| 1 |
irritate |
rahatsız etmek |
v. |
|
- The answer irritated me.
- Cevap beni rahatsız etti.
- What kind of things does Tom do that irritate you?
- Tom seni rahatsız eden ne tarz şeyler yapıyor?
- Her way of speaking irritates us.
- Konuşma tarzı bizi rahatsız ediyor.
- Irritating, isn't it?
- Rahatsız edici, değil mi?
- Flashy people irritate him.
- Gösterişli insanlar onu rahatsız eder.
- An accent can be either charming or irritating.
- Bir aksan büyüleyici veya rahatsız edici olabilir.
- Tom really irritates me.
- Tom beni gerçekten rahatsız ediyor.
- What kind of people irritate you?
- Ne tür insanlar seni rahatsız eder?
- Your patience irritates me.
- Sabrınız beni rahatsız ediyor.
- Doesn't it irritate you to see couples making out around town?
- Şehirde öpüşen çiftler görmek sizi rahatsız etmiyor mu?
- That's the most irritating thing about Tom.
- Bu Tom hakkında en rahatsız edici şey.
- That noise irritates me.
- Bu ses beni rahatsız ediyor.
- It irritates Tom when Mary leaves the cap off the toothpaste.
- Mary'nin diş macununun kapağını açık bırakması Tom'u rahatsız ediyor.
- I like her, but sometimes her sharp tongue irritates me so much.
- Ondan hoşlanıyorum ama bazen sivri dili beni çok rahatsız ediyor.
- What kind of things does Tom do that irritate you?
- Tom seni rahatsız edecek ne tür şeyler yapıyor?
- An accent can be either charming or irritating.
- Bir aksan büyüleyici ya da rahatsız edici olabilir.
- I am often irritated by her selfishness.
- Bencilliği beni sık sık rahatsız ediyor.
- That sound is irritating.
- Bu ses rahatsız edici.
- Sometimes you're so irritating.
- Sen bazen çok rahatsız edicisin.
- If someone irritates you, it is best not to react immediately.
- Biri sizi rahatsız ederse, hemen tepki vermemek en iyisidir.
- When she has a headache, the slightest noise irritates her.
- Onun bir baş ağrısı olduğunda, en ufak ses onu rahatsız eder.
- When she has a headache, the slightest noise irritates her.
- Başı ağrıdığında, en ufak bir ses onu rahatsız eder.
- I'm irritated by that noise.
- Bu gürültü beni rahatsız ediyor.
- What kind of things irritate you?
- Ne tür şeyler seni rahatsız eder?
- It's quite irritating.
- Bu oldukça rahatsız edici.
- Her constant complaining speech irritated me.
- Sürekli şikayet eden konuşması beni rahatsız etti.
- It irritates Mary when Tom leaves the toilet seat up.
- Tom'un klozet kapağını açık bırakması Mary'yi rahatsız ediyor.
- This sweater irritates my neck.
- Bu kazak boynumu rahatsız ediyor.
- Isn't that irritating?
- Rahatsız edici değil mi?
- The way he looked at me irritated me very much.
- Bana bakışları beni çok rahatsız etti.
- His incompetence began to irritate everyone.
- Beceriksizliği herkesi rahatsız etmeye başladı.
Show More (28)
|
| 2 |
irritate |
sinirlendirmek |
v. |
|
- What kind of things does Tom do that irritate you?
- Tom seni sinirlendiren ne tür şeyler yapar?
- What kind of people irritate you?
- Sizi ne tür insanlar sinirlendirir?
- Tom really irritates me.
- Tom beni sahiden sinirlendiriyor.
- Annoying people irritate me.
- Can sıkıcı insanlar beni sinirlendiriyor.
- If someone irritates you, it is best not to react immediately.
- Biri sizi sinirlendirirse en iyisi hemen tepki vermemek.
- Her way of speaking irritates us.
- Onun konuşma şekli bizi sinirlendiriyor.
- His incompetence began to irritate everyone.
- Onun beceriksizliği herkesi sinirlendirmeye başladı.
- Tom tried not to be irritated.
- Tom sinirlendirilmemeye çalıştı.
- Her constant complaining speech irritated me.
- Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- He really irritates me.
- Beni gerçekten sinirlendiriyor.
Show More (7)
|
| 3 |
irritate |
kızdırmak |
v. |
|
- What kind of things irritate you?
- Ne tür şeyler seni kızdırır?
- It irritates Tom when Mary leaves the cap off the toothpaste.
- Mary diş macununun kapağını açık bıraktığında, bu Tom'u kızdırıyor.
- It irritates Mary when Tom leaves the toilet seat up.
- Tom tuvaletin kapağını açık bıraktığında bu Mary'yi kızdırıyor.
- He really irritates me.
- O gerçekten beni kızdırıyor.
- The way he looked at me irritated me very much.
- Bana bakış şekli beni çok kızdırdı.
- Tom purposely wore his shirt inside out just to irritate Mary.
- Tom sadece Mary'yi kızdırmak için gömleğini kasıtlı olarak ters giydi.
- Tom purposely wore his shirt inside out just to irritate Mary.
- Tom sırf Mary'yi kızdırmak için gömleğini bilerek ters giydi.
Show More (4)
|
| 4 |
irritate |
tahriş etmek |
n. |
|
- Sunburn irritates the skin.
- Güneş yanığı deriyi tahriş eder.
- Sunburn irritates the skin.
- Güneş yanığı cildi tahriş eder.
Show More (-1)
|
