1 |
minor |
küçük |
adj. |
|
- I have noticed that there are not just a few minor linguistic errors.
- Sadece birkaç küçük dil hatası olmadığını fark ettim.
- I still have two minor observations to make.
- Hala yapmam gereken iki küçük gözlemim var.
- Two minor drafting errors have crept in here.
- Burada iki küçük yazım hatası var.
- I will take these two adjectives as the basis for a number of minor points for reflection.
- Bu iki sıfatı, üzerinde düşünülmesi gereken bazı küçük noktalar için temel olarak alacağım.
- In this report I touch on two particular issues which may be seen as minor but are important.
- Bu raporda küçük görülebilecek ancak önemli olan iki konuya değineceğim.
- We must avoid focusing on minor difficulties arising, because we have many major problems to deal with.
- Ortaya çıkan küçük zorluklara odaklanmaktan kaçınmalıyız, çünkü uğraşmamız gereken çok büyük sorunlar var.
- I should like to add two minor observations regarding this resolution.
- Bu karara ilişkin iki küçük gözlemimi de eklemek isterim.
- Secondly, a minor change is also needed in paragraph 19 in the verb tenses.
- İkinci olarak 19. paragrafta fiil zamanlarında da küçük bir değişiklik yapılması gerekmektedir.
- Thirdly, I included in Article 3 punishable offences which are now mentioned in the annex, with two minor changes.
- Üçüncü olarak, Madde 3'e, şimdi ekte belirtilen cezalandırılabilir suçları iki küçük değişiklikle dahil ettim.
- These are the two minor reservations that I should like to voice on behalf of the Commission.
- Bunlar, Komisyon adına dile getirmek istediğim iki küçük çekince.
- Minor disruptions that are viewed as unimportant in the individual Member States need not be made punishable by the EU.
- Münferit Üye Devletlerde önemsiz olarak görülen küçük aksaklıkların AB tarafından cezalandırılmasına gerek yoktur.
- The contribution that Europe can make, that we can make, is only minor on the political front, I am sorry to say.
- Avrupa'nın yapabileceği, bizim yapabileceğimiz katkı, üzülerek söylemeliyim ki, sadece siyasi cephede küçüktür.
- This objective surely outweighs other minor or contrived objections to Nice.
- Bu hedef, Nice'e yönelik diğer küçük ya da yapmacık itirazlardan kesinlikle daha ağır basmaktadır.
- Minor disruptions that are viewed as unimportant in the individual Member States need not be made punishable by the EU.
- Tek tek Üye Devletlerde önemsiz görülen küçük aksaklıkların AB tarafından cezalandırılmasına gerek yoktur.
- Very minor reforms take place, but these are not enough.
- Çok küçük reformlar yapıldı ancak bunlar yeterli değil.
- This is my minor criticism of the document we have voted on.
- Bu benim oyladığımız belgeye yönelik küçük bir eleştirim.
- That is an extremely minor oral amendment, and I know that the rapporteur is in agreement with this.
- Bu son derece küçük bir sözlü değişikliktir ve raportörün de buna katıldığını biliyorum.
- And where the protection of minors and human dignity are concerned, we cannot be alert enough.
- Ve küçük yaştakilerin korunması ve insan onuru söz konusu olduğunda, ne kadar uyanık olsak azdır.
- He is right about that minor addition.
- Bu küçük ekleme konusunda haklı.
- In terms of food aid, we are currently a relatively minor donor.
- Gıda yardımı açısından şu anda nispeten küçük ölçekli bir donör konumundayız.
- In terms of food aid, we are currently a relatively minor donor.
- Gıda yardımı açısından şu anda nispeten küçük bir donör konumundayız.
- The contribution that Europe can make, that we can make, is only minor on the political front, I am sorry to say.
- Avrupa'nın yapabileceği, yani bizim yapabileceğimiz katkı, üzülerek söylüyorum ki, siyasi cephede çok küçüktür.
- I should like to raise a minor point, namely that of the interpreting.
- Küçük bir noktaya, yani yorumlama konusuna değinmek istiyorum.
- Finally, the energy policy was a minor failure on the part of the Swedish presidency.
- Son olarak enerji politikası İsveç dönem başkanlığı açısından küçük bir başarısızlık olmuştur.
- The world economy has been experiencing a minor recession for the past three years.
