that it fatally undermines Parliament's powers.
- Bu Meclis'teki bazı kişiler bunun Parlamento'nun yetkilerini ölümcül bir şekilde zayıflattığını düşünüyor.
- This House will certainly not be making a mistake if it supports this position.
- Bu Meclis, bu tutumu desteklerse kesinlikle hata yapmayacaktır.
- Rather, it brought shame on this House.
- Aksine, bu Meclise utanç getirmiştir.
- Ultimately, we have now achieved what this House has always asked for.
- Nihayetinde bu Meclisin her zaman talep ettiği şeyi elde etmiş bulunuyoruz.
- We have already adopted several resolutions on Zimbabwe in this House.
- Bu Mecliste Zimbabve ile ilgili birçok karar kabul ettik.
- There is a range of views in this House about the military needs of the continent.
- Bu Meclis'te kıtanın askeri ihtiyaçları konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
- I have a number of announcements which I would like to make to the House.
- Meclise yapmak istediğim bazı duyurular var.
- I would be glad if someone other than myself were to say this in this House.
- Bunu bu Mecliste benden başka biri de söylerse memnun olurum.
- The issue of animal nutrition has become something of a regular feature on this House's agenda.
- Hayvan beslenmesi konusu bu Meclis'in gündeminde düzenli olarak yer alan bir konu haline gelmiştir.
- The Commission has been put under pressure by campaigns from businesses and from elements in this House.
- Komisyon, işletmelerden ve bu Meclisteki unsurlardan gelen kampanyalarla baskı altına alınmıştır.
- This report makes its contribution to that and I ask for it to be supported across this House.
- Bu rapor da buna katkıda bulunuyor ve ben bu Meclis genelinde desteklenmesini talep ediyorum.
- No doubt it will take a very unambiguous vote in this House to convince them of the need to overcome their lethargy.
- Hiç şüphe yok ki bu Meclis'te yapılacak çok net bir oylama onları uyuşukluklarını aşmaları gerektiğine ikna edecektir.
- These issues were hotly debated at first reading here in this House as recently as the summer.
- Bu konular, yaz aylarında bu Meclis'te ilk okumada hararetle tartışıldı.
- I believe that the House has today shown its solidarity, which, in my view, is also essential.
- Meclisin bugün dayanışmasını gösterdiğine inanıyorum ki bence bu da çok önemlidir.
- We must show here and now that this House does not accept undemocratic actions!
- Bu Meclisin antidemokratik eylemleri kabul etmediğini şimdi ve burada göstermeliyiz!
- The figures some Members have quoted amply demonstrate that the mountains are the minority of minorities in this House.
- Bazı Üyelerin aktardığı rakamlar, dağlıların bu Mecliste azınlıkların azınlığı olduğunu fazlasıyla göstermektedir.
- I hope that is clear to the House.
- Umarım bu Meclis için açıktır.
- It is with great emotion that I take the floor to speak to this House today.
- Bugün bu Mecliste konuşma yapmak üzere kürsüye büyük bir duygusallıkla çıkıyorum.
- We have already debated the issue of derogations on several occasions in this House.
- Derogasyonlar konusunu bu Mecliste daha önce de çeşitli vesilelerle tartışmıştık.
- I stand before this House for the last time this year.
- Bu yıl son defa olmak üzere bu Meclisin huzurundayım.
- The Committee on Budgets and this House firmly rejected this model.
- Bütçe Komisyonu ve bu Meclis, bu modeli kesin bir dille reddetmiştir.
- It seems to me in line with the Rules of Procedure of the House that the 140 are entitled to make the request.
- Bana öyle geliyor ki, Meclis İç Tüzüğüne göre 140 kişinin talepte bulunma hakkı vardır.
- Odd coalitions are sometimes formed in this House, and not only in this House.
- Sadece bu Mecliste değil, bazen bu Mecliste de eski koalisyonlar kuruluyor.
- In this House I am sure we welcome all the new Member States into the European Union.
- Bu Meclis'te Avrupa Birliği'ne yeni katılan tüm Üye Devletlere hoş geldiniz dediğimizden eminim.
- Several times in this House, the Singapore issues have been blamed for this.
- Bu Mecliste pek çok kez Singapur bu konuda suçlanmıştır.
- That is not the Commission's doing, but rather an amendment proposed by Members of this House.
- Bu Komisyon'un değil, bu Meclis'in üyeleri tarafından önerilen bir değişikliktir.
- In this House we have to get away from demonising these organisations.
- Bu Mecliste bu kuruluşları şeytanlaştırmaktan vazgeçmeliyiz.
- I again request the House's services to send a technician to you.
- Meclis'in size bir teknisyen göndermesini tekrar talep ediyorum.
- I believe that many Members of this House expect the Commission to clarify this serious and very important issue.
- İnanıyorum ki bu Meclis'in pek çok üyesi Komisyon'un bu ciddi ve çok önemli konuya açıklık getirmesini bekliyor.
- To top it all, on Tuesday the House adopted a text which helps enormously in resolving the problem.
- Tüm bunların ötesinde, Salı günü Meclis, sorunun çözümüne büyük ölçüde yardımcı olacak bir metni kabul etti.
- This pressure came from various countries, delegations of countries and also various representatives in this House.
- Bu baskı çeşitli ülkelerden ülke delegasyonlarından ve ayrıca bu Meclisteki çeşitli temsilcilerden geldi.
- Would that meet with the agreement of the House?
- Bu Meclis'in onayını alır mı?
- I can tell this House that 80% of the British public agrees.
- Bu Meclise İngiliz halkının %80'inin aynı fikirde olduğunu söyleyebilirim.
- This is not always the case in this House.
- Bu Meclis'te durum her zaman böyle değildir.
- Finally, I would stress that this House should not pass legislation that cannot be complied with.
- Son olarak, bu Meclis'in uyulması mümkün olmayan bir mevzuatı kabul etmemesi gerektiğini vurgulamak isterim.
- We see the future for Iraq, and I call upon this House to support the report.
- Bizler Irak'ın geleceğini görüyoruz ve ben bu Meclisi raporu desteklemeye çağırıyorum.
- That is a disappointment for this House.
- Bu Meclis için bir hayal kırıklığıdır.
- I should like to say right away that the vote taking place in this House today is without precedent.
- Hemen belirtmek isterim ki bugün bu Mecliste yapılan oylamanın emsali yoktur.
- This is the first time in eight years that lesser-used languages have been discussed in this House.
- Sekiz yıldır ilk kez az kullanılan diller bu Meclis'te tartışılıyor.
- Each of them will be available for reflection and response by this House.
- Bunların her biri bu Meclis tarafından değerlendirmeye ve yanıtlanmaya hazır olacaktır.
- You want to take family reunification much further than consensus in this House has previously allowed.
- Aile birleşimini, bu Mecliste daha önce varılan mutabakatın izin verdiğinden çok daha ileri götürmek istiyorsunuz.
- It is obviously right for the House to scrutinise these activities.
- Meclis'in bu faaliyetleri mercek altına alması elbette ki doğrudur.
- I was pleased that my amendments were accepted by the rapporteur as well as the full House today.
- Yaptığım değişikliklerin hem raportör hem de Meclis'in tamamı tarafından kabul edilmesinden memnuniyet duydum.
- It should not be the subject of political manipulation within this House.
- Bu Meclis içinde siyasi manipülasyon konusu olmamalıdır.
- I would strongly recommend the House vote against those amendments tomorrow.
- Meclis'in yarın bu değişikliklere karşı oy kullanmasını şiddetle tavsiye ediyorum.
- I am sure that everyone in this House believes in equal treatment for all Member States.
- Bu Meclisteki herkesin tüm Üye Devletlere eşit muamele yapılması gerektiğine inandığından eminim.
- It must be conducted in this House and in the national parliaments and must involve all the European citizens closely.
- Bu Mecliste ve ulusal parlamentolarda yürütülmeli ve tüm Avrupa vatandaşlarını yakından ilgilendirmelidir.
- This House, these Members, have no information whatsoever from the Bureau about the reform process.
- Bu Meclis, bu Üyeler, reform süreci hakkında Bürodan hiçbir bilgi almamaktadır.
- I would like the Socialist Party to discuss this subject in this House rather than disseminating election propaganda.
- Sosyalist Parti'nin seçim propagandası yapmak yerine bu konuyu bu Mecliste tartışmasını istiyorum.
- I have never before seen more harmony or unanimity in the House.
- Meclis'te daha önce hiç bu kadar uyum ya da oybirliği görmemiştim.
- It is rare in my experience for a presidency to receive such wide praise from all sides of this House.
- Bir başkanın bu Meclisin tüm taraflarından bu kadar geniş övgü alması benim tecrübelerime göre nadirdir.
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Cumhurbaşkanı, üç renkli Cumhurbaşkanı olarak adlandırabileceğimiz bir kişidir.
- This point may be of some interest to the House.
- Bu nokta Meclis'in ilgisini çekebilir.
- This summit will be dealing with a matter that this House has already voted on.
- Bu zirve, bu Meclisin daha önce oylamış olduğu bir konuyu ele alacak.
- I also commend her recommendations to this House, and indeed share her concerns.
- Ben de onun bu Meclise sunduğu tavsiyeleri takdirle karşılıyor ve endişelerini paylaşıyorum.
- I know the House will understand his personal conviction in this matter.
- Meclis'in kendisinin bu konudaki kişisel inancını anlayacağını biliyorum.
- This too is a priority for this House, and we want to see this reflected in the budget figures for next year.
- Bu da bu Meclis için bir önceliktir ve bunun gelecek yılın bütçe rakamlarına yansıdığını görmek istiyoruz.
- I understand that this is the last speech you will make to the House.
- Anladığım kadarıyla bu, Meclis'te yapacağınız son konuşma.
- For all these reasons, I would ask that the House give this report its majority support.
- Tüm bu nedenlerden dolayı, Meclis'in bu rapora çoğunluk desteği vermesini rica ediyorum.
- Let me just say something to the left-wingers in this House.
- Bu Meclisteki solculara bir şey söylememe izin verin.
- I have spoken on this many times in this House over the last 20 years.
- Bu konuda son 20 yılda bu Meclis'te pek çok kez konuştum.
- We passed resolutions in this House two years ago about the trade in human organs transplanted from executed people.
- İki yıl önce bu Mecliste idam edilen kişilerden nakledilen insan organlarının ticaretine ilişkin kararlar almıştık.
- The Union takes on more and more external commitments, often without consulting this House.
- Birlik, çoğu zaman bu Meclise danışmadan, giderek daha fazla dış taahhüt üstlenmektedir.
- It would be dishonest to do so, both to this House and to the European public.
- Bunu yapmak hem bu Meclise hem de Avrupa kamuoyuna karşı dürüst davranmamak olur.
- We owe it to the Commission and to the dignity of this House.
- Bunu Komisyon'a ve bu Meclis'in saygınlığına borçluyuz.
- I am delighted that this indignation is widely shared in this House as well.
- Bu kızgınlığın bu Mecliste de geniş ölçüde paylaşılmasından memnuniyet duyuyorum.
- In this House we campaign for equality between men and women.
- Bu Mecliste kadın-erkek eşitliği için kampanya yürütüyoruz.
- The situation in the Moluccas has often been discussed in this House.
- Moluccas'taki durum bu Meclis'te sık sık tartışılmıştır.
- But, as several Members of this House have pointed out, a lot of funds are not spent at all.
- Ancak, bu Meclisin bazı Üyelerinin de belirttiği gibi, pek çok fon hiç harcanmıyor.
- That is why this House regards the Treaty as an integral part of the Copenhagen political criteria.
- Bu nedenle bu Meclis, Antlaşma'yı, Kopenhag siyasi kriterlerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir.
- This call comes both from United States society and this House itself, which I hope will adopt the resolution.
- Bu çağrı hem Birleşik Devletler toplumundan hem de kararı kabul edeceğini umduğum bu Meclisin kendisinden gelmektedir.
- That really is what the debate is about in this House today.
- Bugün bu Meclis'teki tartışmanın konusu gerçekten de budur.
- They constitute the preventive tool called for by this House.
- Bu Meclis tarafından talep edilen önleyici aracı oluşturmaktadırlar.
- This war smells of oil, and the majority in this House knows it.
- Bu savaş petrol kokuyor ve bu Meclisteki çoğunluk da bunu biliyor.
- There is considerable emotion in the House regarding this.
- Meclis'te bu konuda ciddi bir heyecan var.
- I therefore welcome the fact that the House has reintroduced this request in today's vote.
- Bu nedenle Meclis'in bugünkü oylamada bu talebi yeniden gündeme getirmesini memnuniyetle karşılıyorum.
- However tendentious this House's debates on the subject may have been, MEPs are not at fault in this.
- Bu Meclis'in konuyla ilgili tartışmaları ne kadar eğilimli olursa olsun, bu konuda milletvekillerinin bir suçu yoktur.
- Nonetheless, certain Members of this House have voiced their opposition to all this.
- Bununla birlikte bu Meclisin bazı Üyeleri tüm bunlara karşı olduklarını dile getirmişlerdir.
- This House agreed what was really quite a good strategy a few weeks ago.
- Bu Meclis birkaç hafta önce oldukça iyi bir stratejiyi kabul etti.
- The bill before the House tonight traduces these principles.
- Bu gece Meclise sunulan tasarı bu ilkeleri çiğnemektedir.
- This is an atrocity that will appal the whole House and the European Union.
- Bu, tüm Meclisi ve Avrupa Birliği'ni dehşete düşürecek bir vahşettir.
- We have to take initiatives in this House to drive that agenda.
- Bu gündemi hayata geçirmek için bu Meclis'te inisiyatif almalıyız.
- Very substantial work has been done in this House by everyone concerned.
- Bu Meclis'te ilgili herkes tarafından çok önemli çalışmalar yapıldı.
- We must state and recognise this, both in this House and in any other.
- Bunu hem bu Mecliste hem de başka herhangi bir yerde ifade etmeli ve kabul etmeliyiz.
- It will be made available in all languages to colleagues in the House.
- Meclisteki meslektaşlarımıza tüm dillerde sunulacaktır.
- With all due respect I appreciate the decision the House has taken but this has not been a secret ballot.
- Tüm saygımla Meclis'in aldığı kararı takdir ediyorum ancak bu gizli bir oylama değildi.
- This is the strong political message the House is sending out to the Member States.
- Meclisin Üye Devletlere gönderdiği güçlü siyasi mesaj budur.
- The House is also considering amendments which seek to make changes to the establishment plan.
- Meclis ayrıca kuruluş planında değişiklik yapmayı amaçlayan değişiklikleri de değerlendiriyor.
- This is the strong political message the House is sending out to the Member States.
