rise - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
rise yükselmek v.
  • The music was rising above the roaring crowd.
  • Müzik, gürleyen kalabalığın üzerinde yükseliyordu.
  • From the depths of the valley, a pathway rises.
  • Vadinin derinliklerinden bir patika yükseliyor.
  • From the window, she saw a mountain rising from the cotton fields.
  • Pencereden, pamuk tarlaları arasından yükselen bir dağ gördü.
Show More (147)
rise artmak v.
  • The company's turnover was slowly rising after the crisis.
  • Şirketin cirosu krizden sonra yavaş yavaş artıyordu.
  • There are warnings that the incidence of deficits could rise even higher.
  • Açıkların daha da artabileceğine dair uyarılar var.
  • Implementation of the regulation must not, in any event, cause domestic charges to rise.
  • Yönetmeliğin uygulanması hiçbir durumda ev içi ücretlerin artmasına neden olmamalıdır.
Show More (89)
rise doğmak v.
  • The sun will rise soon.
  • Güneş yakında doğacak.
  • The sun has not risen yet.
  • Güneş henüz doğmadı.
  • The sun rises in the east and sets in the west.
  • Güneş doğudan doğar ve batıdan batar.
Show More (30)
rise kalkmak v.
  • He rose to make some coffee.
  • Kahve yapmak için kalktı.
  • Is anyone else able or willing to rise?
  • Kalkabilecek ya da kalkmak isteyen başka kimse var mı?
  • Mr Blak, it is too soon on a Monday for me to rise to such a challenge.
  • Sayın Blak, Pazartesi günü böyle bir meydan okumaya kalkışmam için çok erken.
Show More (28)
rise ayağa kalkmak v.
  • However, I rise to address the issue of Question Time again.
  • Bununla birlikte, Soru Saati konusunu tekrar ele almak üzere ayağa kalkıyorum.
  • I rise to introduce my report on transatlantic relations.
  • Transatlantik ilişkiler hakkındaki raporumu sunmak için ayağa kalkıyorum.
  • I rise to introduce my report on transatlantic relations.
  • Transatlantik ilişkiler hakkındaki raporumu sunmak üzere ayağa kalkıyorum.
Show More (23)
rise artış n.
  • We are awarding ourselves a 20% pay rise from a zero-growth budget.
  • Sıfır büyüme bütçesinden kendimize %20 maaş artışı veriyoruz.
  • In Sweden, prices rose this winter by over 50% because of tensions between supply and demand.
  • İsveç'te arz ve talep arasındaki gerilim nedeniyle bu kış fiyatlar %50'nin üzerinde artış gösterdi.
  • The telecoms revolution has created a rise in consumer expectations.
  • Telekom devrimi tüketici beklentilerinde bir artış yaratmıştır.
Show More (17)
rise çıkmak v.
  • The full moon is steadily rising among the clouds.
  • Dolunay bulutların arasından istikrarlı bir şekilde çıkıyordu.
  • Total employment rose from 19,7 million in 1993 to 21,9 million in 1997.
  • Toplam istihdam, 1993'te 19,7 milyondan 1997'de 21,9 milyona çıktı.
  • Now it is estimated that after enlargement that figure will rise to 60%.
  • Genişlemeden sonra bu oranın %60'a çıkacağı tahmin edilmektedir.
Show More (7)
rise yükseliş n.
  • The rise of hip-hop seems inevitable.
  • Hip-hop'ın yükselişi kaçınılmaz görünüyor.
  • What happened in Afghanistan with the rise of the Taliban is one very typical example.
  • Afganistan'da Taliban'ın yükselişiyle birlikte yaşananlar bunun çok tipik bir örneğidir.
  • Trump's "analysis" omitted a central feature of the market rise over the past nine years.
  • Trump'ın "çözümleme"si, geçtiğimiz dokuz yıl boyunca yaşanan piyasa yükselişinin asli bir özelliğini atlamış.
Show More (5)
rise dirilmek v.
  • Some say Halloween is the night when the dead rise to walk among us.