- Dünya ekonomisi son üç yıldır küçük çaplı bir durgunluk yaşamaktadır.
- These are not minor issues.
- Bunlar küçük meseleler değil.
- This might appear to be a minor issue, almost a routine matter.
- Bu küçük bir sorun, neredeyse rutin bir mesele gibi görünebilir.
- This would, however, be of minor importance and the resulting rights would be limited.
- Ancak bu, küçük bir öneme sahip olacak ve ortaya çıkan haklar sınırlı olacaktır.
- In short, with the exception of a few minor changes, we can endorse this resolution.
- Kısacası birkaç küçük değişiklik dışında bu kararı onaylayabiliriz.
- That is why I have tabled a minor amendment to paragraph 7.
- Bu nedenle 7. paragrafta küçük bir değişiklik önergesi verdim.
- There was a minor incident yesterday involving myself and the Presidency of the sitting.
- Dün şahsım ve Meclis Başkanlığı'nın karıştığı küçük bir olay yaşandı.
- I do have two minor criticisms I would like to make.
- Yapmak istediğim iki küçük eleştiri var.
- There is only one minor area where I am unable to respond positively.
- Olumlu yanıt veremediğim sadece küçük bir alan var.
- We are actually talking about what are minor issues in the global picture of things.
- Biz aslında küresel resimdeki küçük meselelerden bahsediyoruz.
- We would like to add two minor amendments designed to clarify the text rather than change the content.
- İçeriğini değiştirmekten ziyade metne açıklık getirmek üzere tasarlanmış iki küçük değişiklik eklemek istiyoruz.
- This personality cannot result from minor moves.
- Bu kişilik küçük hamlelerden kaynaklanamaz.
- I would like to bring a few minor aspects to the fore.
- Birkaç küçük hususu ön plana çıkarmak istiyorum.
- I still have two minor observations to make.
- Yine de iki küçük gözlemim olacak.
- Our differences are really minor, but I will return to them.
- Farklılıklarımız gerçekten küçük ama onlara geri döneceğim.
- This might appear to be a minor issue, almost a routine matter.
- Bu küçük bir mesele, neredeyse rutin bir konu gibi görünebilir.
- There are four paragraphs in the report which require minor changes because of errors or difficulty in implementation.
- Raporda hatalar veya uygulama zorlukları nedeniyle küçük değişiklikler gerektiren dört paragraf bulunmaktadır.
- We would like to add two minor amendments designed to clarify the text rather than change the content.
- İçeriği değiştirmekten ziyade metni netleştirmeye yönelik iki küçük değişiklik eklemek istiyoruz.
- Even the most minor injuries can cause you to miss work.
- En küçük yaralanmalar bile işinizi kaçırmanıza neden olabilir.
- Even the most minor injuries can cause you to miss work.
- En küçük yaralanmalar bile işi kaçırmanıza sebep olabilir.
- Even the most minor injuries can cause you to miss work.
- En küçük yaralanmalar bile işe gelememenize neden olabilir.
- The experiment failed because of some minor faults.
- Deney bazı küçük hatalar yüzünden başarısız oldu.
- The experiment failed because of some minor faults.
- Bazı küçük hatalardan dolayı deney başarısız oldu.
- After a month or two, you won't remember such minor details.
- Bir veya iki ay sonra, bu tür küçük ayrıntıları hatırlamayacaksınız.
- Don't worry about the minor details.
- Küçük detaylar için endişelenme.
- You'll no longer remember such minor details after a month or two.
- Bir ya da iki ay sonra böyle küçük ayrıntıları artık hatırlamayacaksınız.
- Tom is a minor, isn't he?
- Tom küçük bir çocuk, değil mi?
- It's just a minor problem.
- Sadece küçük bir sorun.
- Tom had minor wounds.
- Tom'un küçük yaraları vardı.
- Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
- Yazınız fena değildi ama birkaç küçük sorunum var.
- He played a minor part in the play.
- O, oyunda küçük bir bölümü oynadı.
- Do not make a major problem out of a minor one.
- Küçük bir sorunu büyük bir sorun haline getirmeyin.
- It's a minor glitch.
- Küçük bir aksaklık.
- Kouji was lucky; his traffic accident left only a minor scratch on the side of his car.
