|
- As soon as we had the possibility of granting, postponing or refusing to grant discharge, we were faced with two risks.
- Tahliye izni verme, erteleme veya reddetme imkanına sahip olur olmaz iki riskle karşı karşıya kaldık.
- For our part, we refuse to take part in this trickery.
- Kendi adımıza, bu hileye alet olmayı reddediyoruz.
- The Court of Auditors has, for the seventh time in succession, refused to issue a statement of assurance.
- Sayıştay, art arda yedinci kez bir güvence beyanı yayınlamayı reddetti.
- These are countries that have voiced objections to the Rome Statute, or have refused to ratify it.
- Bunlar Roma Statüsüne itiraz eden ya da onaylamayı reddeden ülkelerdir.
- Switzerland and other third countries refuse the system because they regard it as violating banking secrecy.
- İsviçre ve diğer üçüncü dünya ülkeleri, bankacılık gizliliğini ihlal ettiğini düşündükleri için sistemi reddetmektedir.
- As a member of this Parliament, I refuse to have any part in this.
- Bu Parlamentonun bir üyesi olarak, bunun bir parçası olmayı reddediyorum.
- The Commission and the Council must refuse to be influenced by pressure from the rest of the world.
- Komisyon ve Konsey dünyanın geri kalanından gelen baskılardan etkilenmeyi reddetmelidir.
- How many Bosnians are still mouldering in refugee camps in Turkey because the Union has refused to take them in?
- Avrupa Birliği onları kabul etmeyi reddettiği için kaç Boşnak hala Türkiye'deki mülteci kamplarında çürüyor?
- Out of honesty towards them, we refused to vote for this draft.
- Onlara karşı dürüstlüğümüzden dolayı bu taslak için oy kullanmayı reddettik.
- If they refuse to cooperate, they will be partly responsible for the misery.
- Eğer iş birliği yapmayı reddederlerse sefaletten kısmen sorumlu olacaklardır.
- But the Chinese government is refusing to accept my delegation till today.
- Ancak Çin hükümeti bugüne kadar heyetimi kabul etmeyi reddetti.
- For this reason, we did not vote against the report, but at the same time we refuse to endorse it.
- Bu nedenle rapora karşı oy kullanmadık, ancak aynı zamanda raporu desteklemeyi de reddediyoruz.
- The owner refused to conclude a contract with the salvager.
- Mal sahibi kurtarıcı ile bir sözleşme yapmayı reddetti.
- However, they have explicitly requested the floor now, and I cannot refuse.
- Ancak, şu anda açıkça söz istediler ve reddedemem.
- You could say that we are dogmatic in the European Union about refusing to see what is going on around us.
- Avrupa Birliği'nde etrafımızda olup bitenleri görmeyi reddetme konusunda dogmatik olduğumuz söylenebilir.
- Refusing all discussion was never a recipe for resolving a conflict.
- Tüm tartışmaları reddetmek hiçbir zaman bir anlaşmazlığı çözmenin reçetesi olmamıştır.
- We refuse to approve this farce.
- Bu saçmalığı onaylamayı reddediyoruz.
- Why do you refuse to name them?
- Neden isim vermeyi reddediyorsunuz?
- Out of honesty towards them, we refused to vote for this draft.
- Onlara karşı dürüstlüğümüzden dolayı bu taslağa oy vermeyi reddettik.
- We refuse to join forces with a country that still condones torture.
- İşkenceye hala göz yuman bir ülke ile güçlerimizi birleştirmeyi reddediyoruz.
- The Commission still refuses to produce such a document.
- Komisyon hala böyle bir belge sunmayı reddetmektedir.
- On each occasion, the politicians in Prague refused categorically to do so.
- Prag'daki siyasetçiler her seferinde bunu yapmayı kategorik olarak reddetti.
- Their churches refuse to join the government-controlled Protestant unity church and are therefore deemed illegal.
- Kiliseleri hükümet kontrolündeki Protestan birlik kilisesine katılmayı reddediyor ve bu nedenle yasadışı sayılıyor.
- But if the government refuses to negotiate with the rebels, who will negotiate with them?
- Ancak hükûmet isyancılarla müzakere etmeyi reddederse onlarla kim müzakere edecek?
- We should be aware, for example, that Shell and British Petroleum refused to use the Erika to transport their oil.
- Örneğin Shell ve British Petroleum'un petrollerini taşımak için Erika'yı kullanmayı reddettiklerinin farkında olmalıyız.
- The terrorists want their crimes to be publicised and the media must refuse to satisfy them.
- Teröristler işledikleri suçların kamuoyuna duyurulmasını isterler ve medya onları tatmin etmeyi reddetmelidir.
- The Ombudsman found there had been maladministration and the Commission flatly refused to reverse the situation.
- Ombudsman kötü yönetim olduğunu tespit etti ve Komisyon durumu tersine çevirmeyi kesinlikle reddetti.
- We must very clearly refuse to allow non-authorised GMOs onto the market.
- İzin verilmeyen GDO'ların piyasaya sürülmesini çok açık bir şekilde reddetmeliyiz.
- There are some here who are refusing to support this research in a bid to fight against abortion.
- Burada kürtaja karşı mücadele etmek amacıyla bu araştırmayı desteklemeyi reddedenler var.
- I have heard that the abattoirs are simply refusing to slaughter animals.
- Mezbahaların hayvanları kesmeyi reddettiklerini duydum.
- If all this happened, the board of directors would, firstly, refuse to give discharge to the management.
- Tüm bunlar gerçekleşirse, yönetim kurulu öncelikle yönetime ibra vermeyi reddeder.
- In the case of Zimbabwe, however, we did not even refuse entry to a minister.
- Ancak Zimbabve örneğinde, bir bakanın girişini bile reddetmedik.
- None of us will refuse if the measures proposed are reasonable.
- Önerilen tedbirlerin makul olması halinde hiçbirimiz bunu reddetmeyeceğiz.
- They are refusing to give the Constitution the flexibility it needs.
- Anayasa'ya ihtiyaç duyduğu esnekliği vermeyi reddediyorlar.
- She also refused to sign off the accounts for 2001.
- Ayrıca 2001 yılı hesaplarını imzalamayı da reddetti.
- That is why I personally refuse to sign off the conciliation because I believe we could have got more from the Council.
- Bu nedenle şahsen uzlaşmayı imzalamayı reddediyorum çünkü Konsey'den daha fazlasını alabileceğimize inanıyorum.
- The taxpayer very often refuses to pay taxes he regards as unfair.
- Vergi mükellefi çoğu zaman haksız olduğunu düşündüğü vergileri ödemeyi reddetmektedir.
- Unfortunately the Belgian authorities refused to use that.
- Ne yazık ki Belçikalı yetkililer bunu kullanmayı reddetti.
- For example, could a State which today refuses to ratify the European Charter of Linguistic Rights join Europe?
- Örneğin, bugün Avrupa Dil Hakları Şartını onaylamayı reddeden bir Devlet Avrupa'ya katılabilir mi?
- Commissioner Bolkestein refused to present this extension at the last Ecofin Council meeting of 25 November.
- Komisyon Üyesi Bolkestein 25 Kasım'daki son Ecofin Konseyi toplantısında bu genişletmeyi sunmayı reddetmiştir.
- We do not understand why they want to speak but refuse a resolution.
- Neden konuşmak istediklerini ama çözümü reddettiklerini anlamıyoruz.
- Unfortunately, the Egyptian Government is refusing to move him to Greece.
- Ne yazık ki Mısır Hükûmeti onu Yunanistan'a götürmeyi reddediyor.
- There is no specific Council decision obliging Member States to refuse a visa to the person you refer to.
- Üye Devletleri, bahsettiğiniz kişiye vize vermeyi reddetmeye zorlayan özel bir Konsey kararı bulunmamaktadır.
- It persists in its Malthusianism tactics by scrapping boats and even by refusing to fund modernisation.
- Tekneleri hurdaya çıkararak ve hatta modernizasyonu finanse etmeyi reddederek Malthusçuluk taktiklerinde ısrar ediyor.
- She also refused to sign off the accounts for 2001.
- Ayrıca 2001 yılı raporlarını imzalamayı da reddetmiştir.
- However, they have explicitly requested the floor now and I cannot refuse.
- Ancak, şu anda açıkça söz istediler ve reddedemem.
- We call on the government of Pakistan to refuse this regime any form of support, be it financial or moral.
- Pakistan hükûmetini bu rejime maddi ya da manevi her türlü desteği reddetmeye çağırıyoruz.
- They are afraid of anyone who refuses to bow to their brutality.
- Onların vahşetine boyun eğmeyi reddeden herkesten korkuyorlar.
- We cannot keep refusing to face up to reality.
- Gerçeklerle yüzleşmeyi reddetmeye devam edemeyiz.
- For our part, we refuse to take part in this trickery.
- Biz kendi payımıza bu oyuna gelmeyi reddediyoruz.
- The reform process is suffering from constant setbacks and the IMF has refused to grant any more loans.
- Reform süreci sürekli aksaklıklardan muzdariptir ve IMF daha fazla kredi vermeyi reddetmiştir.
- The Turkish Government has consistently refused to negotiate with the PKK.
- Türk hükümeti, PKK ile müzakere etmeyi daima reddetmiştir.
- The Court of Auditors has, for the seventh time in succession, refused to issue a statement of assurance.
- Sayıştay üst üste yedinci kez bir güvence beyanı yayınlamayı reddetmiştir.
- The basic crime which Milosevic committed was to refuse to kow-tow to ÍÁÔÏ.
- Miloseviç'in işlediği temel suç ÍÁÔÏ'ye boyun eğmeyi reddetmekti.
- Refusing point blank to extradite terrorists to the USA is sending out the wrong signal.
- Teröristleri ABD'ye iade etmeyi açıkça reddetmek yanlış bir sinyal göndermektir.
- Since 1994, the Court of Auditors has refused to vouch for the correctness of the underlying transactions.
- 1994 yılından bu yana Sayıştay, temel işlemlerin doğruluğuna kefil olmayı reddetmektedir.
- The banks have always refused to make the necessary investment to keep the cost of cross-border transfers down.
- Bankalar, sınır ötesi transferlerin maliyetini düşük tutmak için gerekli yatırımı yapmayı her zaman reddetmiştir.
- As the Council is consistently pointing out waste, here is an offer it cannot refuse.
- Konsey sürekli olarak israfa dikkat çektiği için işte reddedemeyeceği bir teklif.
- If that is the message that this Parliament sends out tomorrow, our group will refuse to have any part in this.
- Eğer bu Parlamento'nun yarın vereceği mesaj bu olursa, grubumuz bunun herhangi bir parçası olmayı reddedecektir.
- In 1992, Denmark gave in under threat but Austria quite rightly refused to do so.
- 1992'de Danimarka tehdit altında teslim oldu ancak Avusturya haklı olarak bunu reddetti.
- It then has the audacity to accuse governments which refuse this aid of allowing their populations to die.
- Ardından da bu yardımı reddeden hükümetleri halklarının ölümüne göz yummakla suçlama cüretini gösteriyor.
- It is irresponsible of EU Member States to refuse to renew the embargo.
- AB Üye Devletlerinin ambargoyu yenilemeyi reddetmesi sorumsuzluktur.
- In the case of Zimbabwe, however, we did not even refuse entry to a minister.
- Ancak Zimbabve söz konusu olduğunda bir bakanın ülkeye girişini bile reddetmedik.
- We are not refusing to trade.
- Ticaret yapmayı reddetmiyoruz.
- It would be unfair to refuse them this right due to the fact that they often only have false identity papers.
- Çoğunlukla sadece sahte kimlik belgelerine sahip olmaları nedeniyle bu hakkı reddetmek haksızlık olacaktır.
- Should the Council refuse, there is still time to broadcast the fact at home.
