|
- The European Union has the means to intervene, if it chooses to do so.
- Avrupa Birliği, eğer isterse müdahale etme imkânına sahiptir.
- For what purposes do we mean to use our cooperation?
- İşbirliğimizi hangi amaçlar için kullanmak istiyoruz?
- The President meant to say that he now declares this amendment admissible.
- Başkan, bu değişikliğin kabul edilebilir olduğunu beyan ettiğini söylemek istemiştir.
- The President meant to say that he now declares this amendment admissible.
- Başkan şimdi bu değişikliği kabul edilebilir ilan ettiğini söylemek istemiştir.
- If the European Union wishes to exist, it must be given the means to do so.
- Eğer Avrupa Birliği var olmak istiyorsa, bunu yapabilmesi için gerekli imkânlar kendisine sağlanmalıdır.
- The report tips towards a similar kind of intolerant fundamentalism to that which it means to fight.
- Rapor, mücadele etmek istediği hoşgörüsüz köktendinciliğin bir benzerine işaret etmektedir.
- So if we wish to allocate financial means to an agency in future, we have to take those means away from another agency.
- Dolayısıyla gelecekte bir kuruma mali kaynak tahsis etmek istiyorsak bu kaynakları başka bir kurumdan almamız gerekir.
- If we do not want war, if we do not have the means to wage war, then we should not sound a warlike note.
- Eğer savaş istemiyorsak, eğer savaş çıkaracak araçlara sahip değilsek, o zaman savaş çığırtkanlığı yapmamalıyız.
- I would emphasise that emergency vaccination is meant to help prevent foot and mouth disease from spreading.
- Acil aşılamanın şap hastalığının yayılmasını önlemeye yardımcı olmak için yapıldığını vurgulamak isterim.
- The proposal for a directive that the Commission submitted to us is meant to be cast into a legislative text.
- Komisyon'un bize sunduğu yönerge önerisi, bir yasama metnine dönüştürülmek istenmektedir.
- I didn't mean to insult her hairdo, it just came out!
- Saç modeline hakaret etmek istememiştim, ağzımdan çıkıverdi!
- I didn't mean to insult her hairdo, but everything I said just came out wrong.
- Saç modeline hakaret etmek istememiştim, ama söylediğim her şey yanlış çıktı.
- Tom meant to tell Mary about the party.
- Tom Mary'ye partiden bahsetmek istedi.
- Tom didn't mean to step on Mary's toes.
- Tom, Mary'nin ayak parmaklarına basmak istemedi.
- Tom didn't mean to make Mary angry.
- Tom, Mary'yi kızdırmak istemedi.
- Tom didn't mean to insult anybody.
- Tom kimseye hakaret etmek istemedi.
- I didn't mean to make a scene.
- Ben olay çıkarmak istemedim.
- I didn't mean to interrupt your conversation.
- Sohbetinizi bölmek istemedim.
- I never meant to put you in any danger.
- Seni asla tehlikeye atmak istemedim.
- I never meant to get your hopes up.
- Asla seni umutlandırmak istemedim.
- The boy spilled the ink, but he didn't mean to.
- Çocuk mürekkebi döktü ama böyle olsun istemedi.
- I didn't mean to wake him up.
- Onu uyandırmak istemedim.
- I always meant to give this back to you.
- Her zaman bunu sana geri vermek istedim.
- I meant to call Tom.
- Tom'u aramak istedim.
- I meant to call you.
- Seni aramak istedim.
- I didn't mean to hurt him.
- Ona zarar vermek istemedim.
- Maybe that's what Tom meant to do.
- Belki de Tom'un yapmak istediği buydu.
- I never meant to hurt you.
- Seni incitmek istemedim.
- I didn't mean to hurt anyone's feelings.
- Kimsenin duygularını incitmek istemedim.
- I didn't mean to imply anything.
- Bir şey ima etmek istemedim.
- Tom didn't mean to step on Mary's foot.
- Tom Mary'nin ayağına basmak istemedi.
- I didn't mean to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemedim.
- Mary says she did not mean to kill him.
- Mary onu öldürmek istemediğini söylüyor.
- I always meant to give this back to you.
- Bunu hep sana geri vermek istemiştim.
- I didn't mean to wake you up.
- Seni uyandırmak istemedim.
- I'm sorry, I didn't mean to scare you.
- Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim.
- I didn't mean to wake you.
- Seni uyandırmak istemedim.
- He didn't mean to hurt you.
- O seni incitmek istemiyordu.
- Sorry, I didn't mean to interrupt.
- Özür dilerim, bölmek istemedim.
- I didn't mean to step on any toes.
- Birinin damarına basmak istemedim.
- I didn't mean to wake her up.
- Onu uyandırmak istemedim.
- Sorry, I didn't mean to scare you.
- Üzgünüm, seni korkutmak istememiştim.
- I didn't mean to intrude.
