| 1 |
maiden |
kız |
n. |
|
- The two men competed for the young maiden's heart.
- İki adam genç kızın kalbi için yarıştı.
- When any pretty maiden came near the castle, she was changed into a bird, and the fairy put her into a cage, and hung her up in a chamber in the castle.
- Güzel bir kız şatoya yaklaştığında kuşa dönüşür, peri onu bir kafese koyar ve şatodaki bir odaya asarmış.
- At the noise, a window opened and a lovely maiden looked out.
- Gürültü üzerine bir pencere açıldı ve güzel bir kız dışarı baktı.
Show More (0)
|
| 2 |
maiden |
ilk |
adj. |
|
- You are to be congratulated on what I understand is your maiden speech in Parliament.
- Anladığım kadarıyla Parlamento'daki ilk konuşmanız için sizi tebrik etmek gerekir.
- As a new Member, I am pleased to be able to make my maiden speech here today, even though there has been a delay.
- Yeni bir Üye olarak gecikmeli de olsa bugün burada ilk konuşmamı yapmaktan memnuniyet duyuyorum.
Show More (-1)
|
| 3 |
maiden |
bakire |
adj. |
|
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel bakire kayanın tepesine oturdu ve güneş ışığında altın saçlarını taradı.
Show More (-2)
|
| 4 |
maiden |
genç kız |
n. |
|
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
Show More (-2)
|