- Konsey'in reddetmesi halinde, bu gerçeği kendi ülkelerinde duyurmak için hala vakit var.
- I doubt that you have the right to refuse a check.
- Bir çeki reddetme hakkınız olduğundan şüpheliyim.
- We women refuse to be paralysed or divided by these fears.
- Biz kadınlar bu korkularla felç olmayı ya da bölünmeyi reddediyoruz.
- Belarus refuses to cooperate with the OSCE, which it has accused of meddling in its internal affairs.
- Belarus, içişlerine karışmakla suçladığı AGİT ile işbirliği yapmayı reddediyor.
- Despite the major improvements, we therefore had no choice but to refuse to back the report.
- Önemli iyileştirmelere rağmen, bu nedenle raporu desteklemeyi reddetmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- Yet France, in its hypocrisy, refuses to grant that status to Algerian refugees.
- Ancak Fransa, ikiyüzlülük yaparak Cezayirli mültecilere bu statüyü vermeyi reddediyor.
- That is why we refuse to endorse the Council conclusions.
- Bu nedenle Konsey sonuçlarını onaylamayı reddediyoruz.
- The Commission refused to be influenced by the pressure.
- Komisyon baskılardan etkilenmeyi reddetmiştir.
- I have consistently refused to make promises on which I cannot deliver.
- Yerine getiremeyeceğim sözler vermeyi sürekli olarak reddettim.
- The Council persists in refusing any kind of formal consultation of the European Parliament.
- Konsey, Avrupa Parlamentosu ile her türlü resmi istişareyi reddetmekte ısrar etmektedir.
- This year, there are certain MEPs who will refuse to grant discharge.
- Bu yıl, ibra edilmeyi reddedecek bazı AP üyeleri var.
- Unfortunately, the Egyptian Government is refusing to move him to Greece.
- Ne yazık ki Mısır Hükümeti onu Yunanistan'a götürmeyi reddediyor.
- We should therefore refuse to support the change proposed here.
- Bu nedenle burada önerilen değişikliği desteklemeyi reddetmeliyiz.
- It refuses even to discuss the European Union's revenue with us.
- Avrupa Birliği'nin gelirlerini bizimle tartışmayı bile reddediyor.
- The Danish Government refused, due to lack of evidence of his participation in criminal acts.
- Danimarka Hükümeti, suç eylemlerine katıldığına dair kanıt bulunmadığı gerekçesiyle reddetti.
- I totally fail to understand why the Commission refuses to include ecological objectives.
- Komisyonun neden ekolojik hedefleri dahil etmeyi reddettiğini anlayamıyorum.
- The ability, in the future too, to be able to refuse other countries' nuclear waste has been one of the disputed points.
- Gelecekte de diğer ülkelerin nükleer atıklarını reddedebilme yeteneği tartışmalı noktalardan biri olmuştur.
- Another issue that has been raised is whether the countries can refuse to receive nuclear waste they do not want.
- Gündeme gelen bir diğer konu ise ülkelerin istemedikleri nükleer atıkları almayı reddedip edemeyecekleri.
- The taxpayer very often refuses to pay taxes he regards as unfair.
- Vergi mükellefi çoğu zaman adil olmadığını düşündüğü vergileri ödemeyi reddeder.
- Furthermore, we refuse to join in the congratulations addressed to the French authorities.
- Ayrıca Fransız makamlarına yöneltilen tebriklere katılmayı reddediyoruz.
- Since 1994, the Court of Auditors has refused to vouch for the correctness of the underlying transactions.
- 1994 yılından bu yana Sayıştay, temel işlemlerin doğruluğuna kefil olmayı reddetmiştir.
- It then has the audacity to accuse governments which refuse this aid of allowing their populations to die.
- Ardından da bu yardımı reddeden hükûmetleri halklarının ölümüne göz yummakla suçlama cüretini gösteriyor.
- Refusing to pay such costs would lead to the work of the agencies discontinuing.
- Bu tür masrafları ödemeyi reddetmek, ajansların çalışmalarının durdurulmasına yol açacaktır.
- The first time they were offered as a set of 12 and Tarquin refused them.
- İlk kez 12'li bir set olarak teklif edildi ve Tarquin bunları reddetti.
- My colleagues and I refuse to have anything to do with this despicable exercise.
- Meslektaşlarım ve ben bu aşağılık uygulamayla herhangi bir ilgimiz olmasını reddediyoruz.
- Nothing was achieved and the Council continued to refuse any form of compromise we proposed.
- Hiçbir şey elde edilemedi ve Konsey önerdiğimiz her türlü uzlaşmayı reddetmeye devam etti.
- Why refuse the protection that has enabled developing countries to implement their own industrialisation?
- Gelişmekte olan ülkelerin kendi sanayileşmelerini gerçekleştirmelerini sağlayan korumayı neden reddedelim?
- It refuses even to discuss the European Union’s revenue with us.
- Avrupa Birliği'nin gelirlerini bizimle tartışmayı bile reddediyor.
- We also need to exert severe pressure on those countries which refuse to take back their own nationals.
- Ayrıca kendi vatandaşlarını geri almayı reddeden ülkelere de ciddi baskı uygulamalıyız.
- On each occasion, the politicians in Prague refused categorically to do so.
- Prag'daki siyasetçiler her defasında bunu kategorik olarak reddetmişlerdir.
- Partly, because Europe, like other rich countries, refuses to cut down on market-distorting aid.
- Kısmen, çünkü Avrupa, diğer zengin ülkeler gibi, piyasayı bozan yardımları azaltmayı reddediyor.
- Europe deserves pro-active politicians who refuse to buckle under the terror of political correctness.
- Avrupa, siyasi doğruculuk terörü altında boyun eğmeyi reddeden proaktif siyasetçileri hak ediyor.
- My colleagues and I refuse to have anything to do with this despicable exercise.
- Meslektaşlarım ve ben bu aşağılık uygulamaya herhangi bir şekilde dahil olmayı reddediyoruz.
- Because he didn't want to lose face, he refused my offer to help him.
- Rezil olmak istemediği için ona yardım etme teklifimi reddetti.
- You will never see development and progress, if your neighbour refuses to be your partner in trade and commerce.
- Komşunuz ticarette ve alışverişte ortağınız olmayı reddederse, hiçbir zaman gelişme ve ilerleme göremezsiniz.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- She is found guilty, ardently refuses to apologize and is sent to a trade school.
- Suçlu bulunur, özür dilemeyi şiddetle reddeder ve onu bir meslek okuluna yollarlar.
- You will never see development and progress, if your neighbour refuses to be your partner in trade and commerce.
- Eğer komşularınız alışveriş ve ticarette işbirliğini reddederse asla gelişme ve ilerleme görmeyeceksiniz.
- The flash drive refuses to work in just a few years of operation.
- Flash sürücü sadece birkaç yıl çalıştıktan sonra çalışmayı reddediyor.
- The card reader can also cause the tablet to refuse to see the flash drive.
- Kart okuyucu, tabletin flash sürücüyü görmeyi reddetmesine de neden olabilir.
- She is found guilty, ardently refuses to apologize and is sent to a trade school.
- Suçlu bulunur, özür dilemeyi kesinlikle reddeder ve bir meslek okuluna gönderilir.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- Because he didn't want to lose face, he refused my offer to help him.
- Rezil olmak istemediği için ona yardım etme önerimi reddetti.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca nezle kapmaktan korktuğu için onunla çalışmayı reddetti.
- You will never see development and progress, if your neighbour refuses to be your partner in trade and commerce.
- Komşunuz ticaret ve alışverişte işbirliği yapmayı reddederse asla gelişme ve ilerleme göremezsiniz.
- The situation got complicated because you refused your support.
- Desteği reddettiğiniz için durum karmaşıktı.
- I categorically refused.
- Kesin bir dille reddettim.
- They refused to join the army.
- Onlar orduya katılmayı reddetti.
- Sorry I couldn't refuse her.
- Üzgünüm, onu reddedemem.
- I tried to tell her, but she refused to listen.
- Ona bunu anlatmaya çalıştım ama o beni dinlemeyi reddetti.
- How could I refuse?
- Nasıl reddebilirim?
- I am surprised that she refused such a good offer.
- Böyle iyi bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- My boss refused my request for a raise.
- Patronum zam isteğimi reddetti.
- Tom thought Mary might refuse to help him.
- Tom, Mary'nin ona yardım etmeyi reddedebileceğini düşündü.
- We wanted to speak to the president of the company, but he refused to speak to us.
- Şirket başkanıyla konuşmak istedik ama bizimle konuşmayı reddetti.
- Tom refused to listen.
- Tom dinlemeyi reddetti.
- The extremists refused to negotiate.
- Aşırılık yanlıları pazarlık yapmayı reddetti.
- Tom refused to accept defeat.
- Tom yenilgiyi kabullenmeyi reddetti.
- Tom refused to cooperate.
- Tom işbirliği yapmayı reddetti.
- I wanted my parents to be at my wedding, but they refused to come.
- Ailemin düğünümde olmasını istedim ama gelmeyi reddettiler.
- Tom refused to stop to ask for directions.
- Tom durup yol sormayı reddetti.
- She asked him some questions, but he refused to answer.
- Ona bazı sorular sordu ama o cevap vermeyi reddetti.
- Tom made Mary an offer she couldn't refuse.
- Tom, Mary'ye reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- I refuse to talk to Tom.
- Tom'la konuşmayı reddediyorum.
- I refused to answer.
- Cevap vermeyi reddettim.
- They refused to release the hostages.
- Rehineleri serbest bırakmayı reddettiler.
- She will probably refuse to follow his advice, because she doesn't like him.
- Muhtemelen onun tavsiyelerine uymayı reddedecekti, çünkü ondan hoşlanmıyordu.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
- Rosa Parks beyaz bir yolcu için yerini vermeyi reddetti.
- Tom refused to comment on that issue.
- Tom bu konu hakkında yorum yapmayı reddetti.
- Tom refused to let Mary go out and play in the rain.
- Tom Mary'nin dışarı çıkmasına ve yağmurda oynamasına izin vermeyi reddetti.
- He refused to sign the documents.
- Belgeleri imzalamayı reddetti.
- I refused treatment.
- Tedaviyi reddettim.
- Johnson refused to recognize the law.
- Johnson yasayı tanımayı reddetti.
- Tom refused to speak to Mary.
- Tom Mary ile konuşmayı reddetti.
- The caller refused to give us his name.
- Arayan kişi bize adını vermeyi reddetti.
- Tom refused to answer questions.
- Tom sorulara cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to back down.
- Tom geri adım atmayı reddetti.
- Tom refused to ask for directions.
- Tom yol tarifi sormayı reddetti.
- They refused to fight.
- Savaşmayı reddettiler.
- I refused to be paid.
- Ödeme yapılmasını reddettim.
- They refused to believe what I told them.
- Onlara söylediklerime inanmayı reddettiler.
- Tom could refuse.
- Tom reddedebilir.
- Mary made Tom an offer he couldn't refuse.
- Mary Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- I refuse to dignify that with a response.
- Onu bir yanıtla onurlandırmayı reddediyorum.
- The situation got complicated because you refused your support.
- Destek olmayı reddettiğin için durum karmaşıklaştı.
- She refused to accept his proposal.
- Önerisini kabul etmeyi reddetti.
- Tom refuses to buy anything made of leather.
- Tom deriden yapılmış bir şey satın almayı reddediyor.
- Tom refused to tell Mary what he knew.
- Tom bildiklerini Mary'ye anlatmayı reddetti.
- Tom refused to answer Mary's questions.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to change his mind.
- Tom fikrini değiştirmeyi reddetti.
- I made Tom an offer he couldn't refuse.
- Ben Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptım.
- We went to court when they refused to pay for the damage.
