| 1 |
on the spot |
yerinde |
adv. |
|
- I have added that OLAF must have the opportunity of exercising supervision on the spot.
- Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu'nun yerinde denetim yapma imkânına sahip olması gerektiğini de eklemiştim.
- His quite personal human presence on the spot meant a very great deal to all of us.
- Kendisinin olay yerindeki kişisel varlığı hepimiz için çok büyük bir anlam ifade ediyordu.
- This is a question from the people on the spot.
- Bu, olay yerindeki insanlardan gelen bir sorudur.
- This outcome was negotiated on the spot in Nice.
- Bu sonuç Nice'de yerinde müzakere edilmiştir.
- They were on the spot themselves.
- Kendileri de olay yerindeydiler.
- Tom was found dead on the spot.
- Tom olay yerinde ölü bulundu.
- The murderer was arrested on the spot.
- Katil olay yerinde tutuklandı.
- There were ten police officers on the spot.
- Olay yerinde on polis memuru vardı.
- I was arrested on the spot.
- Olay yerinde tutuklandım.
- The police arrested the burglar on the spot.
- Polisler, hırsızı olay yerinde tutukladı.
- Tom was arrested on the spot.
- Tom olay yerinde tutuklandı.
- The police arrested the burglar on the spot.
- Polis memuru hırsızı olay yerinde tutukladı.
Show More (9)
|
| 2 |
on the spot |
hemen |
expr. |
|
- I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
- He consented on the spot.
- O hemen razı oldu.
Show More (-1)
|
| 3 |
on the spot |
mahallinde |
adv. |
|
- The policeman arrested the man on the spot.
- Polis, adamı olay mahallinde yakaladı.
Show More (-2)
|
