| 1 |
necessity |
gereklilik |
n. |
|
- The first is the necessity to prepare education at all levels for a non-ethnic future.
- Bunlardan ilki, eğitimin her düzeyde etnik olmayan bir geleceğe hazırlanması gerekliliğidir.
- It is an absolute necessity to ensure that our assistance brings the highest added value possible.
- Yardımlarımızın mümkün olan en yüksek katma değeri getirmesini sağlamak mutlak bir gerekliliktir.
- I hope that the European Commission also appreciates the necessity of this.
- Umarım Avrupa Komisyonu da bunun gerekliliğini takdir eder.
- This will obviously require the support of the European Commission as a matter of vital necessity.
- Bunun, hayati bir gereklilik olarak Avrupa Komisyonu'nun desteğini gerektireceği açıktır.
- A common bureau for defence equipment and resources is an absolute necessity.
- Savunma teçhizatı ve kaynakları için ortak bir büro mutlak bir gerekliliktir.
- We agree that this is a necessity.
- Bunun bir gereklilik olduğu konusunda hemfikiriz.
- We believe it is essential to observe the principles of subsidiarity, necessity and proportionality.
- Yetki ikamesi, gereklilik ve orantılılık ilkelerine riayet edilmesinin elzem olduğuna inanıyoruz.
- Integrated coastal zone management is a necessity, but unfortunately many still do not know what it is.
- Entegre kıyı bölgesi yönetimi bir gerekliliktir ancak ne yazık ki pek çok kişi hala bunun ne olduğunu bilmemektedir.
- Proper, objective information for citizens is a necessity.
- Vatandaşlar için doğru ve objektif bilgi bir gerekliliktir.
- Transport connections in the peripheral regions are a vital necessity.
- Çevre bölgelerdeki ulaşım bağlantıları hayati bir gerekliliktir.
- The following in particular are mentioned as necessities.
- Özellikle aşağıdakiler gereklilikler olarak belirtilmiştir.
- I trust that all governments will be urged to accept that necessity.
- Tüm hükümetlerin bu gerekliliği kabul etmeye teşvik edileceğine inanıyorum.
- It is an absolute necessity that these rules are developed.
- Bu kuralların geliştirilmesi mutlak bir gerekliliktir.
- Equality before the law and confidence in it is an absolute necessity for developing countries.
- Hukuk önünde eşitlik ve hukuka güven, gelişmekte olan ülkeler için mutlak bir gerekliliktir.
- The main issue raised in this context was the necessity of a new regulation.
- Bu bağlamda gündeme gelen temel konu yeni bir yönetmeliğin gerekliliğiydi.
- The first is the necessity to prepare education at all levels for a non-ethnic future.
- Birincisi, etnik olmayan bir gelecek için her düzeyde eğitimin hazırlanması gerekliliğidir.
- The entry of the candidate countries is a decision, a political objective and a necessity for the Union's States.
- Aday ülkelerin katılımı, Birlik Devletleri için bir karar, siyasi bir hedef ve bir gerekliliktir.
- Water is a basic necessity of life and a fundamental right.
- Su, yaşam için temel bir gereklilik ve temel bir haktır.
- I can also vouch for the necessity of maintaining effective controls.
- Ayrıca etkin kontrollerin sürdürülmesinin gerekliliğine de kefil olabilirim.
- I unreservedly endorse the expression of this necessity and the spirit thereof.
- Bu gerekliliğin ifade edilmesini ve ruhunu içtenlikle destekliyorum.
- It is an absolute necessity to ensure that our assistance brings the highest added value possible.
- Yardımlarımızın mümkün olan en yüksek katma değeri sağlamasını temin etmek mutlak bir gerekliliktir.
- We cannot do without standards laid down in law, and these are a compelling necessity.
- Yasalarla belirlenmiş standartlar olmadan yapamayız ve bunlar zorunlu bir gerekliliktir.
- In our resolution, we also keep repeating the necessity of having codecision powers in all legislation.
- Kararımızda ayrıca tüm mevzuatta kodifikasyon yetkisine sahip olunması gerekliliğini tekrarlıyoruz.
- We cannot do without standards laid down in law, and these are a compelling necessity.
- Yasalarla belirlenmiş standartlar olmadan yapamayız ve bunlar zorlayıcı bir gerekliliktir.
- We believe it is essential to observe the principles of subsidiarity, necessity and proportionality.
- İkincillik, gereklilik ve orantılılık ilkelerinin gözetilmesinin elzem olduğuna inanıyoruz.
- A computer is an absolute necessity now.
- Bilgisayar artık mutlak bir gereklilik.
- In the United States the automobile is a necessity and not a luxury.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde otomobil bir lüks değil, bir gerekliliktir.
- We understand the necessity of studying.
- Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.
- Art is not a luxury, but a necessity.
- Sanat bir lüks değil, bir gerekliliktir.
- Food is a basic necessity.
- Gıda temel bir gerekliliktir.
- In his letter to the New Testament church, James The Apostle wrote about necessity of keeping God's Law.
- Elçi Yakup, Yeni Ahit kilisesine yazdığı mektupta Tanrı'nın Yasası'na bağlı kalmanın gerekliliği hakkında yazmıştır.
- We understand the necessity of studying.
- Çalışmanın gerekliliğini anlıyoruz.
Show More (29)
|
| 2 |
necessity |
zorunluluk |
n. |
|
- The recurrent refrain was that, in future, all-round improvements to systems will be required as a matter of necessity.
- Tekrarlanan nakarat, gelecekte sistemlerde çok yönlü iyileştirmelerin bir zorunluluk olarak gerekli olacağı yönündeydi.
- Since necessity is ultimately the mother of legislation, let us begin by adopting legislation where it is needed.
- Zorunluluk nihayetinde mevzuatın anası olduğuna göre ihtiyaç duyulan yerlerde mevzuatı kabul ederek başlayalım.
- The recurrent refrain was that, in future, all-round improvements to systems will be required as a matter of necessity.
- Tekrarlanan nakarat, gelecekte sistemlerde çok yönlü iyileştirmelerin bir zorunluluk olarak gerekli olacağıdır.
- His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
- She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
- There is no necessity for you to do that.
- Bunu yapmanız için bir zorunluluk yok.
- She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.
- Zor durumdaydı, ama zorunluluktan bir erdem çıkardı.
Show More (4)
|
| 3 |
necessity |
ihtiyaç |
n. |
|
- Necessity is the mother of invention.
- İhtiyaç icadın anasıdır.
- A computer is an absolute necessity now.
- Bir bilgisayar şu anda mutlak bir ihtiyaçtır.
- Art is not a luxury, but a necessity.
- Sanat bir lüks değil, bir ihtiyaçtır.
- Necessity is the mother of invention.
- Bütün icatlar ihtiyaçtan doğar.
- Food is a basic necessity.
- Yemek temel bir ihtiyaçtır.
Show More (2)
|
| 4 |
necessity |
gerek |
n. |
|
- There is no necessity for you to do that.
- Onu yapmana gerek yok.
- There is no necessity for you to do that.
- Bunu yapmanıza gerek yok.
Show More (-1)
|
| 5 |
necessity |
gereksinim |
n. |
|
- Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
Show More (-2)
|