- Meclis'in Üye Devletlere gönderdiği güçlü siyasi mesaj budur.
- I remember a time when it was difficult to mention the word children in this House.
- Bu Mecliste çocuk kelimesinden bahsetmenin zor olduğu bir zamanı hatırlıyorum.
- I do not understand the proposals of some Members of this house which discredit the essential nature of this report.
- Bu meclisteki bazı üyelerin bu raporun temel niteliğine gölge düşüren önerilerini anlamıyorum.
- The working conditions in this House are, as a rule, among them.
- Bu Meclis'teki çalışma koşulları, kural olarak, bunlar arasındadır.
- Recently, in this very House, indigenous Mapuches from Chile defended this very notion, diversity.
- Kısa bir süre önce, tam da bu Meclis'te, Şili'den yerli Mapucheler işte bu kavramı, yani çeşitliliği savunuyorlardı.
- We all heard President Chirac address this House yesterday.
- Cumhurbaşkanı Chirac'ın dün bu Mecliste yaptığı konuşmayı hepimiz dinledik.
- It is fitting that our House should be at the forefront in European terms in promoting this degree of transparency.
- Meclisimizin bu derece şeffaflığı teşvik etme konusunda Avrupa'da ön sıralarda yer alması yerinde olacaktır.
- They are, moreover, reflected in the motions for resolutions tabled before this House.
- Ayrıca bu hususlar, bu Meclise sunulan karar önergelerine de yansıtılmıştır.
- I commend Romania's progress to this House.
- Romanya'nın kaydettiği ilerlemeyi bu Meclise takdir ediyorum.
- That is certainly what we, on this side of the House, believe.
- Meclis'in bu tarafında bizler de buna inanıyoruz.
- This House should challenge other Member States to match Britain's example.
- Bu Meclis diğer Üye Devletleri de İngiltere'nin örneğine uymaya davet etmelidir.
- The first has to do with this House’s budgetary rights.
- Birincisi bu Meclis'in bütçe hakkıyla ilgilidir.
- When we reach the relevant points in the vote, the House can indicate its preference.
- Oylamada ilgili noktalara ulaştığımızda, Meclis tercihini belirtebilir.
- The decision has to be up to the Members of this House.
- Karar bu Meclisin Üyelerine ait olmalıdır.
- Therefore he has failed to honour and respect this House by giving a direct answer to a direct question.
- Bu nedenle doğrudan bir soruya doğrudan bir cevap vererek bu Meclisi onurlandırmayı ve saygı göstermeyi başaramamıştır.
- That is the political strategy of the extreme right in this House.
- Bu Meclis'teki aşırı sağın siyasi stratejisi budur.
- Therefore we must recognise that there are widely different opinions honestly held in this House.
- Bu nedenle bu Mecliste dürüstçe savunulan çok farklı görüşler olduğunu kabul etmeliyiz.
- To this end, when it comes to reforming this House, I wish to point out that this is a House of committees.
- Bu amaçla, bu Meclis'in reforme edilmesi söz konusu olduğunda, buranın bir komiteler Meclisi olduğunu belirtmek isterim.
- For that I am very grateful to the Members of this House who have spoken.
- Bunun için bu Mecliste söz alan Üyelere çok müteşekkirim.
- You can present it later, and then the House can decide whether or not it accepts it.
- Bunu daha sonra sunabilirsiniz ve daha sonra Meclis bunu kabul edip etmeyeceğine karar verebilir.
- I should like, if I may, to comment on a question which divides the House.
- İzin verirseniz Meclisi bölen bir soru hakkında yorum yapmak istiyorum.
- Reform will only be possible if the President has the support of all Members across the whole House.
- Reform ancak Başkan'ın tüm Meclis'teki tüm Üyelerin desteğini alması halinde mümkün olacaktır.
- This House and the spring summit have been ignored.
- Bu Meclis ve bahar zirvesi görmezden gelindi.
- First of all, I would like to wish everyone here in the House a happy new year.
- Her şeyden önce, Meclis'teki herkese mutlu bir yeni yıl diliyorum.
- I must remind the House that, under Rule 110a(4), the rapporteur is fully within her rights to speak for two minutes.
- Meclise, İçtüzük 110a(4) uyarınca raportörün iki dakika konuşma hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isterim.
- I am sure that this House will join me in sending a message of condolence to their grieving families.
- Eminim ki bu Meclis de onların kederli ailelerine taziye mesajı gönderirken bana katılacaktır.
- We voted on this subject in this House last year.
- Bu konuyu geçen yıl bu Meclis'te oyladık.
- I want to state yet again, here in this House, that I am a friend of Islam.
- Bu Mecliste bir kez daha belirtmek isterim ki ben İslam'ın dostuyum.
- The House will be aware that the Court has never favoured references to the rate of error.
- Meclis, Sayıştay'ın hata oranına atıfta bulunulmasını hiçbir zaman tercih etmediğinin farkında olacaktır.
- I do not think that requires a vote, but I just wanted to point it out to the House.
- Bunun bir oylama gerektirdiğini düşünmüyorum, ancak sadece Meclise bunu belirtmek istedim.
- I urge the House to do the same across the whole of the EU.
- Meclisi aynı şeyi tüm AB genelinde yapmaya çağırıyorum.
- I have drawn your attention to this on several occasions in this House.
- Bu Mecliste birçok kez bu konuya dikkatinizi çektim.
- I do wish to reiterate what other Members of this House have said, however.
- Bununla birlikte, bu Meclisin diğer Üyelerinin söylediklerini tekrarlamak istiyorum.
- I am also somewhat taken aback by the reactions in this House, where the divide is once again apparent.
- Ayrıca, bölünmenin bir kez daha belirginleştiği bu Meclisteki tepkiler beni biraz şaşırttı.
- I therefore hope for wide support from this House.
- Bu nedenle bu Meclis'ten geniş bir destek bekliyorum.
- It is this attitude that is widening the rift between those of us in this House and our constituents beyond it.
- İşte bu tutum, bu Meclisteki bizler ile Meclis dışındaki seçmenlerimiz arasındaki uçurumu derinleştirmektedir.
- I hope that this House will continue to show the same commitment.
- Umarım bu Meclis de aynı kararlılığı göstermeye devam eder.
- That is the solution that this House adopted at first reading.
- Bu Meclisin ilk okumada kabul ettiği çözüm budur.
- The Commission has been put under pressure by campaigns from businesses and from elements in this House.
- Komisyon, işletmelerden ve bu Meclis'teki unsurlardan gelen kampanyalarla baskı altına alınmıştır.
- Some Members of this House have a reflex anti-Americanism.
- Bu Meclis'in bazı üyeleri Amerikan karşıtlığı refleksine sahiptir.
- I question whether that is a good thing for this House or for Europe.
- Bunun bu Meclis ya da Avrupa için iyi bir şey olup olmadığını sorguluyorum.
- I have already said this before the House, and I confirm it today.
- Bunu Mecliste daha önce de söylemiştim ve bugün de teyit ediyorum.
- The House then voted in accordance with Rule 145.
- Meclis daha sonra İçtüzük 145 uyarınca oylama yaptı.
- The events are the biggest scandal I have experienced in my 23 years in this House.
- Yaşananlar, bu Meclis'te geçirdiğim 23 yıl boyunca karşılaştığım en büyük skandaldır.
- That is very important, for it would have resulted in a major clash with this House.
- Bu çok önemli çünkü bu Meclis ile büyük bir çatışmaya yol açabilirdi.
- For brevity, I hope that the House will permit me to deal only with the main ones.
- Kısa olması açısından Meclisin sadece ana konulara değinmeme izin vereceğini umuyorum.
- By that I do not mean the consent of a House like this, but of the ordinary voters in Europe.
- Bununla böyle bir Meclisin değil, Avrupa'daki sıradan seçmenlerin rızasını kastediyorum.
- These are also things we cannot always count on in this House.
- Bunlar aynı zamanda bu Meclis'te her zaman güvenemeyeceğimiz şeylerdir.
- We are aware that when a resolution such as this one is approved in this House, it has to be done by a majority.
- Bu tür bir karar bu Mecliste onaylandığında, bunun çoğunluk tarafından yapılması gerektiğinin farkındayız.
- You can count on the support of the Group of the Party of European Socialists in this House!
- Bu Mecliste Avrupa Sosyalistleri Partisi Grubunun desteğine güvenebilirsiniz!
- I am sorry that Saddam's supporters in this House have been confounded.
- Saddam'ın bu Meclis'teki destekçilerinin kafalarının karışmış olmasından dolayı üzgünüm.
- We in this House need to help to overcome these barriers.
- Bu Mecliste bizler bu engellerin aşılmasına yardımcı olmalıyız.
- I hope that the House will not accept this request for urgency.
- Meclis'in bu aciliyet talebini kabul etmeyeceğini umuyorum.
- These are also things we cannot always count on in this House.
- Bunlar aynı zamanda bu Mecliste her zaman güvenemeyeceğimiz şeylerdir.
- I would propose that the House vote against those three paragraphs, 6, 7 and 20.
- Meclisin bu üç paragrafa, 6, 7 ve 20'ye karşı oy kullanmasını öneriyorum.
- I am sure that this House will, by way of this resolution, virtually unanimously endorse this approach.
- Eminim ki bu Meclis, bu karar aracılığıyla, neredeyse oybirliğiyle bu yaklaşımı destekleyecektir.
- So my request - and I assume I speak here for the whole House - is that the projects be implemented.
- Dolayısıyla benim talebim, ki burada tüm Meclis adına konuştuğumu varsayıyorum, projelerin hayata geçirilmesidir.
- This House condemns it everywhere, all over the world.
- Bu Meclis bunu her yerde, tüm dünyada kınamaktadır.
- That is a reasonable way for the House to proceed.
- Bu, Meclis'in ilerleyebileceği makul bir yoldur.
- The impression we get is very different from what he said in this House today.
- Edindiğimiz izlenim, bugün bu Mecliste söylediklerinden çok farklı.
- The House is being asked to vote on a compromise approved by the Conciliation Committee.
- Meclisten, Uzlaşma Komisyonu tarafından onaylanan bir uzlaşmayı oylaması isteniyor.
- Society, as this House knows, is a much wider concept than the economy, and that must be our starting-point.
- Bu Meclis'in bildiği gibi toplum, ekonomiden çok daha geniş bir kavramdır ve bu bizim başlangıç noktamız olmalıdır.
- I hope the House will support them.
- Umarım Meclis bunları destekleyecektir.
- I commend our amendment on this point to the House.
- Bu konudaki değişiklik önergemizi Meclis'e sunuyorum.
- As you know, the draft agenda has been adopted by this House.
- Bildiğiniz üzere, gündem taslağı bu Meclis tarafından kabul edilmiştir.
- Since this House's last debate on war in Iraq, though, encouraging things have happened.
- Bu Meclisin Irak'taki savaşla ilgili son tartışmasından bu yana cesaret verici şeyler oldu.
- So, I urge the House to stick to the line that we have set in the past in asking for opening up of this market.
- Bu nedenle Meclisi bu pazarın açılmasını talep ederken geçmişte belirlediğimiz çizgiye sadık kalmaya çağırıyorum.
- The fact that this is still a women's issue is, I am sad to say, borne out by this House today.
- Bu konunun hala bir kadın sorunu olduğu gerçeği, üzülerek söylüyorum ki, bugün bu Meclis tarafından da ortaya konmuştur.
- I sense that there is some reluctance to fully involve this House in the Northern Dimension.
- Bu Meclis'in Kuzey Boyutuna tam olarak dahil edilmesi konusunda bazı isteksizlikler olduğunu hissediyorum.
- Our House is very appreciative of this mark of interest, your Holiness.
- Meclisimiz bu ilgiye çok müteşekkirdir, Papa Cenapları.
- I think this House would do well to agree to that today and tomorrow.
- Bence bu Meclis bugün ve yarın bunu kabul etse iyi olur.
- You are a magnificent representative of what this House stands for.
- Sizler bu Meclisin temsil ettiği değerlerin muhteşem birer temsilcisisiniz.
- Why is it that this House is in this difficult position?
- Neden bu Meclis bu zor durumdadır?
- There is consensus in this House as regards the Year's seven objectives.
- Bu Meclis'te Yıl'ın yedi hedefi konusunda görüş birliği vardır.
- We in this House have the ability to do this and to mobilise European public opinion.
- Bu Meclis'te bizler bunu yapabilecek ve Avrupa kamuoyunu harekete geçirebilecek kabiliyete sahibiz.
- In the light of all these considerations, I can recommend this report to the House.
- Tüm bu değerlendirmeler ışığında bu raporu Meclis'e tavsiye edebilirim.
- This is not always the case in this House.
- Bu Mecliste durum her zaman böyle değildir.
- We must not forget also that we here in this House are a tribune of the peoples of Europe.
- Bu Meclis'te Avrupa halklarının bir kürsüsü olduğumuzu da unutmamalıyız.
- We are expecting a major contribution from the Member States' advisory committees as well as from this House.
- Üye Devletlerin danışma komitelerinin yanı sıra bu Meclisten de önemli bir katkı bekliyoruz.
- Concerns have been voiced on several occasions here in the House.
- Bu konudaki endişeler Meclis'te çeşitli vesilelerle dile getirilmiştir.
- I hope that it will be fully supported in the House tomorrow.
- Yarın Meclis'te tam destek göreceğini umuyorum.
- The House accepts the rapporteur's position.
- Meclis sözcünün görüşünü kabul etmektedir.
- Mr Balfe, neither of the diplomats will be allowed to enter the House.
- Sayın Balfe, hiçbir diplomatın Meclise girmesine izin verilmeyecektir.
- I commend this motion to the House.
- Bu önergeyi Meclis'e sunuyorum.
- In other words, all Members of this House should have access to all confidential information.
- Başka bir deyişle bu Meclisin tüm Üyeleri tüm gizli bilgilere erişebilmelidir.
- We can do so much by example that it is important for this House to maintain these links.
- Örnek olarak o kadar çok şey yapabiliriz ki bu Meclis için bu bağlantıları sürdürmek önemlidir.
- A few weeks ago, we discussed the coordination of economic policy and the Stability and Growth Pact in this house.
- Birkaç hafta önce bu mecliste ekonomi politikasının koordinasyonu ile İstikrar ve Büyüme Paktını görüştük.
- The first has to do with this House’s budgetary rights.
- Birincisi bu Meclisin bütçe hakkıyla ilgilidir.
- I would like to commend my report to the House.
- Raporumu Meclis'e sunmak istiyorum.
- I will only refrain from commenting further at this point if you now supply this House with the information it requires.