  • Bazıları Cadılar Bayramı'nın ölülerin aramızda dolaşmak için dirildiği gece olduğunu söyler.
  • Christ is risen.
  • İsa dirildi.
  • Today Jesus has risen from the dead.
  • Bugün İsa ölümden dirildi.
Show More (2)
rise kabarmak v.
  • He tried to stay calm, but his anger rose.
  • Sakin kalmaya çalışıyordu ama öfkesi kabardı.
  • The crust is rising.
  • Kabuk kabarıyor.
  • My cake didn't rise.
  • Kekim kabarmadı.
Show More (1)
rise maaş zammı n.
  • When are you going to approach him about your pay rise?
  • Maaş zammın konusunu onunla ne zaman görüşeceksin?
  • Why did you turn down his request for a pay rise?
  • Neden maaşına zam isteğini geri çevirdin?
  • When are you going to approach him about your pay rise?
  • Onunla maaş zammınızı ne zaman görüşeceksiniz?
Show More (0)
rise doğuş (güneş) n.
  • Tom and Mary watched the sun rise over the ocean.
  • Tom ve Mary, güneşin okyanus üzerinde doğuşunu izledi.
  • Tom and Mary watched the sun rise over the ocean.
  • Tom ve Mary güneşin okyanus üzerinden doğuşunu izlediler.
  • I watched the sun rise over the city.
  • Güneşin şehrin üzerinden doğuşunu izledim.
Show More (0)
rise ayağa kalmak v.
  • Everyone is supposed to rise when the judge enters the courtroom.
  • Yargıç mahkeme salonuna girdiğinde herkesin ayağa kalkması gerekiyor.
Show More (-2)
rise (ekmek, kek) kabarmak v.
  • Bread dough needs time to rise.
  • Ekmek hamurunun kabarması için vakit gerekir.
Show More (-2)
rise (oturum) sona erdi v.
  • The parliament rose when the last issue was settled.
  • Son sorun çözüldüğünde parlamento oturumu sona erdi.
Show More (-2)
rise eğim n.
  • The rise in the track makes it hard to walk for beginners.
  • Pistteki eğim yeni başlayanlar için yürümeyi zorlaştırıyor.
Show More (-2)
rise (ücret vb.) artış n.
  • I'm expecting a rise in January.
  • Ocak ayında bir artış bekliyorum.
Show More (-2)
rise (rüzgar) çıkmak v.
  • The wind rose, clearing the fog.
  • Rüzgar çıktı, sisi temizledi.
Show More (-2)
rise (nehir) doğmak v.
  • The White Nile rises in the Great Lakes region of central Africa.
  • Beyaz Nil, Orta Afrika'nın Büyük Göller bölgesinden doğar.
Show More (-2)
rise yükselme n.
  • A rise in oil prices is the last thing we want.
  • Petrol fiyatlarının yükselmesi, isteyeceğimiz son şeydir.
Show More (-2)
rise ayaklanmak v.
  • The crowd is rising against the police to topple the statue.
  • Kalabalık, heykeli devirmek için polise karşı ayaklanıyor.
Show More (-2)
rise yükselişe geçmek v.
  • She will rise to become the first female president of the country.
  • Ülkenin ilk kadın başkanı olmak için yükselişe geçecek.
Show More (-2)
rise (seviye) yükseliş n.
  • Climate change is causing a rise in sea levels around the world.
  • İklim değişikliği dünya genelindeki deniz seviyelerinde yükselişe neden olmaktadır.
Show More (-2)
rise neden n.
  • It may give rise to serious trouble.
  • O, ciddi bir soruna neden olabilir.
Show More (-2)
rise açılmak v.
  • I waited for the curtain to rise with my heart beating in excitement.
  • Kalbim heyecanla çarparak perdenin açılmasını bekledim.
Show More (-2)
rise gelişmek v.
  • In those days, a new type of democracy was rising.
  • O günlerde yeni bir demokrasi türü gelişiyordu.
Show More (-2)
rise yükselen v.
  • The yen is rising and the dollar is falling.
  • Yen yükseliyor, dolar düşüyor.
Show More (-2)