1 |
mild |
ılıman (iklim) |
adj. |
|
- My grandparents moved south, where the climate is mild.
- Anneannem ve dedem iklimin ılıman olduğu güney bölgelere taşındı.
- For three years we had bizarrely cold summers and mild winters.
- Üç yıl boyunca acayip soğuk yazlar ve ılıman kışlar geçirdik.
- For three years we had bizarrely cold summers and mild winters.
- Üç yıl boyunca tuhaf bir şekilde soğuk yazlar ve ılıman kışlar yaşadık.
- For three years we had bizarrely cold summers and mild winters.
- Üç yıl boyunca acayip soğuk yazlar ve ılıman kışlar yaşadık.
- That country has a mild climate.
- O ülkenin ılıman bir iklimi vardır.
- It was an unusually mild winter.
- Alışılmadık derecede ılıman bir kıştı.
- The climate is mild in this country.
- Bu ülkede iklim ılımandır.
- This winter has been mild.
- Bu kış ılıman geçti.
- We are having a mild winter.
- Ilıman bir kış geçiriyoruz.
- The autumn was long and mild.
- Sonbahar uzun ve ılımandı.
- This country has a mild climate.
- Bu ülke ılıman bir iklime sahiptir.
- The climate here is mild.
- Buradaki iklim ılımandır.
- Enjoy the mild weather before the snow comes.
- Kar gelmeden önce ılıman havanın tadını çıkarın.
- This year's winter is very mild.
- Bu yıl kış çok ılıman geçiyor.
- We have a mild winter this year.
- Bu yıl ılıman bir kış geçiriyoruz.
- The climate here is mild.
- Buradaki iklim ılıman.
- Spring brings mild weather after the cold winter.
- Bahar soğuk kıştan sonra ılıman hava getirir.
- Generally speaking, the climate in England is mild.
- Genel olarak, İngiltere'de iklim ılımandır.
- In general, Japan has a mild climate.
- Genel olarak Japonya'nın ılıman bir iklimi vardır.
- We are having a mild winter.
- Biz ılıman bir kış geçiriyoruz.
- The climate here is mild.
- Burada iklim ılımandır.
- The climate's very mild.
- İklim çok ılıman.
- It was an unusually mild winter.
- Olağandışı bir şekilde ılıman bir kıştı.
- That country has a mild climate.
- O ülke, ılıman bir iklime sahiptir.
- Japan has a mild climate.
- Japonya'da ılıman bir iklim vardır.
- Japan has a mild climate.
- Japonya, ılıman bir iklime sahiptir.
- That country has a mild climate.
- O ülke ılıman bir iklime sahip.
- Generally speaking, the weather was mild last year.
- Genel anlamda, geçen yıl hava ılımandı.
- Recently we have had many mild days.
- Son zamanlarda birçok ılıman gün geçirdik.
- The climate of Japan is mild.
- Japonya'nın iklimi ılımandır.
- The weather here is very mild.
- Buradaki hava çok ılıman.
- Generally speaking, the climate of Japan is mild.
- Genel olarak Japonya'nın iklimi ılımandır.
- Generally speaking, the weather was mild last year.
- Genel olarak konuşursak, geçen yıl hava ılımandı.
- The climate of England isn't as mild as Japan, but in the summer, it's much cooler.
- İngiltere'nin iklimi Japonya kadar ılıman değil, ama yazın çok daha serin.
- The climate here is mild.
- Buranın iklimi ılıman.
- Since the climate here is very mild, it seldom snows here even in the winter.
- Burada iklim çok ılıman olduğu için kışın bile nadiren kar yağar.
- Japan has a mild climate.
- Japonya ılıman bir iklime sahiptir.
- This winter has been mild.
- Bu kış ılımandı.
- We're having a mild winter.
- Biz ılıman bir kış geçiriyoruz.
- Last winter was mild.
- Geçen kış ılımandı.
- The island has a mild climate.
- Adanın ılıman bir iklimi var.
- The weather here is very mild.
- Burada hava çok ılımandır.
- This is the mildest winter that we have ever experienced.
- Bu şimdiye kadar yaşadığımız en ılıman kış.
- The climate here is generally mild.
- Burada iklim genellikle ılımandır.
- In general, Japan has a mild climate.
- Genel olarak Japonya ılıman bir iklime sahiptir.
- We're having a mild winter.
- Ilıman bir kış geçiriyoruz.
- Spring brings mild weather after the cold winter.
- Bahar, soğuk kıştan sonra ılıman havayı getirir.
- The island has a mild climate.
- Ada ılıman bir iklime sahiptir.
Show More (45)
|
2 |
mild |
hafif |
adj. |
|
- He is at home with a mild case of the flu.