- Bu noktada daha fazla yorum yapmaktan kaçınmamın tek nedeni, Meclisin ihtiyaç duyduğu bilgileri sağlamanızdır.
- Clearly the House is fully in agreement with that sentiment.
- Meclis'in de bu düşünceye tamamen katıldığı açıktır.
- Parliament's previous compromise was accepted by an absolute majority of this House.
- Parlamento'nun bir önceki uzlaşısı bu Meclisin mutlak çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
- So the Bureau tabled this proposal on the basis of debates and votes in the House.
- Başkanlık Divanı bu teklifi, Meclis'teki tartışmalar ve oylamalar temelinde sunmuştur.
- We, across the House, will be supporting the rapporteur's conclusions.
- Meclis olarak raportörün vardığı sonuçları destekleyeceğiz.
- The procedure is consistent with the Rules of Procedure of the House.
- Bu prosedür Meclis İç Tüzüğü ile uyumludur.
- Liberals in this House will defend, with the President-in-Office, the rights of EU citizens.
- Bu Meclisteki liberaller, Görevdeki Başkan ile birlikte AB vatandaşlarının haklarını savunacaktır.
- During school holidays or an unforeseen strike at school we see many children running around in this House.
- Okul tatillerinde veya okulda öngörülemeyen bir grev olduğunda bu Mecliste koşuşturan birçok çocuk görüyoruz.
- Other colleagues in this House take a different view of what is right and wrong.
- Bu Meclisteki diğer meslektaşlarımız neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda farklı görüşlere sahipler.
- This House has lobbied in favour of a reduced rate of VAT for labour-intensive services.
- Bu Meclis, emek yoğun hizmetler için indirimli KDV oranı lehinde lobi faaliyetlerinde bulunmuştur.
- We on this side of the House are not prepared to let that happen.
- Biz Meclis'in bu tarafında bunun olmasına izin vermeye hazır değiliz.
- I appeal to the House to consider this when voting tomorrow.
- Meclis'e yarınki oylamada bunu göz önünde bulundurması çağrısında bulunuyorum.
- It was a democratic decision of this House that this report should be dealt with this afternoon.
- Bu raporun öğleden sonra ele alınması bu Meclis'in demokratik bir kararıydı.
- Not only does he have to make proposals, but he can at the same time take decisions via the Austrian Upper House.
- Sadece önerilerde bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda Avusturya Üst Meclisi aracılığıyla kararlar da alabiliyor.
- I commend the report to the House and wish the Ombudsman a very happy retirement.
- Raporu Meclis'in takdirine sunuyor ve Ombudsman'a mutlu bir emeklilik diliyorum.
- These three points I refer to the decision of the House.
- Bu üç noktayı Meclis'in kararına havale ediyorum.
- That is part of the decision that was made in this House.
- Bu, bu Mecliste alınan kararın bir parçasıdır.
- We will see if the House will accept the technical amendment tabled by the honourable Member.
- Meclisin Sayın Üye tarafından sunulan teknik değişikliği kabul edip etmeyeceğini göreceğiz.
- I look forward to the debate in the House today, even though it is late at night.
- Gece geç saatlerde de olsa bugün Meclis'te yapılacak tartışmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
- The reconstruction of Afghanistan has not, in my view, remotely begun, despite the assurances given in the House today.
- Afganistan'ın yeniden inşası, bugün Meclis'te verilen güvencelere rağmen, bana göre henüz başlamış değildir.
- I hope the House will support me on that.
- Umarım Meclis bu konuda beni destekler.
- The vast majority in this House will strongly support you in your continuing efforts.
- Bu Meclisteki büyük çoğunluk, devam eden çabalarınızda sizi güçlü bir şekilde destekleyecektir.
- That also convinces me - and I think we in this House are all agreed on this - that a simple ban is not enough.
- Bu da beni, ve sanırım bu Mecliste hepimiz bu konuda hemfikiriz, basit bir yasağın yeterli olmadığına ikna ediyor.
- If necessary, we must publicly shame our House into action.
- Gerekirse Meclisimizi kamuoyu önünde utandırarak harekete geçirmeliyiz.
- It is relatively simple and I advise the House to accept the amendment.
- Oldukça basittir ve Meclise değişikliği kabul etmesini tavsiye ediyorum.
- In 1998 this House adopted my proposal for a common European border police.
- 1998 yılında bu Meclis benim ortak bir Avrupa sınır polisi önerimi kabul etmiştir.
- Therefore, we must ask ourselves now, in this House, whether Europe did everything possible.
- Dolayısıyla şimdi bu Meclis'te kendimize Avrupa'nın mümkün olan her şeyi yapıp yapmadığını sormalıyız.
- Let me conclude with a thought that I ask Members of this House to take on board.
- Bu Meclisin Üyelerinden dikkate almalarını istediğim bir düşünceyle sözlerime son vermek istiyorum.
- I hope that the House will support us and that the Council will listen.
- Meclisin bizi destekleyeceğini ve Konseyin bizi dinleyeceğini umuyorum.
- This House is no less concerned by the situation in Chechnya.
- Bu Meclis Çeçenistan'daki durumdan daha az endişe duymamaktadır.
- The House will be aware that last week in Nigeria a young woman was condemned to death for adultery.
- Meclis geçen hafta Nijerya'da genç bir kadının zina suçundan ölüme mahkum edildiğinin farkında olacaktır.
- As long as there are Liberals in this House, we shall stand up for human rights in China.
- Bu Mecliste Liberaller olduğu sürece Çin'deki insan haklarını savunacağız.
- I very much hope, too, that the Commission will adopt the amendments proposed by this House.
- Ben de Komisyonun bu Meclis tarafından önerilen değişiklikleri kabul edeceğini umuyorum.
- That is why I would urge the House to support this initiative.
- Bu nedenle Meclis'i bu girişimi desteklemeye çağırıyorum.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Bu Meclisin içinde ve dışında sürdürdüğümüz işbirliğinin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
- We in this House delivered an unambiguous opinion on it in 2001.
- Bu Mecliste 2001 yılında bu konuda net bir görüş bildirmiştik.
- We on this side of the House are not prepared to let that happen.
- Biz Meclisin bu tarafında bunun olmasına izin vermeye hazır değiliz.
- Travel for Members of this House is difficult enough without bringing in new agencies, without consulting Members.
- Bu Meclisin Üyeleri için seyahat etmek, Üyelere danışmadan yeni kurumlar getirmeden de yeterince zordur.
- This House has already had occasion to debate the issue at length.
- Bu Meclis konuyu daha önce de uzun uzadıya tartışma fırsatı bulmuştur.
- Sometimes in this House we use the word 'region' in a very misleading sense.
- Bazen bu Mecliste "bölge" kelimesini çok yanıltıcı bir anlamda kullanıyoruz.
- This House has this morning approved the Minutes of yesterday's sitting.
- Bu Meclis bu sabah dünkü oturum tutanaklarını onaylamıştır.
- It is for this proposal that I ask for the House's support.
- İşte bu teklif için Meclisin desteğini istiyorum.
- That is just an opinion of this House rather than an explicit condition.
- Bu, açık bir koşuldan ziyade bu Meclisin bir görüşüdür.
- I am saying that to you quite frankly, although I was a member of this House's delegation to the negotiations.
- Bu Meclisin müzakerelere katılan heyetinin bir üyesi olmama rağmen bunu size açık yüreklilikle söylüyorum.
- This is something that we in this House must emphatically reject.
- Bu, bu Meclis'te bizim kesinlikle reddetmemiz gereken bir şeydir.
- I tried to do so before the House voted, I did not get the floor and this is the result.
- Meclis oylamadan önce bunu yapmaya çalıştım, söz alamadım ve sonuç bu.
- It is that which is to be discussed on 10 September, and I ask that the House appreciate this.
- 10 Eylül'de görüşülecek olan da budur ve Meclisin bunu takdir etmesini rica ediyorum.
- There are a lot of examples, but I will give a few here to the House.
- Çok sayıda örnek var, ancak burada Meclis'e birkaç örnek vereceğim.
- The House has urged the Commission to remedy the situation.
- Meclis, Komisyon'u durumu düzeltmeye çağırdı.
- Let me just say something to the left-wingers in this House.
- Bu Meclis'teki solculara bir şey söylememe izin verin.
- The working conditions in this House are, as a rule, among them.
- Bu Meclis'teki çalışma koşulları, kural olarak, onların arasındadır.
- This is totally in line with this House's recent vote on the electrical and electronic equipment directive.
- Bu, bu Meclisin elektrikli ve elektronik ekipman direktifine ilişkin son oylamasıyla tamamen uyumludur.
- Some of the best travel agents who have served the Members of this House are going to leave.
- Bu Meclisin Üyelerine hizmet veren en iyi seyahat acentelerinden bazıları ayrılıyor.
- All the information received further to this appeal will be forwarded to the House by the Commission.
- Bu başvuruya ilişkin olarak alınan tüm bilgiler Komisyon tarafından Meclis'e iletilecektir.
- I commend this report to the House and fully support it.
- Bu raporu Meclis'in takdirine sunuyor ve tamamen destekliyorum.
- Furthermore, this House expresses with one voice its total support for the peace process in Guatemala.
- Ayrıca, bu Meclis Guatemala'daki barış sürecine tam destek verdiğini tek bir sesle ifade etmektedir.
- We have to continue to exercise it in the fashion familiar to the House.
- Bu özgürlüğü Meclisin aşina olduğu şekilde kullanmaya devam etmeliyiz.
- The Amending Letter will be put before the House next week.
- Değişiklik Mektubu önümüzdeki hafta Meclis'e sunulacak.
- I would urge the Commission and the House to consider this.
- Komisyon ve Meclis'i bunu dikkate almaya davet ediyorum.
- That has clarified the matter, and I wanted to pass on this explanation to the House.
- Böylece konuya açıklık getirilmiş oldu ve ben de bu açıklamayı Meclis'e iletmek istedim.
- The Commission's first proposal was well received by this House.
- Komisyon'un ilk önerisi bu Meclis tarafından olumlu karşılanmıştır.
- We in this House have the ability to do this and to mobilise European public opinion.
- Bu Mecliste bizler bunu yapabilecek ve Avrupa kamuoyunu harekete geçirebilecek kabiliyete sahibiz.
- I shall not take up much of the House's time.
- Meclisin fazla vaktini almayacağım.
- Indeed, in my view, it is a great credit to the European Union and this House.
- Bana göre bu, Avrupa Birliği ve bu Meclis için büyük bir övünç kaynağıdır.
- As this vote concerns me directly, I should like the House to know that I shall not be taking part in it.
- Bu oylama beni doğrudan ilgilendirdiğinden, Meclis'in oylamaya katılmayacağımı bilmesini isterim.
- The fruit of all this work is the report being presented today for the vote of this House.
- Tüm bu çalışmaların meyvesi, bugün bu Meclisin oyuna sunulan rapordur.
- This morning we talked in this House about the foot and mouth crisis of 2001.
- Bu sabah bu Mecliste 2001 yılındaki şap krizi hakkında konuştuk.
- You want to take family reunification much further than consensus in this House has previously allowed.
- Aile birleşimini, bu Meclisteki uzlaşmanın daha önce izin verdiğinden çok daha ileri götürmek istiyorsunuz.
- It is absolutely essential that we put our own house in order before we tell others what to do.
- Başkalarına ne yapmaları gerektiğini söylemeden önce kendi meclisimizi düzene sokmamız kesinlikle elzemdir.
- We have to take initiatives in this House to drive that agenda.
- Bu gündemi yönlendirmek için bu Meclis'te inisiyatif almalıyız.
- Anyone who funds those involved in terrorism brings shame on this House.
- Teröre karışanlara fon sağlayan herkes bu Meclise utanç getirir.
- The political priorities must be set by this House and the MEPs.
- Siyasi öncelikler bu Meclis ve milletvekilleri tarafından belirlenmelidir.
- You will not get a majority in this House.
- Bu Mecliste çoğunluğu elde edemeyeceksiniz.
- However, the Members in the body of the House may do so.
- Bununla birlikte, Meclis'te bulunan Üyeler bunu yapabilirler.
- I remember talking about this the first time I spoke before this House.
- Bu Meclis önünde ilk kez konuştuğumda bu konudan bahsettiğimi hatırlıyorum.
- So I hope I can count on the understanding of the House on this occasion.
- Umarım bu vesileyle Meclis'in anlayışına güvenebilirim.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Meclis'te ucuz popülizme yer yoktur.
- Some of us do that from time to time in this House, and I will give an example of it later.
- Bazılarımız bunu zaman zaman bu Mecliste yapıyor ve daha sonra buna bir örnek vereceğim.
- This House must make some swift decisions in order to implement the Growth Initiative.
- Bu Meclis, Büyüme Girişimini uygulamak için bazı hızlı kararlar almalıdır.
- The right-wing elements in this House will do everything in their power to obstruct this process.
- Bu Meclis'teki sağcı unsurlar bu süreci engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
- The majority in this House has therefore repeatedly rejected the Tobin Taxes.
- Dolayısıyla bu Meclisteki çoğunluk Tobin Vergilerini defalarca reddetmiştir.
- I would be delighted if a majority of this House could support this.
- Bu Meclisin çoğunluğu bunu destekleyebilirse çok memnun olurum.
- Mr Hyland, I communicated sentiments of a similar sort on behalf of the House last Thursday.
- Bay Hyland, geçen Perşembe günü Meclis adına benzer duyguları dile getirmiştim.
- Indeed, in my view, it is a great credit to the European Union and this House.
- Gerçekten de bana göre bu, Avrupa Birliği ve bu Meclis için büyük bir övgüdür.
- Thanks are also due to the Committee on Regional Policy, Transport and Tourism and to the whole House.
- Bölgesel Politika, Ulaştırma ve Turizm Komitesi'ne ve tüm Meclis'e de teşekkürlerimi sunuyorum.
- On this subject, I should like here to give full reassurance to the House.
- Bu konuda Meclise tam bir güvence vermek isterim.
- We take pride in the 30% of Members of this House who are women.
- Bu Meclisin %30'unun kadın üyelerden oluşmasından gurur duyuyoruz.
- We in this House often debate acts that are of fundamental importance to European integration.
- Bu Mecliste sık sık Avrupa entegrasyonu için temel öneme sahip yasalar tartışılmaktadır.
- Mr Cappato, I shall look into that and return to you and the House in due course.
- Bay Cappato, bu konuyu araştırıp zamanı geldiğinde size ve Meclise döneceğim.
- The wisdom of the House will decide the matter.
- Konuya Meclis'in bilgeliği karar verecektir.
- Spain, often criticised this House, was one of them.
- Bu Mecliste sık sık eleştirilen İspanya bunlardan biriydi.
- I therefore recommend that the House adopt it.