- Kouji şanslıydı; geçirdiği trafik kazası arabasının yan tarafında sadece küçük bir çizik bıraktı.
- Tom suffered only minor injuries.
- Tom sadece küçük yaralar aldı.
- We sustained some minor damage.
- Küçük bir hasar aldık.
- This is a minor issue compared to our big national problems.
- Bu, büyük ulusal sorunlarımızla karşılaştırıldığında küçük bir mesele.
- It's not just a minor problem.
- Bu sadece küçük bir sorun değil.
- The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi küçük bir skandala neden oldu.
- In time, all these minor problems will be resolved.
- Zamanla bütün bu küçük sorunlar çözülecektir.
- He played a minor part in the play.
- Oyunda küçük bir rol oynadı.
- Tom overlooked a few minor details.
- Tom birkaç küçük ayrıntıyı gözden kaçırdı.
- Tom isn't a minor.
- Tom küçük değil.
- Without effective antibiotics, any surgery, even a minor one, could become fatal.
- Etkili antibiyotikler olmadan, herhangi bir ameliyat, küçük olanı bile, ölümcül olabilir.
- In time, all these minor problems will be resolved.
- Zamanla tüm bu küçük sorunlar çözülecektir.
- There is yet one minor blemish.
- Küçük bir kusur var.
- In the United States, you are a minor if you are under 18 years old.
- Amerika Birleşik Devletlerinde 18 yaşın altındaysanız küçüksünüzdür.
- We sustained some minor damage.
- Birkaç küçük hasar aldık.
- He is nothing but a minor composer.
- Küçük bir besteciden başka bir şey değil.
- It's only a minor setback.
- Bu sadece küçük bir başarısızlık.
- A couple of flights were delayed on account of a minor accident.
- Küçük bir kaza yüzünden birkaç uçuş ertelendi.
- He always worries about minor points.
- Her zaman küçük şeyler için endişelenir.
- The law prohibits minors from smoking.
- Kanun, yaşı küçük olanların sigara içmesini yasaklıyor.
- It's only a minor setback.
- Bu sadece küçük bir aksilik.
- Tom had a minor accident.
- Tom küçük bir kaza geçirdi.
- He is nothing but a minor composer.
- Sadece küçük bir bestecidir.
- I didn't know Tom was a minor.
- Tom'un bir küçük olduğunu bilmiyordum.
- Tom was involved in a minor accident.
- Tom küçük bir kazaya karıştı.
- He is nothing but a minor artist.
- O küçük bir sanatçıdan başka bir şey değil.
- Tom is still a minor, isn't he?
- Tom hâlâ küçük, değil mi?
- It's just a minor problem.
- Bu sadece küçük bir sorun.
- The differences were minor, so I ignored them.
- Farklılıklar küçüktü, bu yüzden onları göz ardı ettim.
- After a month or two, you won't remember such minor details.
- Bir ya da iki ay sonra böyle küçük ayrıntıları hatırlamayacaksınız.
- In Germany you're a minor if you're younger than 18 years old.
- Almanya'da 18 yaşından küçükseniz reşit değilsinizdir.
- Tom said it was a minor problem.
- Tom bunun küçük bir sorun olduğunu söyledi.
- It's not just a minor problem.
- Sadece küçük bir sorun değil.
- It's a minor problem.
- Bu küçük bir problem.
- Some couples argue over minor issues.
- Bazı çiftler küçük meseleler yüzünden tartışırlar.
- Sometimes even minor errors can lead to serious accidents.
- Bazen küçük hatalar bile ciddi kazalara yol açabilir.
- Tom has had a minor accident.
- Tom küçük bir kaza geçirdi.
- It's only a minor misunderstanding.
- Sadece küçük bir yanlış anlaşılma.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın küçük noktalarda bile her taşın altına bakması ve çıkmazdan kurtulmak için aynı konu üzerinde ısrarla durması önemlidir.
- He is nothing but a minor artist.
- Küçük bir sanatçıdan başka bir şey değildir.
- The differences were minor, so I ignored them.
- Farklar küçüktü, bu yüzden onları görmezden geldim.
- Tom received minor injuries.
- Tom küçük yaralar aldı.
- He always troubles himself about minor things.
- Her zaman küçük şeyler için kendini rahatsız eder.