- Zararı ödemeyi reddedince mahkemeye gittik.
- I heard that Tom's boss refused to give him a raise.
- Tom'un patronunun ona zam yapmayı reddettiğini duydum.
- The taxi driver refused to take us to that part of town.
- Taksi şoförü bizi şehrin o kısmına götürmeyi reddetti.
- I refuse to consent to that plan.
- O plana rıza göstermeyi reddediyorum.
- I refuse to believe that we can't do anything about the situation.
- Durum hakkında bir şey yapamayacağımıza inanmayı reddediyorum.
- He refused to eat his lunch.
- Öğle yemeğini yemeyi reddetti.
- Tom refused to give me a ride home.
- Tom beni eve götürmeyi reddetti.
- Tom refused to budge.
- Tom yerinden kıpırdamayı reddetti.
- He refused to pay.
- O ödemeyi reddetti.
- Tom refused to tell me what had happened.
- Tom bana neler olduğunu söylemeyi reddetti.
- Tom's desk was so untidy that the cleaner refused to clean the room.
- Tom'un masası o kadar dağınıktı ki temizlikçi odayı temizlemeyi reddetti.
- I refuse to respond to that.
- Buna cevap vermeyi reddediyorum.
- She refused to accept charity.
- O, sadaka almayı reddetti.
- Sami refused to back down.
- Sami geri adım atmayı reddetti.
- Sami refused to give up on his friends.
- Sami arkadaşlarından vazgeçmeyi reddetti.
- Tom refused to answer my questions.
- Tom sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to listen to anything Mary said.
- Tom, Mary'nin söylediği herhangi bir şeyi dinlemeyi reddetti.
- She is likely to refuse to follow his advice, because she does not like him.
- Muhtemelen onun tavsiyelerine uymayı reddedecek, çünkü ondan hoşlanmıyor.
- Sami refused to talk.
- Sami konuşmayı reddetti.
- I categorically refused.
- Kesinlikle reddettim.
- She refused to admit she was wrong.
- Yanılmış olduğunu itiraf etmeyi reddetti.
- Tom refused to accept the gift from Mary.
- Tom, Mary'den gelen hediyeyi kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to conform.
- Tom uyum sağlamayı reddetti.
- Tom refused to lend me any money.
- Tom bana borç vermeyi reddetti.
- She refused my offer to help her.
- Ona yardım etme teklifimi reddetti.
- How did you know Tom would refuse to kiss Mary?
- Tom'un Mary'yi öpmeyi reddedeceğini nasıl bildin?
- I made Tom an offer he couldn't refuse.
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptım.
- Tom refused to go to bed.
- Tom yatmayı reddetti.
- Tom refused to speak to Mary.
- Tom, Mary ile konuşmayı reddetti.
- I should've refused.
- Reddetmeliydim.
- I still refuse to do that.
- Bunu yapmayı hâlâ reddediyorum.
- The judge refused the appeal.
- Yargıç temyizi reddetti.
- Tom refused to elaborate any further.
- Tom daha fazla detay vermeyi reddetti.
- I refuse to give up.
- Vazgeçmeyi reddediyorum.
- Tom refused to shake hands with me.
- Tom benimle el sıkışmayı reddetti.
- Tom refused to stop eating meat.
- Tom et yemeyi bırakmayı reddetti.
- Tom refused to give Mary what she asked for.
- Tom, Mary'nin istediğini vermeyi reddetti.
- The Soviet Union and its allies refused help.
- Sovyetler Birliği ve müttefikleri yardım etmeyi reddetti.
- Tom refuses to leave.
- Tom ayrılmayı reddediyor.
- I'm going to make you an offer that you can't refuse.
- Sana reddedemeyeceğin bir teklif sunacağım.
- He refused my offer to drive him home.
- Onu eve götürme teklifimi reddetti.
- I categorically refused.
- Kategorik olarak reddettim.
- Sorry I couldn't refuse her.
- Onu reddedemediğim için üzgünüm.
- Tom was very angry and refused to speak to Mary.
- Tom çok kızgındı ve Mary ile konuşmayı reddetti.
- That was an offer that I couldn't refuse.
- Reddedemeyeceğim bir teklifti.
- They've refused do so.
- Öyle yapmayı reddettiler.
- I refuse to listen to your excuses.
- Bahanelerini dinlemeyi reddediyorum.
- He refused to help me.
- O bana yardım etmeyi reddetti.
- He had refused to compromise on the issue.
- Bu konuda uzlaşmayı reddetmişti.
- It's an offer they can't refuse.
- Bu reddedemeyecekleri bir teklif.
- Tom refused to kiss Mary.
- Tom Mary'yi öpmeyi reddetti.
- Tom refused my help.
- Tom yardımımı reddetti.
- Everyone refused to help me.
- Herkes bana yardım etmeyi reddetti.
- Mine owners refused to negotiate.
- Maden sahipleri pazarlık yapmayı reddetti.
- Tom refused to eat his lunch.
- Tom öğle yemeğini yemeyi reddetti.
- Tom refused to take part in the game.
- Tom oyuna katılmayı reddetti.
- Sami refused to accept the judgment of the court.
- Sami mahkemenin kararını kabul etmeyi reddetti.
- He refused to close the door.
- O, kapıyı kapatmayı reddetti.
- Tom refused to talk to Mary about John.
- Tom, Mary ile John hakkında konuşmayı reddetti.
- Tom refused to answer Mary.
- Tom, Mary'ye cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to even consider my suggestion.
- Tom önerimi dikkate almayı bile reddetti.
- Tom refused to answer the question.
- Tom soruyu cevaplamayı reddetti.
- She refused my friend request.
- Arkadaşlık isteğimi reddetti.
- Tom refused the food I offered him.
- Tom ona teklif ettiğim yemeği reddetti.
- Tom refused to join our group.
- Tom grubumuza katılmayı reddetti.
- I refuse to leave Boston.
- Boston'u terk etmeyi reddediyorum.
- Tom refused Mary's offer to help.
- Tom, Mary'nin yardım teklifini reddetti.
- If you refuse, Tom will be furious.
- Reddedersen Tom öfkelenir.
- Tom refused to give me a ride home.
- Tom beni eve bırakmayı reddetti.
- He refused to believe that she was guilty.
- Onun suçlu olduğuna inanmayı reddetti.
- They refused to publish my book.
- Kitabımı yayınlamayı reddettiler.
- I refused to believe it.
- Ona inanmayı reddettim.
- I refuse to use public restrooms, as they are very unhygenic.
- Çok hijyenik olmadıkları için umumi tuvaletleri kullanmayı reddediyorum.
- Sami refused to break with Layla.
- Sami, Layla'dan ayrılmayı reddetti.
- I never expected Tom to refuse to do that.
- Tom'un bunu reddetmesini hiç beklemiyordum.
- Sami refused to speak with Layla directly.
- Sami, Layla ile doğrudan konuşmayı reddetti.
- Tom refused to play with the guinea pigs.
- Tom hint domuzlarıyla oynamayı reddetti.
- He refused to talk to me.
- O benimle konuşmayı reddetti.
- Tom refused treatment.
- Tom tedaviyi reddetti.
- I refuse to help.
- Yardım etmeyi reddediyorum.
- They've refused do so.
- Bunu yapmayı reddettiler.
- Tom refused to answer any of my questions.
- Tom sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to pay his bill.
- Tom faturayı ödemeyi reddetti.
- Tom is sure that Mary will refuse.
- Tom, Mary'nin reddedeceğinden emin.
- Congress refused to act.
- Kongre harekete geçmeyi reddetti.
- Tom refused to accept charity.
- Tom sadaka kabul etmeyi reddetti.
- He refused to sign the documents.
- O, belgeleri imzalamayı reddetti.
- Tom refused to give Mary the money she needed.
- İhtiyacı olduğu parayı Mary'ye vermeyi reddetti.
- The caller refused to give us her name.
- Arayan kişi bize adını vermeyi reddetti.
- Almost all workers refused to work during the night.
- Neredeyse tüm işçiler gece boyunca çalışmayı reddetti.
- Tom refused to accept the money.
- Tom parayı kabul etmeyi reddetti.
- He refuses to accept that he is old.
- Yaşlı olduğunu kabullenmeyi reddediyor.
- Britain refused to be part of the agreement.
- İngiltere anlaşmanın bir parçası olmayı reddetti.
- Tom refused to play poker with us.
- Tom bizimle poker oynamayı reddetti.
- I refuse to help Tom.
- Tom'a yardım etmeyi reddediyorum.
- I really can't refuse.
- Bunu hiç reddedemem.
- Tom refused at first.
- Tom ilk başta reddetti.
- He refused to listen to our request for help.
- Yardım talebimizi dinlemeyi reddetti.
- Sami refused to listen to anything Layla said.
- Sami, Layla'nın söylediği herhangi bir şeyi dinlemeyi reddetti.
- He was ordered to leave, but refused.
- Gitmesi emredildi fakat reddetti.
- He refused to pay.
- Ödemeyi reddetti.
- I refused to answer Tom's question.
- Tom'un sorusuna cevap vermeyi reddettim.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
- Tom, Mary'ye bir sürü soru sordu, ama o bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- That was an offer I couldn't refuse.
- Bu reddedemeyeceğim bir teklifti.
- Tom refused to say more.
- Tom daha fazlasını söylemeyi reddetti.
- Tom refused Mary's offer to drive him home.
- Tom Mary'nin kendisini eve götürme teklifini reddetti.
- Tom refused to let Mary in his room.
- Tom, Mary’nin odasına girmesini reddetti.
- I refuse to use public restrooms, as they are very unhygenic.
- Umumi tuvaletleri kullanmayı reddediyorum, çünkü hiç hijyenik değiller.
- Tom didn't know why Mary refused to go out with him.
- Tom Mary'nin neden onunla dışarı çıkmayı reddettiğini bilmiyordu.
- We made Tom an offer he couldn't refuse.
- Biz Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptık.
- I refuse to answer that.
- Buna cevap vermeyi reddediyorum.
- He refused to admit it.
- Bunu kabul etmeyi reddetti.
- Dan refused to publish Linda's story.
- Dan, Linda'nın hikayesini yayınlamayı reddetti.
- He refused to pay protection money.
- Koruma parasını ödemeyi reddetti.
- Fadil refused to shoot the dog.
- Fadıl köpeği vurmayı reddetti.
- What if I refuse?
- Ya reddedersem?
- I refuse to sing that song.
- O şarkıyı söylemeyi reddediyorum.
- Anne steadfastly refused to confess.
- Anne itiraf etmeyi kararlılıkla reddetti.
- Tom refused to tell me what happened.
- Tom bana ne olduğunu söylemeyi reddetti.
- Sami refused to pay rent.
- Sami kira ödemeyi reddetti.
- He was refused medical treatment.
- O medikal tedaviyi reddetti.
- Tom refused to leave.
- Tom gitmeyi reddetti.
- She refused his offer.
- Onun teklifini reddetti.
- He was ordered to leave, but refused.
- Ayrılması emredildi ama reddetti.
- Tom refused to tip the waiter.
- Tom garsona bahşiş vermeyi reddetti.
- How can I refuse you?
- Seni nasıl reddedebilirim?
- Sami refused to believe it.
- Sami buna inanmayı reddetti.
- I offered him a good deal, but he refused it.
- Ona iyi bir anlaşma önerdim ama o reddetti.
- I refuse to discuss the question.
- Sorunu tartışmayı reddediyorum.
- She refused to say more about that matter.
- Bu konu hakkında daha fazla konuşmayı reddetti.
- I'm going to make you an offer that you can't refuse.
- Sana reddedemeyeceğin bir teklif yapacağım.
- That was an offer Layla couldn't refuse.
- Bu Layla'nın reddedemeyeceği bir teklifti.