- Bu nedenle Meclis'in bunu kabul etmesini öneriyorum.
- To top it all, on Tuesday the House adopted a text which helps enormously in resolving the problem.
- Hepsinden önemlisi, Salı günü Meclis, sorunun çözümüne büyük ölçüde yardımcı olacak bir metni kabul etti.
- This House has been considering the Members' Statute since 1998.
- Bu Meclis 1998 yılından bu yana Üyeler Tüzüğünü değerlendirmektedir.
- I am sure the House would wish her well and a speedy recovery.
- Eminim ki Meclis kendisine geçmiş olsun ve acil şifalar dileyecektir.
- In other words, when you are outside this House, you are just the same as anyone else.
- Başka bir deyişle bu Meclisin dışında olduğunuzda siz de diğer herkes gibisiniz.
- Therefore we must recognise that there are widely different opinions honestly held in this House.
- Bu nedenle, bu Meclis'te dürüstçe savunulan çok farklı görüşler olduğunu kabul etmeliyiz.
- I therefore believe the House must continue to insist on this.
- Bu nedenle Meclis'in bu konuda ısrarcı olmaya devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
- I merely wanted to draw the attention of the House to this point, on behalf of the Committee on Budgets.
- Ben sadece Bütçe Komisyonu adına Meclisin dikkatini bu noktaya çekmek istedim.
- However, it gave the impression that the guarantee was only for Members of this House.
- Bununla birlikte, teminatın sadece bu Meclisin Üyeleri için olduğu izlenimini vermiştir.
- I was rapporteur for the legal basis issue when this report originally came before the committee and this House.
- Bu rapor ilk olarak komitenin ve bu Meclisin önüne geldiğinde yasal dayanak konusunda raportördüm.
- You only have to compare the openness and accessibility of this House with the situation in the Council.
- Bu Meclis'in açıklığını ve erişilebilirliğini Konsey'deki durumla karşılaştırmanız yeterlidir.
- As regards Turkey, I have nothing to add, apart from a consideration which I feel I must point out to the House.
- Türkiye ile ilgili olarak, Meclise belirtmem gerektiğini düşündüğüm bir husus dışında ekleyeceğim bir şey yok.
- This House is the true democratic forum of our continent and we want to see its rights respected.
- Bu Meclis kıtamızın gerçek demokratik forumudur ve haklarına saygı duyulduğunu görmek istiyoruz.
- A number of election campaign speeches have been given here in the House.
- Burada, Meclis'te bir dizi seçim kampanyası konuşması yapıldı.
- Nevertheless, many Members of this House who have indicated that we need to go further are right.
- Bununla birlikte, daha ileri gitmemiz gerektiğini belirten bu Meclisin pek çok Üyesi haklıdır.
- However, the Members in the body of the House may do so.
- Ancak, Meclis'te bulunan Üyeler bunu yapabilirler.
- We talked a great deal in the course of the weeks before we elected a president about making our House more political.
- Başkan seçilmeden önceki haftalarda Meclisimizi daha siyasi hale getirme konusunda çok konuştuk.
- I wish to comment on the most important amendments before the House.
- Meclis'in önündeki en önemli değişiklikler hakkında yorum yapmak istiyorum.
- The regime recently snubbed a delegation of MEPs from this House from entering the occupied territory.
- Rejim kısa bir süre önce bu Meclis'ten bir milletvekili heyetinin işgal altındaki bölgeye girmesine izin vermedi.
- Mr Patten, this is not the first time you have addressed the House on this issue.
- Sayın Patten, bu konuda Meclise ilk kez hitap etmiyorsunuz.
- Today, under a cloak of expediency, this House has demonstrated its hypocrisy.
- Bugün bu Meclis, uygunluk kisvesi altında ikiyüzlülüğünü ortaya koymuştur.
- Finally, I just wish to draw the House's attention to the merit of Amendment No 68 concerning monitoring.
- Son olarak, Meclis'in dikkatini 68 No'lu Değişikliğin izleme ile ilgili esasına çekmek istiyorum.
- I shall be staying in the House to listen to what you have to say.
- Söyleyeceklerinizi dinlemek için Meclis'te kalacağım.
- A considerable number of Members of this House had repeatedly nominated her for the Sakharov Prize.
- Bu Meclis'in önemli sayıda üyesi kendisini Sakharov Ödülü için defalarca aday göstermiştir.
- Today, more and more people, especially in this House, are talking about trade sanctions.
- Bugün, özellikle bu Meclis'te giderek daha fazla insan ticari yaptırımlardan bahsediyor.
- That is not in the interests of this honourable House.
- Bu durum bu yüce Meclisin çıkarlarına uygun değildir.
- That is something we are all agreed on in this House.
- Bu Meclis'te hepimizin hemfikir olduğu bir konu.
- Petitioning is a way of getting issues onto the floor of this House.
- Dilekçe vermek, sorunları bu Meclisin gündemine taşımanın bir yoludur.
- That is the solution that this House adopted at first reading.
- Bu Meclis'in ilk okumada kabul ettiği çözüm budur.
- This was something about which many in this House had great misgivings.
- Bu, bu Meclisteki pek çok kişinin büyük endişeler taşıdığı bir konuydu.
- Mr Le Pen has been a Member of this House for almost 20 years.
- Bay Le Pen neredeyse 20 yıldır bu Meclisin bir üyesidir.
- This caused great hilarity in the House at the time.
- Bu, o dönemde Mecliste büyük bir şamataya neden olmuştu.
- It is with great pleasure that I commend this resolution to the House.
- Bu kararı Meclise sunmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
- This House agreed what was really quite a good strategy a few weeks ago.
- Bu Meclis birkaç hafta önce oldukça iyi bir strateji üzerinde anlaşmaya varmıştır.
- As you can imagine this caused consternation in the House.
- Tahmin edebileceğiniz gibi bu durum Meclis'te şaşkınlığa neden oldu.
- We in this House need to help to overcome these barriers.
- Bu Meclis'te bizler bu engellerin aşılmasına yardımcı olmalıyız.
- We must state and recognise this, both in this House and in any other.
- Bunu hem bu Mecliste hem de diğer tüm meclislerde dile getirmeli ve kabul etmeliyiz.
- People from all quarters of this House were involved.
- Bu Meclisin her kesiminden insanlar bu işe dahil oldu.
- I would remind the House of my speech and my explanation of vote on 26 and 27 March.
- Meclis'e 26 ve 27 Mart tarihlerinde yaptığım konuşmayı ve oylamaya ilişkin açıklamamı hatırlatmak isterim.
- I hope that you will take serious steps to comply with the decisions which are about to be adopted by this House.
- Bu Meclis tarafından kabul edilmek üzere olan kararlara uymak için ciddi adımlar atacağınızı umuyorum.
- National parliaments lose the right to ratify international treaties without this House gaining that right.
- Ulusal parlamentolar, bu Meclis bu hakkı elde etmeden uluslararası anlaşmaları onaylama hakkını kaybeder.
- It was a requirement that this House voted on in 2001/18, calling for sectoral legislation.
- Bu Meclisin 2001/18'de oyladığı ve sektörel mevzuat çağrısında bulunduğu bir gereklilikti.
- I hope the House will agree to provide this urgent and desperately needed support.
- Umarım Meclis bu acil ve umutsuzca ihtiyaç duyulan desteği sağlamayı kabul eder.
- I think they are in the House and will arrive in time.
- Sanırım Meclis'teler ve zamanında gelecekler.
- Unless this House accepts that explanation, which I do not, I ask you to make that check.
- Bu Meclis bu açıklamayı kabul etmediği sürece, ki ben kabul etmiyorum, sizden bu kontrolü yapmanızı rica ediyorum.
- The House has displayed little professional expertise in its voting behaviour.
- Meclis, oy verme davranışında çok az profesyonel uzmanlık sergilemiştir.
- I hope that the House is capable of deciding by itself that the Charter should be applied in this Parliament.
- Umarım Meclis, Şart'ın bu Parlamento'da uygulanması gerektiğine kendi başına karar verebilir.
- Perhaps in future every Member of this House could explain exactly which hat they are wearing when they address us.
- Belki de gelecekte bu Meclis'in her üyesi bize hitap ederken tam olarak hangi şapkayı taktığını açıklayabilir.
- As the House knows, a strong earthquake struck southern Peru on 23 June 2001.
- Meclisin de bildiği gibi 23 Haziran 2001 tarihinde Peru'nun güneyinde şiddetli bir deprem meydana gelmiştir.
- I would propose that the House vote against those three paragraphs, 6, 7 and 20.
- Meclis'in bu üç paragrafa, 6, 7 ve 20'ye karşı oy kullanmasını öneriyorum.
- That is a reasonable way for the House to proceed.
- Bu, Meclisin ilerleyebileceği makul bir yoldur.
- Where necessary, it is the House which decides to make any changes.
- Gerektiğinde, herhangi bir değişiklik yapılmasına karar verecek olan Meclis'tir.
- The wisdom of the House will decide the matter.
- Konuya Meclisin bilgeliği karar verecektir.
- All Members of the House benefit from free medical insurance.
- Meclis'in tüm üyeleri ücretsiz sağlık sigortasından yararlanmaktadır.
- I am pleased to inform the House that the UN Fish Stocks Agreement will enter into force on 11 December.
- BM Balık Stokları Anlaşması'nın 11 Aralık tarihinde yürürlüğe gireceğini Meclise bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
- Europe's response must amount to more than the solidarity called for earlier in the House.
- Avrupa'nın tepkisi, Meclis'te daha önce çağrısı yapılan dayanışmadan daha fazlasını içermelidir.
- It is critical for me as a Scottish representative in the House.
- Meclisteki bir İskoç temsilci olarak bu konu benim için kritik önem taşıyor.
- So the Bureau tabled this proposal on the basis of debates and votes in the House.
- Bu nedenle Başkanlık Divanı, Meclisteki tartışmalar ve oylamalar temelinde bu teklifi sunmuştur.
- We have to continue to exercise it in the fashion familiar to the House.
- Bu özgürlüğü Meclis'in aşina olduğu şekilde kullanmaya devam etmeliyiz.
- This is the custom in the House, it is common law.
- Mecliste teamül böyledir, genel hukuk böyledir.
- But let me remind the House of what the Treaty already says.
- Ancak Meclis'e Antlaşma'nın zaten ne dediğini hatırlatmama izin verin.
- I commend the directive to the House.
- Yönergeyi Meclis'in takdirine sunuyorum.
- These are the things we must do in this House, and I hope we shall all work together to achieve them.
- Bunlar bu Meclis'te yapmamız gereken şeyler ve umarım bunları başarmak için hep birlikte çalışacağız.
- The Commission has an overall policy towards Vietnam, with which the House is familiar.
- Komisyon'un Vietnam'a yönelik, Meclisin de aşina olduğu genel bir politikası vardır.
- Today, under a cloak of expediency, this House has demonstrated its hypocrisy.
- Bugün bu Meclis, uygunluk kisvesi altında ikiyüzlülüğünü göstermiştir.
- That has nothing to do with this House.
- Bunun, bu Meclis ile hiçbir ilgisi yok.
- Where, then, if not in this House?
- Peki bu Mecliste değilse nerede?
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu akşam Mecliste şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- Moreover, the House is half-full today.
- Üstelik bugün Meclisin yarısı dolu.
- That is a very real and practical benefit to the people who elected us to serve in this House on their behalf.
- Bu, bizi bu Mecliste kendileri adına hizmet etmemiz için seçen insanlar için çok gerçek ve pratik bir faydadır.
- This caused great hilarity in the House at the time.
- Bu, o dönemde Meclis'te büyük bir şamataya neden olmuştu.
- I would ask the House to reject both these amendments this evening.
- Meclisten bu akşam bu iki değişikliği de reddetmesini rica ediyorum.
- No one can accuse me of complicity and I shall continue to defend human rights in this House.
- Kimse beni suç ortaklığıyla suçlayamaz ve bu Mecliste insan haklarını savunmaya devam edeceğim.
- The federalists in this House are clapping their hands with glee, as they themselves will obtain more influence.
- Bu Meclis'teki federalistler, kendileri daha fazla nüfuz elde edecekleri için sevinçle el çırpıyorlar.
- I thank them for their statements to the House.
- Meclise yaptıkları açıklamalar için teşekkür ediyorum.
- Zimbabwe has been discussed by us many times in this House, as I know it has also been in the other institutions.
- Zimbabve, diğer kurumlarda olduğu gibi bu Meclis'te de pek çok kez tartışıldı.
- The Committee on Budgets and this House firmly rejected this model.
- Bütçe Komitesi ve bu Meclis bu modeli kesin bir dille reddetti.
- I hope that the House is capable of deciding by itself that the Charter should be applied in this Parliament.
- Meclis'in Şart'ın bu Parlamento'da uygulanması gerektiğine kendi başına karar verebileceğini umuyorum.
- There should be a broad consensus on this in this House.
- Bu konuda bu Meclis'te geniş bir mutabakat sağlanmalıdır.
- I encourage the House to give it its full support when we vote on it tomorrow.
- Yarın yapılacak oylamada Meclisi bu tasarıya tam destek vermeye davet ediyorum.
- I believe that people in this House know that my occupation of time is, generally speaking, very disciplined.
- İnanıyorum ki bu Meclisteki herkes benim zamanımı ne kadar disiplinli kullandığımı biliyordur.
- I would like to remind the House of the importance of the proposal we are debating today, for various reasons.
- Meclise bugün görüşmekte olduğumuz teklifin çeşitli nedenlerle taşıdığı önemi hatırlatmak isterim.
- The final report demonstrates just how well we in this House can manage to reconcile our differences.
- Nihai rapor, bu Meclis'te farklılıklarımızı uzlaştırmayı ne kadar iyi başarabildiğimizi göstermektedir.
- This House cannot remain unmoved by this behaviour by the Cuban dictatorship.
- Bu Meclis Küba diktatörlüğünün bu davranışına kayıtsız kalamaz.
- We in this House must remind ourselves that we cannot be selective in the application of principle.
- Bu Meclis'te bizler, ilkelerin uygulanmasında seçici olamayacağımızı kendimize hatırlatmalıyız.
- There is consensus in this House as regards the Year's seven objectives.
- Bu Meclis'te Yılın yedi hedefi konusunda görüş birliği vardır.
- In particular, I thank the rapporteur for his endless endeavour on behalf of the House in this regard.
- Özellikle raportöre bu konuda Meclis adına gösterdiği sonsuz çaba için teşekkür ediyorum.
- I commend the report to the House and thank the rapporteur again for his excellent initiative in this regard.
- Raporu Meclis'in takdirine sunuyor ve raportöre bu konudaki mükemmel girişimi için tekrar teşekkür ediyorum.