Show More (97)
|
2 |
minor |
reşit olmayan |
n. |
|
- This does not alter the fact that there is a real need for a special effort for victims who are minors.
- Bu durum, reşit olmayan mağdurlar için özel bir çabaya ihtiyaç duyulduğu gerçeğini değiştirmez.
- Lastly, the Commission has also launched various anti-doping measures, with particular reference to minors.
- Son olarak Komisyon, özellikle reşit olmayanlara yönelik olmak üzere çeşitli dopingle mücadele tedbirleri de almıştır.
- Minors are being used as child soldiers.
- Reşit olmayanlar çocuk asker olarak kullanılıyor.
- Firstly, there are some who would want this directive to apply immediately to minors too.
- İlk olarak, bu direktifin reşit olmayanlar için de derhal uygulanmasını isteyenler var.
- Similarly, we feel that minors must not be included in the common rules.
- Benzer şekilde reşit olmayanların ortak kurallara dahil edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
- Sami is not a minor anymore.
- Sami artık reşit olmayan biri değil.
- My favorite bar had its liquor license suspended for serving alcohol to minors.
- En sevdiğim barın içki ruhsatı reşit olmayanlara alkol servisi yaptığı için askıya alındı.
- You're under arrest for endangering the welfare of a minor.
- Reşit olmayan birinin refahını tehlikeye düşürdüğünüz için tutuklusunuz.
- I assume this is due to the fact that Tom is a minor.
- Bunun Tom'un reşit olmamasından kaynaklandığını varsayıyorum.
- Minors are drinking alcohol inside this bar.
- Reşit olmayanlar bu barda alkol içiyor.
- It is illegal to sell cigarettes to a minor.
- Reşit olmayan birine sigara satmak yasa dışıdır.
- I'm still a minor.
- Hala reşit olmayan biriyim.
- Because you're a minor, you can't enter.
- Reşit olmadığın için giriş yapamazsın.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
- Tom'un çalıştığı bar, reşit olmayanlara alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- Since you're a minor, you aren't allowed to enter.
- Reşit olmadığın için içeri giremezsin.
- I'm a minor.
- Reşit olmayan biriyim.
- The law prohibits minors from smoking.
- Kanun reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- The law prohibits minors from smoking.
- Kanun reşit olmayanları sigara içmekten men eder.
- Minors aren't allowed to enter.
- Reşit olmayanlar giremez.
- You're under arrest for endangering the welfare of a minor.
- Reşit olmayan birinin refahını tehlikeye atmaktan tutuklusunuz.
- Minors can't come in here.
- Reşit olmayanlar buraya giremez.
- I didn't know Tom was a minor.
- Tom'un reşit olmadığını bilmiyordum.
- The law prohibits minors from smoking.
- Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- A minor is dependent on his parents.
- Reşit olmayan biri ailesine bağımlıdır.
Show More (21)
|
3 |
minor |
küçük |
n. |
|
- They sentence to death minors, the mentally handicapped, blacks, Hispanics; in short, the poorest people.
- Küçükleri, zihinsel engellileri, siyahları, Hispanikleri, kısacası en yoksul insanları ölüme mahkum ediyorlar.
- The protection of minors and human dignity is an issue that is close to the hearts of us all.
- Küçüklerin ve insan onurunun korunması hepimizin kalbine yakın bir konudur.
- I am also pleased that we have a common position where minors are concerned.
- Ayrıca küçükler söz konusu olduğunda ortak bir tutuma sahip olmamızdan da memnuniyet duyuyorum.
- Firstly we are creating a network of reception centres for minors.
- İlk olarak, küçükler için bir kabul merkezleri ağı oluşturuyoruz.
- I am also pleased that we have a common position where minors are concerned.
- Küçükler söz konusu olduğunda ortak bir tutuma sahip olmamızdan da memnuniyet duyuyorum.
- The PSE Group has taken a strong line to protect minors against harmful promotions relating to alcohol and tobacco.
- PSE Grubu, küçükleri alkol ve tütünle ilgili zararlı promosyonlara karşı korumak için kararlı bir tutum sergilemektedir.
- The PSE Group has taken a strong line to protect minors against harmful promotions relating to alcohol and tobacco.
- PSE Grubu, küçükleri alkol ve tütünle ilgili zararlı promosyonlara karşı korumak için güçlü bir çizgi izlemiştir.