- They also refused to buy British goods.
- Onlar da İngiliz mallarını almayı reddettiler.
- Tom refused to tell Mary to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmasını söylemeyi reddetti.
- Tom refused to help at first.
- Tom ilk başta yardım etmeyi reddetti.
- Tom refuses to eat his vegetables.
- Tom sebze yemeyi reddediyor.
- Tom refused to let Mary enter the house.
- Tom Mary'nin eve girmesini reddetti.
- Never choose a vocation just because your friends are in it, nor refuse another just because your worst enemy is in it.
- Asla bir mesleği sırf arkadaşlarınız o meslekte diye seçmeyin, bir diğerini de sırf en büyük düşmanınız o meslekte diye reddetmeyin.
- Tom refused.
- Tom reddetti.
- Tom refused to listen to me.
- Tom beni dinlemeyi reddetti.
- The judge refused the appeal.
- Hakim itirazı reddetti.
- A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce açık havada ve parlak gün ışığındaydım, şimdi ise gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
- Tom has refused to talk about himself.
- Tom kendisi hakkında konuşmayı reddetti.
- It's an offer they can't refuse.
- Bu onların reddedemeyeceği bir öneri.
- Tom won't be able to refuse.
- Tom reddedemeyecektir.
- How could I possibly refuse?
- Nasıl reddedebilirim ki?
- Tom refused to tell me what Mary did.
- Tom, Mary'nin ne yaptığını bana söylemeyi reddetti.
- They also refused to buy British goods.
- İngiliz mallarını almayı da reddettiler.
- Unfortunately he refused to come.
- Ne yazık ki, gelmeyi reddetti.
- He refused the food with disgust.
- Yemeği tiksinti ile reddetti.
- Tom refused to tell Mary what had happened.
- Tom, Mary'ye neler olduğunu söylemeyi reddetti.
- Tom refused to tell me anything.
- Tom bana bir şey söylemeyi reddetti.
- They refused to join the army.
- Orduya katılmayı reddettiler.
- She refused to talk to me.
- O benimle konuşmayı reddetti.
- I asked Tom to do that, but he refused.
- Tom'dan bunu yapmasını istedim ama reddetti.
- He's made up his mind and refuses to change it.
- O, kararını verdi ve onu değiştirmeyi reddediyor.
- How can we refuse?
- Biz nasıl reddedebiliriz?
- They're refusing to work.
- Çalışmayı reddediyorlar.
- Tom refused to give them the information they wanted.
- Tom onların istediği bilgiyi onlara vermeyi reddetti.
- Tom refused to move.
- Tom taşınmayı reddetti.
- He refused to close the door.
- Kapıyı kapatmayı reddetti.
- You were wrong to refuse his help.
- Onun yardımını reddetmekle hata yaptın.
- I had to refuse her offer.
- Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- She refused to sign the petition.
- Dilekçeyi imzalamayı reddetti.
- Tom offered Mary a drink of water, but she refused.
- Tom Mary'ye su içmeyi teklif etti ama Mary reddetti.
- They refused to believe it.
- Ona inanmayı reddettiler.
- Tom refused to answer Mary's question.
- Tom Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused their offer.
- Tom onların teklifini reddetti.
- This patient is refusing treatment.
- Bu hasta tedaviyi reddediyor.
- She refused to say more about that matter.
- O konu hakkında daha fazla söylemeyi reddetti.
- Tom refused to let Mary in.
- Tom Mary'yi içeri almayı reddetti.
- I asked Tom to lend me some money, but he refused.
- Tom'dan bana biraz borç para vermesini istedim, ama reddetti.
- Tom refused my help and did it on his own.
- Tom yardımımı reddetti ve onu kendi başına yaptı.
- I tried to tell Tom, but he refused to listen.
- Tom'a anlatmaya çalıştım ama dinlemeyi reddetti.
- It was silly of him to refuse her offer.
- Teklifini reddetmesi aptalcaydı.
- She refused his proposal.
- Onun önerisini reddetti.
- They refused to help us.
- Onlar bize yardım etmeyi reddettiler.
- The Confederate leaders refused to accept defeat.
- Konfederasyon liderleri yenilgiyi kabullenmeyi reddetti.
- He refused to shake my hand.
- O, elimi sıkmayı reddetti.
- They refused to go anywhere on foot.
- Herhangi bir yere yere yürüyerek gitmeyi reddettiler.
- It is natural that he should refuse that request.
- Bu isteği reddetmesi çok doğal.
- Tom refused to pay.
- Tom ödemeyi reddetti.
- He made Tom an offer he couldn't refuse.
- O, Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- Doctors refused to perform a second operation.
- Doktorlar ikinci operasyonu uygulamayı reddettiler.
- Anne steadfastly refused to confess.
- Anne kararlılıkla itiraf etmeyi reddetti.
- Tom refused to conceal the truth.
- Tom gerçeği gizlemeyi reddetti.
- He refused to pay protection money.
- Haraç ödemeyi reddetti.
- I refuse to be treated like a slave by you.
- Senin tarafından bir köle gibi davranılmayı reddediyorum.
- I can't understand why Tom refused to help us.
- Tom'un neden bize yardım etmeyi reddettiğini anlayamıyorum.
- Tom refused to talk to Mary.
- Tom Mary ile konuşmayı reddetti.
- They refused to go anywhere on foot.
- Onlar yaya olarak bir yere gitmeyi reddettiler.
- Tom refused to admit that he was wrong.
- Tom hatalı olduğunu kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused my help and did it on his own.
- Tom yardımımı reddetti ve kendi başına yaptı.
- I refuse to talk to Tom.
- Tom ile konuşmayı reddediyorum.
- Tom refused to go to the hospital.
- Tom, hastaneye gitmeyi reddetti.
- Tom didn't have the heart to refuse Mary's request.
- Tom'un Mary'nin isteğini reddedecek cesareti yoktu.
- You refuse to see the facts.
- Gerçekleri görmeyi reddediyorsun.
- Tom refused to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemeyi reddetti.
- She refused all proposals of marriage.
- O, bütün evlilik tekliflerini reddetti.
- Tom is refusing to tell us what happened.
- Tom bize ne olduğunu anlatmayı reddediyor.
- Tom refused to budge.
- Tom hareket etmeyi reddetti.
- Tom refused to shake my hand.
- Tom elimi sıkmayı reddetti.
- Tom refused to tell me what happened.
- Tom bana ne olduğunu anlatmayı reddetti.
- Tom refused to tell the police who his accomplice was.
- Tom polise suç ortağının kim olduğunu söylemeyi reddetti.
- I refuse to answer.
- Cevap vermeyi reddediyorum.
- They refused to cooperate.
- İşbirliği yapmayı reddettiler.
- Tom refused to help Mary escape.
- Tom Mary'nin kaçmasına yardım etmeyi reddetti.
- This cork refuses to come out.
- Bu mantar çıkmayı reddediyor.
- The other one refuses to hide.
- Diğeri saklanmayı reddediyor.
- Although the proposal seemed like a good idea, they refused it.
- Teklif iyi bir fikir gibi görünse de reddettiler.
- One does not refuse such an offer.
- Kimse böyle bir teklifi reddetmez.
- They refuse to integrate into society.
- Topluma entegre olmayı reddediyorlar.
- He refused my invitation.
- Benim davetimi reddetti.
- He refuses to buy anything made in China.
- Çin malı bir şey almayı reddediyor.
- I refuse to work.
- Ben çalışmayı reddediyorum.
- Tom couldn't understand why Mary refused to even listen to him.
- Tom, Mary'nin neden onu dinlemeyi bile reddettiğini anlayamıyordu.
- He's made up his mind and refuses to change it.
- O kararını verdi ve değiştirmeyi reddediyor.
- Tom refused to work with Mary.
- Tom Mary ile çalışmayı reddetti.
- Tom refused to give me any money.
- Tom bana para vermeyi reddetti.
- I wonder why Tom refused to kiss Mary.
- Tom'un Mary'yi öpmeyi neden reddettiğini merak ediyorum.
- I'm afraid I have to refuse.
- Korkarım reddetmek zorundayım.
- He refused to believe that she was guilty.
- Suçlu olduğuna inanmayı reddetti.
- He refused to go on holiday with his parents.
- Ebeveynleriyle tatile çıkmayı reddetti.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
- Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- Tom refused to sing the song Mary requested.
- Tom Mary'nin istediği şarkıyı söylemeyi reddetti.
- She refused to let her child go out in the rain.
- Çocuğunu yağmur altında bırakmayı reddetti.
- He refuses to listen to me.
- Beni dinlemeyi reddediyor.
- You may refuse.
- Reddedebilirsin.
- They refused to talk to me in spite of my earnest request.
- Ciddi ricama rağmen benimle konuşmayı reddettiler.
- Tom refuses to retire in spite of his age.
- Tom yaşına rağmen emekli olmayı reddediyor.
- Sami refused to come to the door.
- Sami kapıya gelmeyi reddetti.
- Tom refused to play with the guinea pigs.
- Tom kobaylarla oynamayı reddetti.
- Doctors refused to perform a second operation.
- Doktorlar ikinci bir ameliyat yapmayı reddettiler.
- I refused her invitation to dinner.
- Yemek davetini reddettim.
- Tom refused to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardım etmeyi reddetti.
- Tom refused to believe Mary was dead.
- Tom, Mary'nin öldüğüne inanmayı reddetti.
- I refuse to say anything about that.
- Bu konuda bir şey söylemeyi reddediyorum.
- I refuse to believe that we can't do anything about the situation.
- Bu durumla ilgili hiçbir şey yapamayacağımıza inanmayı reddediyorum.
- He flatly refused to let me in.
- Beni içeri almayı açıkça reddetti.
- We have refused.
- Biz reddettik.
- Tom refused to listen to Mary.
- Tom, Mary'yi dinlemeyi reddetti.
- The kind-hearted queen could not refuse her.
- İyi kalpli kraliçe onu reddedememiş.
- I refuse to help Tom do that.
- Tom'un bunu yapmasına yardım etmeyi reddediyorum.
- Tom refused to eat what his mother put on the table.
- Tom annesinin masaya koyduklarını yemeyi reddetti.
- Sami refused to testify.
- Sami ifade vermeyi reddetti.
- Can you explain to me why you refused their offer?
- Tekliflerini neden reddettiğini bana açıklayabilir misin?
- Tom won't be able to refuse.
- Tom'un reddetmesi mümkün değil.
- They refused to believe it.
- İnanmayı reddettiler.
- She refused to take the money.
- O, parayı almayı reddetti.
- Tom refuses to talk.
- Tom konuşmayı reddediyor.
- I wonder why Tom refused to kiss Mary.
- Tom'un neden Mary'yi öpmeyi reddettiğini merak ediyorum.
- Tom refused to tell me what had happened.
- Tom bana ne olduğunu anlatmayı reddetti.
- Tom refused to stay at home.
- Tom evde kalmayı reddetti.
- Tom refused to give Mary what she wanted.
- Tom, Mary'ye istediğini vermeyi reddetti.
- I refuse to be a dictator.
- Diktatör olmayı reddediyorum.
- Tom refused to work with Mary.
- Tom, Mary ile çalışmayı reddetti.
- Tom is refusing to pay his bills.
- Tom faturalarını ödemeyi reddediyor.
- He was refused medical treatment.
- Tıbbi tedaviyi reddetti.
- Tom refused to go to bed.
- Tom yatmaya gitmeyi reddetti.
- Tom refused to eat.
- Tom yemek yemeyi reddetti.
- Sami refused to reveal where the money was.
- Sami paranın nerede olduğunu açıklamayı reddetti.
- I refuse to open the door.
- Kapıyı açmayı reddediyorum.
- Our only witness is refusing to testify.
- Tek tanığımız ifade vermeyi reddediyor.