- It is not acceptable to this House and it should not be acceptable to the European Union.
- Bu Meclis tarafından kabul edilemez ve Avrupa Birliği tarafından da kabul edilmemelidir.
- What can be done in many of these cases is what I have stated in this House on behalf of the Council.
- Bu vakaların çoğunda yapılabilecek şey, Konsey adına bu Mecliste ifade ettiğim şeydir.
- We are drafting a law here, and when we draft laws the entire House needs to give its opinion.
- Biz burada bir yasa tasarısı hazırlıyoruz ve yasa tasarısı hazırlarken tüm Meclisin görüş bildirmesi gerekiyor.
- Many Members of this House have mentioned the matter of Article 202.
- Bu Meclisin pek çok üyesi 202. Madde konusuna değinmiştir.
- I do not believe that there is actually anybody in this House who is opposed to a cohesion policy.
- Bu Mecliste uyum politikasına karşı olan herhangi bir kişi olduğuna inanmıyorum.
- I believe that those present in the House are representative.
- Mecliste bulunanların bu durumu temsil ettiğine inanıyorum.
- It is a great honour and privilege for me to be able to introduce you to our House.
- Sizi Meclisimize takdim edebilmek benim için büyük bir onur ve ayrıcalıktır.
- This House must meet the challenge of bridging that gap with vigour and authority.
- Bu Meclis, bu boşluğu doldurma görevini canla başla ve yetkili bir şekilde yerine getirmelidir.
- I do not know what the people in the public gallery must think of this House.
- Meclisin halka ayrılan bölümündeki insanların bu Meclis hakkında ne düşünmeleri gerektiğini bilmiyorum.
- I commend this report to the House.
- Bu raporu Meclise sunuyorum.
- This House has already had occasion to debate the issue at length.
- Bu Meclis zaten konuyu uzun uzadıya tartışma fırsatı bulmuştur.
- You know yourself that the House is very aware of the content of the amendments.
- Siz de biliyorsunuz ki Meclis, değişikliklerin içeriğinden haberdardır.
- I should like to say to this House that we as Members of this Parliament also have a responsibility.
- Bu Meclise, bu Parlamentonun Üyeleri olarak bizim de bir sorumluluğumuz olduğunu söylemek isterim.
- They also balance each other out in the Charter of Fundamental Rights, supported by this House.
- Bu Meclis tarafından desteklenen Temel Haklar Şartı'nda da birbirlerini dengelemektedirler.
- I must ask the House to approve the result of the negotiations.
- Meclis'ten müzakerelerin sonucunu onaylamasını istemek zorundayım.
- This House has therefore opposed any such investment.
- Dolayısıyla bu Meclis böyle bir yatırıma karşı çıkmıştır.
- There are some people in this House who seem to think that the requirements are somehow a pushover.
- Bu Mecliste gerekliliklerin bir şekilde çantada keklik olduğunu düşünen bazı kişiler var.
- The majority in this House has therefore repeatedly rejected the Tobin Taxes.
- Bu nedenle bu Meclis'teki çoğunluk Tobin Vergilerini defalarca reddetmiştir.
- You are most welcome to the House.
- Meclise hoş geldiniz.
- Nor is it the business of this House to dictate the gender composition of electoral lists.
- Seçim listelerinin cinsiyet kompozisyonunu dikte etmek de bu Meclisin işi değildir.
- Nor is it the business of this House to dictate the gender composition of electoral lists.
- Seçim listelerinin cinsiyet kompozisyonunu dikte etmek de bu Meclis'in işi değildir.
- The House would be well advised to approve these three amendments.
- Meclis'in bu üç değişikliği onaylaması iyi olacaktır.
- Clearly, two years ago, my arguments and political endeavours were not strong enough to convince the House.
- Açıkçası, iki yıl önce argümanlarım ve siyasi çabalarım Meclisi ikna edecek kadar güçlü değildi.
- The House must call for all those imprisoned to be released.
- Meclis, hapiste bulunan herkesin serbest bırakılması çağrısında bulunmalıdır.
- I had expected to recommend the House to adopt this draft regulation unamended at second reading.
- Meclisin bu taslak tüzüğü ikinci okumada değiştirilmeden kabul etmesini tavsiye etmeyi bekliyordum.
- I simply want to apologise to the presidency and to the House for missing my timeslot.
- Sadece zaman dilimimi kaçırdığım için Başkanlıktan ve Meclis'ten özür dilemek istiyorum.
- Commissioner Vitorino has the political support of this House.
- Komisyon Üyesi Vitorino bu Meclisin siyasi desteğine sahiptir.
- The Senator is most welcome to the House.
- Senatör'e Meclis'te hoş geldiniz diyoruz.
- I gave the House information which I believed to be correct.
- Meclise doğru olduğuna inandığım bilgileri verdim.
- His wife instead collected it, here in this House in November.
- Onun yerine eşi Kasım ayında bu Mecliste parayı topladı.
- I have found nooks and crannies in this House that I never knew existed.
- Bu Meclis'te hiç bilmediğim kuytu köşeler buldum.
- I hope it is commended by everybody in the House.
- Umarım bu durum Meclis'teki herkes tarafından takdir edilir.
- It is certainly an affront to the dignity of this House.
- Bu kesinlikle bu Meclis'in saygınlığına yönelik bir hakarettir.
- I would hope this House would support the Fisheries Committee in looking at the reform package.
- Bu Meclisin, reform paketinin incelenmesi konusunda Balıkçılık Komitesini destekleyeceğini umuyorum.
- You will find this proposal again in the joint resolution which will very shortly be put to the vote in this House.
- Bu öneriyi çok yakında bu Mecliste oylamaya sunulacak olan ortak kararda tekrar bulacaksınız.
- You can count on the support of the Group of the Party of European Socialists in this House.
- Bu Meclis'teki Avrupa Sosyalistleri Partisi Grubu'nun desteğine güvenebilirsiniz.
- Here in this House, on 9 April 2003, we voted on the accession treaties.
- Burada, bu Meclis'te, 9 Nisan 2003 tarihinde, katılım anlaşmalarını oyladık.
- It is clearly not the role of either the committee or this House to adjudicate in questions of fact.
- Ne komitenin ne de bu Meclisin görevinin gerçeklerle ilgili konularda hüküm vermek olmadığı açıktır.
- This House’s position is clear.
- Bu Meclis'in tutumu nettir.
- We must never underestimate the civil liberties implications to which Baroness Ludford has rightly alerted this House.
- Barones Ludford'un haklı olarak bu Meclisi uyardığı sivil özgürlükler konusunu asla hafife almamalıyız.
- As the House is all too well aware, Europe's external relations budget is already heavily committed.
- Meclis'in de çok iyi bildiği üzere, Avrupa'nın dış ilişkiler bütçesi halihazırda büyük bir iş yükü altındadır.
- I put the question to the House.
- Soruyu Meclis'e yöneltiyorum.
- The right-wing elements in this House will do everything in their power to obstruct this process.
- Bu Meclisteki sağcı unsurlar bu süreci engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
- But I have concerns over Cyprus, as already mentioned on the other side of the House.
- Ancak Meclis'in diğer tarafında da dile getirildiği üzere Kıbrıs konusunda endişelerim var.
- However, the House has voted and we cannot go back on that vote.
- Ancak Meclis oylama yaptı ve bu oylamadan geri dönemeyiz.
- The Liberal Democrats in this House welcome the decisions of the extraordinary European Council.
- Bu Meclisteki Liberal Demokratlar olağanüstü Avrupa Konseyi kararlarını memnuniyetle karşılamaktadır.
- Apparently, it makes no sense in this House to mention the outlawing of Batasuna.
- Görünüşe göre, bu Meclis'te Batasuna'nın yasaklanmasından söz etmenin bir anlamı yok.
- I am in training in case the House, in its wisdom, decides that it would be better for me to speak less.
- Meclis, bilgeliğiyle daha az konuşmamın daha iyi olacağına karar verirse diye eğitimdeyim.
- I hope the House will follow the line that has been put forward by the committee in this report.
- Umarım Meclis, komite tarafından bu raporda ortaya konan çizgiyi takip eder.
- Thank you for remaining in the House, President-in-Office of the Council.
- Meclis'te kaldığınız için teşekkür ederim, Konsey Dönem Başkanı.
- I believe the legal position of the Members of this House needs to be settled now once and for all.
- Bu Meclisin Üyelerinin yasal tutumunun artık kesin bir çözüme kavuşturulması gerektiğine inanıyorum.
- Political pluralism and cultural diversity are values preached by everybody in this House.
- Siyasi çoğulculuk ve kültürel çeşitlilik bu Meclis'teki herkes tarafından vaaz edilen değerlerdir.
- There are still various different opinions in this House on the appropriate amount of aid for Iraq.
- Bu Mecliste Irak'a yapılacak yardımın uygun miktarı konusunda hala farklı görüşler bulunmaktadır.
- In this House, we have to get away from demonising these organisations.
- Bu Meclis'te bu kuruluşları şeytanlaştırmaktan uzak durmalıyız.
- I would gladly submit that to this House's decision.
- Bunu memnuniyetle bu Meclisin kararına sunarım.
- It is as if we would be able to solve the entire social exclusion issue in this House.
- Sanki tüm sosyal dışlanma sorununu bu Mecliste çözebilecekmişiz gibi.
- It is only right, though, that this House should discuss them and make them known to a wider public.
- Yine de bu Meclisin bunları tartışması ve daha geniş bir kamuoyu tarafından bilinmesini sağlaması doğru olacaktır.
- This has a European dimension, and this House must address the issue.
- Bunun Avrupa boyutu vardır ve bu Meclis konuyu ele almalıdır.
- I honestly did not know that there were 275 German MEPs in this House.
- Dürüst olmak gerekirse bu Meclis'te 275 Alman milletvekili olduğunu bilmiyordum.
- We in this House want to help you.
- Biz bu Mecliste size yardım etmek istiyoruz.
- In spite of that, I would ask the House, if possible, to facilitate a vote on it.
- Buna rağmen Meclisten mümkünse bu konuda bir oylama yapılmasını kolaylaştırmasını rica ediyorum.
- We have tabled two amendments which we hope the House will accept.
- Meclis'in kabul edeceğini umduğumuz iki değişiklik önergesi sunduk.
- I hope the House will understand that.
- Umarım Meclis bunu anlayışla karşılar.
- The fruit of all this work is the report being presented today for the vote of this House.
- Tüm bu çalışmaların meyvesi bugün bu Meclis'in oyuna sunulan rapordur.
- We have already adopted several resolutions on Zimbabwe in this House.
- Bu Mecliste Zimbabve ile ilgili birçok karar kabul etmiş bulunuyoruz.
- I hope that the House will accept this report.
- Umarım Meclis bu raporu kabul eder.
- That is why this House regards the Treaty as an integral part of the Copenhagen political criteria.
- Bu nedenle bu Meclis Antlaşmayı Kopenhag siyasi kriterlerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir.
- The House has witnessed the same debate time and again during this period.
- Meclis bu süre zarfında aynı tartışmaya defalarca tanıklık etmiştir.
- We all know, everyone in this House knows, that the budget is in that respect 'quasi-rigid'.
- Hepimiz biliyoruz, bu Meclisteki herkes biliyor ki bütçe bu açıdan 'yarı katı'.
- Incidentally, thus far, the Commission has had no say on the matter in this House either.
- Bu arada şu ana kadar Komisyon'un da bu Mecliste konuyla ilgili söz hakkı olmadı.
- But I will say again that this is a democratic House and the opinions of the Members vary widely.
- Ancak tekrar belirtmek isterim ki burası demokratik bir Meclis ve Üyelerin görüşleri büyük farklılıklar gösteriyor.
- Standards in public life is the next main section of the report before the House.
- Kamu yaşamında standartlar, raporun Meclis'in önündeki bir sonraki ana bölümüdür.
- That, the House will recall, has been achieved almost from a standing start.
- Meclis'in hatırlayacağı üzere, bu neredeyse sıfırdan başlayarak başarılmıştır.
- In this House I am sure we welcome all the new Member States into the European Union.
- Bu Mecliste Avrupa Birliği'ne yeni katılan tüm Üye Devletlere hoş geldiniz dediğimizden eminim.
- I am sure no one in this House wants that and, therefore, the Commission is right to follow this line.
- Eminim bu Meclisteki hiç kimse bunu istemez ve bu nedenle Komisyon bu çizgiyi izlemekte haklıdır.
- I am sure that everyone in this House believes in equal treatment for all Member States.
- Eminim ki bu Meclis'teki herkes tüm Üye Devletlere eşit muamele yapılması gerektiğine inanıyordur.
- I hope that the House will accept this report.
- Meclis'in bu raporu kabul edeceğini umuyorum.
- I know this House and certainly the people present at this debate understand the problems.
- Bu Meclisin ve bu tartışmada hazır bulunanların sorunları anladığını biliyorum.
- The House has examined the problems of the common fisheries policy on numerous occasions in the past.
- Meclis, geçmişte birçok kez ortak balıkçılık politikasının sorunlarını incelemiştir.
- There has also been a very dramatic change in the mood of this House between now and twelve months ago.
- Bu Meclis'in ruh halinde de on iki ay öncesine göre çok çarpıcı bir değişiklik oldu.
- I hope this House will consider supporting it.
- Umarım bu Meclis bunu desteklemeyi düşünür.
- That being so, I want to give an example of how we in this House can bring some influence to bear.
- Hal böyleyken, bu Meclis'te nasıl bir etki yaratabileceğimize dair bir örnek vermek istiyorum.
- I believe it is not acceptable that women make up only some 30% of the Members of this House.
- Kadınların bu Meclisin Üyelerinin sadece %30'unu oluşturmasının kabul edilemez olduğuna inanıyorum.
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Başkan, üç renkli bir Başkan olarak adlandırabileceğimiz biridir.
- That is a fact, but word does not seem to have got round this House yet.
- Bu bir gerçek ama henüz bu Mecliste duyulmamış gibi görünüyor.
- Mr Corbett himself made this proposal to the House and the House acknowledged it.
- Sayın Corbett bu öneriyi bizzat Meclise sunmuş ve Meclis de bunu kabul etmiştir.
- There is a clear majority in this House in favour of regulating a number of more specific matters.
- Bu Mecliste bir dizi daha spesifik konunun düzenlenmesi lehinde açık bir çoğunluk bulunmaktadır.
- That was one of the points on which this House made proposals at first and second reading.
- Bu Meclis'in birinci ve ikinci oturumda önerilerde bulunduğu noktalardan biri de buydu.
- It is evident that there is a majority in this House that is not yet mature enough to be given such responsibility.