- Lastly, the Commission has also launched various anti-doping measures, with particular reference to minors.
- Son olarak Komisyon, özellikle küçüklere yönelik olmak üzere çeşitli dopingle mücadele tedbirleri de başlatmıştır.
- I fully support this report to enhance present legislation to protect minors.
- Küçüklerin korunması amacıyla mevcut mevzuatın geliştirilmesine yönelik bu raporu tamamen destekliyorum.
- Lastly, I am wholly of the opinion that we must provide special protection for minors.
- Son olarak küçükler için özel koruma sağlamamız gerektiği kanaatindeyim.
- Secondly, sound criteria are needed to protect minors from aggressive TV commercials.
- İkinci olarak, küçükleri agresif TV reklamlarından korumak için sağlam kriterlere ihtiyaç vardır.
- I fully support this report to enhance present legislation to protect minors.
- Küçüklerin korunmasına yönelik mevcut mevzuatın geliştirilmesine yönelik bu raporu tamamen destekliyorum.
- Minors aren't allowed to enter.
- Küçüklerin girmesine izin verilmez.
- It isn't suitable for minors.
- Küçükler için uygun değil.
- Minors can't be miners.
- Küçükler madenci olamaz.
- No minors allowed.
- Küçükler giremez.
- It isn't suitable for minors.
- Küçükler için uygun değildir.
Show More (14)
|
4 |
minor |
önemsiz |
adj. |
|
- The situation of the world coffee market, therefore, is not a secondary, minor issue.
- Dolayısıyla dünya kahve piyasasının durumu ikincil, önemsiz bir mesele değildir.
- Kozak, dry mouth is a minor side effect.
- Kozak, ağız kuruluğu önemsiz bir yan etkidir.
- Don't worry about the minor details.
- Önemsiz detaylar için üzülme.
- He always worries about minor points.
- Önemsiz konularda her zaman endişe eder.
- Tom's injuries are considered minor.
- Tom'un yaralaları önemsiz sayılır.
- Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
- Denemen kötü değildi ama birkaç önemsiz ayrıntım var.
- It's a minor glitch.
- Bu önemsiz bir hata.
- That's a minor detail.
- Bu önemsiz bir detay.
Show More (5)
|
5 |
minor |
ufak |
adj. |
|
- Tom was involved in a minor accident.
- Tom ufak bir kazaya karıştı.
- Dan survived with minor injuries.
- Dan ufak yaralarla kurtuldu.
- Tom received minor injuries.
- Tom ufak yaralar aldı.
- It's a minor problem.
- Ufak bir sorun bu.
- Without effective antibiotics, any surgery, even a minor one, could become fatal.
- Etkili antibiyotikler olmaksızın ufak bir ameliyat bile ölümcül olabilir.
- The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- Don't worry about the minor details.
- Ufak detaylar hakkında endişelenme.
Show More (4)
|
6 |
minor |
çocuk |
n. |
|
- The husband, as head of the family, is then the one that holds the right to legal custody of minors.
- Böylece koca, aile reisi olarak, çocukların kanuni velayetine sahip olan taraftır.
- Tom isn't a minor.
- Tom çocuk değil.
- I assume this is due to the fact that Tom is a minor.
- Sanırım bu Tom'un bir çocuk olması gerçeği yüzünden.
Show More (0)
|
7 |
minor |
minör |
n. |
|
- Even in music, minor and major don't get along without one another.
- Müzikte bile, minör ve majör birbiri olmadan devam etmez.
- Can you play the key of C minor?
- Do minör anahtarını çalabilir misin?
- Can you play the key of C minor?
- C minor anahtarını çalabilir misin?
Show More (0)
|
8 |
minor |
ufak tefek |
adj. |
|
- We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Zamanımızı ufak tefek dekoratif ayrıntılar için endişelenerek harcamak yerine web sitemiz için içerik oluşturmaya harcamalıyız.
- Your essay was not bad but I have a few minor niggles.
- Makalen fena değildi ama birkaç ufak tefek itirazım var.
- He always troubles himself about minor things.
- Her zaman ufak tefek şeyleri kendine dert eder.
Show More (0)
|
9 |
minor |
yetişkin olmayan |
n. |
|
- No minors allowed.
- Yetişkin olmayanlar giremez.
Show More (-2)
|