- I couldn't refuse.
- Reddedemezdim.
- He refused my offer to drive him home.
- Onu eve bırakma teklifimi reddetti.
- Tom refused to admit that he'd made a mistake.
- Tom bir hata yaptığını kabul etmeyi reddetti.
- He refuses formula.
- O, mamayı reddediyor.
- If you refuse, Tom will be furious.
- Eğer reddedersen, Tom öfkelenecek.
- Tom refused to allow me to enter his room.
- Tom odasına girmeme izin vermeyi reddetti.
- He refused to sacrifice his principles for money.
- İlkelerini para için feda etmeyi reddetti.
- Tom refused to sign the contract.
- Tom sözleşmeyi imzalamayı reddetti.
- I could not refuse.
- Reddedemedim.
- She made Tom an offer he couldn't refuse.
- O, Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- Sami refused to go to school.
- Sami okula gitmeyi reddetti.
- I refuse to dignify that with a response.
- Bunu bir cevapla onurlandırmayı reddediyorum.
- Tom refused to wait for Mary.
- Tom, Mary'yi beklemeyi reddetti.
- He had refused to compromise on the issue.
- Konuyla ilgili uzlaşmayı reddetmişti.
- Tom refused to talk to me.
- Tom benimle konuşmayı reddetti.
- I refused to believe what they told me.
- Bana söylediklerine inanmayı reddettim.
- I'm afraid that she'll refuse my request.
- İsteğimi reddedeceğinden korkuyorum.
- She refused his proposal.
- Evlenme teklifini reddetti.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
- Tom Mary'ye birçok soru sordu, ancak Mary bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to help me do that.
- Tom bunu yapmama yardım etmeyi reddetti.
- Would you tell me why you have refused their offer?
- Tekliflerini neden reddettiğinizi söyler misiniz?
- Tom refused to answer any questions.
- Tom hiçbir soruya cevap vermeyi reddetti.
- Tom refuses to buy anything new.
- Tom yeni bir şey satın almayı reddediyor.
- Tom refused to show us how to do that.
- Tom bize bunun nasıl yapılacağını göstermeyi reddetti.
- The policeman refused to allow Mary into the court room.
- Polis Mary'nin mahkeme salonuna girmesine izin vermeyi reddetti.
- He refused to take the bribe.
- Rüşvet almayı reddetti.
- I refuse to be your puppet.
- Kuklan olmayı reddediyorum.
- The Confederate leaders refused to accept defeat.
- Konfederasyon liderleri yenilgiyi kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to let me in his room.
- Tom odasına girmemi reddetti.
- We've refused.
- Biz reddettik.
- He refuses formula.
- Mamayı reddediyor.
- Some of the Indian leaders refused to negotiate.
- Bazı Kızılderili liderler müzakere etmeyi reddetti.
- Tom refused to lend me any money.
- Tom bana ödünç para vermeyi reddetti.
- I asked Tom to do that, but he refused.
- Tom'dan bunu yapmasını istedim, ama reddetti.
- Would you tell me why you have refused their offer?
- Onların önerisini niçin reddettiğini bana söyler misin?
- Tom refused to admit that he'd made a mistake.
- Tom hata yaptığını kabul etmeyi reddetti.
- Are you refusing my request?
- Talebimi reddediyor musunuz?
- You made Tom an offer he couldn't refuse, didn't you?
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptın, değil mi?
- Tom refuses to get involved.
- Tom karışmayı reddediyor.
- Sami refused to take the stand.
- Sami kürsüye çıkmayı reddetti.
- I refused her invitation to dinner.
- Onun akşam yemeği davetini reddettim.
- I refuse to say anything about that.
- Bunun hakkında bir şey söylemeyi reddediyorum.
- He flatly refused her requests for help.
- Yardım taleplerini kesin bir dille reddetti.
- Banks refused to lend money to Japanese-Americans.
- Bankalar Japon-Amerikalılara borç para vermeyi reddetti.
- She refused to admit it.
- Bunu itiraf etmeyi reddetti.
- He refused to inform them.
- Onlara bilgi vermeyi reddetti.
- He refused to say more about it.
- O bu konuda daha fazla söylemeyi reddetti.
- I refuse to work.
- Çalışmayı reddediyorum.
- She refused his proposal.
- Onun teklifini reddetti.
- My boyfriend refuses to use the microwave.
- Erkek arkadaşım mikrodalgayı kullanmayı reddediyor.
- Dan refused to give the phone to Linda.
- Dan telefonu Linda'ya vermeyi reddetti.
- Custer refused to listen.
- Custer dinlemeyi reddetti.
- They refused to approve my loan.
- Kredimi onaylamayı reddettiler.
- Tom refused to even listen to my suggestions.
- Tom önerilerimi dinlemeyi bile reddetti.
- I refused for personal reasons.
- Kişisel nedenlerden dolayı reddettim.
- Tom has been refusing to take his medicine.
- Tom ilacını almayı reddediyor.
- He refuses to accept his old age.
- Yaşlılığını kabullenmeyi reddediyor.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
- Ne yazık ki Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- I refuse to answer that.
- Bunu cevaplamayı reddediyorum.
- Tom refuses to speak French.
- Tom Fransızca konuşmayı reddediyor.
- I refuse to sit there.
- Orada oturmayı reddediyorum.
- She refused my offer to help her.
- Ona yardım etme önerimi reddetti.
- Sami refused to believe it.
- Sami ona inanmayı reddetti.
- They refused to disclose the location of the hostages.
- Rehinelerin yerini açıklamayı reddettiler.
- I refused at first.
- Başta reddettim.
- It was hard for me to refuse his request.
- Onun ricasını reddetmem zordu.
- It refuses to die.
- Ölmeyi reddediyor.
- They refused to be drafted.
- Onlar askere alınmayı reddettiler.
- No matter how much I prod her, she refuses to start working on the assignment.
- Onu ne kadar teşvik edersem edeyim, ödev üzerinde çalışmaya başlamayı reddediyor.
- I refused to talk.
- Konuşmayı reddettim.
- She refused to help me.
- O bana yardım etmeyi reddetti.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
- O kızla daha fazla kaz gütmeyi reddediyorum.
- Tom refused to tell Mary what had happened.
- Tom, Mary'ye olanları anlatmayı reddetti.
- Tom refused my request.
- Tom isteğimi reddetti.
- Tom refused to give them the information they wanted.
- Tom onlara istedikleri bilgiyi vermeyi reddetti.
- He refuses to listen to me.
- O, beni dinlemeyi reddediyor.
- Tom asked Mary some questions, but she refused to answer them.
- Tom Mary'ye bazı sorular sordu ama Mary cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to tell me his phone number.
- Tom bana telefon numarasını söylemeyi reddetti.
- Do you have any idea why Tom refused to do that?
- Tom'un bunu neden reddettiği hakkında bir fikrin var mı?
- His mother refused to pay for his education so while at college he worked as a servant to pay his way.
- Annesi eğitim masraflarını karşılamayı reddetti, bu yüzden üniversitedeyken masraflarını karşılamak için hizmetçi olarak çalıştı.
- Tom refused to give Mary any information.
- Tom Mary'ye herhangi bir bilgi vermeyi reddetti.
- Tom refused to abandon hope.
- Tom umudunu kaybetmeyi reddetti.
- Tom refused to be treated.
- Tom tedavi olmayı reddetti.
- He refused to give up.
- Vazgeçmeyi reddetti.
- I could hardly refuse Tom's help.
- Tom'un yardımını reddedemezdim.
- Tom made me an offer I couldn't refuse.
- Tom bana reddedemeyeceğim bir teklif yaptı.
- Tom refused to answer.
- Tom cevap vermeyi reddetti.
- She refused to say more about it.
- Bu konuda daha fazla konuşmayı reddetti.
- They refused to confess.
- İtiraf etmeyi reddettiler.
- They refused to let the trains move.
- Trenlerin hareket etmelerine izin vermeyi reddettiler.
- Tom didn't know why Mary refused to go out with him.
- Tom, Mary'nin neden onunla çıkmayı reddettiğini bilmiyordu.
- Tom refused to go to Boston with Mary.
- Tom, Mary ile Boston'a gitmeyi reddetti.
- Tom refused to give Mary any money.
- Tom, Mary'ye para vermeyi reddetti.
- Tom refused to provide a blood sample.
- Tom kan örneği vermeyi reddetti.
- My father was a pacifist who refused to fight in the Vietnam War.
- Babam Vietnam Savaşı'nda savaşmayı reddeden bir pasifistti.
- Tom refused Mary's offer to help.
- Tom Mary'nin yardım teklifini reddetti.
- Tom refused to admit it.
- Tom onu itiraf etmeyi reddetti.
- Tom can't refuse.
- Tom reddedemiyor.
- Tom wanted Mary's phone number, but she refused to give it to him.
- Tom, Mary'nin telefon numarasını istedi ama Mary vermeyi reddetti.
- The bank refused to give them more credit.
- Banka onlara daha fazla kredi vermeyi reddetti.
- I didn't know why Tom refused to do that.
- Tom'un bunu yapmayı neden reddettiğini bilmiyordum.
- I refused to be paid.
- Bana ödeme yapılmasını reddettim.
- She refused my invitation.
- O benim davetimi reddetti.
- Tom refuses to eat.
- Tom yemek yemeyi reddetti.
- The horse stopped and refused to move.
- At durdu ve hareket etmeyi reddetti.
- He refused to admit he was wrong.
- Hatalı olduğunu itiraf etmeyi reddetti.
- We reserve the right to refuse service to anyone.
- Herhangi birine hizmet vermeyi reddetme hakkımız saklıdır.
- It was a mistake to refuse his assistance.
- Yardımını reddetmek bir hataydı.
- They refused.
- Onlar reddetti.
- He refused to shake my hand.
- O benimle tokalaşmayı reddetti.
- She refuses to say more about it.
- Bu konuda daha fazla konuşmayı reddediyor.
- He offered me a beer, but I refused.
- O bana bir bira teklif etti fakat reddettim.
- That was an offer that I couldn't refuse.
- Bu reddedemeyeceğim bir teklifti.
- Tom thought Mary might refuse to do that.
- Tom, Mary'nin bunu reddedebileceğini düşündü.
- I heard that Tom's boss refused to give him a raise.
- Tom'un patronunun ona zam vermeyi reddettiğini duydum.
- Tom refused our offer.
- Tom teklifimizi reddetti.
- They wanted me to sell drugs for them, but I refused.
- Onlar için uyuşturucu satmamı istediler ama reddettim.
- She refuses to listen to her mother.
- Annesini dinlemeyi reddediyor.
- They refused.
- Reddettiler.
- She refused his offer.
- Teklifini reddetti.
- They refused to answer my questions.
- Sorularıma cevap vermeyi reddettiler.
- Tom is refusing to leave.
- Tom gitmeyi reddediyor.
- He got very angry, for she refused to follow his advice.
- Tavsiyesine uymayı reddettiği için çok sinirlendi.
- Tom offered me a cookie, but I refused.
- Tom bana kurabiye teklif etti ama ben reddettim.
- He refuses to believe us.
- O bize inanmayı reddetti.
- Tom offered Mary some money, but she refused to take it.
- Tom, Marry'e biraz para vermeyi önerdi ama o almayı reddetti.
- Grant refused to accept defeat.
- Grant yenilgiyi kabul etmeyi reddetti.
- They sacrificed forbidden swine, and put to death all who refused to eat.
- Onlar yasaklanmış domuzu kurban etti, ve onu yemeyi reddeden herkesi öldürdüler.
- Tom refused to conform.
- Tom uymayı reddetti.
- They made Tom an offer he couldn't refuse.
- Onlar Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptılar.
- They refused to help her in any way.
- Ona hiçbir şekilde yardım etmeyi reddettiler.