- İzinsiz girmek istemedim.
- I meant to give these to you.
- Bunları sana vermek istemiştim.
- I think that Tom didn't mean to do that.
- Bence Tom bunu yapmak istemedi.
- I didn't mean to interrupt your conversation.
- Konuşmanızı bölmek istemedim.
- I didn't mean to confuse him.
- Kafasını karıştırmak istememiştim.
- I didn't mean to yell.
- Ben bağırmak istemedim.
- I didn't mean to offend you.
- Seni kırmak istemedim.
- I didn't mean to insult you.
- Seni aşağılamak istememiştim.
- Tom didn't mean to hurt Mary.
- Tom, Mary'yi incitmek istemedi.
- I didn't mean to hurt you.
- Seni incitmek istemedim.
- Tom didn't mean to shoot anybody.
- Tom kimseyi vurmak istememişti.
- Fadil didn't mean to shoot someone.
- Fadıl birini vurmak istemedi.
- I didn't mean to deceive you like this.
- Seni bu şekilde aldatmak istemedim.
- I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
- Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
- I didn't mean to scare Tom.
- Tom'u korkutmak istememiştim.
- I meant to call.
- Aramak istedim.
- Kim means to be a diplomat in the future.
- Kim, ileride diplomat olmak istiyor.
- Do you mean to go?
- Gitmek mi istiyorsun?
- I'm sure that Tom didn't mean to be disrespectful.
- Tom'un saygısızlık etmek istemediğine eminim.
- I didn't mean to snap at you.
- Seni terslemek istememiştim.
- I only meant to scare him.
- Sadece onu korkutmak istedim.
- I didn't mean to step on your foot.
- Ayağınıza basmak istememiştim.
- We didn't mean to disparage our contenders.
- Rakiplerimizi kötülemek istemedik.
- Tom insisted that he didn't mean to say that Mary was ugly.
- Tom Mary'nin çirkin olduğunu söylemek istemediğinde ısrar etti.
- I didn't mean to keep it secret.
- Sır olarak saklamak istememiştim.
- I didn't mean to step on any toes.
- Kimseyi gücendirmek istememiştim.
- You mean to say that you know the answer?
- Cevabı bildiğini mi söylemek istiyorsun?
- I didn't mean to deceive you like this.
- Seni bu şekilde kandırmak istememiştim.
- I didn't mean to startle you.
- Seni korkutmak istememiştim.
- Tom never meant to hurt Mary.
- Tom asla Mary'yi incitmek istemedi.
- Sorry, I didn't mean to interrupt you.
- Üzgünüm, sözünüzü kesmek istemedim.
- I only meant to scare them.
- Sadece onları korkutmak istedim.
- I'm sure that Tom didn't mean to hurt you.
- Tom'un seni incitmek istemediğinden eminim.
- I didn't mean to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
- I didn't mean to be inconsiderate.
- Düşüncesiz olmak istemedim.
- I've been meaning to read this book.
- Bu kitabı okumak istiyordum.
- I never meant to do that.
- Bunu asla yapmak istemedim.
- I never meant to hurt any of you.
- Hiçbirinizi incitmek istemedim.
- I didn't mean to make you uncomfortable.
- Sizi rahatsız etmek istemedim.
- We didn't mean to intrude.
- Biz izinsiz girmek istemedik.
- I swear all I meant to do was to threaten Tom.
- Tüm yapmak istediğimin Tom'u tehdit etmek olduğuna yemin ederim.
- I don't mean to be unsociable, but I'm tired.
- Asosyal olmak istemiyorum ama yoruldum.
- Tom didn't mean to say what he said.
- Tom söylediği şeyi söylemek istemedi.
- I don't mean to nag you.
- Başının etini yemek istemem.
- The boy spilled the ink, but he didn't mean to.
- Çocuk mürekkebi döktü ama bunu isteyerek yapmadı.
- Tom didn't mean to shoot anyone.
- Tom kimseyi vurmak istememişti.
- I didn't mean to interrupt.
- Bölmek istememiştim.
- It's not what I meant to say.
- Söylemek istediğim şey bu değildi.
- I don't mean to be selfish.
- Ben bencil olmak istemiyorum.
- I only meant to scare her.
- Sadece onu korkutmak istemiştim.
- I don't mean to be unsociable, but I'm tired.
- Çekingen olmak istemem ama yorgunum.
- I didn't mean to offend them.
- Onları gücendirmek istemedim.
- I didn't mean to do it.
- Bunu yapmak istemedim.
- I've been meaning to tell you.
- Sana söylemek istiyordum.
- It was clear what he meant to do.
- Ne yapmak istediği belliydi.
- I'm sorry, I didn't mean to startle you.
- Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim.
- I didn't mean to spook you.
- Seni korkutmak istemedim.
- I never meant to get your hopes up.
- Seni hiç umutlandırmak istememiştim.
Show More (97)
|