- Bu Mecliste henüz böyle bir sorumluluk verilecek olgunlukta olmayan bir çoğunluk olduğu açıktır.
- I commend this report to the House.
- Bu raporu Meclis'e sunuyorum.
- His wife instead collected it here in this House in November.
- Onun yerine eşi, Kasım ayında bu Meclis'te bu parayı topladı.
- First, the question of the death penalty which has not, I think, been adequately evaluated in the House this evening.
- İlk olarak bu akşam Mecliste yeterince değerlendirilmediğini düşündüğüm ölüm cezası meselesi.
- I should like to urge this House, but also mainly the Council, to put the Meciar era behind us.
- Bu Meclisi ve özellikle de Konseyi Meciar dönemini geride bırakmaya davet ediyorum.
- That has nothing to do with this House.
- Bunun bu Meclis ile hiçbir ilgisi yok.
- This is a very good package and I commend it to the House.
- Bu çok iyi bir paket ve bunu Meclis'in takdirine sunuyorum.
- I hope that such a positive stance will be maintained by the House and by the administration which serves the House.
- Böyle olumlu bir duruşun Meclis ve Meclise hizmet eden yönetim tarafından sürdürüleceğini umuyorum.
- As the House will know, the Court of Auditors asked for a number of new staff.
- Meclisin de bileceği üzere Sayıştay bir dizi yeni personel talebinde bulunmuştur.
- I am one of those Members of this House whose cultural background is not exactly Christian.
- Ben bu Meclisin kültürel geçmişi tam olarak Hristiyan olmayan Üyelerinden biriyim.
- Thanks are also due to the Committee on Regional Policy, Transport and Tourism and to the whole House.
- Bölgesel Politika, Ulaştırma ve Turizm Komitesine ve tüm Meclis'e de teşekkürlerimi sunuyorum.
- I have never before seen more harmony or unanimity in the House.
- Meclis'te daha önce hiç bu kadar uyum ve oybirliği görmemiştim.
- In addition, the horizontal policies so frequently referred to in the House must permeate all our activities.
- Ayrıca, Meclis'te sıkça atıfta bulunulan yatay politikalar tüm faaliyetlerimize nüfuz etmelidir.
- That is one of the objectives of this House, and especially of its Committee on Petitions.
- Bu Meclisin ve özellikle de Dilekçe Komisyonu'nun amaçlarından biri de budur.
- It would be a good thing if this House were to have a joint ballot on such important issues.
- Bu Meclisin böyle önemli konularda ortak bir oylama yapması iyi bir şey olacaktır.
- Where, then, if not in this House?
- Peki bu Meclis'te değilse nerede?
- Like all Members of this House, I am conscious of the budgetary implications of reform.
- Bu Meclisin tüm üyeleri gibi ben de reformun bütçe üzerindeki etkilerinin bilincindeyim.
- This was something about which many in this House had great misgivings.
- Bu, bu Meclisteki pek çok kişinin büyük kuşku duyduğu bir konuydu.
- There are clearly opposing views in this House on this subject matter.
- Bu Meclis'te bu konuda açıkça karşıt görüşler bulunmaktadır.
- Liberal Democrats in this House welcome the Morillon report as an important contribution to this process.
- Bu Meclis'teki Liberal Demokratlar Morillon raporunu bu sürece önemli bir katkı olarak memnuniyetle karşılamaktadır.
- Please excuse the flaws in the language that I am using in this House.
- Lütfen bu Meclis'te kullandığım dildeki kusurları mazur görün.
- Mr Corbett himself made this proposal to the House and the House acknowledged it.
- Sayın Corbett bu öneriyi Meclise bizzat sunmuş ve Meclis de bunu kabul etmiştir.
- I believe this is the least we owe to the House.
- Meclis'e en azından bunu borçlu olduğumuza inanıyorum.
- Anyone who, even tentatively, questions Italian policy gets slandered in this House.
- İtalyan politikasını geçici olarak bile olsa sorgulayan herkes bu Meclis'te iftiraya uğruyor.
- However, it gave the impression that the guarantee was only for Members of this House.
- Ancak bu, garantinin yalnızca bu Meclisin Üyeleri için olduğu izlenimini verdi.
- That is a familiar argument in this House.
- Bu, bu Meclis'te bilinen bir argüman.
- As we have heard in this House, ice-strengthening is also required in certain marine areas.
- Bu Mecliste de duyduğumuz üzere, belirli deniz alanlarında buzun güçlendirilmesi de gerekmektedir.
- That will not happen in this House.
- Bu Meclis'te böyle bir şey olmayacak.
- I would commend the report to the House.
- Raporu Meclis'in takdirine sunuyorum.
- I remember very well that my last appearance in this House coincided with a terrorist attack in Italy.
- Bu Meclise son gelişimin İtalya'daki bir terör saldırısına denk geldiğini çok iyi hatırlıyorum.
- I hope that it will be fully supported in the House tomorrow.
- Yarın Meclis'te tamamen destekleneceğini umuyorum.
- That is also what we in this House have committed ourselves to.
- Bu Meclis'te biz de kendimizi buna adadık.
- I commend the report to the House, but not all of the amendments.
- Raporu Meclis'in takdirine sunuyorum, ancak değişikliklerin tamamını değil.
- This is an obstacle to the work of this House.
- Bu, bu Meclisin çalışmaları önünde bir engeldir.
- That is why Liberals in this House insist that the inspectors be allowed to continue their work.
- Bu nedenle bu Meclisteki Liberaller müfettişlerin çalışmalarına devam etmelerine izin verilmesi konusunda ısrarcıdır.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız büyük önem taşımaktadır.
- Needless to say, we are aware in this House of the pressure of the United States and also of a number of Member States.
- Bu Meclis'te ABD'nin ve bazı Üye Devletlerin baskısının farkında olduğumuzu söylemeye gerek yok.
- You had remarked earlier in the House that you likened yourself to a diesel engine.
- Meclis'te daha önce kendinizi bir dizel motora benzettiğinizi belirtmiştiniz.
- I hope that the House will be able to accept these amendments.
- Meclis'in bu değişiklikleri kabul edebileceğini umuyorum.
- The House voted in favour of these, and that is something I am delighted about.
- Meclis bunların lehinde oy kullandı ve bu beni çok sevindirdi.
- My fear is that this House is being tricked.
- Benim korkum bu Meclis'in kandırılıyor olması.
- I would strongly recommend the House to vote against those amendments tomorrow.
- Meclisin yarın bu değişikliklere karşı oy kullanmasını şiddetle tavsiye ediyorum.
- This House has yet to learn how to handle this report in a manner worthy of it.
- Bu Meclis, bu raporun kendisine yakışır bir şekilde nasıl ele alınacağını henüz öğrenememiştir.
- I commend the report to the House.
- Raporu Meclis'e sunuyorum.
- Nevertheless, many Members of this House who have indicated that we need to go further are right.
- Bununla birlikte daha ileri gitmemiz gerektiğini belirten bu Meclisin pek çok Üyesi haklıdır.
- I therefore urge this House to reject the report in its entirety.
- Bu nedenle Meclis'i raporun tamamını reddetmeye çağırıyorum.
- We must highlight this issue and discuss it in the Convention and in this House.
- Bu konunun altını çizmeli ve Kongre'de ve bu Meclis'te tartışmalıyız.
- This House has therefore opposed any such investment.
- Bu nedenle bu Meclis böyle bir yatırıma karşı çıkmıştır.
- But from our different positions across the House we should not really complain about what this legislation does not do.
- Ancak Meclisteki farklı tutumlarımızdan hareketle bu mevzuatın yapmadığı şeylerden şikayet etmemeliyiz.
- You say that you want more modern measures such as voluntary commitments; no one in this House wants that.
- Gönüllü taahhütler gibi daha modern önlemler istediğinizi söylüyorsunuz; bu Mecliste kimse bunu istemiyor.
- I believe this is the least we owe to the House.
- Bunun Meclise en azından borçlu olduğumuz şey olduğuna inanıyorum.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Mecliste ucuz popülizme yer yoktur.
- It is certainly an affront to the dignity of this House.
- Bu kesinlikle bu Meclisin saygınlığına yönelik bir hakarettir.
- We thank you for honouring our House with your visit.
- Ziyaretinizle Meclisimizi onurlandırdığınız için teşekkür ederiz.
- You have been an outstanding representative of this House who has earned the thanks and support of everyone here.
- Bu Meclis'in seçkin bir temsilcisi oldunuz ve buradaki herkesin teşekkür ve desteğini kazandınız.
- Political pluralism and cultural diversity are values preached by everybody in this House.
- Siyasi çoğulculuk ve kültürel çeşitlilik bu Meclisteki herkes tarafından vaaz edilen değerlerdir.
- This House decided that as long ago as 1993, but at that time we had a weak partner alongside us.
- Bu Meclis buna 1993 gibi uzun bir süre önce karar verdi, ancak o zaman yanımızda zayıf bir ortağımız vardı.
- So there is no disrespect for this House.
- Dolayısıyla bu Meclise karşı bir saygısızlık söz konusu değildir.
- We, in this House, look forward to the fulfilment of Romania's European vocation.
- Bizler bu Meclis'te Romanya'nın Avrupa misyonunu yerine getirmesini dört gözle bekliyoruz.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Meclis içinde ve dışında sürdürdüğümüz iş birliğinin devamını dört gözle bekliyoruz.
- Only a few stalwarts are in the House at present.
- Şu anda Meclis'te sadece birkaç sadık üye var.
- We have given presentations to this House on three occasions and I have appeared here on three occasions.
- Bu Meclise üç kez sunum yaptık ve ben de üç kez burada bulundum.
- It is always interesting to hear a former Member of this House speaking as a minister.
- Bu Meclisin eski bir üyesinin bakan olarak konuşmasını duymak her zaman ilginçtir.
- I will vote for this in the House, but future historians have to know that a people was harmed.
- Meclis'te bunun için oy kullanacağım, ancak gelecekteki tarihçiler bir halkın zarar gördüğünü bilmelidir.
- I assure the House that, for instance, web sites will still be subject to the country of origin principle.
- Örneğin, web sitelerinin menşe ülke ilkesine tabi olmaya devam edeceği konusunda Meclis'i temin ederim.
- This House does not want to improve the situation for asylum seekers.
- Bu Meclis sığınmacıların durumunu iyileştirmek istemiyor.
- I would rather not hear anything further said on this subject in this House.
- Bu konuda bu Mecliste daha fazla konuşulmasını istemiyorum.
- That would leave about five remaining amendments which I would advise the House to vote down.
- Bu durumda geriye Meclisin reddetmesini tavsiye edeceğim yaklaşık beş değişiklik kalıyor.
- I am sure that the majority in this House will support that.
- Eminim ki bu Meclisteki çoğunluk bunu destekleyecektir.
- This House has for years supported all these organisations; it even founded some of them.
- Bu Meclis yıllarca tüm bu kuruluşları destekledi; hatta bazılarını kurdu.
- The decision has to be up to the Members of this House.
- Karar, bu Meclis'in Üyelerine ait olmalıdır.
- That was one of the points on which this House made proposals at first and second reading.
- Bu Meclis'in birinci ve ikinci okumada önerilerde bulunduğu noktalardan biri de buydu.
- I would commend the report to the House.
- Raporu Meclis'e takdim ediyorum.
- It is critical for me as a Scottish representative in the House.
- Meclis'teki bir İskoç temsilci olarak bu konu benim için kritik önem taşıyor.
- It is a reasonable and positive report, and there are no amendments to it in this House either.
- Makul ve olumlu bir rapordur ve bu Mecliste de herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
- I must ask the House to approve the result of the negotiations.
- Meclisten müzakerelerin sonucunu onaylamasını istemeliyim.
- Virtually all Members of the House are familiar with this rule.
- Neredeyse tüm Meclis Üyeleri bu kurala aşinadır.
- I wish to extend to them a very warm welcome on behalf of this House.
- Bu Meclis adına kendilerine çok sıcak bir karşılama sunmak istiyorum.
- If such behaviour goes on here, in this very House, imagine what can happen in the wider world.
- Eğer bu tür davranışlar burada, bu Mecliste devam ediyorsa, daha geniş bir dünyada neler olabileceğini bir düşünün.
- I confirm to the House considerations of that kind never impinge on a decision in relation to food safety.
- Bu tür düşüncelerin gıda güvenliği ile ilgili bir kararı asla etkilemeyeceğini Meclis'e teyit ederim.
- It seems to me in line with the Rules of Procedure of the House that the 140 are entitled to make the request.
- Bana öyle geliyor ki, Meclis İç Tüzüğüne göre 140'ların talepte bulunma hakkı vardır.
- I hope the House will support them.
- Umarım Meclis onları destekleyecektir.
- I would like to commend my report to the House.
- Raporumu Meclise sunmak istiyorum.
- It has repeatedly been urged in this House that we should renegotiate the Blair House agreement.
- Bu Meclis'te Blair House anlaşmasını yeniden müzakere etmemiz gerektiği defalarca dile getirildi.
- The House is free to accept or reject a proposal, as amended.
- Meclis bir öneriyi değiştirilmiş haliyle kabul ya da reddetmekte serbesttir.
- Most of the Members in this House from the United Kingdom have put solidarity with the US before solidarity with Europe.
- Bu Meclisteki Birleşik Krallık Üyelerinin çoğu ABD ile dayanışmayı Avrupa ile dayanışmanın önüne koymuştur.
- This must be of great concern to the members of this House .
- Bu durum, bu Meclisin üyeleri için büyük bir endişe kaynağı olmalıdır.
- Not only did you make an effort to remain in the House, but you also kept well within the speaking time allowed.
- Sadece Meclis'te kalmak için çaba sarf etmekle kalmadınız, aynı zamanda size tanınan konuşma süresine de riayet ettiniz.
- It is difficult to speak in this House which barely resembles a genuine Parliament.
- Gerçek bir Parlamentoya neredeyse hiç benzemeyen bu Mecliste konuşmak çok zor.
- We cannot now recommend that the House take a different decision.
- Şu anda Meclis'in farklı bir karar almasını tavsiye edemeyiz.
- I do not believe that substantial changes, if adopted by this House, will achieve anything.
- Bu Meclis tarafından kabul edildiği takdirde önemli değişikliklerin herhangi bir şey başaracağına inanmıyorum.
- That is certainly not the case and it is improper to say so in that way in this House or at a press conference.
- Durum kesinlikle böyle değildir ve bunu bu Mecliste veya bir basın toplantısında bu şekilde söylemek uygun değildir.
- That is why we ask the House to support our amendment earmarking EUR 500 million for Iraq.
