| 1 |
mate |
dost |
n. |
|
- What's a Luxembourger?' says my mate.
- "Lüksemburglu nedir?" diye soruyor dostum.
- Mate, I had this whole massive bedroom to myself.
- Dostum, bu devasa yatak odasının tamamı bana kalmıştı.
- Mate, I had this whole massive bedroom to myself.
- Dostum, bu kocaman yatak odası bana aitti.
- Mate, I had this whole massive bedroom to myself.
- Dostum, kendime ait kocaman bir yatak odam vardı.
- You left us, mate.
- Sen bizi terk ettin, dostum.
- I don't even know what you are called, mate.
- Sana ne dendiğini bile bilmiyorum, dostum.
- You left us, mate.
- Bizi terk ettin, dostum.
- Great bait, mate, I rate eight out of eight.
- Büyük yem, dostum, sekizde sekiz veriyorum.
- Great bait, mate, I rate eight out of eight.
- Harika yem, dostum, sekiz üzerinden sekiz veriyorum.
Show More (6)
|
| 2 |
mate |
arkadaş |
n. |
|
- If I ax my mates back home where they come from, they would say Devon.
- Eğer arkadaşlarıma nereden geldiklerini sorsaydım, Devon derlerdi.
- What I really needed was to spend a bit of time with my best mates Tom and Mary, who I've known for ages.
- Asıl ihtiyacım olan şey, yıllardır tanıdığım en iyi arkadaşlarım Tom ve Mary ile biraz zaman geçirmekti.
- He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
- Tom ve arkadaşları bir bar gezintisine çıktılar ve hepsi oldukça sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
- Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- He is my working mate.
- O benim çalışma arkadaşım.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom, hayat arkadaşı Mary ile yirmi altı yaşında tanıştı.
Show More (5)
|
| 3 |
mate |
eş |
n. |
|
- The medicine man lived alone, even without a mate, on the edge of the village.
- Büyücü doktor, köyün kenarında eşi olmadan bile tek başına yaşardı.
- The woodpecker is feeding its mate.
- Ağaçkakan, eşini besliyor.
- The woodpecker is feeding its mate.
- Ağaçkakan eşini besliyor.
- They want to choose their mates by their own will.
- Eşlerini kendi iradeleriyle seçmek istiyorlar.
- Where is the mate to this sock?
- Bu çorabın eşi nerede?
Show More (2)
|
| 4 |
mate |
çiftleşmek |
v. |
|
- The noise makes it difficult for the whales to orient themselves, form herds, mate and find food.
- Gürültü, balinaların yönlerini bulmalarını, sürü oluşturmalarını, çiftleşmelerini ve yiyecek bulmalarını zorlaştırır.
- Yet, apparently they prefer to mate with one another.
- Yine de görünüşe göre birbirleriyle çiftleşmeyi tercih ediyorlar.
- Male octopuses die a few months after mating.
- Erkek ahtapotlar çiftleştikten birkaç ay sonra ölür.
- Male octopuses die a few months after mating.
- Erkek ahtapotlar çiftleşmeden birkaç ay sonra ölürler.
Show More (1)
|
| 5 |
mate |
mate |
n. |
|
- Yerba mate became a hit in Korea.
- Yerba mate Kore'de hit oldu.
- Tom won the game with Scholar's Mate.
- Tom, Scholar's Mate ile oyunu kazandı.
- Yerba mate became a hit in Korea.
- Yerba Mate, Kore'de bir hit oldu.
Show More (0)
|
| 6 |
mate |
mat |
n. |
|
- Tom sacrificed his rook to avoid mate.
- Tom mat olmamak için kalesini feda etti.
Show More (-2)
|