- Hafif bir grip vakası nedeniyle evinde.
- I felt a mild irritation from the vaccine.
- Aşıdan ötürü hafif bir tahriş hissettim.
- The first, which, relatively speaking, was the mildest, hit my own house.
- İlki, ki göreceli olarak en hafifiydi, kendi evimi vurdu.
- The punishment is therefore mild in relation to what has happened.
- Bu nedenle ceza, yaşananlara kıyasla hafiftir.
- The first, which, relatively speaking, was the mildest, hit my own house.
- İlki, ki bu göreceli olarak en hafifiydi, benim kendi evimi vurmuştur.
- People with mild hypomagnesemia may have no symptoms, but these can include.
- Hafif hipomagnezemisi olan kişilerde hiçbir belirti olmayabilir, ancak bu belirtiler şunları içerebilir.
- Indifference is the mildest form of intolerance.
- Kayıtsızlık, hoşgörüsüzlüğün en hafif şeklidir.
- Indifference is the mildest form of intolerance.
- Kayıtsızlık, hoşgörüsüzlüğün en hafif biçimidir.
- Taiwanese food is milder than Indian food.
- Tayvan yemekleri Hint yemeklerinden daha hafiftir.
- The climate here is milder than that of England.
- Burada iklim İngiltere'ninkinden daha hafif.
- It was very mild!
- Çok hafifti!
- It was very mild!
- Çok hafif oldu!
- This is the mildest winter that we have ever experienced.
- Bu şimdiye kadar yaşadığımız en hafif kış.
- Taiwanese food is milder than Indian food.
- Tayvan yemeği, Hint yemeğinden daha hafiftir.
- She spoke in mild accents.
- Hafif aksanla konuşurdu.
Show More (12)
|
3 |
mild |
yumuşak |
adj. |
|
- Generally speaking, the climate of Japan is mild.
- Genelde Japonya iklimi yumuşaktır.
- This winter has been mild.
- Bu kış yumuşak geçti.
- Generally speaking, the climate in England is mild.
- Genelde, İngiltere'de iklim yumuşaktır.
- We're having a mild winter.
- Yumuşak bir kış geçiriyoruz.
- This winter has been mild.
- Bu kış yumuşaktı.
- The climate of England is milder than that of Scotland.
- İngiltere'nin iklimi İskoçya'nınkinden daha yumuşaktır.
- He has a mild nature.
- Yumuşak bir doğası var.
- He has a mild nature.
- Yumuşak tabiatlı bir insandır.
- He has a mild nature.
- Yumuşak bir tabiatı vardır.
- Since the climate here is very mild, it seldom snows here even in the winter.
- Buradaki iklim çok yumuşak olduğu için burada kışın bile nadiren kar yağar.
Show More (7)
|
4 |
mild |
ılımlı |
adj. |
|
- Her presentation received only mild criticism.
- Sunumuna yalnızca ılımlı eleştiriler geldi.
- The residents organized a mild protest.
- Mahalle sakinleri ılımlı bir protesto düzenledi.
- After three years of mild recession, almost all the States need to address the problem of dwindling resources.
- Üç yıllık ılımlı durgunluğun ardından neredeyse tüm Devletlerin azalan kaynaklar sorununu ele alması gerekiyor.
- If his support cannot be strong, it can at least be mild!
- Eğer desteği güçlü olamıyorsa, en azından ılımlı olabilir!
- He has a mild nature.
- Onun ılımlı bir doğası var.
- We had a mild winter last year.
- Geçen yıl ılımlı bir kış geçirdik.
Show More (3)
|
5 |
mild |
ılık |
adj. |
|
- We had a mild winter last year.
- Bu yıl ılık bir kış geçirdik.
- Last winter was mild.
- Geçen kış ılıktı.
Show More (-1)
|
6 |
mild |
hafif yapılı |
adj. |
|
- I use a mild moisturizer for my sensitive skin.
- Hassas cildim için hafif yapılı bir nemlendirici kullanıyorum.
Show More (-2)
|
7 |
mild |
az acılı |
adj. |
|
- I used a mild pepper on this pizza, but that one is extra hot.
- Bu pizzada az acılı bir biber kullandım ama bu ekstra acıymış.
Show More (-2)
|
8 |
mild |
hafif etkili |
adj. |
|
- I took a mild muscle relaxant for my neck.
- Boynum için hafif etkili bir kas gevşetici aldım.
Show More (-2)
|
9 |
mild |
nazik |
adj. |
|
- The librarian had a mild manner by nature.
- Kütüphanecinin doğası gereği nazik bir tavrı vardı.
Show More (-2)
|