- Bu nedenle Meclis'ten Irak için 500 milyon Euro ayrılmasını öngören değişiklik önergemizi desteklemesini istiyoruz.
- The House possesses immunity under two different provisions.
- Meclis iki farklı hüküm kapsamında dokunulmazlığa sahiptir.
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu akşam Meclis'te şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- I have great pleasure in commending the whole of this resolution to the House.
- Bu kararın tamamını Meclise sunmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
- The EPP and ourselves have tabled a compromise text which I hope will win support in this House.
- EPP ve biz, bu Mecliste destek bulacağını umduğum bir uzlaşma metni sunduk.
- I hope the House will think very closely before supporting that amendment.
- Meclisin bu değişikliği desteklemeden önce çok iyi düşüneceğini umuyorum.
- Although it was not an official meeting, it was one of the most interesting meetings ever held in this House.
- Resmi bir toplantı olmamasına rağmen, bu Mecliste şimdiye kadar yapılan en ilginç toplantılardan biriydi.
- This House helped to ensure that we put resources behind that pledge.
- Bu Meclis, bu taahhüdün arkasına kaynak koymamızı sağlamaya yardımcı oldu.
- This is something that we are continually denouncing here in this House.
- Bu, bu Mecliste sürekli olarak kınadığımız bir husustur.
- We, as your Liberal Democrat colleagues in this House, also feel a great pride in your achievement.
- Bu Meclisteki Liberal Demokrat meslektaşlarınız olarak bizler de başarınızdan büyük gurur duyuyoruz.
- Therefore, I would urge the House to support the switching of EUR 30 million.
- Bu nedenle Meclis'i 30 milyon Avro'nun değiştirilmesini desteklemeye çağırıyorum.
- Sometimes in this House we use the word 'region' in a very misleading sense.
- Bazen bu Meclis'te 'bölge' kelimesini çok yanıltıcı bir anlamda kullanıyoruz.
- Ultimately, we have now achieved what this House has always asked for.
- Nihayetinde, bu Meclisin her zaman talep ettiği şeyi elde etmiş bulunuyoruz.
- It is for this proposal that I ask for the House's support.
- Bu teklif için Meclis'in desteğini talep ediyorum.
- I should like to say to her that this House is deeply committed to gender equality.
- Kendisine bu Meclisin cinsiyet eşitliğine derinden bağlı olduğunu söylemek isterim.
- Have you no concern for the reputation of this House?
- Bu Meclisin itibarını hiç mi düşünmüyorsunuz?
- The application of these guidelines is of course voluntary, and this House supports that.
- Bu kılavuz ilkelerin uygulanması elbette gönüllülük esasına dayanmaktadır ve bu Meclis de bunu desteklemektedir.
- Would dedicating a resolution from this House on extreme poverty on this occasion be giving in to opportunism?
- Bu vesileyle bu Meclisten aşırı yoksullukla ilgili bir karar çıkarmak fırsatçılığa teslim olmak anlamına gelir mi?
- Recently, in this very House, indigenous Mapuches from Chile defended this very notion, diversity.
- Kısa bir süre önce, tam da bu Meclis'te, Şili'den yerli Mapucheler tam da bu çeşitlilik kavramını savundular.
- We cannot agree to vote on it, hence our request that you put it to the House.
- Bunu oylamayı kabul edemeyiz, dolayısıyla sizden bunu Meclise sunmanızı talep ediyoruz.
- I believe President Prodi is going to update the House on the decisions taken in this regard.
- Başkan Prodi'nin bu konuda alınan kararlar hakkında Meclis'i bilgilendireceğine inanıyorum.
- Indeed, it is quite in keeping with the positions this House has always adopted.
- Gerçekten de bu Meclisin her zaman benimsediği tutumla oldukça uyumludur.
- Other Members of this House have already pointed out that data protection is not adequate.
- Bu Meclisin diğer üyeleri de veri korumanın yeterli olmadığına işaret etmişlerdir.
- The electronic system accurately reflected the reality of the House at that moment.
- Elektronik sistem o anda Meclis'in gerçekliğini doğru bir şekilde yansıtıyordu.
- These were the observations I wished to make at the first appearance of the Spanish Presidency in this House.
- İspanya Dönem Başkanlığı'nın bu Meclise ilk gelişinde yapmak istediğim gözlemler bunlardı.
- It is obviously right for the House to scrutinise these activities.
- Meclisin bu faaliyetleri incelemesinin doğru olduğu açıktır.
- Does anyone in this House really believe that anything will change in the next seven years?
- Bu Mecliste önümüzdeki yedi yıl içinde herhangi bir şeyin değişeceğine gerçekten inanan var mı?
- Some in this House have got all this a bit mixed up together.
- Bu Mecliste bazıları tüm bunları birbirine karıştırıyor.
- The Commission's first proposal was well received by this House.
- Komisyonun ilk önerisi bu Meclis tarafından olumlu karşılanmıştır.
- The Liberal Democrats in this House agree with you.
- Bu Meclisteki Liberal Demokratlar da sizinle aynı fikirde.
- Two years ago, my first speech to this House condemned the situation in Togo.
- İki yıl önce bu Mecliste yaptığım ilk konuşmada Togo'daki durumu kınamıştım.
- Mr Fatuzzo, I think the applause shows just how much the House is amazed by the wisdom of your mother.
- Sayın Fatuzzo, sanırım alkışlar Meclis'in annenizin bilgeliğine ne kadar hayran olduğunu gösteriyor.
- It is to be hoped that these initiatives by the Commission will receive this House's support.
- Komisyon'un bu girişimlerinin bu Meclis tarafından destekleneceği umulmaktadır.
- We discussed these issues earlier today in this House.
- Bu konuları bugün erken saatlerde bu Mecliste tartıştık.
- I commend our amendment on this point to the House.
- Bu noktada yaptığımız değişikliği Meclis'e sunuyorum.
- I would urge the Commission and the House to consider this.
- Komisyon'u ve Meclis'i bu konuyu değerlendirmeye davet ediyorum.
- After an in-depth debate, we came up with the text on which the House is to vote today.
- Derinlemesine bir tartışmanın ardından, Meclis'in bugün oylayacağı metni ortaya çıkardık.
- There is, therefore, a contradiction now, of which the House must be aware.
- Bu nedenle şu anda Meclisin farkında olması gereken bir çelişki söz konusudur.
- Why is it that this House is in this difficult position?
- Neden bu Meclis bu zor durumda?
- From then on, once this principle has been established, the decisions will not be taken in this House.
- O andan itibaren, bu ilke yerleştikten sonra, kararlar bu Mecliste alınmayacaktır.
- Even so, the House must still reflect on the fact that the air traffic control trade unions are united on this issue.
- Yine de Meclis, hava trafik kontrol sendikalarının bu konuda birleşmiş olduğu gerçeği üzerinde düşünmelidir.
- To that, we all say 'yes', yet there is division in this House when it comes to the regions.
- Buna hepimiz 'evet' diyoruz ancak bölgeler söz konusu olduğunda bu Meclis'te bir bölünme yaşanıyor.
- We are Members of this House and we represent our electors.
- Bizler bu Meclisin üyeleriyiz ve seçmenlerimizi temsil ediyoruz.
- The left-wingers in this House, though, also bear their due share of responsibility for the failures to date.
- Ancak bu Meclis'teki solcular da bugüne kadarki başarısızlıklarda kendi paylarına düşen sorumluluğu taşımaktadırlar.
- Perhaps I should do that better in this House, but I am unable to.
- Belki de bunu bu Mecliste daha iyi yapmalıyım ama yapamıyorum.
- It is about the right that, at the end of the day, no one here in this House would wish to be deprived of.
- Günün sonunda bu Meclisteki hiç kimsenin mahrum kalmak istemeyeceği bir hakla ilgilidir.
- That would leave about five remaining amendments which I would advise the House to vote down.
- Bu durumda geriye, Meclis'in reddetmesini tavsiye edeceğim yaklaşık beş değişiklik kalıyor.
- We cannot now recommend that the House take a different decision.
- Şimdi Meclis'e farklı bir karar almasını tavsiye edemeyiz.
- I am particularly pleased to welcome back to the House Olivier Dupuis, who was detained for 14 days in Laos.
- Laos'ta 14 gün boyunca gözaltında tutulan Olivier Dupuis'i tekrar Meclis'te ağırlamaktan özellikle memnuniyet duyuyorum.
- There was a grave danger of this House's reputation being damaged.
- Bu Meclis'in itibarının zedelenmesi gibi ciddi bir tehlike söz konusuydu.
- This is why I should like to urge this House to vote against these amendments, as well as against Amendment No 12.
- Bu nedenle, bu Meclisi bu değişikliklere ve 12 numaralı Değişikliğe karşı oy kullanmaya davet ediyorum.
- We are pleased today because the Färm and Stenmarck reports have brought consensus to this House.
- Bugün Färm ve Stenmarck raporlarının bu Meclise uzlaşma getirmesinden dolayı memnuniyet duyuyoruz.
- And stand firm you certainly will, for you know that the whole serried ranks of this House are behind you.
- Ve kesinlikle sağlam duracaksınız, çünkü bu Meclis'in tüm saflarının arkanızda olduğunu biliyorsunuz.
- This must be of great concern to the members of this House .
- Bu, bu Meclisin üyeleri için büyük bir endişe kaynağı olmalıdır.
- We, on this side of the House, reject that position completely.
- Biz, Meclis'in bu kanadında, söz konusu tutumu tamamen reddediyoruz.
- He supported Poland's integration into Europe, as we do in this House today.
- Polonya'nın Avrupa ile bütünleşmesini destekledi, tıpkı bugün bu Mecliste yaptığımız gibi.
- This is exactly what has led to the biggest differences of opinion in this House.
- Bu Mecliste en büyük görüş ayrılıklarına yol açan şey de tam olarak budur.
- It is to be hoped that these initiatives by the Commission will receive this House's support.
- Komisyonun bu girişimlerinin bu Meclis tarafından destekleneceği umulmaktadır.
- You have a clear mandate from the House.
- Meclis'ten açık bir yetki aldınız.
- We in this House must give the postal market a chance.
- Bu Mecliste posta piyasasına bir şans vermeliyiz.
- This is something we have discussed on more than one occasion in this House.
- Bu, bu Meclis'te birden fazla kez tartıştığımız bir konudur.
- The constitution will certainly contain things that we in this House would have preferred differently.
- Anayasa kesinlikle bu Mecliste farklı olmasını tercih edeceğimiz hususları içerecektir.
- He is a Member of this House for whom I have great respect despite our political differences.
- Siyasi farklılıklarımıza rağmen bu Meclisin büyük saygı duyduğum bir üyesidir.
- I am very pleased that he has taken on this report, because I know the commitment we need from all sides of the House.
- Bu raporu üstlendiği için çok memnunum çünkü Meclis'in tüm taraflarının kararlılığına ihtiyacımız olduğunu biliyorum.
- Petitioning is a way of getting issues onto the floor of this House.
- Dilekçe vermek, sorunları bu Meclis'in gündemine taşımanın bir yoludur.
- I would hope this House would support the Fisheries Committee in looking at the reform package.
- Bu Meclis'in reform paketinin incelenmesi konusunda Balıkçılık Komitesi'ni destekleyeceğini umuyorum.
- I see that as positive and I should like to congratulate you on this in this House.
- Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum ve bu konuda sizi bu Mecliste tebrik etmek istiyorum.
- Tonight he has made his best speech ever in the House.
- Bu gece Meclis'te şimdiye kadarki en iyi konuşmasını yaptı.
- I would like to ask my fellow Members of this House to vote in favour of this amendment.
- Bu Meclisin diğer üyelerinden bu değişiklik lehinde oy kullanmalarını rica ediyorum.
- There may be no consensus among the Member States, but there is broad consensus in this House.
- Üye Devletler arasında görüş birliği olmayabilir ama bu Meclis'te geniş bir görüş birliği vardır.
- There is broad agreement between the Commission and all Members of this House that we should move toward alignment.
- Komisyon ve bu Meclisin tüm Üyeleri arasında uyum yönünde ilerlememiz gerektiği konusunda geniş bir mutabakat vardır.
- People outside this House must really wonder what is going on here.
- Bu Meclisin dışındaki insanlar burada neler olup bittiğini gerçekten merak ediyor olmalı.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız çok önemlidir.
- I am going to disagree with the majority in the House.
- Meclisteki çoğunluğa katılmayacağım.
- The confusion in the House before voting time is in danger of becoming a moral issue.
- Oylama zamanı öncesinde Mecliste yaşanan karmaşa ahlaki bir mesele haline gelme tehlikesiyle karşı karşıya.
- I am looking forward to the debate in the House today and to continued cooperation with Parliament and the Council.
- Bugün Meclis'te yapılacak tartışmayı ve Parlamento ve Konsey ile işbirliğimizin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
- The House is sovereign at the end of the day.
- Günün sonunda Meclis egemendir.
- We need to create a more vital and dynamic sense of parliamentarianism on the floor of this House.
- Bu Meclis çatısı altında daha canlı ve dinamik bir parlamentarizm anlayışı yaratmamız gerekiyor.
- This House and I myself have for many years been calling for a European year of action against violence.
- Bu Meclis ve ben uzun yıllardır şiddete karşı bir Avrupa eylem yılı çağrısında bulunuyoruz.
- This war smells of oil, and the majority in this House knows it.
- Bu savaş petrol kokuyor ve bu Meclis'teki çoğunluk da bunu biliyor.
- These cases involve terrible, heartrending pain, which is also worthy of comment by this House.
- Bu vakalar, bu Meclis tarafından da yorumlanmaya değer korkunç, yürek parçalayıcı acılar içermektedir.
- It is now my great honour and privilege to invite you to address the House.
- Şimdi sizi Meclis'e hitap etmeye davet etmek benim için büyük bir onur ve ayrıcalıktır.
- Therefore, I call on the House to vote against this request for urgent procedure.
- Bu nedenle, Meclis'i bu acil prosedür talebine karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- I also hope that the interim arrangements the Commission has suggested will commend themselves to the House.
- Komisyon'un önerdiği geçici düzenlemelerin de Meclis'in takdirini kazanacağını umuyorum.
- I fully share the strong opinions expressed on this issue in this House tonight.
- Bu gece bu Mecliste bu konuda ifade edilen güçlü görüşleri tamamen paylaşıyorum.
- I think those of you who know me in this House, will know that I am not one to make a fuss.
- Bu Meclis'te beni tanıyanlar, yaygara koparacak biri olmadığımı bilirler.
- Let us send out a signal and endorse this report by a broad majority in this House.
- Gelin bir sinyal gönderelim ve bu raporu bu Mecliste büyük bir çoğunlukla onaylayalım.