- Tom refused to eat lunch.
- Tom öğle yemeği yemeyi reddetti.
- They refuse to say they're sorry.
- Özür dilemeyi reddediyorlar.
- Tom refused our help.
- Tom yardımımızı reddetti.
- Sami refused to press charges.
- Sami suçlamaları reddetti.
- Ken made Tom an offer he couldn't refuse.
- Ken, Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- I must refuse.
- Reddetmeliyim.
- He refuses formula.
- O formülü reddediyor.
- Tom refused to join our team.
- Tom takımımıza katılmayı reddetti.
- I refuse to listen.
- Dinlemeyi reddediyorum.
- Tom couldn't refuse Mary's request.
- Tom, Mary'nin isteğini reddedemedi.
- I could just refuse to go.
- Gitmeyi reddedebilirim.
- He refused the food with disgust.
- Yemeği tiksintiyle reddetti.
- They sacrificed forbidden swine, and put to death all who refused to eat.
- Yasak domuzu kurban ettiler ve yemeyi reddeden herkesi öldürdüler.
- How can we refuse?
- Nasıl reddedebiliriz?
- She had enough wisdom to refuse the offer.
- Teklifi reddedecek kadar bilgeliği vardı.
- You're a hard person to refuse.
- Reddetmesi zor bir insansın.
- She refused my friend request.
- O, arkadaşlık isteğimi reddetti.
- I refused to believe it.
- Buna inanmayı reddettim.
- Not only did he refuse to help me, but also he scolded me.
- Sadece bana yardım etmeyi reddetmekle kalmadı, aynı zamanda beni azarladı.
- You refuse to give anyone else a chance.
- Başka birine şans vermeyi reddediyorsun.
- She asked him to come into her house, but he refused.
- Kadın ondan evine gelmesini istedi ama o reddetti.
- He refused to help me.
- Bana yardım etmeyi reddetti.
- That was an offer I couldn't refuse.
- Reddedemeyeceğim bir teklifti.
- Tom refused to believe that Mary was dead.
- Tom, Mary'nin öldüğüne inanmayı reddetti.
- It was an offer I couldn't refuse.
- Reddedemeyeceğim bir teklifti.
- Who could refuse?
- Kim reddedebilir?
- I refuse to cage birds.
- Kuşları kafese koymayı reddediyorum.
- I refuse to apply for credit cards.
- Kredi kartı başvurusunda bulunmayı reddediyorum.
- He made Tom an offer he couldn't refuse.
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- The soldier decided he could not refuse the request.
- Asker talebi reddedemediğine karar verdi.
- He refused my offer for no good reason.
- İyi bir nedeni olmadığı halde teklifimi reddetti.
- Tom refused their offer.
- Tom tekliflerini reddetti.
- Tom refused to eat anything.
- Tom bir şey yemeyi reddetti.
- I refuse to write this sentence.
- Bu cümleyi yazmayı reddediyorum.
- You must refuse to drink this drug.
- Bu ilacı içmeyi reddetmelisin.
- Tom refuses to buy anything made of leather.
- Tom deriden yapılmış bir şey almayı reddediyor.
- Tom refused to stop to ask for directions.
- Tom yol tarifi sormak için durmayı reddetti.
- He asked her to marry him, but she refused.
- Ona evlenme teklif etmiş ama o reddetmiş.
- Tom refused to give Mary what she wanted.
- Tom Mary'ye istediğini vermeyi reddetti.
- It refuses to die.
- O ölmeyi reddediyor.
- Tom refused to pay protection money.
- Tom haraç vermeyi reddetti.
- I'll make him an offer he'll not be able to refuse.
- Ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım.
- Unfortunately he refused to come.
- Ne yazık ki, o gelmeyi reddetti.
- I can't understand why Tom refused to help us.
- Tom'un bize yardım etmeyi neden reddettiğini anlayamıyorum.
- When the company refused to increase their wages, they walked out.
- Şirket onların ücretlerini artırmayı reddedince, greve gittiler.
- She refused to accept his proposal.
- Onun teklifini kabul etmeyi reddetti.
- I refuse to leave Boston.
- Boston'dan ayrılmayı reddediyorum.
- He would still be alive had he refused to go to the battlefield then.
- O zaman savaş alanına gitmeyi reddetseydi, hâlâ hayatta olurdu.
- We have refused.
- Reddettik.
- Tom refused to carry Mary's suitcase.
- Tom, Mary'nin bavulunu taşımayı reddetti.
- Tom refused to settle down.
- Tom yerleşmeyi reddetti.
- Tom refused to pay the bill.
- Tom faturayı ödemeyi reddetti.
- I refuse to answer the question.
- Soruya cevap vermeyi reddediyorum.
- They refused to be drafted.
- Askere alınmayı reddettiler.
- They refused to help us.
- Bize yardım etmeyi reddettiler.
- Tom refused to answer Mary's question.
- Tom, Mary'nin sorusuna cevap vermeyi reddetti.
- He refused to ask for advice from experts.
- Uzmanlardan tavsiye istemeyi reddetti.
- Tom refused to let go.
- Tom serbest bırakmayı reddetti.
- Tom refused to play with the guinea pigs.
- Tom gine domuzlarıyla oynamayı reddetti.
- I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un meydan okumasını reddedemezdim.
- The President refused to answer the question.
- Başkan soruyu cevaplamayı reddetti.
- Tom refuses to take orders from Mary.
- Tom Mary'den emir almayı reddediyor.
- She refused to believe it.
- Ona inanmayı reddetti.
- He refused to go on holiday with his parents.
- Ebeveynleriyle tatile gitmeyi reddetti.
- He refused to give an interview.
- O, bir röportaj yapmayı reddetti.
- When the company refused to increase their wages, they walked out.
- Şirket ücretlerini artırmayı reddedince, işçiler işi bıraktı.
- Tom refused to let Mary in.
- Tom, Mary'yi içeri almayı reddetti.
- He himself refused to talk to her.
- Kendisi onunla konuşmayı reddetti.
- Tom refused to help Mary escape.
- Tom, Mary'nin kaçmasına yardım etmeyi reddetti.
- He refused to give them the information.
- Onlara bilgi vermeyi reddetti.
- Tom refused to work overtime.
- Tom fazla mesai yapmayı reddetti.
- Tom refused to join the army.
- Tom orduya katılmayı reddetti.
- Tom refuses to fight back.
- Tom karşılık vermeyi reddediyor.
- William McKinley refused to travel.
- William McKinley seyahat etmeyi reddetti.
- She made Tom an offer he couldn't refuse.
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- Tom refused to admit that what he'd done was wrong.
- Tom yaptığı şeyin yanlış olduğunu kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to sing.
- Tom şarkı söylemeyi reddetti.
- Tom flatly refused.
- Tom kesin bir şekilde reddetti.
- Some parents refuse to have their children vaccinated.
- Bazı aileler çocuklarına aşı yaptırmayı reddediyor.
- He refused to admit he was wrong.
- Hatalı olduğunu kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused the food I offered him.
- Tom ona ikram ettiğim yemeği reddetti.
- Tom refused to tell us what had happened.
- Tom, ne olduğunu bize anlatmayı reddetti.
- I could just refuse to help Tom.
- Tom'a yardım etmeyi reddedebilirim.
- He refused to accept such an absurd proposal.
- Böyle saçma bir teklifi kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to answer any questions.
- Tom sorulara cevap vermeyi reddetti.
- It was silly of him to refuse her offer.
- Onun teklifini reddetmek onun aptallığıydı.
- They refused to answer my questions.
- Onlar sorularımı cevaplamayı reddettiler.
- Tom, stubborn as he was, refused to change to the sensible metric system, preferring to measure volume in hogsheads instead.
- İnatçı Tom, mantıklı olan metrik sisteme geçmeyi reddetti ve bunun yerine hacmi büyük fıçı cinsinden ölçmeyi tercih etti.
- I wanted my parents to be at my wedding, but they refused to come.
- Ebeveynlerimin düğünümde olmasını istedim ama onlar gelmeyi reddetti.
- He refused to settle down.
- Yuva kurmayı reddetti.
- Tom refused to help at first.
- Tom başlangıçta yardım etmeyi reddetti.
- Tom refused to tell us what had happened.
- Tom bize ne olduğunu anlatmayı reddetti.
- He refused to shake hands.
- O, tokalaşmayı reddetti.
- He would still be alive had he refused to go to the battlefield then.
- O zaman savaşa gitmeyi reddetseydi, hala hayatta olacaktı.
- I refuse to be ignored any longer.
- Daha fazla görmezden gelinmeyi reddediyorum.
- No wonder he refused your offer.
- Teklifini reddetmesine şaşmamalı.
- Tom refused our offer.
- Tom önerimizi reddetti.
- He refused to shake my hand.
- Elimi sıkmayı reddetti.
- Ken made Tom an offer he couldn't refuse.
- Ken, Tom'a onun reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- I refuse to obey you any longer.
- Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- She flatly refused to let him in.
- Onu içeri almayı kesinlikle reddetti.
- I wonder why Tom refused to do that.
- Tom'un onu yapmayı neden reddettiğini merak ediyorum.
- Sami refused to confront Layla.
- Sami, Layla'yla yüzleşmeyi reddetti.
- They refused to surrender.
- Teslim olmayı reddettiler.
- Sami refused to press charges.
- Sami suçlamada bulunmayı reddetti.
- Tom refused to even talk to Mary.
- Tom Mary ile konuşmayı bile reddetti.
- I categorically refused.
- Kesin bir şekilde reddettim.
- Layla refused to explain herself.
- Leyla kendini açıklamayı reddetti.
- Tom refused to forgive Mary.
- Tom Mary'yi affetmeyi reddetti.
- I'm going to make him an offer he can't refuse.
- Ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım.
- Tom refused to say what he did.
- Tom ne yaptığını söylemeyi reddetti.
- Tom is refusing to tell us what happened.
- Tom olanları bize söylemeyi reddediyor.
- We refused to accept Tom's resignation.
- Tom'un istifasını kabul etmeyi reddettik.
- Tom was wrong to refuse Mary's help.
- Tom Mary'nin yardımını reddetmekle hata yaptı.
- I refuse to help Tom.
- Tom'a yardım etmeyi reddettim.
- Tom refused to go there.
- Tom oraya gitmeyi reddetti.
- Tom refused to answer Mary's questions.
- Tom, Mary'nin sorularına cevap vermeyi reddetti.
- They refuse to integrate.
- Entegre olmayı reddediyorlar.
- Tom refused to show me how to do that.
- Tom bana bunu nasıl yapacağımı göstermeyi reddetti.
- Tom refused to listen to Mary.
- Tom Mary'yi dinlemeyi reddetti.
- I refused the offer.
- Teklifi reddettim.
- Tom refused to give me a loan.
- Tom bana borç vermeyi reddetti.
- Tom didn't know why Mary refused to go to the dance with him.
- Tom, Mary'nin neden onunla dansa gitmeyi reddettiğini bilmiyordu.
- He refused to say more about that.
- Bu konuda daha fazla konuşmayı reddetti.
- They refused to publish my book.
- Onlar kitabımı yayınlamayı reddettiler.
- Tom didn't have the courage to refuse to do what Mary asked him to do.
- Tom'un Mary'nin onun yapmasını istediği şeyi reddedecek cesareti yoktu.
- He refused to shake hands.
- El sıkışmayı reddetti.
- I'm afraid I have to refuse.
- Maalesef reddetmek zorundayım.
- Tom couldn't refuse Mary's request.
- Tom, Mary'nin ricasını reddedemezdi.
- Tom refused the food he was offered.
- Tom kendisine sunulan yemeği reddetti.
- He refused to shake hands with me.
- Benimle tokalaşmayı reddetti.
- The horse stopped and refused to go any further.
