| 1 |
screen |
ekran |
n. |
|
- From where I sit it is like the radar screen is lighting up all over the House.
- Oturduğum yerden sanki radar ekranı Meclis'in her yerinde yanıyor gibi.
- The media screen of achievements that you have put up does not hide the very serious questions appearing on the horizon.
- Ortaya koyduğunuz başarıların medya ekranı, ufukta beliren çok ciddi soruları gizlemiyor.
- Avoid covering a shared application or web browser with another window on your computer's screen.
- Paylaşılan bir uygulamayı veya web tarayıcısını bilgisayarınızın ekranındaki başka bir pencereyle kapatmamaya çalışın.
- Avoid covering a shared application or web browser with another window on your computer's screen.
- Paylaşılan bir uygulamayı veya web tarayıcısını bilgisayarınızın ekranında başka bir pencere ile kapatmaktan kaçının.
- Two screen legends, Al Pacino and Robert De Niro play opposite one another.
- İki ekran efsanesi, Al Pacino ve Robert De Niro karşılıklı oynarlar.
- Sitting down all day and looking at a computer screen is bad for you.
- Bütün gün oturmak ve bilgisayar ekranına bakmak sizin için kötüdür.
- He needed to buy a screen for his computer.
- Bilgisayarı için bir ekran alması gerekiyordu.
- Can you see the toolbar at the bottom of the screen?
- Ekranın alt kısmındaki araç çubuğunu görebiliyor musun?
- Tom continued staring at the blank screen.
- Tom boş ekrana bakmaya devam etti.
- I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- Bütün gün bir bilgisayar ekranının önünde oturuyorum, bu yüzden elektromanyetik dalgalar tarafından oldukça yoğun bir şekilde bombardımana uğruyorum.
- Can you see the menu bar at the top of the screen?
- Ekranın üst kısmındaki menü çubuğunu görebiliyor musun?
- My phone's screen has a broken pixel.
- Telefonumun ekranında bozuk bir piksel var.
- Tap on the earth icon on the iPad screen to launch the map app.
- Harita uygulamasını açmak için iPad ekranındaki dünya simgesine dokunun.
- A warning message appeared on the screen.
- Ekranda bir uyarı mesajı belirdi.
- Tom looked at what was on the computer screen.
- Tom bilgisayar ekranında ne olduğuna baktı.
- Tom is just staring at the computer screen.
- Tom sadece bilgisayar ekranına bakıyor.
- Children must not spend too much time in front of screens.
- Çocuklar ekran karşısında çok fazla zaman geçirmemeli.
- He became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen.
- Ekrana çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.
- Can you see the toolbar at the bottom of the screen?
- Ekranın altındaki araç çubuğunu görebiliyor musun?
- A screen divided the room into two.
- Bir ekran, odayı ikiye böldü.
- He needed to buy a screen for his computer.
- Bilgisayarı için bir ekran satın alması gerekiyordu.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
- Ekranda yazdığım kelimeleri görüyorsunuz ama klavye başında döktüğüm gözyaşlarını görmüyorsunuz.
- Children must not spend too much time in front of screens.
- Çocuklar ekran başında çok fazla zaman geçirmemeli.
- A warning message appeared on the screen.
- Ekranda bir uyarı mesajı çıktı.
- Can you tell me instead, why the planets on the screen are coloured the way they are?
- Onun yerine bana ekrandaki gezegenlerin neden böyle renkli olduğunu söyleyebilir misiniz?
- This new screen is much brighter.
- Bu yeni ekran çok daha parlak.
- The aim of this game is to explode all the bombs on the screen.
- Bu oyunun amacı ekrandaki tüm bombaları patlatmak.
- He became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen.
- Ekranda boy göstermeye başlayınca gençler arasında popülerleşti.
- I cracked the screen.
- Ben ekranı kırdım.
- This phone has a multitouch screen.
- Bu telefonun çoklu dokunmatik ekranı var.
- I see that your Windows laptop was hit by the blue screen of death.