- The very paragraph, of course, that is opposed by majorities within the big groups in this House.
- Elbette bu paragraf, bu Meclisteki büyük grupların çoğunluğu tarafından karşı çıkılan bir paragraftır.
- I urge this House to support the King's mission in this tricky area.
- Bu Meclisi, Kral'ın bu zorlu alandaki misyonunu desteklemeye çağırıyorum.
- We would remind the House that the Schengen Information System started up in 1995, well before 11 September 2001.
- Meclis'e Schengen Bilgi Sistemi'nin 11 Eylül 2001'den çok önce, 1995 yılında başladığını hatırlatmak isteriz.
- Few in this House would deny the need for a policy of return.
- Bu Mecliste çok az kişi bir geri dönüş politikasına duyulan ihtiyacı inkar edebilir.
- There are still various different opinions in this House on the appropriate amount of aid for Iraq.
- Bu Meclis'te Irak'a yapılacak yardımın uygun miktarı konusunda hala farklı görüşler bulunmaktadır.
- That is a familiar argument in this House.
- Bu, bu Mecliste aşina olduğumuz bir argüman.
- It should not be the subject of political manipulation within this House.
- Bu Meclis içerisinde siyasi manipülasyon konusu olmamalıdır.
- This is a question of honour and dignity for this House.
- Bu, bu Meclis için bir onur ve haysiyet meselesidir.
- I ask you to withdraw the imputation that a Member is misleading the House.
- Bir Üyenin Meclisi yanılttığı ithamını geri çekmenizi rica ediyorum.
- Of course, the debate in the House this evening also indicates this.
- Elbette bu akşam Meclis'te yapılan tartışmalar da bunu gösteriyor.
- We are a victim of the decisions made in this House on this matter.
- Bu konuda bu Mecliste alınan kararların kurbanıyız.
- I hope that the House will be able to accept these amendments.
- Meclisin bu değişiklikleri kabul edebileceğini umuyorum.
- We therefore propose such a definition, and we hope that this House can also accept our proposal.
- Bu nedenle böyle bir tanım öneriyoruz ve umuyoruz ki bu Meclis de önerimizi kabul eder.
- Mr Martínez, of course I shall convey the condolences and sympathy of this House through the appropriate channels.
- Bay Martínez elbette bu Meclis'in taziye ve sempatisini uygun kanallar aracılığıyla ileteceğim.
- There is ample proof of this in the statements made in this House a few months ago.
- Birkaç ay önce bu Mecliste yapılan açıklamalarda bunun bolca kanıtı var.
- I suspect that the House would regard that as rather a large chunk of the available funds.
- Meclis'in bunu mevcut fonların oldukça büyük bir kısmı olarak göreceğinden şüpheleniyorum.
- Parliament's previous compromise was accepted by an absolute majority of this House.
- Parlamento'nun bir önceki uzlaşısı bu Meclis'in mutlak çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
- I would like to draw the attention of the House to the Global Health Fund that has been established.
- Meclisin dikkatini kurulmuş olan Küresel Sağlık Fonuna çekmek istiyorum.
- We often hear in this House and other establishments about the idea of lifelong learning.
- Bu Meclis'te ve diğer kurumlarda yaşam boyu öğrenme fikrini sık sık duyuyoruz.
- There are some people in this House who seem to think that the requirements are somehow a pushover.
- Bu Mecliste, gerekliliklerin bir şekilde çantada keklik olduğunu düşünen bazı kişiler var.
- Despite that, this House will most probably accept this report.
- Buna rağmen bu Meclis büyük olasılıkla bu raporu kabul edecektir.
- I hope the House will feel able to support this report.
- Meclis'in bu raporu destekleyebileceğini umuyorum.
- It appears that Doha has sounded the alarm bells here in this House.
- Görünen o ki Doha, bu Mecliste alarm zillerini çaldırdı.
- Unfortunately, this view is shared by many here in this House.
- Ne yazık ki, bu görüş bu Meclisteki pek çok kişi tarafından paylaşılmaktadır.
- Naturally I will not take up any more of the time of the House than is absolutely necessary.
- Doğal olarak, Meclis'in zamanını gereğinden fazla almayacağım.
- I sense that there is some reluctance to fully involve this House in the Northern Dimension.
- Bu Meclis'in Kuzey Boyutuna tam olarak dahil olma konusunda bazı isteksizlikler olduğunu hissediyorum.
- The application of these guidelines is of course voluntary, and this House supports that.
- Bu kuralların uygulanması elbette gönüllülük esasına dayanmaktadır ve bu Meclis de bunu desteklemektedir.
- They will also be supplemented by an oral amendment which I hope the House will support.
- Ayrıca Meclisin destekleyeceğini umduğum sözlü bir değişiklikle de desteklenecektir.
- I would not presume to lecture the House on the many objectives contained in existing and draft treaties.
- Mevcut ve taslak antlaşmalarda yer alan pek çok hedef konusunda Meclis'e ders vermeye cüret edemem.
- This point may be of some interest to the House.
- Bu husus Meclis'in ilgisini çekebilir.
- If there is, we have generated it in this House in the past year.
- Eğer varsa, bunu geçtiğimiz yıl bu Meclis'te ürettik.
- The fact that this is still a women's issue is, I am sad to say, borne out by this House today.
- Bunun hala bir kadın sorunu olduğu gerçeği, üzülerek söylüyorum ki, bugün bu Meclis tarafından da ortaya konmuştur.
- This is a truly awful tragedy, and I wanted to express the feelings of this House by sending our condolences.
- Bu gerçekten korkunç bir trajedi ve taziyelerimizi ileterek bu Meclisin duygularını ifade etmek istedim.
- People from all quarters of this House were involved.
- Bu Meclis'in her kesiminden insanlar bu işe dahil oldu.
- We hope that these amendments will meet with the approval of the House.
- Bu değişikliklerin Meclis'in onayını alacağını umuyoruz.
- I want to raise an issue on the floor of the House which I am sure will be welcomed.
- Meclis kürsüsünden, memnuniyetle karşılanacağından emin olduğum bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
- To get to where we are today has required a massive input from Members of this House.
- Bugün bulunduğumuz noktaya gelebilmek için bu Meclisin Üyelerinin büyük katkısı gerekmiştir.
- Which are the countries that have so far transposed the directives voted on in this House?
- Şu ana kadar bu Mecliste oylanan direktifleri iç hukuka aktaran ülkeler hangileridir?
- Let us send out a signal and endorse this report by a broad majority in this House.
- Bir sinyal gönderelim ve bu raporu bu Mecliste büyük bir çoğunlukla onaylayalım.
- Therefore, we must ask ourselves now, in this House, whether Europe did everything possible.
- Dolayısıyla şimdi bu Mecliste kendimize Avrupa'nın mümkün olan her şeyi yapıp yapmadığını sormalıyız.
- There are two messages coming from this House today.
- Bugün bu Meclisten gelen iki mesaj var.
- It is for this proposal that I ask for the House's support.
- İşte bu teklif için Meclis'in desteğini istiyorum.
- The federalists in this House are clapping their hands with glee, as they themselves will obtain more influence.
- Bu Meclisteki federalistler, kendileri daha fazla nüfuz elde edecekleri için sevinçle el çırpıyorlar.
- So that is very relevant to us in this House too.
- Bu da bu Meclis'te bizi çok yakından ilgilendiriyor.
- That is one of the objectives of this House, and especially of its Committee on Petitions.
- Bu Meclis'in ve özellikle de Dilekçe Komisyonu'nun amaçlarından biri de budur.
- The regime recently snubbed a delegation of MEPs from this House from entering the occupied territory.
- Rejim kısa bir süre önce bu Meclisten bir milletvekili heyetinin işgal altındaki bölgeye girmesine izin vermedi.
- As does the overwhelming majority of the House.
- Tıpkı Meclis'in ezici çoğunluğu gibi.
- This House is uniquely well-placed to lead the politics of the transformation towards an enlarged Europe.
- Bu Meclis, genişlemiş bir Avrupa'ya doğru yaşanan dönüşümün siyasetine öncülük etmek için eşsiz bir konuma sahiptir.
- Perhaps in future every Member of this House could explain exactly which hat they are wearing when they address us.
- Belki de gelecekte bu Meclisin her Üyesi bize hitap ederken tam olarak hangi tutumu desteklediğini açıklayabilir.
- Liberal Democrats in this House welcome the Morillon report as an important contribution to this process.
- Bu Meclisteki Liberal Demokratlar Morillon raporunu bu sürece önemli bir katkı olarak memnuniyetle karşılamaktadır.
- I did this in response to a number of requests, including, moreover, a significant number from this House.
- Bunu, bu Meclisten gelen önemli sayıdaki talep de dahil olmak üzere, bir dizi talebe yanıt olarak yaptım.
- Mr Fischler says that he always comes to the House when asked.
- Bay Fischler, istendiğinde her zaman Meclis'e geldiğini söylüyor.
- This House is divided into three distinct camps on this issue.
- Bu Meclis bu konuda üç ayrı kampa bölünmüştür.
- This has always been the position of this House and also our group.
- Bu her zaman bu Meclisin ve aynı zamanda grubumuzun tutumu olmuştur.
- From where I sit it is like the radar screen is lighting up all over the House.
- Oturduğum yerden sanki radar ekranı Meclis'in her yerinde yanıyor gibi.
- He is not here in the House at the moment, but I shall tell him exactly what you have said.
- Şu anda Mecliste değil ama söylediklerinizi kendisine aynen aktaracağım.
- So I warn against using sham conflicts to bring about such a situation in this House.
- Bu nedenle, bu Mecliste böyle bir duruma yol açmak için sahte çatışmaların kullanılmasına karşı uyarıyorum.
- I thank the minister and former member of this House.
- Bakana ve bu Meclisin eski üyesine teşekkür ediyorum.
- The broad framework for that is agreed across this House.
- Bunun geniş çerçevesi bu Meclis tarafından kabul edilmiştir.
- Pooling our resources is an ideal proposal on the part of this House.
- Kaynaklarımızın bir havuzda toplanması bu Meclis açısından ideal bir öneridir.
- When we have considered that assessment I believe all Members of this House would want the report to be published.
- Bu değerlendirmeyi dikkate aldığımızda bu Meclisin tüm Üyelerinin raporun yayınlanmasını isteyeceğine inanıyorum.
- Incidentally, thus far, the Commission has had no say on the matter in this House either.
- Bu arada, şu ana kadar Komisyon'un da bu Meclis'te konuyla ilgili söz hakkı olmadı.
- The House has received a proposed regulation on the freezing of assets.
- Meclis, mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin bir yönetmelik teklifi almıştır.
- It is important that this House accepts the Costa Neves strategy in the field of payment appropriations.
- Bu Meclisin ödeme ödenekleri alanında Costa Neves stratejisini kabul etmesi önemlidir.
- Needless to say, we are aware in this House of the pressure of the United States and also of a number of Member States.
- Söylemeye gerek yok ki, bu Meclis'te Amerika Birleşik Devletleri'nin ve bazı Üye Devletlerin baskısının farkındayız.
- I hope that this House will support this approach.
- Umarım bu Meclis bu yaklaşımı destekleyecektir.
- Some Members of this House have a reflex anti-Americanism.
- Bu Meclisin bazı üyeleri Amerikan karşıtı bir reflekse sahiptir.
- The Amending Letter will be put before the House next week.
- Değişiklik Mektubu önümüzdeki hafta Meclise sunulacak.
- I also hope that we shall obtain wide support for the proposals here in the House.
- Ayrıca burada, Mecliste teklifler için geniş destek alacağımızı umuyorum.
- I would ask the House to reject both these amendments this evening.
- Meclis'ten bu akşam bu iki değişikliği de reddetmesini rica ediyorum.
- He knows he is always welcome in this House.
- Bu Mecliste her zaman hoş karşılanacağını biliyor.
- May I assure you and the rest of the House that your comments will be passed on to the Bureau verbatim.
- Sizi ve Meclis'in geri kalanını temin ederim ki yorumlarınız kelimesi kelimesine Büro'ya iletilecektir.
- I wanted to say that in this House.
- Bunu bu Mecliste söylemek istedim.
- Moreover, the House is half-full today.
- Üstelik bugün Meclis'in yarısı dolu.
- The constitution will certainly contain things that we in this House would have preferred differently.
- Anayasa kesinlikle bu Meclis'te farklı olmasını tercih edeceğimiz hususları içerecektir.
- I ask the whole House to support these amendments.
- Tüm Meclisin bu değişiklikleri desteklemesini rica ediyorum.
- I hope the House will give an emphatic welcome in the vote tomorrow.
- Meclisin yarınki oylamada güçlü bir karşılama yapacağını umuyorum.
- The House will recall his four years as President of the European Commission.
- Meclis, Avrupa Komisyonu Başkanı olarak geçirdiği dört yılı hatırlayacak.
- I should like to point out to the House that the Portuguese version has already been corrected.
- Meclis'e Portekiz versiyonunun zaten düzeltilmiş olduğunu belirtmek isterim.
- What can be done in many of these cases is what I have stated in this House on behalf of the Council.
- Bu tür vakaların birçoğunda yapılabilecek şey, Konsey adına bu Meclis'te ifade ettiğim şeydir.
- Will we have to wait another decade for them to come back to this House to say the same things time and time again?
- Aynı şeyleri tekrar tekrar söylemek üzere bu Meclise gelmeleri için bir on yıl daha beklemek zorunda mı kalacağız?
- It is always encouraging to see the enthusiasm and energy Members of this House devote to that cause.
- Bu Meclisin üyelerinin bu amaca yönelik şevk ve enerjilerini görmek her zaman cesaret vericidir.
- So if she has any lectures to offer they are best contained within this House.
- Kendisinin verebileceği herhangi bir öğüt varsa bunu en iyi bu Meclis'te verebilir.
- I hope the House will think very closely before supporting that amendment.
- Meclis'in bu değişikliği desteklemeden önce çok iyi düşüneceğini umuyorum.
- I believe that this House stands ready to play its part.
- İnanıyorum ki bu Meclis üzerine düşen görevi yerine getirmeye hazırdır.
- May I assure you and the rest of the House that your comments will be passed on to the Bureau verbatim.
- Sizi ve Meclis'in geri kalanını, yorumlarınızın Büro'ya kelimesi kelimesine aktarılacağı konusunda temin ederim.
- I will continue to listen carefully to both sides in this House on this issue.
- Bu konuda Meclis'teki her iki tarafı da dikkatle dinlemeye devam edeceğim.
- He served in the House for twelve years.
- Meclis'te on iki yıl görev yaptı.
- The House voted thirty-three times.
- Meclis otuz üç kez oylama yaptı.
Show More (814)
|