- At durdu ve daha ileri gitmeyi reddetti.
- Tom refused to give me a loan.
- Tom bana kredi vermeyi reddetti.
- Tom refused to execute the order.
- Tom emri yerine getirmeyi reddetti.
- Tom refuses to eat.
- Tom yemek yemeyi reddediyor.
- Tom refused to allow Mary to go to the party.
- Tom Mary'nin partiye gitmesine izin vermeyi reddetti.
- Sami refused to step on the roach.
- Sami hamam böceğinin üstüne basmayı reddetti.
- He offered me a beer, but I refused.
- Bana bira teklif etti ama reddettim.
- Dan refused to continue working for Linda.
- Dan, Linda için çalışmaya devam etmeyi reddetti.
- Tom has refused to go.
- Tom gitmeyi reddetti.
- I refuse to be afraid.
- Korkmayı reddediyorum.
- Tom flatly refused.
- Tom kesin bir dille reddetti.
- That was an offer Layla couldn't refuse.
- O, Leyla'nın reddedemeyeceği bir teklifti.
- The reason he refused your offer is obvious.
- Teklifinizi reddetmesinin nedeni belli.
- He refused to go on holiday with his parents.
- O, ebeveynleriyle tatile gitmeyi reddetti.
- I refuse to answer such a stupid question.
- Böyle aptalca bir soruyu yanıtlamayı reddediyorum.
- My boss refused my request for a raise.
- Patronum zam talebimi reddetti.
- Tom didn't know why Mary refused to go to the dance with him.
- Tom Mary'nin neden onunla dansa gitmeyi reddettiğini bilmiyordu.
- Tom refused to tell me where he'd put my car keys.
- Tom arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu söylemeyi reddetti.
- Tom refused to comment on that issue.
- Tom bu konuda yorum yapmayı reddetti.
- We've refused.
- Reddettik.
- Tom refused Mary's offer to drive him home.
- Tom, Mary'nin onu eve bırakma teklifini reddetti.
- He refuses to say he's sorry.
- Özür dilemeyi reddediyor.
- He refuses to believe us.
- Bize inanmayı reddediyor.
- She refused to speak English.
- İngilizce konuşmayı reddetti.
- They refuse to say they're sorry.
- Üzgün olduklarını söylemeyi reddediyorlar.
- He refused to go on holiday with his parents.
- Ailesiyle tatile gitmeyi reddetti.
- Tom refused to give Mary any money.
- Tom Mary'ye para vermeyi reddetti.
- Unfortunately, he refused to help us.
- Ne yazık ki bize yardım etmeyi reddetti.
- You were wrong to refuse his help.
- Yardımını reddetmekle hata yaptın.
- She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- Çok kötü bir ruh hali içinde olduğundan sizinle konuşmayı reddedebilir.
- Tom refused to tell us anything.
- Tom bize bir şey söylemeyi reddetti.
- The horse stopped and refused to go on.
- At durdu ve devam etmeyi reddetti.
- Tom refused to give Mary what she asked for.
- Tom Mary'ye istediğini vermeyi reddetti.
- Tom refuses to work.
- Tom çalışmayı reddediyor.
- Tom has been refusing to take his medicine.
- Tom ilaçlarını almayı reddediyor.
- Dan refused to listen to Linda.
- Dan Linda'yı dinlemeyi reddetti.
- I refuse to give up on this.
- Bundan vazgeçmeyi reddediyorum.
- Tom refused to worry about the future.
- Tom gelecek hakkında endişelenmeyi reddetti.
- The student refused to obey his teacher.
- Öğrenci öğretmenine itaat etmeyi reddetti.
- The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
- Çelimsiz yaşlı adam inatla tekerlekli sandalye kullanmayı reddetti.
- Tom refused to be treated.
- Tom tedavi edilmeyi reddetti.
- The President refused to answer the question.
- Başkan soruya yanıt vermeyi reddetti.
- She refused to go with me.
- Benimle gitmeyi reddetti.
- Tom refused to believe that he was wrong.
- Tom hatalı olduğuna inanmayı reddetti.
- Tom refused to tell us what he did.
- Tom bize ne yaptığını söylemeyi reddetti.
- Tom refused to follow Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesine uymayı reddetti.
- Tom could've refused.
- Tom reddedebilirdi.
- Tom refused to talk to Mary about John.
- Tom, John hakkında Mary'yle konuşmayı reddetti.
- Tom refuses to sing.
- Tom şarkı söylemeyi reddediyor.
- I refuse to go.
- Gitmeyi reddediyorum.
- Tom refused to eat what his mother put on the table.
- Tom annesinin masaya koyduğunu yemeyi reddetti.
- You should have refused his request flatly.
- Onun ricasını açıkça reddetmeliydin.
- Tom can't refuse.
- Tom reddedemez.
- Tom offered me a cookie, but I refused.
- Tom bana kurabiye teklif etti ama reddettim.
- Tom refused to answer any of my questions.
- Tom, sorularıma cevap vermeyi reddetti.
- The suspect refused to cooperate.
- Şüpheli işbirliği yapmayı reddetti.
- Tom refused to believe it.
- Tom buna inanmayı reddetti.
- The hipster rabbit refused to eat carrots.
- Yenilikçi tavşan havuç yemeyi reddetti.
- Britain refused to be part of the agreement.
- İngiltere anlaşmanın parçası olmayı reddetti.
- Tom refused to show us how to do that.
- Tom bize bunu nasıl yapacağımızı göstermeyi reddetti.
- Tom refused to tell me what Mary did.
- Tom bana Mary'nin ne yaptığını söylemeyi reddetti.
- She refused to sign the petition.
- O, dilekçeyi imzalamayı reddetti.
- Tom refused to ask for directions.
- Tom yol sormayı reddetti.
- They're refusing to work.
- Onlar çalışmayı reddediyorlar.
- Tom refused to tell Mary what he knew.
- Tom bildiklerini Mary'ye söylemeyi reddetti.
- Undaunted, he refused to give up.
- Yılmadı, pes etmeyi reddetti.
- He refused to quit despite many obstacles.
- Birçok engele rağmen vazgeçmeyi reddetti.
- Tom asked Mary some very personal questions that she refused to answer.
- Tom, Mary'ye cevaplamayı reddettiği çok kişisel sorular sordu.
- Tom refused to admit it.
- Tom itiraf etmeyi reddetti.
- It was a mistake to refuse his assistance.
- Onun yardımı reddetmek bir hataydı.
- My children refuse to eat fish.
- Çocuklarım balık yemeyi reddediyor.
- Tom refused to talk.
- Tom konuşmayı reddetti.
- Tom refused to believe that Mary was guilty.
- Tom Mary'nin suçlu olduğuna inanmayı reddetti.
- She refused to accept the money.
- Parayı kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to talk to reporters.
- Tom gazetecilerle konuşmayı reddetti.
- You should have refused his offer.
- Onun önerisini reddetmeliydin.
- Tom refused to believe that Mary didn't like him.
- Tom, Mary'nin ondan hoşlanmadığına inanmayı reddetti.
- Tom refused to shake hands with Mary.
- Tom, Mary ile el sıkışmayı reddetti.
- She refused all proposals of marriage.
- Tüm evlilik tekliflerini reddetti.
- I refuse to respond to that.
- Ben buna cevap vermeyi reddediyorum.
- He refused to talk to me.
- Benimle konuşmayı reddetti.
- I tried to tell Tom, but he refused to listen.
- Tom'a bunu anlatmaya çalıştım ama o beni dinlemeyi reddetti.
- I wonder why Tom refused to do that.
- Tom'un bunu yapmayı neden reddettiğini merak ediyorum.
- Tom refused to allow Mary to enter his room.
- Tom, Mary'nin odasına girmesine izin vermeyi reddetti.
- We made Tom an offer he couldn't refuse.
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklif yaptık.
- He refused to worry about the future.
- Gelecek için endişelenmeyi reddetti.
- She refused to accept the post.
- Görevi kabul etmeyi reddetti.
- The government of Mexico refused to negotiate.
- Meksika hükümeti müzakere etmeyi reddetti.
- Tom is refusing to pay his bills.
- Tom faturaları ödemeyi reddediyor.
- We went to court when they refused to pay for the damage.
- Zararı ödemeyi reddettiklerinde mahkemeye gittik.
- He refused to make quick decisions.
- Hızlı karar vermeyi reddetti.
- He made me an offer I couldn't refuse.
- O bana reddedemeyeceğim bir teklif yaptı.
- How did you know Tom would refuse to kiss Mary?
- Tom'un Mary'yi öpmeyi reddedeceğini nereden biliyordun?
- Sami refused to press charges.
- Sami suç duyurusunda bulunmayı reddetti.
- The soldier refused to fire his rifle at the enemy.
- Asker, tüfeğiyle düşmana ateş açmayı reddetti.
- You refuse to give anyone else a chance.
- Başkasına şans vermeyi reddediyorsun.
- Tom refused my offer to help him.
- Tom ona yardım etme teklifimi reddetti.
- I refused to believe what they told me.
- Onların bana söyledikleri şeye inanmayı reddettim.
- He refused my friend request.
- Arkadaşlık isteğimi reddetti.
- Tom refused to pay the ransom.
- Tom fidyeyi ödemeyi reddetti.
- Tom refused to sign his name.
- Tom imza atmayı reddetti.
- He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
- I don't see how I can refuse.
- Nasıl reddedebileceğimi anlamıyorum.
- Tom refused to let me in.
- Tom beni içeri almayı reddetti.
- Tom refused to talk to reporters.
- Tom muhabirlerle konuşmayı reddetti.
- Tom refused to get involved.
- Tom karışmayı reddetti.
- You always have the right to refuse treatment, however, I must explain the potential consequences if that will be your choice.
- Her zaman tedaviyi reddetme hakkına sahipsiniz, ancak bu sizin seçiminiz olacaksa olası sonuçları açıklamalıyım.
- The reporter refused to name his sources.
- Muhabir kaynaklarının adını vermeyi reddetti.
- Sami refused to believe that Layla had been having an affair.
- Sami, Layla'nın bir ilişkisi olduğuna inanmayı reddetti.
- Tom refuses to buy anything made in China.
- Tom, Çin malı hiçbir şey almayı reddediyor.
- Roosevelt refused to accept the idea of defeat.
- Roosevelt yenilgi fikrini kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to settle down.
- Tom yuva kurmayı reddetti.
- They refused to admit they were wrong.
- Hatalı olduklarını kabul etmeyi reddettiler.
- She refuses to say what happened.
- O ne olduğunu söylemeyi reddediyor.
- Tom refused medical attention.
- Tom tıbbi müdahaleyi reddetti.
- The Soviet Union and its allies refused help.
- Sovyetler Birliği ve onun müttefikleri yardım etmeyi reddetti.
- He refused to sacrifice his principles for money.
- Prensiplerini para için feda etmeyi reddetti.
- I refuse to write this sentence.
- Ben bu cümleyi yazmayı reddediyorum.
- Tom refused to sing the song Mary requested.
- Tom, Mary'nin istediği şarkıyı söylemeyi reddetti.
- Tom refused to help.
- Tom yardım etmeyi reddetti.
- He refused to quit despite many obstacles.
- Birçok engele rağmen bırakmayı reddetti.
- The commander refused to negotiate.
- Komutan pazarlık yapmayı reddetti.
- I refuse to answer such a stupid question.
- Böyle aptalca bir soruya cevap vermeyi reddediyorum.
- Tom refused to open the door.
- Tom kapıyı açmayı reddetti.
- She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- Çok kötü bir ruh halinde olduğu için seninle konuşmayı reddedebilir.
- They refused to fight.
- Onlar dövüşmeyi reddetti.
- Although the proposal seemed like a good idea, they refused it.
- Teklifi, iyi bir fikir gibi görünmesine rağmen, reddettiler.
