| 1 |
row |
kürek çekmek |
v. |
|
- Tom usually goes rowing by himself.
- Tom genelde tek başına kürek çekmeye gider.
- Let me row for a while.
- Biraz ben kürek çekeyim.
- They rowed up the river.
- Nehirde kürek çektiler.
- Let me row for a while.
- Biraz kürek çekeyim.
- Let's take turns rowing.
- Sırayla kürek çekelim.
- Tom and I rented a rowboat and went rowing.
- Tom ve ben bir sandal kiraladık ve kürek çekmeye gittik.
- We went to the lake to row a boat.
- Kayıkla kürek çekmek için göle gittik.
- She caught sight of a rowing boat in the distance.
- O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.
- The girl rowing a boat is my cousin.
- Botta kürek çeken kız, kuzenimdir.
- We were rowing against the current.
- Akıntıya karşı kürek çekiyorduk.
- The boy rowing the boat is a friend of mine.
- Kayıkta kürek çeken çocuk benim bir arkadaşım.
- Why don't we take turns rowing the boat?
- Neden teknede sıra ile kürek çekmiyoruz?
- As I rowed out into the river, the clearness of the water astounded me.
- Nehirde kürek çekmeye devam ettikçe, suyun berraklığı beni afallattı.
- Let's go rowing.
- Hadi kürek çekmeye gidelim.
- We couldn't row against the strong current.
- Güçlü akıntıya karşı kürek çekemedik.
- They are rowing a boat on the pond.
- Gölette bir kayıkla kürek çekiyorlar.
- I like rowing.
- Kürek çekmeyi severim.
- Tom usually goes rowing by himself.
- Tom genellikle tek başına kürek çekmeye gider.
- They rowed up the river.
- Onlar nehrin yukarısına doğru kürek çektiler.
- As I rowed out into the river, the clearness of the water astounded me.
- Nehre doğru kürek çekerken suyun berraklığı beni hayrete düşürdü.
- Why don't we take turns rowing the boat?
- Neden sırayla kürek çekmiyoruz?
- Tom and I rented a rowboat and went rowing.
- Tom ve ben bir kayık kiraladık ve kürek çekmeye gittik.
- He was rowing against a gentle current.
- O, nazik bir akıntıya karşı kürek çekiyordu.
- Let's go rowing.
- Kürek çekmeye gidelim.
- We rowed up the river against the current.
- Nehirde akıntıya karşı kürek çektik.
- Let's take turns rowing the boat.
- Sırayla kürek çekelim.
- The boy rowing the boat is a friend of mine.
- Kayığın küreğini çeken çocuk benim bir arkadaşımdır.
- He was rowing against a gentle current.
- Nazik bir akıntıya karşı kürek çekiyordu.
- Let's take turns rowing the boat.
- Nöbetleşe kürek çekelim.
- The girl rowing a boat is my cousin.
- Kayıkta kürek çeken kız, benim kuzenim.
Show More (27)
|
| 2 |
row |
sıra |
n. |
|
- We can count through each row here and see how many of us that will be.
- Burada her bir sırayı sayabilir ve kaç kişi olacağımızı görebiliriz.
- In January, Governor Ryan of Illinois decided to commute the death sentences of 156 prisoners on death row.
- Ocak ayında Illinois Valisi Ryan, idam sırasındaki 156 mahkumun ölüm cezalarını hafifletme kararı aldı.
- This system complements the four-zone climate system and provides an air temperature that follows the second row settings.
- Bu sistem, dört bölgeli klima sistemini tamamlıyor ve ikinci sıra ayarlarıyla aynı hava sıcaklığını sağlıyor.
- This system complements the four-zone climate system and provides an air temperature that follows the second row settings.
- Bu sistem dört bölgeli iklim sistemini tamamlıyor ve ikinci sıra ayarlarına uyumlu bir hava sıcaklığı olmasını sağlıyor.
- We were in the third row from the front.
- Biz önden üçüncü sıradaydık.
- Tom and Mary sat together three rows behind John.
- Tom ve Mary, John'un üç sıra arkasında birlikte oturdular.
- The worst seat in the auditorium is the middle seat in the 12th row right behind the sound engineer.
- Salondaki en kötü koltuk, ses mühendisinin hemen arkasındaki 12. sıradaki orta koltuktur.
- He sat two rows ahead of me.
- İki sıra önümde oturuyordu.
- Sami is currently on death row.
- Sami şu anda idam sırasında.
- The car has three rows of seats and is capable of carrying eight passengers.
- Arabanın üç sıra koltuğu vardır ve sekiz yolcu taşıma kapasitesine sahiptir.
- A beautiful woman was seated one row in front of me.
- Bir sıra önümde güzel bir kadın oturuyordu.
- The worst seat in the auditorium is the middle seat in the 12th row right behind the sound engineer.
- Konferans salonundaki en kötü koltuk ses mühendisinin tam arkasında 12. sıradaki orta koltuktur.
- The car has three rows of seats and is capable of carrying eight passengers.
- Arabanın üç sıra koltuğu var ve sekiz yolcu taşıyabiliyor.
- A beautiful woman was seated one row in front of me.
- Önümdeki bir sırada güzel bir kadın oturmuştu.
- The trees were in a row.
- Ağaçlar bir sıra halindeydi.
- Tom lives in a row house.
- Tom sıralı bir evde yaşıyor.
- Tom sat two rows ahead of me.
- Tom benden iki sıra önde oturuyordu.
- He's one of the more than 1,000 inmates on death row.
- İdam sırasını bekleyen 1000'den fazla mahkumdan biri o.
- He sat two rows ahead of me.
- İki sıra önüme oturdu.
- He sat two rows ahead of me.
- İki sıra önümde oturdu.
- We were in the third row from the front.
- Önden üçüncü sıradaydık.
- Tom spent thirteen years on death row.
- Tom idam sırasında on üç yıl geçirdi.
- He has been on death row for two years.
- İki yıldır idam sırasını bekliyor.
- Tom sat two rows ahead of me.
- Tom, iki sıra önümde oturdu.
Show More (21)
|
| 3 |
row |
tartışma |
n. |
|
- The row about the Stability and Growth Pact has scarcely improved the EU’s reputation.
- İstikrar ve Büyüme Paktı ile ilgili tartışmalar AB'nin itibarını pek de arttırmadı.
Show More (-2)
|