- Windows yüklü laptopun mavi ekran verdi sanırım.
- The aim of this game is to explode all the bombs on the screen.
- Bu oyunun amacı ekrandaki bütün bombaları patlatmaktır.
- Tap on the earth icon on the iPad screen to launch the map app.
- Harita uygulamasını açmak için iPad ekranındaki dünya simgesine dokun.
- This phone has a multitouch screen.
- Bu telefon çoklu dokunmatik ekrana sahip.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
- Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.
- Tom accidentally cracked his phone's screen.
- Tom yanlışlıkla telefonunun ekranını çatlattı.
- The screen is cracked.
- Ekran çatlamış.
- Tap on the earth icon on the iPad screen to launch the map app.
- Harita uygulamasını başlatmak için iPad ekranındaki dünya simgesine dokunun.
- It's much better on a big screen.
- Büyük ekranda çok daha iyi oluyor.
- The screen's cracked.
- Ekran çatlamış.
- Buttons occur when you press the screen and disappear again after 3 seconds.
- Düğmeler ekrana bastığınızda ortaya çıkar ve 3 saniye sonra tekrar kaybolur.
- Can you see the menu bar at the top of the screen?
- Ekranın üstündeki menü çubuğunu görebiliyor musunuz?
- I see that your Windows laptop was hit by the blue screen of death.
- Windows dizüstü bilgisayarınızın mavi ekran kurbanı olduğunu görüyorum.
- The screen was cracked.
- Ekran çatlamıştı.
- Tom's eyes were glued to the screen.
- Tom'un gözleri ekrana yapışmıştı.
- Sitting down all day and looking at a computer screen is bad for you.
- Bütün gün oturmak ve bir bilgisayar ekranına bakmak sizin için kötü.
- I cracked the screen.
- Ekranı ben kırdım.
- What's the resolution of the screen?
- Ekran çözünürlüğü nedir?
- I don't like to sit too close to the screen.
- Ekrana çok yakın oturmayı sevmiyorum.
- No matter what he plays on the screen, Tom looks great.
- Ekranda ne oynarsa oynasın, Tom harika görünüyor.
- Tom is looking at his computer screen.
- Tom bilgisayar ekranına bakıyor.
- Tom accidentally cracked his phone's screen.
- Tom yanlışlıkla telefonunun ekranını kırdı.
- Tom stared at the blank computer screen.
- Tom boş bilgisayar ekranına baktı.
- Sami was behind a computer screen.
- Sami bir bilgisayar ekranının arkasındaydı.
- No matter what he plays on the screen, Tom looks great.
- Tom ekranda ne oynarsa oynasın, muhteşem görünüyor.
- Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen.
- Tom ekrana çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.
- Tom pointed to the screen.
- Tom ekranı işaret etti.
- I want to buy a 32-inch TV screen.
- 32 inçlik bir TV ekranı almak istiyorum.
- The screen's cracked.
- Ekran kırılmış.
- It's much better on a big screen.
- Büyük ekranda çok daha iyi.
Show More (57)
|
| 2 |
screen |
taramak |
v. |
|
- These depend on early diagnosis, which comes from screening.
- Bunlar erken teşhise bağlıdır ki bu da taramadan geçer.
- Finally, in addition to European-level screening there ought to be guidelines for the treatment of diseases.
- Son olarak, Avrupa düzeyinde taramanın yanı sıra hastalıkların tedavisine yönelik kılavuz ilkeler de olmalıdır.
- Prevention, therefore, proper screening, saves lives and that is also the report's message.
- Bu nedenle önleme, yani doğru tarama hayat kurtarır ve raporun mesajı da budur.
- The key, of course, is the screening of blood products wherever they come from.
- Elbette işin anahtarı, nereden gelirse gelsin kan ürünlerinin taranmasıdır.
- For prostate cancer, there is screening and the PSA test.
- Prostat kanseri için tarama ve PSA testi var.
- For those who are affected, detection is critical and screening is essential.