- He refused to shake hands with me.
- Benimle el sıkışmayı reddetti.
- Tom refused to pay protection money.
- Tom koruma parası ödemeyi reddetti.
- I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- The government's actions would likely be very different if politicians refused to take bribes.
- Politikacılar rüşvet almayı reddetseler, hükümetin eylemleri muhtemelen çok farklı olurdu.
- Tom refuses to leave.
- Tom gitmeyi reddediyor.
- Tom refused to go to the hospital.
- Tom hastaneye gitmeyi reddetti.
- Banks refused to lend money to Japanese-Americans.
- Bankalar Japon-Amerikalılara borç vermeyi reddetti.
- She refused to go with me.
- Benimle gelmeyi reddetti.
- Tom refused to help us do that.
- Tom bunu yapmamıza yardım etmeyi reddetti.
- The reason he refused your offer is obvious.
- Önerini reddetme nedeni açık.
- She refused to talk to me.
- Benimle konuşmayı reddetti.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir anlamda o kulübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- He refused to say more about it.
- Bu konuda daha fazla konuşmayı reddetti.
- Tom refused to surrender.
- Tom teslim olmayı reddetti.
- Who could refuse?
- Kim reddedebildi?
- She refused to believe it.
- O da inanmayı reddetti.
- She had enough wisdom to refuse the offer.
- Teklifi reddedecek kadar yeterli bilgeliğe sahipti.
- Tom refused to say anything.
- Tom bir şey söylemeyi reddetti.
- No wonder he refused your offer.
- Teklifinizi reddetmesine şaşmamalı.
- Tom refused to kiss Mary.
- Tom, Mary'yi öpmeyi reddetti.
- He refused my invitation.
- Davetimi reddetti.
- They made me an offer I couldn't refuse.
- Bana reddedemeyeceğim bir teklif yaptılar.
- Tom refused to shake Mary's hand.
- Tom, Mary'nin elini sıkmayı reddetti.
- He refused to make quick decisions.
- Hızlı kararlar vermeyi reddetti.
- The commander refused to negotiate.
- Komutan müzakere etmeyi reddetti.
- She made me an offer I couldn't refuse.
- O bana reddedemeyeceğim bir teklif yaptı.
- Tom refused to wait for Mary.
- Tom Mary'yi beklemeyi reddetti.
- You may refuse.
- Reddedebilirsiniz.
- He refused to do so.
- O bunu reddetti.
- Tom refused to even consider my suggestion.
- Tom benim teklifimi düşünmeyi bile reddetti.
- Tom refused to take a polygraph test.
- Tom yalan makinesi testine girmeyi reddetti.
- Tom was wrong to refuse Mary's help.
- Tom, Mary'nin yardımını reddetmekle hata etti.
- That's a tough offer to refuse.
- Reddetmesi zor bir teklif.
- Tom refused to take the bribe.
- Tom rüşvet almayı reddetti.
- Tom refused to help Mary do that.
- Tom Mary'nin onu yapmasına yardım etmeyi reddetti.
- I refuse to wait any longer.
- Daha fazla beklemeyi reddediyorum.
- I can't believe Tom refused to help you.
- Tom'un sana yardım etmeyi reddettiğine inanamıyorum.
- He refused to conform.
- Uyum sağlamayı reddetti.
- Tom refused to take the money.
- Tom parayı almayı reddetti.
- Tom refused to admit he was wrong.
- Tom hatalı olduğunu kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to apologize.
- Tom özür dilemeyi reddetti.
- Tom refused to go with me.
- Tom benimle gitmeyi reddetti.
- Tom refused to show Mary how to do that.
- Tom, Mary'ye bunu nasıl yapacağını göstermeyi reddetti.
- Tom refused to even consider my plan.
- Tom planımı düşünmeyi bile reddetti.
- Who would refuse such an offer?
- Böyle bir teklifi kim reddedebilir?
- She refused to accept charity.
- Sadaka kabul etmeyi reddetti.
- I really can't refuse.
- Gerçekten reddedemiyorum.
- Tom refused to even talk to Mary.
- Tom, Mary ile konuşmayı bile reddetti.
- Tom refused the offer.
- Tom teklifi reddetti.
- I refuse to read e-books.
- E-kitap okumayı reddediyorum.
- Tom refused to pay his bill.
- Tom faturasını ödemeyi reddetti.
- Tom is refusing to leave.
- Tom ayrılmayı reddediyor.
- Sami refused to press charges.
- Sami şikayetçi olmayı reddetti.
- Dan refused to listen to Linda.
- Dan, Linda'yı dinlemeyi reddetti.
- How can I refuse you?
- Sizi nasıl reddedebilirim?
- He refused to take the bribe.
- O, rüşvet almayı reddetti.
- Tom refused to join the army.
- Tom, orduya katılmayı reddetti.
- Tom refused to shake hands with me.
- Tom benimle tokalaşmayı reddetti.
- I asked Tom to lend me some money, but he refused.
- Tom'dan bana biraz borç vermesini istedim ama reddetti.
- The soldier decided he could not refuse the request.
- Asker bu isteği reddedemeyeceğine karar verdi.
- Tom refused to continue to ignore the way Mary was behaving at school.
- Tom, Mary'nin okuldaki davranışlarını görmezden gelmeye devam etmeyi reddetti.
- Tom refused to shoot the dog.
- Tom köpeği vurmayı reddetti.
- The government refuses to bow to public pressure.
- Hükümet kamuoyu baskısına boyun eğmeyi reddediyor.
- Tom refused to accept defeat.
- Tom yenilgiyi kabul etmeyi reddetti.
- Tom refused to go.
- Tom gitmeyi reddetti.
- We wanted to speak to the president of the company, but he refused to speak to us.
- Biz, şirket başkanı ile konuşmak istedik ama o, bizimle konuşmayı reddetti.
- He refused to go on holiday with his parents.
- O, ebeveynleriyle tatile çıkmayı reddetti.
- Tom refused to allow Mary to go to the party.
- Tom, Mary'nin partiye gitmesine izin vermeyi reddetti.
- I refuse to answer your question.
- Soruna cevap vermeyi reddediyorum.
- What if I refuse?
- Reddedersem ne olacak?
- Tom refused to elaborate any further.
- Tom daha fazla detaylandırmayı reddetti.
- Tom is sure that Mary will refuse.
- Tom Mary'nin reddeceğinden emin.
- I had to refuse her offer.
- Teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- Tom refused to speak French.
- Tom Fransızca konuşmayı reddetti.
- Tom refused to give up.
- Tom pes etmeyi reddetti.
- Tom refused to let go.
- Tom bırakmayı reddetti.
- She refused to accept the money.
- O, parayı kabul etmeyi reddetti.
- Layla refused to explain herself.
- Layla kendini açıklamayı reddetti.
- She refused to take the money.
- Parayı almayı reddetti.
- Tom refused to tell me where he'd put my car keys.
- Tom bana araba anahtarlarımı nereye koyduğunu söylemeyi reddetti.
- Tom refused to believe Mary.
- Tom, Mary'ye inanmayı reddetti.
- Tom refused to go with me.
- Tom benimle gelmeyi reddetti.
- Tom refused to tell the police who his accomplice was.
- Tom suç ortağının kim olduğunu polise söylemeyi reddetti.
- She refuses to say what happened.
- Ne olduğunu söylemeyi reddediyor.
- Tom made Mary an offer she couldn't refuse.
- Tom Mary'ye onun reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
- To my surprise, he refused my offer.
- Sürpriz bir şekilde teklifimi reddetti.
- Some parents refuse to have their children vaccinated.
- Bazı ebeveynler çocuklarına aşı yaptırmayı reddediyor.
- The kind-hearted queen could not refuse her.
- İyi yürekli kraliçe onu reddedemedi.
- You always have the right to refuse treatment, however, I must explain the potential consequences if that will be your choice.
- Tedaviyi reddetme hakkınız her zaman var, ama tercihinizin bu olması durumunda yaşanabilecek olası sonuçlarla ilgili açıklama yapmak durumundayım.
- How could I refuse?
- Nasıl reddedebilirdim?
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
- Tom, Mary'ye birçok soru sordu, ancak Mary bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- He refuses to say he's sorry.
- Üzgün olduğunu söylemeyi reddediyor.
- He made me an offer I couldn't refuse.
- Bana reddedemeyeceğim bir teklif yaptı.
- He refused to give an interview.
- Röportaj vermeyi reddetti.
- Tom refused to help Mary do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına yardım etmeyi reddetti.
- I refused to eat until my parents came home.
- Ailem eve gelene kadar yemek yemeyi reddettim.
- Tom refused to believe that Mary was guilty.
- Tom, Mary'nin suçlu olduğuna inanmayı reddetti.
- They wanted me to sell drugs for them, but I refused.
- Onlar için uyuşturucu satmamı istediler ama ben reddettim.
- They refuse to integrate.
- Bütünleşmeyi reddediyorlar.
- Tom refused to join our team.
- Tom ekibimize katılmayı reddetti.
- Tom refused to answer the question.
- Tom soruya cevap vermeyi reddetti.
- Tom refused to sign the document.
- Tom belgeyi imzalamayı reddetti.
- Tom is refusing to help us.
- Tom bize yardım etmeyi reddediyor.
- Tom refused to explain.
- Tom açıklamayı reddetti.
- Because he didn't want to lose face, he refused my offer to help him.
- İtibarını kaybetmek istemediği için ona yardım etme teklifimi reddetti.
- I refused to pay.
- Ödemeyi reddettim.
- I offered him a good deal, but he refused it.
- Ona iyi bir anlaşma teklif ettim ama reddetti.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
- Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- Tom refused to believe that Mary didn't like him.
- Tom Mary'nin ondan hoşlanmadığına inanmayı reddetti.
- I refuse to answer your question.
- Sorunuza cevap vermeyi reddediyorum.
- Tom refused to comment.
- Tom yorum yapmayı reddetti.
- I refuse to read e-books.
- E-kitapları okumayı reddediyorum.
- Tom refused to give Mary the money she needed.
- Tom, Mary'ye ihtiyacı olan parayı vermeyi reddetti.
- I refused to believe such a thing could have happened.
- Böyle bir şeyin olabileceğine inanmayı reddettim.
- Who would refuse such an offer?
- Kim böyle bir öneriyi reddeder?
- They refused to accept the pay raise.
- Ücret artışını kabul etmeyi reddettiler.
- I can't refuse.
- Reddedemem.
- Sami refused to break with Layla.
- Sami, Leyla'dan ayrılmayı reddetti.
- Are you refusing my request?
- Benim isteğimi reddediyor musun?
- I tried to tell her, but she refused to listen.
- Ona anlatmaya çalıştım ama dinlemeyi reddetti.
- I refused for personal reasons.
- Kişisel sebeplerden ötürü reddettim.
- Sami refused to testify.
- Sami tanıklık etmeyi reddetti.
- They refuse to integrate into society.
- Topluma entegre olmayı reddettiler.
- She refused to conform.
- O uymayı reddetti.
- Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara kesin bir söz vermeyi reddetti.
- Because he didn't want to lose face, he refused my offer to help him.
- O rezil olmak istemediği için ona yardım etme önerimi reddetti.
- Tom refused to believe that Mary was dead.
- Tom Mary'nin öldüğüne inanmayı reddetti.
- We reserve the right to refuse service to anyone.
- Biz birine hizmet etmeyi reddetme hakkını saklı tutuyoruz.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
- Sırf yalan söylemeyi reddettiği için pozisyonunu kaybetti.
- Tom refused medical treatment.
- Tom tıbbi tedaviyi reddetti.
- They made Tom an offer he couldn't refuse.
- Tom'a reddedemeyeceği bir teklifte bulundular.
Show More (937)
|