- Etkilenenler için tespit kritik önem taşır ve tarama şarttır.
- It comes down to the proper screening and treatment of the product regardless of the source.
- Konu, kaynağı ne olursa olsun ürünün uygun şekilde taranması ve işlenmesine dayanmaktadır.
- Work on cancer, including screening and surveillance, will be taken forward by the Commission.
- Tarama ve gözetim de dahil olmak üzere kanserle ilgili çalışmalar Komisyon tarafından ileriye götürülecektir.
- Our aims are high-quality national screening and the establishment of breast centres.
- Hedeflerimiz yüksek kaliteli ulusal tarama ve meme merkezlerinin kurulmasıdır.
- Bowel cancer is a new area for screening, with new tests available.
- Bağırsak kanseri tarama için yeni bir alandır ve yeni testler mevcuttur.
- The key, of course, is the screening of blood products wherever they come from.
- Elbette anahtar kelime, nereden gelirse gelsin kan ürünlerinin taranmasıdır.
- Screening is therefore vital, in particular for people exposed to mutagenic or carcinogenic substances.
- Bu nedenle özellikle mutajenik veya kanserojen maddelere maruz kalan kişiler için tarama hayati önem taşımaktadır.
- Concerning breast cancer, screening is well advanced.
- Meme kanseri ile ilgili olarak, tarama oldukça ilerlemiş durumda.
- This was the case in the seventies and eighties but it is no longer with our screening and sterilisation process.
- Yetmişli ve seksenli yıllarda durum böyleydi ancak tarama ve sterilizasyon sürecimizle artık böyle değil.
- However, screening cannot be seen in isolation.
- Ancak tarama tek başına ele alınamaz.
- In any case, a possibility for rapid screening must be introduced.
- Her halükarda, hızlı tarama için bir imkan sunulmalıdır.
- Screening, which is certainly essential, is in fact only a secondary prevention measure.
- Kesinlikle gerekli olan tarama, aslında sadece ikincil bir önleme tedbiridir.
- Examination, ultrasound screening, NST test, analysis and follow up services can be performed by Obstetrician at home.
- Muayene, ultrason taraması, NST testi, tahlil ve takip hizmetleri Kadın Doğum Uzmanı tarafından evde yapılabilir.
- Examination, ultrasound screening, NST test, analysis and follow up services can be performed by Obstetrician at home.
- Muayene, ultrason taraması, NST testi, tahlil ve takip hizmetleri Kadın Doğum Uzmanı tarafından evde yapılabilmektedir.
- I've started screening my calls.
- Aramalarımı taramaya başladım.
Show More (17)
|
| 3 |
screen |
paravan |
n. |
|
- Subsidiarity must serve some purpose, however, and not act as a screen.
- Bununla birlikte, ortaklık bir amaca hizmet etmeli ve bir paravan görevi görmemelidir.
- A screen divided the room into two.
- Bir paravan odayı ikiye bölüyordu.
Show More (-1)
|
| 4 |
screen |
görüntüleme |
n. |
|
- Examination, ultrasound screening, NST test, analysis and follow up services can be performed by Obstetrician at home.
- Kadın Doğum Uzmanları tarafından evde muayene edilir, ultrason görüntüleme, NST testi, tahlil, takip yapılabilir.
Show More (-2)
|
| 5 |
screen |
saklamak |
v. |
|
- His wife screened him from reporters.
- Karısı onu muhabirlerden sakladı.
Show More (-2)
|
| 6 |
screen |
göstermek |
v. |
|
- When does the screening start?
- Gösterim ne zaman başlıyor?
Show More (-2)
|
| 7 |
screen |
korumak |
v. |
|
- His wife screened him from reporters.
- Karısı onu gazetecilerden korudu.
Show More (-2)
|
| 8 |
screen |
perde |
n. |
|
- A priest skillfully drew a picture of a priest on a folding screen.
- Bir rahip, katlanır bir perdeye ustaca bir rahip resmi çizdi.
Show More (-2)
|
